Site İçi Arama

ua-iliskiler

Uluslararası Göçte Kadın

Değişimin önemli faktörlerinden biri de göçmen kadınlardır. Çünkü topluluklar arasındaki Sosyal, kültürel ve politik normları dönüştürürler.

                                                                    “Göçmen kuşlar aynı zamanda kadındır”

                                                                                       Mirjana Morokvasic'in (1984)

Değişimin önemli faktörlerinden biri de göçmen kadınlardır. Çünkü topluluklar arasındaki Sosyal, kültürel ve politik normları dönüştürürler. Göçmenler kadınlar, geldikleri ve gittikleri ülkelerin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunurlar. Birçok olumlu etkisine rağmen, Göçmen kadınlar, uluslararası göçte toplumun en savunmasız üyeleri arasında yer almaktadır. Göçmen kadınların istihdam oranları genellikle yerli kadınlardan veya erkek göçmenlerden daha düşüktür ve erkeklere göre daha az ücret alırlar. Göçmen kadınlar ayrıca insan ticareti de dahil olmak üzere toplumsal cinsiyete dayalı sömürü, şiddet ve istismar riskleriyle karşı karşıyadır.

Göç konulu birçok makalede, 1970’li yıllara kadar ki göç araştırmalarının cinsiyet farklılıklarını önemsemeden, kadının genellikle, “erkekle birlikte”, “erkeğin arkasından” “erkekten sonra” her daim önünde bir erkekle anlatıldığına vurgu yapılmıştır. Yani, göç eden kadınlar, erkek tarafından gerçekleştirilen bir olayın edilgen figüranı olarak ele alınıp incelendiği düşünülmektedir. Ayrıca, bu dönem çalışmalarında göçmen kadınların, geleneksel değerlerin taşıyıcısı,  koruyucusu olmaları vasfıyla “kurban göçmen kadın” stereotipine dönüştürüldüğü üzerinde sıkça durulmuştur.

Mirjana Morokvasic’in (1984) “Göçmen Kuşlar Aynı Zamanda Kadındır” başlıklı makalesi, toplumsal cinsiyet perspektifinden göç hareketlerini inceleyen akademik araştırmaların başlangıcı olarak görülmektedir. Morokvasic bu makalesinde; Tüm dünyada yaşanan göç olgusunda kadınların daima çalıştıklarını ve hem ekonomik hem de demografik olarak önemli bir rol oynadıklarını ancak ekonomik aktivitelerin dışında tutulmalarından dolayı göçmen kadınların 1980’lere kadar sosyolojik olarak görünmez olduklarını vurgulamıştır.

Londra’daki Türk kadın göçmenlerin ekonomik faaliyetlerini araştırmak için 60 kadınla yapılan anket sonuçlarından, Britanya’ya gerçekleşen Türk kadın göçü ile Almanya’ya misafir işçilik sistemiyle giden kadın göçü birbirine benzemediği sonucuna varılmıştır. Almanya’daki göçmen kadınlar pasif ve eşlerinin astı olarak görülmüştür. Kadın emeğine daha fazla talep olan Londra’da ise kadınların göçe daha aktif bir biçimde katıldığı görülmüştür. Ancak kadınların göç sürecinde aktif rol oynamalarının geleneksel, patriarkal, toplumsal cinsiyet ilişkilerinde radikal bir değişim anlamına gelmediği de vurgulanmıştır. Kadınların göç sürecinde aktif rol oynamalarının sebebinin, toplumsal cinsiyet temelli şiddeti sonlandırmak için uzun yıllardır mücadele eden kadın hareketinin etkisinin sonucu olarak Britanya hukukunun kadınlara sağladığı koruma ve haklar olduğu ifade edilmiştir. Bir görüşmecinin sözleri: “Kadınların bu ülkede hakları var. Kocanın dayağına, aldatmasına katlanmak zorunda değiller. Eşlerine şiddet uyguladıkları için hapse konulan çok örnek var. Her şey farklı burada”.

