Site İçi Arama

ua-iliskiler

Şam’la Uzlaşı Olacak mı?

Devletlerarası ilişkilerde hiç yapılmaması gerekense köprülerin atılması ya da kırmızı çizgi siyaseti son derece yanlış bir koşullanmadır. İrtibat her ne pahasına olursa olsun devam ettirilir. Devletlerarası ilişkilerde ilişkilerin en sönük döneminde bile istihbarî ve diplomatik yönden irtibat devam ettirilir, ettirilmek zorundadır. Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog ya da diplomasi kesip atılamaz. Etki üretmenin birincil koşulu budur.

Askerî cenahın en çok beğendiğim bir çalışma konseptidir, “Tekemmül Etmiş Karargâh Çalışması”. “Kâmil İnsan” teriminden mülhem, gelişmiş, olgunlaşmış, erginleşmiş ve yetkinleştirilmiş ortak aklın ortaya koyduğu bir fikir imalidir. Aslına bakılırsa, başlangıcı önceden belli olmayan bir ömür devrî sistem (Life Cycle System)’dir. Bir başka deyişle birbirleriyle iç içe geçmiş, sarmallaşmış, hiç duraksamaksızın devam eden bir etkinliktir, gerçekten de hiç durmayan kesintisiz bir faaliyettir. Hani eskilerin sıkça ifade ettikleri gibi, klasik belagat ve medrese kitaplarında sıkça rastlanan “Efradını Cami Ağyarını Mâni” bir işlemdir. Ayrık otların, çer çöp dezenformatik bilgi kirliliğinin ayrıştırılması, çözüme yönelik detayların ön plana çıkarıldığı bir anlamda etkinlikler bütünüdür. Bir galat-ı sahih, yanlış kullanılış olsa da geçerli olan "Ağyarını Mâni Efradını Cami" söylemidir.  

Doğru sonuçlara ulaşabilmek için konuyla ilgili olmayanlar ayıklanır, sadeleştirilir ve de arındırılır. Neden? Çünkü konuyla ilgili olmayanı ayıklamadan esasa geçilemeyeceği noktasından hareketle, alakasız olanlar ayrıştırılır ve de neticede birbirine benzeyenler kesiştirilir, örtüştürülür. Ama her şeyden önce bir işe başlamak için bir ‘ana fikre’ (Planning Guide) ihtiyaç vardır. Her tekemmül etmiş karargâh çalışması sorumlu yöneticinin ana fikrini, planlama rehberini vermesiyle başlar, yine vermiş olduğu esas bilgi unsuruyla yoğunlaşılır, nitelikli komuta kademesinin çalışmasıyla mükemmele yakın bir sonuca doğru gidilir. Bu nedenle imal-i fikir çalışmasının her kademesinde kaliteli ve kalifiye personelin bulunmasıyla doğruya yakın sonuçlara ulaşılmaya çalışılır.

Geleceğe dönük çalışmalarda devlet meselelerinde bir siyaset geliştirmek öyle kolay bir iş değildir. Her şeyden önemlisi uzun vadeli çalışmalara tahammül edecek siyasî bir iradenin bulunması gerekir, bu işin olmazsa olmaz kuralı da budur ve bu konunun ön şartıdır. İşin tabanında ise bu işi kotarabilecek, becerebilecek kurumların, kadroların ve de devlet kültürünün olması gerekir. Kuşkusuz bu işte lidere sadakatle bağlı olanlardan çok liyakatle iş üretebilecek kadroların olması gerekmektedir. Politika devleti yönetme bilim ve sanatı olduğuna göre politik sahada bir eyleme girişilmeden, önce siyasî hedef belirlenir, arkasından bu siyasî hedefleri gerçekleştirecek askerî hedef sonrasında da bu hedefi gerçekleştirebilecek strateji belirlenir.

Bir yere askerî müdahalede bulunmak, kısaca savaş yapmak öyle yalap şap bir iş değil, ciddi bir iştir. Malum, savaş bir siyasî krizin patlak vermesi ve diplomatik girişimlerin sonuçsuz kalmasıyla ortaya çıkar. Hiçbir siyasî kriz de durup dururken ortaya çıkmaz. Diplomasi, diplomatik faaliyetler krizi çözmede yetersiz kalırsa devreye silahlı kuvvetler girer. Unutmayalım, silahların devreye girmesi siyasetin bittiği anlamına gelmez, siyaset diğer vasıtalarla devam eder. Burada unutulmaması gereken hemen her vesileyle siyasetin devam ettirilmesi olgusudur, esas olan siyasettir. Ancak dikkat edilmesi gereken siyaset ve diplomasinin birbirinden farklı kulvarlarda slalom yapmaları ve zikzak çizmeleri değil, bütünleşik hareket etmeleridir.

