Shinzo Abe Suikastı için Japonya'nın Jeopolitik Ortamı Nasıldı?
Oyların bir kısmı sempatik olabilir, ancak seçim esas olarak Japonya'nın askeri yeteneklerinin büyümesine ve ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrası pasifist duruşundan fiilen kopmasına ilişkin kamuoyu duyarlılığının açık bir işaretiydi ve bu tam da Shinzo Abe'nin ölümünden önceki son arzularından biriydi.
Eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe'nin bir suikast sonucu öldürülmesinden birkaç gün sonra Japonya'da genel seçimler yapıldı ve Abe'nin partisi Liberal Demokrat Parti ezici bir zafer kazandı. Oyların bir kısmı sempatik olabilir, ancak seçim esas olarak Japonya'nın askeri yeteneklerinin büyümesine ve ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrası pasifist duruşundan fiilen kopmasına ilişkin kamuoyu duyarlılığının açık bir işaretiydi ve bu tam da Shinzo Abe'nin ölümünden önceki son arzularından biriydi. Halefi Fumio Kishida, Japonya'nın askeri süper güç statüsünü kademeli olarak yeniden tesis ediyor. Seksen yıl önce imparatorluk Japonya'sı dünyanın en büyük ve en güçlü ordularından birine sahipti ve güçlü Japon taarruzu imparatorluğa geniş toprak kazanımları sağladı ancak nihayetinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından boyun eğdirilmesiyle sonuçlanan yıkıcı bir yenilgiye uğradı. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Amerikalılar, yeniden kan dökülmesini önlemek için Japon askeri yeteneklerinin kendi kontrolleri altında olmasını istediler. Bu nedenle ihtiyatlı davranarak, 1947'de yeni oluşturulan Japon anayasasına bir hüküm eklediler ve bunun garanti altına alınması için, işgal kuvvetleri komutanı General Douglas MacArthur tarafından baskı altında tutulan ve denetlenen Japon anayasasının 9. maddesi Tokyo'nun askeri bir kabiliyete sahip olmasını yasakladı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Japonya politikalarını taban tabana değiştirmiş ve ekonomik büyüme gibi tek bir hedefe odaklanarak bir demokrasi olmak için kendi imparatorluk geçmişini tamamen terk etmiştir.
1947 anayasasının en ünlü yeniliği 9. Madde idi. Anayasa yürürlüğe girdiğinde Japonya'nın imparatorluk ordusu dağıtılmış ve liderleri savaş suçlarından yargılanmıştı. Japonya'yı savunma misyonuyla 1954 yılında Öz Savunma Kuvvetleri (SDF) adında yeni bir ordu kuruldu. Bugün Japonya'nın SDF'si dünyanın dört bir yanındaki ortaklarıyla birlikte çalışmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği'nin ön planda olduğu stratejik bir rekabet içinde dünyanın birçok yerinde savaşıyordu. Öte yandan Japonya'nın pasifik tiyatrosundaki konumu kritik olmaya devam ediyordu. Sovyetler Birliği'nin Viladivostok olarak bilinen ana pasifik limanına o kadar yakındı ki, Sovyet gemileri Japon adalarını aşmadan açık pasifiğe açılamıyordu. Bu noktada Moskova, Pasifik'te önemli bir deniz gücü bulundurmanın ve Amerikan gücünü dünyanın öbür ucundan çekmenin bir yolunu arıyordu. Ancak asıl çıkarı Atlantik ve Avrupa'yı güvence altına almak olan Washington, kaynaklarını dünyanın diğer tarafına çekmek istemiyordu. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri, Washington'un stratejik hedefleri için artık bir tehdit oluşturmayan ve ekonomik olarak büyüyen Japonya'yı bu amaçla kullanmak istedi. Japonlar donanma ve hava kuvvetlerine yatırım yapmakta isteksiz davranmış, bunun yerine yakında Amerikan muadillerini tehdit edecek olan elektronik ve otomotiv endüstrilerine yatırım yapmayı tercih etmişlerdir. Kuruluşundan bu yana 75 yıl geçmesine rağmen Japonya anayasası bugüne kadar herhangi bir değişikliğe uğramamıştır ancak 9. maddenin yorumlanması giderek daha esnek hale gelmiştir.
Japonya'nın pasifik tiyatrosundaki konumu kritik olmaya devam etti. Japonya, Sovyetlerin Viladivostok olarak bilinen ana pasifik limanına çok yakın bir konumdaydı ve Sovyet gemileri Japon adalarını aşmadan açık pasifiğe açılamıyordu. Bu noktada Moskova, Pasifik'te önemli bir deniz gücü bulundurmanın ve Amerikan gücünü dünyanın öbür ucundan çekmenin bir yolunu arıyordu.
