Türkiye’ye Rağmen ABD Bir Kürt Devleti mi Kuruyor?
Amerikan tarafının sergilediği bu kadar yoğun bir üst düzey diplomasi trafiği ilk defa yaşanıyor. Diğer hususlar saklı kalmak üzere, bu ziyaretlerin temel amacının; Suriye’deki İran milislerini, YPG’nin sayıları 85.000’i bulan milisleri ile etkisiz hale getirmek, böylece İran’dan kaynaklı tehdidi kontrol altına almak olduğunu değerlendiriyorum.
Ortadoğu’da Türkiye’nin Doğu illerinden bazılarını da kapsayacak şekilde planlanan Kürt devleti oluşturma çabalarının merkezinde, 1918 yılında ilan edilen Wilson Prensipleri yer alıyor. ABD; 100 yılı aşan Kürtlere bağımsızlık verilmesi bağlamındaki rüyasını gerçekleştirmeye yaklaştığını hesaplıyor olmalı ki, bir ay içerisinde Dışişleri ve Savunma Bakanlarının yanı sıra Genelkurmay Başkanı seviyesinde bölgeye üst düzey ziyaretler gerçekleştirdi.
Blinken, Milley ve Austin Ziyaretleri ve YPG/PKK ile Temasları
ABD Dış İşleri Bakanı Blinken, Kahire'den başlayan ve Tel Aviv ile Batı Şeria'yı kapsayan ziyaretini, Ocak ayının son günlerinde Filistin topraklarında artan şiddet olaylarının gölgesinde gerçekleştirdi. Blinken'in ziyareti, bir dizi uluslararası ve bölgesel öncelik konusunda ortaklarla istişarede bulunmayı amaçladı. Konular arasında İran dosyası, İsrail-Filistin ilişkileri, iki devletli çözümün korunması başlıkları öne çıktı. Blinken ile Netanyahu'nun görüşmesinde; "İran'ın oluşturduğu tehditler de dahil olmak üzere daha geniş bölgesel sorunlar tartışıldı" ve ABD'nin İsrail'in güvenliğine "kuvvetli taahhüdünün" altı çizildi.
Blinken’dan yaklaşık bir ay sonra, Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Mart ayının başında İsrail’i ziyaret etti. Resmi programında olmaması rağmen, İsrail’in ardından Suriye’nin kuzeydoğusuna da gitmeyi ihmal etmedi. Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü YPG/PKK’nın işgali altındaki bölgede bulunan Haseki’deki Amerikan askeri üssünü 4 Mart’ta ziyaret etti. Amerikan kaynaklarına göre, IŞİD ile mücadele misyonuyla ilgili güncel bilgileri aldı, kuvvet koruma tedbirlerini inceledi. Nitekim Milley, Amerikan askerleri ile birlikte hareket eden Kürt milislerin IŞİD'in kalıcı yenilgisinin sağlanmasında ilerleme kaydettiğini söyledi. ABD askeri birliğinde terör örgütleri PKK/PYD/YPG’nin önde gelenleriyle bir araya geldiği iddia edilen Milley’nin ziyareti Şam ve Ankara’da rahatsızlığa yol açtı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake Dışişleri Bakanlığına çağırıldı. Diplomatik kaynaklara göre Büyükelçi, Orgeneralin sadece Amerikalı subaylarla görüştüğünü söyledi. Büyükelçinin söyledikleri Ankara’yı ikna edemese de, rahatsızlıktan Amerikan tarafı resmi kanallarla haberdar edilmiş oldu.