Devletlerarası ilişkilerde hiç yapılmaması gerekense köprülerin atılması ya da kırmızı çizgi siyaseti son derece yanlış bir koşullanmadır. İrtibat her ne pahasına olursa olsun devam ettirilir. Devletlerarası ilişkilerde ilişkilerin en sönük döneminde bile istihbarî ve diplomatik yönden irtibat devam ettirilir, ettirilmek zorundadır.  Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog ya da diplomasi kesip atılamaz. Etki üretmenin birincil koşulu budur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 18 Ağustos 2022 tarihinde Ukrayna'ya yaptığı ziyaret sonrası uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la ilişkilerin geliştirilmesi, Suriye yönetimiyle diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi konularında “Siyasette dargınlık olmaz. Her an barış içinde olacaksın. Her an görüşebilme imkânı yakalayacaksın” demesi bu savın sahadaki yansımasıdır. (1)

Esad yönetimi ile ilişkileri normalleştirmeye çalıştığını defalarca açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya'da katıldığı G20 Zirvesi sonrası da benzer bir açıklama yapmış ve durumu aşağıdaki şekilde veciz bir biçimde ortaya koymasını da bilmiştir:

“Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz. Şu anda Türkiye olarak bu konularda sıkıntılı olduğumuz ülkelerle ilişkileri yeniden ele alabiliriz. Hele hele Haziran seçiminden sonra bir sil baştan yapabiliriz. Ve buna göre de yolumuza inşallah o şekilde devam edebiliriz.” yanıtını vermesi doğrudan bu savın güzel bir betimlemesidir. (2)

İkinci tehlikeli durum siyasî hedefin sık sık değiştirilmesi, zigzag çizilmesi durumudur. Bu durumda zafere götürecek stratejiyi kurgulama şansı neredeyse sıfır mertebesindedir. Hele ki, bir sınır ötesi harekâtta ortaya belirgin bir siyasi hedef ve sağlam bir strateji koyulmadığı takdirde, belki kısmî kazanımlar olabilir ancak sonuç en iyimser tabirle hüsrandır. Sahada kazanım dahi olsa masaya eli sağlam kartlarla oturulamazsa, yapılacak olan pazarlıkta kaybetme olasılığı çok yüksektir. Yadsınamaz bir gerçektir ki her hal ve şart altında: “Savaşı da içine alan ortaya konulacak siyasî hedefin herkes tarafından belirgin bir şekilde anlaşılmış olmasıdır.”  Eğer sorulan sorulara verilecek yanıt olumsuz ise sahada, savaş alanındaki askerler çok büyük bir risk altındadır. Adeta kederlerine terk edilmiş olurlar.

Kuşkusuz savaşı da göze alan bir politikada bir siyasî hedef geliştirmek kolay değildir. Gelin şimdi hep birlikte Ankara Şam ilişkilerine bir bakalım. Bu olguya tesir eden en önemli değişken Washington’un Ortadoğu politikasıdır. Ortadoğu politikasının birinci ayağı arada bir antlaşma olsun ya da olmasın her ne pahasına olursa olsun, şartsız ve koşulsuz olarak İsrail’in güvenliği ve korumasının sağlanmasıdır. İkinci ayağı ise İsrail’in güvenliği için Türkiye’nin daha geniş bir perspektifle AB’nin Ortadoğu’ya girişinin behemehâl engellenmesidir. Yahudi kökenli ABD’li ünlü yazar ve düşünür MIT profesörü Noam Chomsky’nin, 11 Eylül saldırılarından beş ay sonra 15 Şubat 2002 tarihinde Diyarbakır Demokrasi Platformu'nca Diyarbakır’da yaptığı konuşma bu perspektifi ortaya koymaktadır.

