Site İçi Arama

ua-iliskiler

Ukrayna 2014’te Kırım’ı Neden Kaybetti?

Rusya’nın 1783’te Kırım Hanlığını ortadan kaldırarak topraklarına kattığı Ukrayna; 1917 Devrimi sonrasında bağımsızlığını ilan etmek istemiştir. Ancak 1920’de SSCB tarafından işgal edilerek Sovyetlerin parçası haline getirilmiştir.

Rusya’nın 1783’te Kırım Hanlığını ortadan kaldırarak topraklarına kattığı Ukrayna; 1917 Devrimi sonrasında bağımsızlığını ilan etmek istemiştir. Ancak 1920’de SSCB tarafından işgal edilerek Sovyetlerin parçası haline getirilmiştir. Sovyetlerle siyasal, soysal ve ekonomik olarak bütünleşen Ukrayna, 1989 yılına kadar ulusal kimlik edinme çabasına girmemiş ve Sovyet kimliğine rıza göstermiştir. SSCB’nin yıkılma süreciyle birlikte 1991 yılında Ukrayna da bağımsızlığını ilan etmiştir.

Ukrayna yönetim tarzı 24 bölge (oblast), bir özerk cumhuriyet (Kırım) ve bölge statüsünde iki kentten (Kiev ve Sivastopol) oluşmaktadır. Yarı başkanlık sistemiyle yönetilen ülkede, cumhurbaşkanı 5 yıllığına halk tarafından seçilmekte, başbakan ise cumhurbaşkanı tarafından atanmayı müteakip parlamentodan onay almaktadır. Yasama organı ise “Verkhovna Rada” adı verilen parlamentodur. Ukraynalıların neredeyse tamamı Slavdır. Ukrayna’nın batı bölgesinde Galiçya tarafında ağırlıklı olarak Katolikler yaşamaktadır. Doğu ve Güney bölgelerinde Ortodoks nüfus hakimdir. Ukrayna; Rusya yanlısı doğu bölgesi ile bağımsızlık yanlısı batı bölgesi arasında bölünme riskini taşımaktadır. Kiev, bunu önlemek için merkezi devlet sistemini getirmiştir.

Ukrayna Krizi

Ukrayna; Avrupa ile Rusya arasındaki stratejik konumu ile Karadeniz Bölgesinin istikrarına ve özellikle Rusya’nın Batı’ya karşı güvenliğine katkı sağlayan kilit ülkelerden birisidir. Bağımsızlık sonrası dönemde Ukrayna, ekonomik çöküşün ve güvenlik kaygılarının da etkisiyle bir yandan Batı’yla yakınlaşmaya çalışırken, diğer taraftan Rusya ile dengeli ilişkiler yürütme çabasında olmuştur. Bu kapsamda tarafsız bir politika izleyeceğini ilan ederek, nükleer güç olmaktan kendi iradesiyle vazgeçmiş, dikkatini ekonomisini düzeltmeye ve Rusya ile arasındaki sorunları çözmeye yöneltmiştir.

Ukrayna siyaseti, Batı yanlısı bağımsızlık ve Rusya taraftarı pragmatist eksenler arasındaki mücadeleye sahne olmuştur. 1991-94 arasında başkanlık yapan ve eski bir komünist elit olan Leonid Kravçuk, başlangıçta bağımsızlık ekseninde hareket ederken, sonrasında otoriter bir yönetim tesis etmek suretiyle pragmatist yapıya geçmiştir. Yerine seçilen Leonid Kuçma da pragmatist çizgide kalmıştır. Kuçma, geniş ve verimli toprakları, zengin maden ve kömür kaynakları, SSCB’den miras güçlü sanayi altyapısı, eğitilmiş işgücü ile oldukça yüksek bir potansiyele sahip Ukrayna ekonomisini tam manasıyla rayına oturtamamıştır.

Bu dönemde Ukrayna, Sivastopol’de kendi donanmasını oluşturmayı istemiştir. Bu durum Rusya’yı rahatsız etmiştir. Rusya bu sebeple, Kırım’da otonomi isteyen bölücü grupları desteklemeye başlamıştır. Sonrasında Ukrayna ve Rusya aralarında anlaşarak, Karadeniz Donanması’nı iki başlı hale getirmişlerdir. 1997 yılında iki ülke arasında yeni bir anlaşma yapılarak donanma ve askeri üsler ayrılmıştır.