Blinken ve Milley ziyaretlerinin ardından ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Ürdün, İsrail ve Mısır ziyareti için bölgeye geldi ancak Milley gibi, Austin de, 6 Mart’ta, araya Bağdat ve özellikle Erbil ziyaretini sıkıştırdı. Austin, Iraklı yetkililerle bölgedeki güvenlik durumu ve İran dosyasını ele aldı. Sonrasında, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani ile bir araya geldi. İran’ın Irak topraklarını hedef alan saldırılarını kınayan Austin, Bağdat ve Erbil yönetimlerini işbirliği yapmaya davet etti. ABD birliklerinin Irak’ta kalmasının tek hedefi terör örgütü IŞİD’ı yok etmek olduğunu vurgulayan Austin, “10 yıldan fazla bir süre birlikte çalıştık. Koalisyon güçleri sayesinde IŞİD’ten geniş bir alanı geri almayı başardık. IŞİD ile mücadelede Peşmerge güçlerinin büyük rolü olmuştur” dedi.
Burada antrparantez olarak Austin’in ziyaretinden hemen sonra, 7 Mart’ta Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da Irak'ın başkenti Bağdat’ı ziyaret etti. Baerbock, bu ziyaretin ardından IKBY’nin başkenti Erbil’e gelerek, Barzani ile görüştü. Baerbock de Austin’in kopyası bir dil kullandı. Terör örgütü DEAŞ’ın bölgede hala tehlike unsuru oluşturduğunu söyledi. Terör örgütü DEAŞ’ın faaliyetlerini önlemek için Irak ordusu ve IKBY peşmerge güçleri arasında koordinasyonun ve iş birliğinin sağlanması gerektiğini dile getiren Baerbock, teröre karşı aynı safta yer alınmasını gerektiğine değindi. Bu yönüyle, Alman dış politikasının pragmatizm boyutuyla ABD ile paralel hareket ettiğini söylemem herhalde yanlış olmayacaktır.
Görebildiğim kadarıyla Amerikan tarafının sergilediği bu kadar yoğun bir üst düzey diplomasi trafiği, bölgemizde ilk defa yaşanıyor. Diğer hususlar saklı kalmak üzere, bu ziyaretlerin temel amacının; Suriye’deki İran milislerini, YPG’nin sayıları 85.000’i bulan milisleri ile etkisiz hale getirmek, böylece İran’dan kaynaklı tehdidi kontrol altına almak olduğunu değerlendiriyorum. Şüphesiz ABD; Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na (KOEP) (nükleer anlaşma) geri dönmesi için İran'ı zorlamaya devam edecektir. Suriye’deki İran milislerini baskılamak, bu amaca da dolaylı olarak hizmet ederken, İsrail’in bölgesel güvenliğini de pekiştirmeye hizmet ediyor.
ABD, tam manasıyla 2015 yılında Suriye'deki "karmaşaya" dahil oldu. Halihazırda Suriye’de 900 civarında Amerikan askeri bulunuyor. Bu sembolik sayıdaki askeri varlığın artık geri dönmesi için Amerikan kamuoyunda Biden yönetimine baskıların artmakta olduğu, bu nedenle de Pentagon’un Kongre’ye “Suriye’de bulunma gerekçesini” açıklamasına ihtiyaç bulunduğu anlaşılıyor. Bu çerçevede, ABD Kongresinin alt kanadı Temsilciler Meclisi, 8 Mart’ta, Cumhuriyetçi Milletvekili Matt Gaetz'in sunduğu, Başkan Joe Biden'ı tüm Amerikan askerlerini Suriye'den çekmeye çağıran yasa tasarısını oyladı. Tasarı, 103 "evet" oyuna karşın 321 "hayır" oyuyla reddedildi. Gaetz’in oylama esnasında yaptığı konuşmada; Suriye'de oluşan karmaşık denkleme işaret ederken, İran'ın Esat rejimine destek vermek için Hizbullah milislerini sahaya sürdüğünü ve adeta Suriye'yi işgal ettiğini iddia etmesi, kısaca İran vurgusu yapması dikkat çekiciydi.
ABD; İran’ı Suriye’de Vurmak İstiyor, YPG ABD’nin Maşası Oluyor
Sözde İŞİD’le mücadele sonrasında, ABD yönetimi Kürtleri doğal müttefik olarak görmeye başladı. Taraflar arasındaki işbirliğinin stratejik ortaklığa dönüşmek üzere olduğuna yönelik değerlendirmeler yapılıyor. Karşılıklı çıkar ilişkisi en üst seviyeye çıktı.