İlk önemli adım 1954 gibi erken bir tarihte Japonya'nın öz savunma güçlerinin kurulmasıyla atılmıştır ve bu Amerikalıların ısrarlı baskıları sonucunda gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana geçen sekiz yıl içinde, bu olayların travmasını hala hatırlayan Japonlar, GSYİH'nın sadece yüzde 1'inin öz savunma güçlerine harcandığı son derece pasifist bir ulus haline geldi. Japonlar, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından imzaladıkları karşılıklı güvenlik anlaşması çerçevesinde kendi güvenlik statülerini Amerikalılara kiralamakla yetindiler. ABD, yukarıda bahsi geçen pasifist anayasa karşılığında Japonya'nın egemen bütünlüğünü koruma sözü vermiş ve bu antlaşma kapsamında ABD, Japonya'da 80'den fazla askeri tesis kurmuş ve 60.000'den fazla ABD askeri burada konuşlandırılmıştır. Ancak son 10 yılda, Japonya'nın yakın komşusu ve bölgedeki tarihi rakibi olan Çin'in eşi benzeri görülmemiş "Yükselişi" nedeniyle küresel güvenlik mimarisi hızla değişmeye başlamıştır. Çin'in yükselişinin Japonya için yarattığı tehdit, Japonya'nın uzun süreli Başbakanı Shinzo Abe tarafından hızla fark edildi. Eski Başbakan Abe, ABD'nin azalan gücünün farkında olarak daha önce benzeri görülmemiş bir dizi güvenlik reformunu hayata geçirmiş ve Japonya'nın kuvvetlerini büyük ölçüde modernize etmiştir. Şinzo Abe, "Çin'in son dönemdeki hızlı yükselişinden" endişe duyan ülkelerle aynı doğrultuda QUAD Antlaşması lehine güçlü bir şekilde hareket etmiştir. QUAD, Japonya ve ABD'nin yanı sıra Avustralya ve Hindistan'ı da kapsamaktadır. Bu koşullar altında, Japonya'nın öz savunma kuvvetleri, 9. maddenin bir başka esnek yeniden yorumlanması konsepti altında uluslararası manevralarda yer almaya başladı.
Çin'in askeri yığınağı tez olarak ortaya çıkarken, QUAD'ın antitez olarak ortaya çıkması sonucunda QUAD'ın kurucu babası olarak bilinen Japonya Eski Başbakanı Shinzo Abe sentez yolunda suikasta uğradı.
ABD'li kıdemli yetkili Kurt Campbell uzun zamandır Amerika'nın Asya'ya daha fazla angaje olmasını savunmaktadır ve Campbell sıklıkla Başkan Joe Biden'ın "Asya Çarı" olarak anılmaktadır ve "QUAD" gruplaşması olarak adlandırılan Asya tarzı NATO'nun şekillenmesinde etkili olmuştur. Biden yönetimi Hint-Pasifik bölgesine büyük önem vermiş ve bu bölgenin ABD'nin bir dizi ekonomik, siyasi ve güvenlik çıkarının ilerletilmesinde merkezi bir rol oynadığını ilan etmiştir. ABD'nin bölgedeki müttefiklerine ve ortaklarına olan bu bağlılığı ve Çin ile yoğunlaşan jeopolitik rekabet, ABD'nin birçok yeni diplomatik girişimini harekete geçirdi. Bu noktada, QUAD ortaklığı kapsamında ABD ve Japonya arasında varılan anlaşma, ABD'nin savunma alanındaki liderliğini ve işbirliğini göstermek üzere hassas savunma teknolojilerinin paylaşımına kapı açmıştır. QUAD, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Japonya arasında yapılandırılmış Asya tarzı NATO olarak Dörtlü Güvenlik Diyaloğu anlamına gelmektedir. Bu dört ülkeye dünya haritası üzerinde bakıldığında, dört düz kenarı olan, temelde kapalı iki boyutlu bir şekil olan dörtgen bir yapı görülecektir. Bu ittifakın temel amacı, Çin'in yayılma politikasına karşı Hint-Pasifik Bölgesi için bir güvenlik oluşumu olmasıdır. Georg Wilhelm Friedrich Hegel tarafından formüle edilen Hegelci Diyalektik Fikri ile açıklanabilir çünkü güç dengesi kavramı üzerine kurulan tüm uluslararası güvenlik sistemleri köklerini Hegelci Diyalektik Fikrinden almaktadır. Hegelci diyalektik, genellikle üç diyalektik gelişim aşamasından oluşan üç katlı bir şekilde sunulur: tepkisine yol açan bir tez; tezle çelişen veya tezi olumsuzlayan bir antitez; ve ikisi arasındaki gerilimin bir sentez yoluyla çözülmesi. Bu noktada, Çin'in askeri yığınağı tez olarak ortaya çıkarken, QUAD'ın antitez olarak ortaya çıkması sonucunda QUAD'ın kurucu babası olarak bilinen Japonya Eski Başbakanı Shinzo Abe sentez yolunda suikasta uğramış, böylece bir siyaset bilimi kavramı olan "devrim her zaman kendi çocuklarını yer" Uluslararası Tavuk Oyunu Teorisi yolunda gerçekleşmiştir.