Aslında bu konuşma ABD’nin Ortadoğu politikasının da bir açıklamasıdır. Büyükşehir Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Tiyatro Salonu'nda düzenlenen ''Toplumsallaşma ve Hukuk'' konulu söyleşide Chomsky “Dört Parçada Kürdistan” olgusunu bütün veçheleriyle ortaya koymuştur. Bu bir planlama rehberidir. ABD, ilginç bir biçimde kendi siyasi hedefinin ana hatlarının açıklanmasını ABD’nin dünya politikasını eleştiren bir muhalif biliminsanı üzerinden açıklanmasını yeğlemiştir. Gerçekten de ABD’nin 1991’deki Birinci Körfez Savaşı, 2003’deki İkinci Körfez Savaşı ve 2011’deki Suriye müdahalesinin başka bir deyişle vekalet savaşının siyasi hedefi, denize de çıkışı olan dört parçada Kürdistan uydu devletçiğinin kurulması olarak belirlenmiştir. Kuşkusuz ABD bunun uzun soluklu ve inişli çıkışlı bir mücadele olacağının bilincindedir. Çünkü böyle bir hedef ancak Irak, Suriye, Türkiye ve İran’ın parçalar alınmasıyla gerçekleştirilebilir. Böylesine büyük bir proje için on yıllar gereklidir. (3) Batı Asya’da ağır darbeler yemesine karşın ABD’nin bu siyasi hedefinden geri adım attığına dair hiçbir emare olmadığı gibi Suriye özelinde hedefi net, berrak ve belirgindir.

ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün 11 Ocak 2018’de Washington’da yapmış oldukları gizli toplantıda Suriye’nin bölünme planı görüşülmüştür. Türkiye'nin 'terör örgütü olarak kabul ettiği PeKaKa'nın Suriye kolu olan YPG'nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) Cenevre sürecine dahil etmenin de yollarını aramışlardır. Basına sızdırılan bu toplantıda ‘Ankara'nın tutumu anlayışla karşılanabilmekle birlikte SDG ve YPG bizim için fevkalade derecede önemlidir. Bizim sulandırılmış bir formül kapsamında mutlaka YPG'yi SDG başlığı altında müzakerelere katılması gerektiği’ üzerinde durulmuştur. Gizli toplantıya katılan ve Ortadoğu'nun akıbetine ilişkin gizli hesapları ortaya çıkan ülkelerin, öncelikli hedefinin Suriye'de barışı tesis eden Astana ve Soçi süreçlerini "sabote etmek" olduğu görülmektedir. (4)

ABD 2018 tarihinden başlamak üzere bütçesine para koymaya başlamıştır. 2022 Nisan ayında 2023 yılı için ABD Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan bir raporda, ‘DAİŞ ile Mücadele Eğit-Donat Fonu’ adı altında Irak güvenlik güçlerine 358 milyon dolarlık silah, mühimmat ve ekipman sağlanacağını, Suriye’de ABD’nin desteklediği örgütlere ise 183,7 milyon dolar ayrılacağını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Pentagon’un gelecek yıl toplam 3 bin 500 kişiyi daha Suriye PeKaKasına dahil edeceği, bu örgütlerde Pentagon bütçesinden ‘maaş alanların’ sayısının 16 binden 19 bin 500’e çıkarılacağı anlaşılmaktadır. (5)

Türkiye Cumhuriyeti gerek ABD ile gerek AB ile yaşanılan birçok gelgitten sonra siyasî hedefini büyük bir kararlılıkla ortaya koyabilmiştir. Mültecileri de içerisine alacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye’deki siyasî hedefi Suriye-Irak sınırının güneyine doğru, batıdan doğuya doğru İdlib ve Afrin’den başlayıp Suriye sınırlarını aşarak İran-Türkiye-Irak üçgenindeki Kandil dağlarına kadar uzanan 20 mil (32 Km.) lik güvenlik şeridi behemehâl inşa etmektir. Bu siyasi hedefini tüm dünyaya deklere etmiş ve kabul de görmüştür. Tesis edilen güvenlik şeridinde aynen KKTC gibi, bankacılıktan, posta hizmetlerine, sağlık hizmetlerinden eğitime ve güvenlik teşkilatına kadar PeKaKa Uydu devletçiğinden daha etkin medeni bir devlette olması gereken tüm hizmetleri yerine getiren de fakto bir devlet tesis edilmiştir. Burası bir ‘tampon bölge’ (buffer zone) değildir.