Bölgedeki Kürt etnik nüfusu, dört ülkenin sınırları içinde dağılmış durumda. Kanaatimce ABD, öncelikle Irak ve Suriye’deki Kürt toplumunu birleştirmek istiyor. Türkiye ve İran’daki Kürt nüfusu kısa vadede, ‘Kürt bağımsızlık’ denkleminin dışında tutuluyor. Aşamalı bir plan devreye sokuluyor.
Suriye-Irak Kürt Devleti Kurulabilir mi?
Barzani ve PKK/YPG ziyaretleri ayrı ayrı değil, bir bütün olarak okunması gerekiyor. 1990 sonrasında artan ABD desteği ve 2003 yılında Saddam’ın bertaraf edilmesiyle birlikte, Barzani liderliğinde Irak’ın kuzeyindeki yapı kendi kendine yeter hale getirildi. 2011 sonrasındaki gelişmeler ise PYD/YPG yapılanmasının ise İŞİD’le mücadele iddiası doğrultusunda ayağa kalkması sağlandı. Şimdi, ‘İran’ın Irak ve Suriye üzerindeki etkisinin yok edilmesi’ hedefi doğrultusunda, bu iki sözde özerk yapının tek çatı altında toplanmasına sıra geldi.
Sözde güney ve batı Kürdistan bölgelerinin Suriye-Irak Kürt Devleti olarak birleştirilmesinin karşılığında, 85 bin civarında milis gücü bulunan YPG’nin Suriye’deki İran milislerini temizlerken Amerikan güçlerine yardım etmeleri gerekiyor. Suriye’deki 900 Amerikan askerinin kalmaya devam etmesi, İran milislerine yönelik nokta operasyonlarını planlamaları ve yönetmeleri bekleniyor. İsrail de İran milislerini havadan yere taarruzlarla etkisiz hale getirerek, bu sürece destek verebilir. Böylece İran’ın nükleer silah geliştirmesi dolaylı yollardan engellenebilir diye düşünüyor olmalılar.
Geleneksel ABD çıkarları realist paradigmayı kendisine rehber edinmesiyle meşhurdur. Bununla birlikte Amerikan pragmatizmi 1980 sonrası atılıma geçen küreselleşme ile birlikte önem kazanmıştır. ABD için, faydacılığın geleneksel şekli ile “en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir” mantalitesinin realist çıkar politikalarıyla uyumlu hale gelmesidir. Kürt sorununu bu perspektiften değerlendirdiğimizde, ABD’nin; Almanya gibi uluslararası güçlerle birlikte İsrail’i de yanına alarak kurdurmayı hedeflediği sözde Kürt devletini, nihayetinde Batı dünyasının geleneksel çıkarları doğrultusunda yönlendirmesi ve kullanması söz konusu olabilecektir
Washington; PKK/YPG’nin ABD desteğinde varlığını devam ettirmesini istiyor. Geçmişte sözde İŞİD tehdidiyle mücadelede YPG milislerinin verdiği destek, Ankara’ya ve Şam’a karşı kuvvetli bir çıpa, bir bahane olarak kullanılmıştı. Şimdi ise Suriye’deki İran varlığı benzer bir gerekçe oluşturmak için kullanılmak isteniyor. Suriye’nin kuzeydoğusunda, sözde “Batı Kürdistan-Rojava” denen bölgede PKK/YPG’ye alan açılıyor. Hizbullah-PKK/YPG çatışmasına zemin hazırlanıyor. Böylece ABD askerleri bölgede kalmaya, pozisyonlarını korumaya devam ederken, sözde “Batı Kürdistan” ve Irak’ın kuzeyindeki “Güney Kürdistan” bölgelerini birleştirerek, Suriye-Irak Kürt Devleti’nin kurulmasına yönelik adım atılma aşamasına geçiliyor.