Japonya'nın ASEAN ülkeleri üzerinde etkili olacak şekilde askerileşme yolunda anayasasının 9. maddesini revize etmesi, diğer yandan Japonya'nın QUAD üyesi olması ve aynı zamanda Güney Çin Denizi'nde liderliğe sahip olmak istemesi, Hegel Diyalektiği kavramı ile siyasi ikilem yaratmaktadır. Suikast yolunda Japonya iç politikasında strateji Shinzo Abe, Japonya'daki nükleer tabuyu bile yıktı ve NATO'nun nükleer paylaşım programına benzer bir temelde ABD nükleer silahlarının Japon topraklarına yerleştirilmesi olasılığını gündeme getirdi. Bu öneriler, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının dehşetini hala hatırlayan Japon halkı tarafından oldukça tartışmalı olarak karşılandı. Kuşkusuz Şinzo Abe tüm bu testlerle Japonya'nın askeri zihniyetini yeniden tanımlamaya çalışmıştır. En kritik hamle ise Shinzo Abe'nin savunma bütçesinin iki katına çıkarılması için mücadele etmesiydi ve görünen o ki bu hedef ölümünden sonra gerçekleşecek. Görevdeki Japonya Başbakanı Fumio Kishida, kısa süre önce yapılan seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanmış olmanın verdiği geniş bir kamuoyu güvenine sahip. Kishida birçok analist tarafından Shinzo Abe'ye göre daha bastırılmış bir politikacı olarak görülse de, dış politikası bir yıkımdan ziyade geçmişin bir uzantısıdır. Fumio Kishida'nın ılımlılığı, artan tehditlerin giderek daha fazla farkında olmasına rağmen ani bir geçiş istemeyen bir halk arasında bile bir avantaj olarak görülüyor.
İki temel tehdit vardır: Okunması daha zor olan tehlike Kuzey Kore'nin nükleer ve füze programıdır. Bu noktada Japonların yüzde 86'sı Kuzey Kore'den kaynaklanan bir tehlike hissetmektedir. Öte yandan Japonların yüzde 64'ü ülkelerinin savunma kabiliyetlerini arttırmaya yönelik bir programı destekliyor. İkinci ve stratejik olarak daha ciddi tehdit ise Çin'dir. Çin'in Tayvan bağlamında yapay adaların askerileştirilmesi ve ihtilaflı sulardaki tüm çıkarmalar şeklindeki saldırgan politikaları Tokyo'yu pasifist doktrinini terk etmeye ve kendi ve bölgesel güvenliği için daha fazla sorumluluk almaya zorlamaktadır.
Japonya ve ABD, başta Çin olmak üzere Kuzey Kore'den gelen tehditleri etkisiz hale getirme konusunda ortak bir çıkarı paylaşmaktadır. Ancak iki taraf için bu tehdidin niteliği farklıdır; Amerikalılar mevcut refah ve güç seviyelerini korumak için daha geniş ölçekte faaliyet gösterirken, Japonya bugün Ukrayna gibi Asya-Pasifik Bölgesinde varoluşsal bir tehditle karşı karşıyadır. Bu sadece aylar ya da önümüzdeki birkaç yıl meselesi değil, bugün atılan adımlar, Tokyo ve Pekin arasındaki eşitsizlik artmaya devam ederken Çin'in kaçınılmaz olarak ekonomik açıdan dünyanın en büyük ülkesi haline geleceği önümüzdeki on yıllara yansıyacaktır. Bu anlaşmazlık, Tayvan'ın kuzeybatısında yer alan ve Japonya ile Çin arasında uzun süredir parlama noktası olan "Senkaku Adaları "na dayanmaktadır. Ayrıca Biden Yönetimi, Trump ve Obama Yönetimi'nin Japonya'ya ait "Senkaku Adaları "nın, Çin'in saldırısı durumunda ABD'nin askeri müdahalesine izin veren ikili güvenlik anlaşmasının 5. Maddesi kapsamına alınması yönündeki tutumunu yineledi. Japonlar, patriot sistemlerinin konuşlandırıldığı Japon adası " Yanoguni "ye sadece 110 km ve 26.000 deniz piyadesinin bulunduğu devasa ABD askeri üssüne ev sahipliği yapan stratejik öneme sahip " Okinawa "ya 500 km mesafede bulunan Tayvan'ın etrafındaki durumu derin bir endişe ve dikkatle izlemektedir.