Suriye’de muhalif ve rejim güçleri bir arada yaşama erklerini yitirmiş, savaş özellikle muhalif unsurlarda bir araya gelemeyecek bir biçimde acı ve kanlı bir tortu bırakmıştır. Bu nedenle 2019'da BM'nin desteğiyle kurulan Suriye Anayasa Komitesi kurulmuş, taraflar günümüze kadar hiçbir ilerleme kaydetmeden dağılan 8 görüşmede bir araya gelmişler, hiçbir ilerleme kaydetmeden dağılmışlardır. İsviçre'nin Cenevre kentinde, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen başkanlığındaki Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının Ağustos 2022 ayında gerçekleşmesi planlanan 9. tur oturumları ileriki bir tarihe ertelenmiştir. Böyle bir ortamda Suriye’nin toprak bütünlüğünün tekrar tesis edilmesinin temel direk olarak kabul edilmesinde ısrarcı bir tutum takınmak, öncelikle kanlı bıçaklı bir hale gelmiş olan demografik ayrışmayı bilmemekle eşdeğerdir. Bazı mihrakların hâlâ Türkiye’nin böyle bir milli güvenlik siyaset inşa edilmesindeki ısrarcı tutumları yanlıştır, hiçbir şekilde kabul edilemez.

Jeopolitik, siyasi hedef, askeri hedef ve strateji bağlantı arasında bir bağlantı oturtulamadığını iddia etmek terörü Türkiye’ye taşımakla eşdeğerdir. Harekâtın meşruiyeti, “teröre karşı nefsi müdafaa” ile birlikte Suriye PeKaKası arkasındaki ABD’yi caydıracak tarzda AB’ ye, RF ‘na anlatılmağa başlanılmış sağlıklı bir ittifak yönünde önemli adımlar atılmaya başlanılmıştır. Türkiye’nin manevra alanını genişletebilmek amacıyla yapılması gereken Şam rejimiyle irtibatın devam ettirilmesi sağlıklı bir Şam-Ankara diyaloğunun tesis edilmesidir.

Bir başka ifadeyle Suriye rejimi ile Astana ve Soçi süreçleri çerçevesinde daha ileri seviyede adımları atılması gerekmektedir. Bu adımların atılması suretiyle, tüm bölgede kapalı kapılar arkasında oyun kuranların oyunlarının bozulacağı düşünülmektedir. Şam ve Ankara arasında normalleşmenin başlaması sığınmacılarla ilgili önemli değişiklikler beraberinde getirebilecektir. Öncelikle güvenlikli bölgenin inşa edilmesini bloke eden ABD’nin hem Türkiye’ye CAATSA hem de Suriye’ye olan SEZAR yaptırımları kalkmalı ya da bunları etkisiz kılacak alternatif ortaklıklar geliştirilmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri üstün muharebe yeteneği ile askeri hedeflerini bir bir ele geçirerek, tarafların ihtiyacı olan gücü sağlayabilecektir, hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Dipnotlar:

(1) BBC Türkçe Servisi, “Erdoğan'dan Suriye açıklaması: Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz” 19 Ağustos 2022; https://www.bbc.com/turkce/articles/c72kgl416w2o/Erişim Tarihi 20.11.2022/

(2)https://www.tasnimnews.com/tr/news/2022/11/19/2806654/erdo%C4%9Fan-suriye-ile-normalle%C5%9Fmeyi-neden-erteliyor/ Erişim Tarihi 19.11.2022/

(3) Soner Polat, “Siyasi hedef ve strateji” Aydınlık Gazetesi, 19 Mart 2018;  https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/siyasi-hedef-ve-strateji-84038/Erişim Tarihi 04.12.2022/

(4) Elif Sudagezer, “5 ülke gizli toplantıda Ortadoğu planı üzerinde anlaştı, Türkiye'yi büyük tehlike bekliyor” Sputnik Haber Ajansı, 27.02.2018; https://sputniknews.com.tr/20180227/abd-ingiltere-fransa-suudi-arabistan-urdun-gizli-toplanti-washington-nato-turk-kurt-catisma-israil-iran-suriye-ortadogu-harita-gorus-1032422675.html/Erişim Tarihi 04.12.2022/

(5) Selin Uludağ, ABD, Suriye’de bulunan YPG ve DSG’ye ne kadar ve nasıl askeri yardım sağlıyor? Sputnik Haber Ajansı, 21.11.2022; https://sputniknews.com.tr/20221121/abd-suriyede-bulunan-ypg-ve-dsgye-ne-kadar-ve-nasil-askeri-yardim-sagliyor-1063692457.html/Erişim Tarihi 04.12.2022/

Prof.Dr. Esat ARSLAN
Prof.Dr. Esat ARSLAN
Tüm Makaleler

  • 05.12.2022
  • Süre : 7 dk
  • 1225 kez okundu

Google Ads