Astana Sürecinin Dörtlü Formata Evrilmesinin “Kürt Bağımsızlık” Planına Olası Etkisi
Arap baharıyla birlikte Ankara ve Şam arası iyice açıldı. 4 milyon Suriyeli düzensiz göçmenin Türk topraklarını ‘istila etmesi’, sonrasında 2016 Ağustos’undan itibaren Türkiye’nin güney sınırını kontrol altına almak için güvenli koridor oluşturma çabalarının uzantısı olarak icra ettiği Suriye topraklarındaki harekâtlar, iki ülkenin birlikte çözüm üretmesinin önünde uzun yıllar engel teşkil etti.
Bununla birlikte, son iki yıldır Türk dış politikası tekrar komşularla ‘sıfır sorun’ politikasına dönüş sinyalleri vermeye başladı. Batı dünyasıyla temaslarında sorun yaşayan Ankara için Moskova eksenli politikalar referans teşkil etmeye başladı. Bu doğrultuda teşkil edilen Astana süreciyle kurulan Moskova-Tahran-Ankara hattında diplomatik temaslar düzenli bir formatta gerçekleştiriliyor. Şam bugüne kadar bu hattın dolaylı katılımcısıydı.
Putin’in ayrıca Esat-Erdoğan arasındaki kopukluğu gidermek için adım attığı biliniyor. Hedef, 14 Mayıs seçimleri öncesinde Esat-Erdoğan görüşmesinin yapılması, aradaki buzların mümkün olduğunca eritilmesidir. Putin Erdoğan ve Esat’ı bir araya getirmeye kararlı ve Erdoğan da bunu istiyor. Esat biraz gönülsüz bir tavır sergilemekle birlikte, Putin’e hayır demesi söz konusu değil. Nihayetinde Suriye’de barış çabalarına hız vermesi beklenen bir diplomasi trafiği başladı. Trafiğe, 28 Aralık’tan itibaren, ABD ve İsrail karşısında yalnız kalan, Ukrayna’da Rusya’ya açıktan silah desteğinde bulunan İran da dahil edildi. Şimdi dörtlü formata geçildi.
Şimdilerde, Türkiye-Suriye normalleşme sürecinde İran’ın da katılımıyla ikinci aşamaya geçiliyor. 8 Mart’ta İran Dışişleri Bakanı Ankara’yı ziyaret etti. Suriye’deki son durum görüşüldü. Dörtlü formatta gerçekleştirilecek ilk toplantının dışişleri bakan yardımcıları seviyesinde yapılmasına karar verildi. Bakan yardımcılarının önümüzdeki hafta Moskova’da bir araya gelmesi bekleniyor. Daha önce de Savunma Bakanları ve İstihbarat şefleri görüşmüştü. Esad-Erdoğan görüşmesi öncesinde Dışişleri Bakanları görüşmesinin gerçekleşmesi de bekleniyor. Zemin buna hazırlanıyor. İddialara göre Putin, 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın kazanmasını istiyor. Türkiye’nin doğalgaz ödemelerini bile bu yüzden 2024’e kadar ertelediği iddia ediliyor. Erdoğan-Esat görüşmesinin 14 Mayıs’tan önce gerçekleştirilmesi halinde, Erdoğan’ın elinin seçimde daha güçlü olacağı varsayılıyor. Putin de işi bitirmek istiyor. Esat’la 3-5 gün içerisinde Moskova’da buluşması bekleniyor.
2004 Pentagon Haritasına Sıra Geldi mi?
Amerikalılar, 2004 yılında çizilen Pentagon haritasına bugünlerde hayat vermeye çalışıyor olabilirler. Erbil ve Haseki ziyaretlerinde, sözde Kürdistan’ın bağımsızlığını ABD’nin tanıması, Türkiye’nin Suriye’ye olası harekatının kalıcı olarak engellenmesi, karşılığında Suriye’deki İranlı milislerin temizlenmesi, İsrail’in İran’dan kaynaklı güvenlik endişelerinin giderilmesi konuları Kürt ve Amerikan tarafları arasında görüşüldü, görüşülmeye de devam ediliyor. Tüm bunlar yapılırken Türkiye’nin olabildiğince ‘uyandırılmaması’ amaçlanıyor diye değerlendiriyorum.
