Site İçi Arama

ua-iliskiler

Soğuk Barış

ABD’nin 1914-1918 ve 1939-1945 arasındaki sıcak savaş dönemindeki doktrini, realizm ana düşünce akımı çerçevesinde, kendi gücünü silah zoruyla tüm dünyaya kabul ettirmek şeklinde vücut bulmuştur.

ABD’nin 1914-1918 ve 1939-1945 arasındaki sıcak savaş dönemindeki doktrini, realizm ana düşünce akımı çerçevesinde, kendi gücünü silah zoruyla tüm dünyaya kabul ettirmek şeklinde vücut bulmuştur. Neredeyse tüm Avrupa kıtası ve kısmen Asya kıtası bu iki katastrofik savaş neticesinde yıkıma uğramıştır. Her iki savaşta da ülkesine direkt olarak yapılmış herhangi bir saldırı gerçekleşmemiş olması, ABD’nin sıcak savaş dönemi sonunda 1950’lerden itibaren başlayan ve 1991 yılında SSCB’nin yıkılışına kadar devam eden soğuk savaş döneminin başat ve lider aktörlerinden biri olmasının ana sebeplerinden biridir. Bu dönemde, dünyanın farklı bölgelerinde bazen kontrolcü, bazen de şekillendirici politikalar vasıtasıyla hegemonyasını devam ettiren ABD’nin politik ana amacı, SSCB liderliğindeki diğer blokun yayılmasını, büyümesini ve gelişmesini önlemektir. Bu önlemeyi çevreleme politikaları ile uygulayan ABD; Türkiye, Yunanistan ve İran gibi ülkelere çeşitli yardım planları ve örgüt üyelikleri vasıtasıyla destek olmuş ve onları SSCB yayılmacılığından korumuştur.

1991’de başlayan ve 2001 yılına dek süren tek kutuplu dünya düzeninde ABD, küreselleşmenin getirdiği faydaları kendi menfaatine kullanmış, komünizmin çökmesi ile birlikte kapitalizmin yarattığı ekonomik zenginliğin dünya üzerindeki adil, eşit ve kapsayıcı paylaşımını gerçekleştirememiş ve cihadist yeni terörist örgütlerin doğmasının ana sebeplerinden biri olmuştur. 2001 yılında, dünya savaşlarında bile kendi topraklarında saldırıya maruz kalmayan ABD, kaçırılan uçaklar kullanılarak, teröristler tarafından kalbine yapılan saldırılarla irkilmiş ve dünyayı yeni bir düzene yöneltmiştir. Bir tarafta ABD liderliğindeki devletler, diğer tarafta ise teröre destek olduğu iddia edilen devletler ile terörist örgütler olarak yeniden iki kutupluluğa dönüş yaşanmış, neorealism politikalar terörle mücadele konseptiyle uygulanmış ve on yıllık neoidealizm yerle bir olmuştur.

2011 yılına kadar süren bu iki kutuplu dünya düzeni neticesinde, terörizme ve baskıcı rejimlere karşı çıkan halk hareketleri sonrasında, önce Arap Baharı, sonrasında da tüm dünyayı etkileyecek Suriye krizi meydana gelmiştir. ABD’nin terörle mücadele dönemini terörü kullanarak mücadeleye çevirmesi, terör vasıtasıyla kendisine rakip olabilecek ülkeleri kontrol etmek ve zayıflatmak istemesi, vekâlet savaşlarına ve dünya düzeninin çok kutupluluğa evrilmesine sebep olmuştur. Devletlerin terörle hep birlikte mücadele dönemi, ABD’nin kendi hegemonyasını korumak istemesi ile kendi çıkar ve menfaatlerini önceliklemesi sebebiyle sekteye uğramış, terörizm boyut ve isim değiştirmiş ve bir insanlık suçu olarak yeniden hortlamıştır.

Soğuk barış döneminde, yani Obama ile başlayan, Trump ile devam eden ve Biden ile zirve noktasına çıkan bu yeni dünya düzeninde, artık sadece ABD değil, küresel ve bölgesel tüm güçler kendi aralarında savaşmaksızın devlet dışı örgüt, organizasyon, güç ne varsa kullanmaya, kendi ülke çıkarları için gerekirse onları birbirine düşürmeye, yani vekâletlerini savaştırmaya başlamışlardır.