Ancak, yapılan başka bir akademik çalışma ise, göçmen kadınları sorun olarak gören çalışmaların büyük çoğunluğunun öne sürdüğü Türkiye’den Almanya’ya göç eden kadınların hepsinin eve hapsedilmiş, “mağdur” kadınlar olduğu tezini yanlış bulmaktadır. Ankara’nın Kulu İlçesine bağlı Karacadağ köyün de yaşayan ve 1974 yılında eşlerinin arkasından bağlantılı olarak göç eden kadınlarla yapılan anket çalışması şu şekilde değerlendirilmiştir. Türkiye’den Almanya’ya göç eden kadınların yarısının ücretli işlerde çalıştıkları, hayatlarında belki de ilk defa çalışmalarının karşılığında para kazandıkları, kamusal alana daha rahat çıkabildikleri ve ailesi dışındaki insanlarla ilişki geliştirebildikleri sonucuna varılmıştır.

1990’larda dünyada yaşanan siyasi değişikliklerle birlikte, mülteci ve kayıt dışı göçmenlerin sayısının artması sonucu, 2000’li yıllardan sonra,  kadın ve göç meselesi, göçmenlerin kendi içlerinden çıkan kadın araştırmacılar tarafından toplumsal ve kültürel olarak benimsenen cinsiyet rollerine göre ele alınmıştır. Son yıllarda gerçekleşen göçler daha önceki yüzyıllarda gerçekleşen göçlerden farklılaşmış, kadınsallaşmış ve siyasallaşmıştır.

Feminist teorisyenler göç çalışmalarında, kadınların toplumsal aktör olarak göçü etkileme gücünü gündeme getirmeye başlamışlardır. Kadınların, kendileri ve aileleri için seçim ve planlar yapan bireyler olduklarını ve göç sürecinde sadece eşlerini takip eden pasif bireyler olmadıklarını belirtmişlerdir. Kadınların da aktif bireyler olarak hem kendi hem de ailelerinin ekonomik ve sosyal konumlarını iyileştirmek amacı ile göç edebildikleri vurgulanmıştır. Mesela; feminist teorisyenlere göre kadınlar, karşılaştıkları fiziksel şiddet ve baskıcı ilişkilerden ve daha da önemlisi toplumsal cinsiyet normlarından ve içinde yaşadıkları toplulukların normatif beklentilerinden kaçmak için göç ederler ve göç birçok kadın için bu güçlendirici ve özgürleştirici bir araçtır. Sonuç olarak göç araştırmalarında kadının yerini inceleyen çalışmalarda kadının pozisyonu tarihsel süreç içinde ciddi bir dönüşüm geçirmiştir. Göç süreçlerine kadınların daha aktif katılımı ve kadınların işgücü piyasasındaki görünürlüğünün artması ile kadın odaklı çalışmaların sayısı artmış ve göç eden kadın daha görünür hale gelmiştir.

Göçün kadınsallaşması dört süreçle bağlantılıdır:

-- Ekonomik yönden gelişmiş ülkelerdeki kadın göçmen oranı daha fazladır.

-- Genel olarak kadın göçmen sayısı artmıştır.

-- Kadınlar sadece aile birleşmesi ya da evlilik gibi klasikleşmiş kadın göç hareketlerinin dışına çıkarak, işçi göçünden, insan ticareti ve sığınmacı göçüne kadar tüm göç çeşitlerinde yer almaya başlamıştır.

-- Hedef ülkelerde, kadınlarla özdeşleşmiş olan hemşirelik, hasta bakıcılığı, ev temizliği, bakıcılık vb. gibi işlere talepler artmıştır.