PKK konusu, ABD ile Türkiye arasında “kaynayan kazan” misali bir duruma işaret ediyor. 40 yıldır PKK ile çatışma halindeki Ankara’nın, gerektiğinde Washington’un Suriye’deki uzantıları ile de sıcak çatışmaya girmekten çekinmeyeceği biliniyor. Bu nedenle Türkiye, uyumaya devam etmeli diye düşünülüyor olabilir.
Ancak, Türkiye’nin kesinlikle uyanmasına ihtiyaç var. Batı dünyasının yaptırımları karşısında bunalan Moskova’nın Ankara’nın beklentileri doğrultusunda karılacak bir Kürt kartının ABD’ye karşı oyuna dahil edilmesine sıcak bakabilir. Ankara’ya karşı mesafeli duran Tahran ve Şam, kendi öz çıkarları için Ankara ekseninde hareket edebilirler. Uyanık bir Türkiye, Suriye-Irak Kürt Devleti’ni kuran sözde Amerikan-Kürt masasını devirebilir. Böylece, ilerde Türkiye’den toprak koparmaya aday bu projenin ölü doğması sonucunu doğurabilir kanaatindeyim.
Sonuç
Sonuçta Amerikan ve Rus politikaları bölgede belirleyici olmaya çalışıyor. Büyük resimde YPG, PKK, Barzani ve Talabani denkleme dahil ediliyor. Öncelikle Suriye-Irak Bölgesel Kürt Devleti’nin kurulması amaçlanıyor. Kürt sorununda, ikircikli politikalarını bir kenara bırakarak Türkiye’nin yanında yer alabilecek bir Rusya’ya, Ankara’da iktidarda kim olursa olsun, yakın dönemde Türkiye’nin ihtiyacı giderek artmaktadır.
Türkiye’de 14 Mayıs seçim çılgınlığının her şeyin önüne geçmesi bir dereceye kadar normaldir. Hükümet belki değişebilir ancak Türkiye’nin yüksek çıkarları ve beklentileri değişmeyecektir. Seçimlere bu gözle de bakmak gerekiyor.
Bu kapsamda, Türkiye’deki Kürt kökenli seçmenlerin Erdoğan-Kılıçdaroğlu arasında gelgitler yaşayacakları anlaşılıyor. Mahpushane Diplomasisi ve Siyaseti diyebileceğim bir durum yaşanıyor. İmralı daimî sakini Abdullah Öcalan ve HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş vasıtasıyla pazarlıkların yapılmakta olduğunu değerlendiriyorum. Demirtaş’ın HDP adına Kılıçdaroğlu’na zeytin dalı uzatmasını bu çerçevede yorumluyorum. HDP’nin Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin temsilcisi sıfatıyla kendisine her zaman olduğundan daha fazla bir oynama alanı bulabileceğini, 14 Mayıs’a giden yolda sonuca etki edecek ‘anahtar’ rolünü iyi kullanmak isteyebileceğini değerlendiriyorum. Bu saatten sonra Erdoğan da HDP’yi kapatma kartını kullanmak istemeyecektir. Öte yandan Erdoğan cephesinin İmralı üzerinden seçmeni etkileyecek dinamikleri devreye sokmasına yakın dönemde şahit olacağımızı şimdiden söyleyebilirim.
Son tahlilde; Ukrayna’dan sonra Suriye, Irak ve Türkiye üçgeninde Rus-Amerikan kumar masası kuruldu. Bahisler açıldı. Bölgede İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan denge, stratejik dengesizliğe evriliyor kanaatindeyim. Ulusça bölgemizdeki bizi yakından ilgilendiren bu gelişmelerin içinde olmamız, takip etmemiz gerekiyor. Gözlerimizi kapatamayacağımız gelişmelerin arifesindeyiz.