Soğuk barış, küresel güçlerin tüm dünyada, bölgesel güçlerin ise kendi bölgelerinde kullandıkları birincil politika olmuştur.

Soğuk barış döneminde devletlerin ana politikası;

  1. Terörü, özgürlük savaşçılarını veya zorda kalmış iktidarları kullanarak kriz bölgelerine nüfuz etmek,
  2. Vekillerini savaştırmak ve
  3. Kendi aralarında mutlak çatışmadan uzak durmak olarak özetlenebilir.

Bu dönemde en büyük sorun, kriz alanlarındaki güç mücadelesidir. Kriz alanına yakın konumdaki bölgesel güçler, kendi güvenliğine sorun oluşturabilecek tüm devlet dışı oluşumlara müdahale etmekten çekinmezken, küresel güçler kendi çıkarlarına hizmet eden devlet dışı oluşumlara her türlü desteği vermektedir. Suriye krizi özelinde, Türkiye ve ABD arasında yaşanan bu durum, aynı ittifakta olan devletlerin çıkarları örtüşmediğinde soğuk bir barışla karşı karşıya kalabileceklerinin göstergesidir.

ABD politika yapıcılarının anlamakta güçlük çektiği ve yanıldığı husus, her devletin kendi bölgesindeki etkinliğinin değerlendirilmesi ve derecelendirilmesidir. Her horozun kendi çöplüğünde öttüğü mantığını kavrayamamalarıdır. Bu realiteyi yok sayması ve insanlık suçu işleyen terörist örgüt ve organizasyonlara desteğe devam etmesi, ABD’nin gelecekte karşısına büyük dert açacaktır. Evet, ABD süper güç olabilir, hatta en büyük güç de olabilir ama, herkesin evi, arka bahçesi ve mahallesi vardır. Orada, hele ki mahalle sakinlerine zarar verecek politikaları uygulayamazsınız. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi çağdaş dünyanın değerlerini temsil ettiğini iddia eden ABD’nin, terör ve teröre yakın örgüt ve oluşumları, sırf kendi çıkarları için desteklemeye devam etmesi, bu politikadan menfi olarak etkilenen ve kendi güvenliğinden sorumlu olan hiçbir ülke tarafından kabul görmeyecektir. Bu ülkeler kendi çıkarları ve bekaları için birbirleri ile daha yakın ilişki kurmak zorunda olduklarından, ABD git gide yalnızlaşacak ve diğer devletlerle ilişkileri bozuk, mutsuz, sıradanlaşmış, metazori bir lider devlet konumuna geçecektir. Böyle giderse, bu liderliğin çok uzun sürmeyeceği aşikârdır.

Yaşanan bu politik sarsıntı ve kargaşa ortamı, sadece ABD’yi değil, tüm devletleri etkilemekte, ABD’nin bu özürlü düşünce ve politikasına karşı diğer devletlerin savunma refleksi artmakta, ABD karşıtlığı siyasi manada Rusya, ekonomik manada Çin çevresinde toparlanmaktadır. Dolayısıyla ABD’nin uygulamaya koyduğu soğuk barış politikasından en fazla faydalanan soğuk savaşın kaybedeni ve SSCB’nin devam eden devleti Rusya olmaktadır. ABD bu yanlış politikalarından vazgeçmez, aynı ittifakta olduğu devletlerle dahi ilişkilerini düzeltme yoluna gitmez, terör örgütlerine kendi çıkarları doğrultusunda destek olmaya devam ederse, dünya üzerinde çoğalan ABD karşıtlığını ivmelendirecek, ekonomik liderliğini Çin’e, politik liderliğini ise Rusya’ya kaptıracaktır. Sadece askeri ve teknolojik güç birinciliği, gelecekte, dünyanın en büyük süper gücü olma statüsünü devam ettirmeye yetmez.

Dr. Öğr. Üyesi Ersoy ÖNDER
Dr. Öğr. Üyesi Ersoy ÖNDER
Tüm Makaleler

  • 24.12.2021
  • Süre : 5 dk
  • 1641 kez okundu

Google Ads