Genel olarak, göçmen kadının bağımlı statüde ve vasıfsız işgücü olarak görülmesinin sebepleri şöyle açıklanabilir:

1) Kadınların göç sürecinde ikincil ve bağımlı öğe olarak ele alınmaları: 

Kadınlar erkeği, aileyi, akrabayı takip eden, eş, gelin ya da çocuk olarak göç sürecinin ikincil ve bağımlı öğesi olarak görülür. Çünkü uluslararası hukukta da kadın göçmenlik statüsünde, eş olarak kocasına göre şekillenmiş ikincil bir durumdadır. Kadınlar, aile üyelerinin hem temel bakım hizmetini yerine getirir hem de sosyalleşme süreçlerine katkıda bulunurlar. Geleneksel ve kültürel değerleri gelecek kuşaklara aktarırlar. Kadın göçmenler Annelik rolleri gereği çocuklarına hem kendi etnik kültürlerini hem de baskın kültürün değerlerini öğreterek destek olurlar. Burada kadına geleneksel ataerkil toplumun yüklediği rollerin göçmen kadınlar üzerinde daha baskın olduğu görülmektedir. Özellikle zorunlu göç durumlarında kadın, yeni yerleştiği çevreden izole bir şekilde yaşamını sürdürür. Göçmen kadınların ev sahibi topluma entegrasyonunu inceleyen çalışmalarda aile birleşimi yoluyla eşlerine katılan, genellikle ev sahibi toplumların dil ve liberal yaşam tarzı gibi temel değerlerine tam olarak uyum sağlayamadığı iddia edilen göçmen kadınlar, çocuk yetiştirmedeki ve sahip oldukları değerleri gelecek kuşaklara aktarmadaki rolleri nedeniyle, kendi topluluklarının ev sahibi ülkeye entegrasyonun önündeki bir engel olarak görülmekte ve sosyal entegrasyonun başarısızlığından sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle, düşük eğitimli kadın göçmenlerin evlilik yoluyla ülkeye girişini engellemek için bir dizi politika tasarlanmıştır. Ancak İstekli göç eden kadınlar ailelerinin desteği ve dili kısa zamanda öğrenme arzuları ile göçün olumsuz sonuçlarını daha kolay atlatırlar.

2) Göçmen kadınların, işgücü piyasalarındaki konumları: 

Göçmen kadınların, göçmen erkeklere ve yerleşik kadınlara göre çok daha fazla ev içi hizmetler, bakım hizmetleri, garsonluk gibi fazla nitelik gerektirmeyen işler ile turizm, fuhuş ve eğlence sektörlerinde istihdam edildikleri görülmektedir. Göç alan ülkeler işgücü piyasalarının ihtiyacı açısından ya yüksek vasıflı işgücü ya da ev içi bakım hizmetleri gibi düşük ücretli ve vasıfsız işgücü talep ederler. Kadınlar bazen de ülkelerinde bıraktıkları ailelerini ve yakınlarını desteklemek için düşük ücretli ve yasadışı işlerde çalışmak zorunda kalırlar. Orta veya üst sınıftan gelen, eğitim düzeyi yüksek kadın göçmenler ise göç etmeden önceki yaşam standartlarını devam ettirmek için çalışmaya başlarlar. Aile birleşiminden yararlanan daha düşük gelir ve eğitim düzeyine sahip kadınlar dil yetersizliği, meslekî eksiklikler, kültüre uyum sağlayamama gibi sorunlarla karşılaşırlar. Genellikle yoğun emek gerektiren çocuk, yaşlı bakımı, ev temizliği ve benzeri ev hizmetleri, evcil hayvan bakımı, hasta bakımı vb. hizmetlerde çalışırlar. Ev içi hizmetlerin hanelerde yapılıyor olması, sınır dışı edilmekten korkan ve kamuya açık işyerlerinde tespit edilme riski daha yüksek olan belgesiz göçmenler için “sığınak” olarak görülmüş, ama diğer yandan da çok sık yaşanan sömürü ve istismar olaylarına da yol açmıştır.

