2008 Gürcistan Krizi olmasaydı, Ukrayna Krizi olur muydu?
2008 yılının Ağustos ayında Rusya-Gürcistan savaşının çıkmasına neden olan gerilimin kökleri 1920’li yılların başına kadar gitmektedir. 1922 yılında yapılan düzenlemelere göre Osetya ikiye ayrılmış, “Güney Osetya Özerk Bölgesi” Gürcistan’a bağlanmıştır.
2008 yılının Ağustos ayında Rusya-Gürcistan savaşının çıkmasına neden olan gerilimin kökleri 1920’li yılların başına kadar gitmektedir. 1922 yılında yapılan düzenlemelere göre Osetya ikiye ayrılmış, “Güney Osetya Özerk Bölgesi” Gürcistan’a bağlanmıştır. SSCB’nin dağılma süreci ile birlikte, çekilmek zorunda kaldığı bölgelerin neredeyse tamamında sorunlu bölgeler bırakan Rusya, kendisini toparladıktan sonra bu bölgelerde kendine yakın yönetimler kurmaya gayret göstermiştir. Böylece bağımsızlığına kavuşmuş ülkelerdeki nüfuzunu devam ettirmek istemiştir.
Gürcistan’ın 1991 yılında SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi, sonrasında, 1992 yılının Ocak ayında yapılan referandumunda Güney Osetler bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır. Gürcistan’ın idari yönetim birimleri, 9 bölge ve başkent Tiflis ile Abhazya Özerk Cumhuriyeti ve Acara Özerk Cumhuriyeti’nden oluşmaktadır. Güney Osetya’nın isteğini kabul etmesi halinde, diğer bölge/özerk cumhuriyetlerin de ayrılmak isteyebileceğinden korkan Tiflis, buna izin vermemiştir. Böylece toprak kaybetmekten çekinen Gürcistan, bu isteği dikkate almayan politikalar gütmeye devam etmiştir. Bu arada, Rusya’da iktidara gelen Putin, Güney Kafkasya’ya ve Gürcistan içindeki olaylara Rus çıkarları doğrultusunda müdahil olmaktan kaçınmamıştır.
Ruslara karşı Batı dünyasına yanaşma eğilimi göstermeye başlayan Gürcistan’da iç politika da 2000’li yılların başında yeni gelişmeler yaşanmıştır. 2003 yılının Kasım ayında yaşanan Gül Devrimi sonucunda Batı yanlısı Mikail Saakaşvili’nin Ocak 2004’te Başkan seçilmesi, nihayetinde Gürcistan’ın giderek Batı eksenine kayması Rusya’yı rahatsız etmiştir. Yeni Başkan, Avrupa-Atlantik sınırları içinde yer almak ve ilk önce NATO’ya sonra AB’ye üye olmak için Batı’yla temaslarını sıklaştırmıştır. Şaakaşvili, Gürcistan’ı üniter bir yapıya taşıma yönünde de bir politika izlemeye başlamıştır (Öztürk, 2009, s.7). Bunun üzerine ekonomik ambargo veya doğalgaz politikaları yoluyla Gürcistan’ı sıkıştıran Rusya, bölgede kendi gücünü ve hâkimiyetini yeniden oluşturmak amacıyla Abhazya ve Güney Osetya gibi sorunlu bölgeleri Gürcistan’ın etkisinden kurtarmaya yönelik her türlü girişimi desteklemiştir. Rusya’nın esas hedefi giderek Batıya yaklaşan Gürcistan üzerinden Batı’nın bu bölgede kurmak istediği hâkimiyeti kırmak olduğu değerlendirilmiştir.