Sonuç
Japonya'nın bu konudaki hassasiyeti, Ukrayna'nın işgalinden sonra Rusya'ya karşı somut adımlar atan ilk ve en güçlü ülkelerden biri olmasından anlaşılabilir. Eğer Shinzo Abe suikasta kurban gitmeseydi, Japonya, ABD'nin Hint-Pasifik'teki tavuk oyunu politikasının aksine Tayvan Boğazı üzerinden Çin'e karşı güçlü adımlar atacaktı ve bu suikast Japonya'nın Çin'e askeri operasyon düzenlemesini engelledi ki Nancy Polesi'nin Tayvan ziyareti ile ABD, Çin'e Amerikan Yönetiminin doğrudan askeri harekattan ziyade uzun süreli çatışma istediği mesajını verdi ve ardından Çin, Tayvan Boğazı üzerinde canlı ateş tatbikatı başlatarak mesajı çok iyi aldı. Abe'ye suikast Japonya'nın askeri harekatını geciktirecek ancak uzun vadede Japonya'yı durdurmayacaktır Ukrayna'nın işgalinden sonra Tokyo, Rusya merkez bankasının varlıklarını dondurdu, yüksek teknoloji ihracatını yasakladı ve Rusya'nın ayrıcalıklı ülke ticaret statüsünü elinden aldı. Japonya Başbakanı Fumio Kishida tarihte bir NATO zirvesine katılan ilk Japon lider oldu. Tüm bunlar Başbakan Kishida'yı Japonya'nın savunma doktrinini yeniden tanımlamaya zorluyor. Japonya, NATO ülkelerinin yaptığı gibi GSYİH'nin yüzde 2'sine varan askeri harcamalar yoluyla düşman üslerini vurma tartışmalı yeteneği de dahil olmak üzere ülkenin savunma yeteneklerini arttırmak için her seçeneği değerlendirecektir.
Bu gelişme Japonya'yı en azından yıllık 50 milyar dolardan 100 milyar dolara çıkacak olan savunma harcamaları bakımından dünyanın üçüncü büyük askeri gücü haline getirecektir. Günümüzde Japonya'nın 900'den fazla savaş uçağı, füzesavar sistemleri de dahil olmak üzere 38 destroyeri ve 20 denizaltısı bulunmaktadır. Öte yandan Tokyo, F-35 savaş uçakları satın alarak ABD'nin hayalet savaş uçaklarının ABD dışındaki en büyük kullanıcısı haline geliyor. Japonya'nın kendi bağımsız füze kabiliyetini geliştirip geliştirmeyeceği ya da ABD teknolojisine güvenmeye devam edip etmeyeceği henüz belli değil. Ancak kesin olan Tokyo'nun "karşı saldırı" kabiliyeti kazanma yolunda olduğudur.
Çin tüm bunları nasıl görüyor? Çinli karar vericiler nasıl tepki verecek?
1- Çinli karar alıcılar olayları dikkatle izliyor ve Şinzo Abe Suikastından sonra Nancy Polesi ziyaretinin mesajını aldılar. Japonya'yı ABD'nin çıkarlarına boyun eğen bir ülke olarak görüyorlar.
2- Çin, Japonya'yı İkinci Dünya Savaşı sırasında işlediği korkunç suçlardan dolayı suçluyor. Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın militarizmini yendiklerini ve Japonya'yı tekrar yeneceklerini ve eğer Japonya başka bir ülkenin güvenliğini tehdit etmeye cüret ederse veya hatta sürpriz bir saldırı yaparsa, Çin'in Japon topraklarını savaş alanına çevireceğini öne sürüyor.
3- Nancy Polesi'nin Tayvan ziyaretinden sadece bir gün sonra Çin, beşi Japonya'nın münhasır ekonomik bölgesine düşen bir düzine füze ateşledi
4- Çin, Amerika Birleşik Devletleri'nin de uzun süreli çatışma yolunda uyguladığı gibi tavuk oyunu teorisi konseptinde uluslararası güç dengesini istiyor, bu nedenle Amerikan yönetimi Asya'yı Avrupa'dan döndürme politikasını kolayca düzenliyor. XI Jinping, sakin olma ve oyunun önüne geçmeme çağrısında bulunan bir doktrin uyguladı. Ayrıca Rusya'nın emperyal planlarını da onayladı ve tüm bu gelişmeler Tokyo'yu geleneksel askeri pasifist yapısını bırakarak dünyanın üçüncü askeri gücü haline getirecek.