21 Kasım 2004 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçimini pragmatist çizgideki Viktor Yanukoviç’in kazandığı ilan edilmiştir. Ancak seçimlerde turuncu rengini kullanan Batı destekli ve bağımsızlık taraftarı Viktor Yuşçenko, Donetsk ve Lugansk bölgelerinde seçime hile karıştırıldığını iddia etmiştir. Yuşçenko, Kiev’in Bağımsızlık Meydanında protesto gösterileri başlatmıştır. Bunun üzerine seçimlerin yenilenmesine karar verilmiş, 26 Aralık 2004 tarihinde tekrar seçim yapılmıştır. Bu seçimin galibi Yuşçenko Cumhurbaşkanı olmuştur. Böylece Amerikan destekli Turuncu Devrim başarıya ulaşmıştır.

ABD’nin de mali yardımlarının etkisiyle Yuşçenko’nun gerçekleştirdiği reformlar ekonomide kısmen iyileşmeyi beraberinde getirmiştir. Batı’ya yakın bir siyaset izlemeye başlayan Ukrayna, 2006 yılında Rusya tarafından adeta cezalandırılmak istenmiştir. Kısa süreli de olsa Rusya’nın Ukrayna’ya giden doğal gazı kesmesi neticesinde Ukrayna ekonomisi olumsuz yönde etkilenmiş, iç siyasi yapıdaki krizler durumu daha da kötüleştirmiştir. 2008 yılında tüm dünyayı sarsan ekonomik kriz ve 2009 yılında Rusya’nın doğalgaza yaptığı zamlar, Ukrayna ekonomisini iyice zora sokmuştur.

Bu arada Turuncu Devrim ile başlayan bağımsızlık ve pragmatist politika taraftarları arasındaki çekişme güncelliğini korumuştur. 2006 yılından itibaren başbakanlık yapmakta olan ve Yanukoviç, 2010 seçimlerini kazandıktan sonra Ukrayna, Moskova yanlısı bir politika izlemeye başlamıştır. Bunun üzerine Rusya doğalgaz fiyatında Ukrayna lehine iyileştirme yapmış, Ukrayna’nın borçlarında yeniden yapılandırmaya gidilmiş, böylece ekonomik hayata canlılık gelmiş, Ukrayna’da Kasım 2013’e kadar sürdürülebilir bir siyasi ortama sahip olunmuştur.

Tüm bu süreç zarfında siyasi, ekonomik ve askerî alanda Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri ile yakın ilişkiler sürdürülürken, Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyeliği için de önemli adımlar atılarak NATO’nun Barış İçin Ortaklık (BİO) programının üyesi olunmuş, Rusya’ya rağmen AB ve NATO üyeliğini gerçekleştirmeye (Rusya karşısında ilk fırsatta kendilerini garanti altına almak için) yönelik çabalar sürdürülmüştür.

Yanukoviç’in 28-29 Kasım 2013’te Litvanya’da gerçekleştirilecek olan AB Zirvesi’ne katılmayacağını, AB’nin Doğu Ortaklığı Projesi (DOP) kapsamındaki AB ile Ortaklık ve Geniş Kapsamlı Ticaret Anlaşması’nı imzalamayacağını açıklaması ve bunun yerine Rusya’nın liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği’ne üyelik müzakerelerini başlatma kararını alması, Ukrayna’daki AB yanlısı kesimde büyük bir tepkinin ortaya çıkmasına ve Kiev’de protestoların başlamasına yol açmıştır.

Başlangıçta sadece AB ile Ortaklık Anlaşması’nın imzalanmamasına karşı gösterilen tepkiler giderek yolsuzluk, baskı ve insan hakları ihlallerini de konu edinerek hükümete yönelmiştir. Olayların büyümesi üzerine 23 Şubat 2014 tarihinde Yanukoviç ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, yerine 27 Şubat 2014 tarihinde Arseni Yatsenyuk getirilmiştir. Böylece Batı istediğine ulaşırken, Rusya meydanda kaybetmiştir.

Yeni Başbakan hemen ABD’ye gitmiştir. Oradan mali ve güvenlik alanında güvenceler elde etmiştir. Rusya, Ukrayna geçici hükümetini yasadışı bularak meşruiyetini sorgularken; ABD ve AB geçici hükümete destek verdiklerini açıklamıştır. Böylece Ukrayna krizi iç sınırların ötesinde bölgesel ve küresel bir boyuta taşınmıştır.