Petrol ve doğalgaz satışlarıyla ekonomisi düzelen Rusya’nın yeniden küresel bir güç olarak doğma ihtimaline karşı, NATO’nun Doğu Avrupa ve hatta Kafkaslara doğru genişleme gayretleri ile Rusya’nın kıtalararası saldırı gücüne karşı konuşlandırılmak istenen Füze Kalkanı projesi benzeri Batı’nın yaptığı bölge politikaları (Öztürk, 2009, s.11) ile 2008 yılının Ocak ayındaki başkanlık seçimlerini tekrar kazanan Şaakaşvili’nin ulusal politikası örtüşmüştür.
2008 yılının Şubat ayında Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesi ve bunun ABD ve pek çok Batı Avrupa ülkesi tarafından tanınması Güney Osetya tarafından tarihi bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Güney Osetya yönetimi, 3 Mart 2008 tarihinde bağımsızlıklarının tanınması için Rusya’ya, Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT’ye), AB’ye, Birleşmiş Milletlere (BM’ye) çağrıda bulunmuşlardır. Ancak BM Güvenlik Konseyi 15 Nisan 2008 tarihli toplantısında Gürcistan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne zarar verecek bu talebi kabul etmemiştir. Bu arada Kosova’nın bağımsızlığının ardından tepkisi ve görüşü dikkate alınmayan Rusya, bunun rövanşını alma güdüsü ile Güney Osetya sorununu Gürcistan Krizine çevirmek için adımlar atmaya başlamıştır. Ayrıca, Rusya, Nisan 2008 Bükreş Zirvesi’nde Gürcistan’ın üyelik talebinin görüşülmesinden de rahatsızlık duymuştur. Bu zirvede, NATO; Rusya ile ters düşmemek için Gürcistan’ın üyelik talebini o dönem için reddetmiş ancak üyelik kapısını açık bırakmıştır (Öztürk, 2009, s.3-7).
Bu arada, ABD’nin askeri, siyasi ve maddi desteğiyle kendine olan güveni günden güne artan Gürcistan, bölgedeki Rus hâkimiyetini kırmak ve merkezi idarenin otoritesini kuvvetlendirmek amacıyla 7/8 Ağustos gecesi Güney Osetya topraklarına girmiştir. Yerel ölçekte ve etnik temelde başlayan bu çatışma kısa sürede Gürcistan, Rusya, Osetya ve Abhazya’nın dâhil olduğu geniş çaplı bir savaşa dönüşmüştür (Kasım, 2008).
Bölgedeki Rus barış gücü askerleriyle Rusya; Gürcistan’daki Rus azınlığa yapılan saldırıları durdurmak için “Anayasal Düzeni Sağlama Operasyonu”nu başlatmıştır. Rusya, Güney Osetya’daki Gürcü birliklerini çıkarmış, Abhazya’da kendi askerini konuşlandırmıştır. Öte yandan Gürcistan; bu krizi NATO üyeliğini hızlandırabilecek bir fırsat olarak kullanmak istemiş ancak Rusya’ya karşı Batı’dan beklediği desteği görememiştir (Oğurlu, 2010, s.105-107).
Rusya’yı uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlayan NATO ise Gürcistan’la ilişkilerin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi için bir komisyon kurulmasını kararlaştırmış, ileri bir tarihte Gürcistan’ı üye olarak kabul edeceğini deklare etmiştir. 2022 itibariyle hâlâ NATO’nun bu vaadi yerine getirilememiştir.
Krizde sessizliğini koruyan AB ise, sonrasında savaşın sonlandırılması için siyasi diyalog yolunu tercih etmiştir. Bununla birlikte, Gürcistan’la aynı korkuları paylaşan NATO ve AB üyesi Polonya ile üç Baltık devleti başkanlarının Gürcistan’ı ziyaret etmeleri, taşıdığı sembolik anlamdan dolayı önemli görülmüştür. Almanya, Fransa ve İtalya’nın dâhil olduğu AB ülkeleri ise Moskova’nın uyguladığı politikanın yanlış olduğunu belirtmekle birlikte, enerji ve ticaret ortakları olan Rusya’yı daha fazla kızdırmamak adına daha ılımlı davranmayı tercih etmişlerdir. Bununla birlikte, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin oynadığı kişisel arabuluculuk, taraflar arasında 12 Ağustos 2008 tarihinde ateşkesi getirmiş, dolaylı olarak AB’yi bu krizde öne çıkarmıştır (Oğurlu, 2010, s.119-122).
Bu noktadan sonra Gürcistan, Abhazya ve Güney Osetya’nın 2008 yılından beri Rusya’nın işgali altında olduğunu belirtmekte ve Rusya’dan bu işgaline son vermesini talep etmektedir. Türkiye dahil Batı dünyası, Abhazya ve Güney Osetya’nın sözde “bağımsızlıklarını” tanımamakta, Gürcistan’ın uluslararası tanınmış sınırları çerçevesinde egemenlik ve toprak bütünlüğünü desteklemektedirler.
ABD ve Batı dünyasının aktif desteği “kestiği” Gürcistan’da, 27 Ekim 2013 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde halen iktidarda olan Gürcü Rüyası koalisyonunun adayı Giorgi Margvelashvili, geçerli oyların yaklaşık %62’sini alarak Mikheil Saakashvili’nin yerine Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 2018 seçimlerini ise Salome Zurabişvili geçerli oyların %59,5’ini alarak kazanmıştır.
Türkiye-Gürcistan İlişkileri
Türkiye, Gürcistan’ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde tanımıştır. Diplomatik İlişkilerin Tesisine İlişkin Protokol ise 21 Mayıs 1992 tarihinde imzalanmış ve karşılıklı olarak Büyükelçilikler açılmıştır. Türkiye’nin Batum’da, Gürcistan’ın ise İstanbul ve Trabzon’da Başkonsoloslukları bulunmaktadır.
1994 yılından sonra, Türkiye’nin Gürcistan ile ilişkilerinde siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda önemi gelişmeler görülmüştür. Dönemin Başbakanı Tansı Çilleri 1995’te gerçekleştirdiği Gürcistan ziyaretinden sonra, 2 Nisan 1996 tarihinde Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze de Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sırasında diğer anlaşmalarla birlikte, “Askeri, Eğitim, Bilimsel İşbirliği” Anlaşması da imzalanmıştır. 1997 yılında gelişen ilişkilere paralel olarak Türkiye Gürcistan’a bir karakol gemisi hibe etmiştir (Uçarol, 2013, s.1345).
16 Nisan 1998 tarihinde Başbakan Mesut Yılmaz’ın Gürcistan ziyareti esnasında, Türkiye ve Gürcistan, askeri alandaki işbirliğini geliştirme ve ortak tatbikatlar düzenleme kararı almışlardır. Sonrasında, Türk-Gürcü ortak deniz tatbikatı, aynı yıl Mayıs ayında Poti ve Batum limanları açığında icra edilmiştir. Bununla da ilk defa, bu ülkenin NATO usullerine adaptasyonu sağlanmış ve Türkiye, barış için ortaklık çerçevesinde Gürcistan’a rehberlik etmiştir (Milliyet, 1998).
Türkiye ile Gürcistan arasındaki ilişkiler stratejik ortaklık düzeyindedir. Türkiye 2007 yılından beri Gürcistan’ın en büyük ticaret ortağı durumuna yükselmiştir ve ticari ilişkiler iyi bir şekilde devam etmektedir.
2006 yılında devreye giren Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının yanı sıra, açılışı 30 Ekim 2017 tarihinde yapılan Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu projesi de üç ülke arasındaki bölgesel işbirliğini artırıcı bir rol oynamıştır.