Batılı devletlerin amacının Rusya’nın çevresini Batı yanlısı rejimlerle doldurmak ve NATO’nun etkisini genişletmek suretiyle bölgedeki Rusya etkisini azaltmak olduğunu savunan Rusya; Ukrayna’da meydana gelen olayları Batılı ülkelerin Ukrayna’nın iç işlerine karışmasının bir sonucu olarak görmüş ve Yanukoviç’in Batı destekli gruplarca devrildiğini vurgulamıştır.

Yatsenyuk hükümetinin Rusçanın resmi dil olmaktan çıkarılması gibi kararları neticesinde, Rus nüfusun yoğunlukta olduğu Kırım’da Rusya yanlısı gösteriler patlak vermiş, kısa süre içerisinde Rus nüfusunun yoğun olduğu Ukrayna’nın doğu şehirlerine de sıçramıştır. Bu arada yeni Ukrayna iktidarını meşru görmeyen Rusya, beklenmedik bir hamle ile Kırım’a özel kuvvetlerini çıkararak yarımadayı fiilen işgal etmiştir. Bu kapsamda, 27 Şubat’ta Rusya yanlısı kişilerce işgal edilen Kırım parlamentosu, referanduma gidilmesi kararı almıştır. 16 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirilen referandumda seçmenler %95,5’lık bir çoğunlukla Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasına ‘evet’ cevabı vermişlerdir. Sonuçta Kırım parlamentosu Rusya’ya bağlanma kararını açıklamış, Rusya da Kırım’ı ilhak ettiğini duyurmuştur. Rusya’ya bağlanma yönündeki sonuç, Rusya hariç hiçbir uluslararası aktör tarafından tanınmamıştır. Öte yandan Avrupa Birliği ve ABD referandumu yasadışı kabul ederek yapılan açıklamalarda yarımadanın uluslararası hukuka göre Ukrayna’ya ait olduğunu belirtmiştir.

Doğu Ukrayna’da merkezi hükümet güçleri ile Rusya yanlıları arasındaki çatışmalar yer yer devam ederken Mayıs 2014’te yapılan seçimleri Batı yanlısı Petro Poroşenko kazanmıştır. Poroşenko, Maidan gösterilerini maddeten destekleyen bir oligarktı. Putin, Poroşenko’yu kendisine muhatap olarak görmemiş, krizin çözümüne yönelik görüşmeleri ABD ve Avrupa liderleri ile yapmıştır.

Taraflar arasındaki derin ayrılıklara rağmen, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile Rusya ve Ukrayna’dan oluşan Üçlü Temas Grubu ile Donetsk ve Luhansk temsilcilerinin Belarus’un başkenti Minsk’te 5 ve 19 Eylül 2014 tarihlerinde Minsk Mutabakatı ile uzlaşmaya varılabilmiştir. Ancak bu Poroşenko’nun deyişiyle Donetsk ve Luhansk bölgelerini Rusya yanlılarının ellerine bırakılan kırılgan bir anlaşma olmuştur. Minsk Protokolü ile çizilen hat, isyancıların bir anlamda hukuken Kiev tarafından tanındığının işareti olmuştur. Öte yandan, Kiev’in Donbas’a baskısının asıl sebebi, müzakere sürecine paralel olarak ayrılıkçıları püskürterek bölgeyi denetimi altına almak ve pazarlık masasına Rusya’nın asla yanaşmadığı Kırım konusunu getirmek amacıyla hareket etmiştir. Moskova, o dönemde, Donetsk ve Luhansk’a belirli ölçüde özerklik verilmesi ve Rusçanın serbestçe kullanılmasına izin verilmesi halinde Donetsk ve Luhansk’ın Ukrayna sınırları içerisinde kalmasına razı olabileceğine dair bir görüntü vermiştir. Ancak, krizle ilgili tüm taraflarının beklentilerine bakıldığında, Ukrayna’da barış ve istikrarın kısa vadede mevcut dengeler perspektifinde kolay kolay sağlanamayacağı görülmüştür.

Nitekim, 2021’in bitmek üzere olduğu bugünlerde bile Ukrayna-Rusya sınır gerginliği dünya gündemini işgal etmeye devam etmektedir. Çözüm, Biden’ın; Rus askeri güçlerinin gölgesinde Putin’in isteklerine ne ölçüde karşılık vereceğine bağlı olarak 2022 yılının ilk çeyreğinde belki mümkün gözükmektedir.

Dr. Hüseyin FAZLA
Dr. Hüseyin FAZLA
Tüm Makaleler

  • 25.12.2021
  • Süre : 4 dk
  • 1528 kez okundu

Google Ads