2008 yılında Rusya’nın Gürcistan topraklarına girmesi sonrasında de facto bağımsız olduklarını iddia eden ve Rusya Federasyonu tarafından açık bir şekilde desteklenen Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlıklarını tanımamıştır. Türkiye’nin resmi duruşu, 2022 itibariyle de değişmemiştir (Dışişleri Bakanlığı Bilgi Notu, 2022):
“Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü güçlü şekilde desteklemekte, Abhazya ve Güney Osetya’nın sözde bağımsızlıklarını tanımamakta ve bu ihtilafların Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği çerçevesinde barışçıl şekilde çözülmesini arzu etmektedir. Türkiye, Gürcistan’ın Avrupa-Atlantik kurumları ile bütünleşme çabalarını da desteklemektedir.”
12 Ağustos 2008’de gerçekleşen Gürcü-Rus ateşkesinden hemen sonra, dönemin Başbakanı Erdoğan, 13 Ağustos 2008 tarihinde önce Moskova’yı ve takiben dönüşte Tiflis’i ziyaret etmiştir. Böylece Türkiye, bazı AB ülkeleriyle birlikte, Gürcistan-Rusya krizinde barışı tesis etmek üzere, aktif olarak devreye girmiştir. Türkiye, belirli ölçüde, Gürcistan’ın savaş sırasındaki kayıplarının giderilmesine yardımcı olacak bir politika izlemeye başlamıştır (Uçarol, 2013, s.1346).
Savaş sonrasında da, Türk-Gürcü ilişkileri eski sıcaklığında devam etmiştir. Gürcistan’a en çok doğrudan yatırım yapan ülkeler arasında Türkiye ilk sıralarda yer almaya devam etmektedir. İki ülke arasında 31 Mayıs 2011 tarihinde imzalanan ve 10 Aralık 2011 tarihinde yürürlüğe giren bir protokol uyarınca, iki ülke vatandaşları birbirlerinin ülkelerine sadece kimlik belgeleri ile seyahat edebilmektedirler.
İki ülke arasında düzenli olarak üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmektedir. Türkiye ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi amacıyla, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) mekanizması kurulmuştur. İki ülke arasında karşılıklı YDSK toplantıları yapılmaktadır. TİKA tarafından Gürcistan’da bugüne kadar 600’ün üzerinde proje gerçekleştirilmiş ve bu projeler için yaklaşık 33 milyon $ harcanmıştır.
Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan ve Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan-İran Üçlü ve Dörtlü Toplantılar süreci, bölgesel istikrar, barış ve refaha katkı sağlayan önemli mekanizmalar arasında sayılmaktadır.
Türkiye-Gürcistan ilişkilerindeki en önemli konulardan birini de Ahıska Türklerinin anavatanlarına geri dönüş süreci oluşturmaktadır. Türkiye bu konuyu yakından takip etmekte ve Ahıska Türklerinin anayurtları olan Ahıska’ya geri dönüşlerinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını Gürcistan’dan talep etmektedir.
Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden geçen Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) 1 Temmuz 2019 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. TANAP Avrupa Bağlantısı Açılışı, 30 Kasım 2019 tarihinde İpsala/Edirne’de gerçekleştirilmiştir.
Sonuç
Son günlerde tüm dünya Ukrayna'ya odaklanmışken, Gürcistan, 2008 krizinin sessizliğini halen korumaya devam etmektedir. NATO, Ukrayna'yı görürken, Gürcistan'ı sanki "kaybedilmiş ülke" statüsünde görmektedir ya da önce Ukrayna'nın derdini çözelim, sonra sıra Gürcistan'a gelecek deniliyor. Ancak, eğer Gürcistan krizine Batı dünyası 2008 yılında olması gereken önemi vermiş olsaydı, herhalde 2014 Ukrayna krizinin yaşanmasına, Kırım'ın bir Rus toprağı olmasına, bugün Donbas ve Donetsk'in Rus askerlerinin el sallamaları karşısında titremesine engel olunabilirdi. Belki de herşey Gürcistan ile başladı, günümüzdeki Rus-Amerikan kördüğümünün öncelikle Gürcistan'da çözülmesi gerekiyor olabilir mi?