3) İnsan ticareti mağduru olmaları: 

İnsan ticareti mağduru göçmen kadınlar onları ülkeye getiren birey ya da kuruluşa borç ya da benzeri bağlılıklar nedeniyle zorla çalıştırılırlar ya da seks ticaretinin kölesi haline gelirler. Seks işçiliği en mağdur oldukları alan olarak bilinmektedir. Kadınlar uluslararası göç sürecinde cinsel sömürü ve istismara daha açık durumda olurlar. Özellikle, izinsiz ve kayıt dışı yollarla ülkeye giriş yapılmışsa, uzun çalışma saatleri ve düşük ücret gibi çeşitli sömürü ve istismara maruz kalmaktadırlar. Genel olarak konu ele alındığında kadın göçmenler, başka bir ülkeden gelen yabancı olarak görülmeleri, var olan toplumsal cinsiyet rol ve etnik farklılıkları nedenleriyle daha dezavantajlı durumda bulunmaktadırlar.

Yazımızın başında yer alan grafikte, 2000-2020 yılları arasındaki kadın ve erkek göçmenlerin bölgelere göre dağılımını gösteren grafiğe göre; 2020'deki kadın ve erkek göçmenlerin sayısı çoğu bölgede kabaca eşdeğerdir. Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya'da kadın göçmenlerin sayısı erkek göçmenlerin sayısını biraz aşarken, Orta ve Güney Asya, Doğu ve Güneydoğu Asya ile Latin Amerika ve Karayipler’de tüm göçmenler arasında kadınların payı yüzde 50'den biraz daha azdır. Buna karşılık hem Sahra altı Afrika hem de Kuzey Afrika ve Batı Asya, kadınlara kıyasla önemli ölçüde daha fazla sayıda erkeğin göç ettiği görülmektedir.

Geçtiğimiz on yıllar boyunca, hem Avrupa'da hem de Kuzey Amerika'da kadın göçmenlerin sayısı erkek göçmenlerin sayısından daha hızlı artmıştır. Bu eğilim, hayatta kalma ve göç politikalarındaki cinsiyet farklılıkları da dahil olmak üzere bir dizi faktörle ilişkilidir. Diğer bölgelere kıyasla, Avrupa, Kuzey Amerika'da nüfusun yaşlanması ve yerli kadınların işgücü tercihlerindeki değişikliklerden kaynaklanan bakımla ilgili işlere yönelik artan cinsiyete özgü talepten dolayı yürütülen göç politikaları sonucu, kadın göçmenlerin sayısı artmıştır. Yaşlıların bakımında, daha düşük gelirli ülkelerden gelen göçmen kadınlar düşük ücretle çalışmakta ve geride bıraktığı çocuğu ve kendi yaşlı annesi ya da babasına da kendi ülkesinde daha düşük ücretle çalıştırdığı göçmen kadınlara baktırmaktadır. Bu da küresel bakım zincirini oluşturmaktadır.

Göç hareketleri kadının eğitimini, sosyal yaşamını, evliliğini ve aile ilişkilerini,  iş hayatını ve sağlığını önemli derecede etkilemektedir. Göç edilen bölgenin dilini bilmemekten kaynaklı yaşanılan zorlukların dışında, göç bireylerin eğitiminin tamamlanmasına engel olabilmektedir. Göç hareketleri sonucunda farklı geçmişe sahip olan insanlar farklı dil, din, gelenek ve kültür öğeleri ile beraber yaşamlarını devam ettirmek zorunda kalırlar. Kadınlar hem cinsiyetlerinden dolayı hem de göçmen oldukları için iki kat haksızlığa uğramaktadırlar.

Türkiye’deki kadın göçmenlerin çalıştıkları alanlar ve geldikleri ülkeler incelendiğinde ev işçilerinin Moldova, Türkmenistan ve Özbekistan; tekstil işçilerinin Moldova ve Romanya, lokanta ve gıda sektörü işçilerinin de Filipinler, Ukrayna, Pakistan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerden geldiği tespit edilmiştir. Göç sebebi ne olursa olsun göçten en fazla etkilenen riskli gruplar arasında kadınlar ve çocuklar yer almaktadır. Mevcut çalışmalar göçmen kadınların sıklıkla yaşadıkları yoksulluk ve istihdama dayalı yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ayrımcılık, zulüm, baskı, hoşgörüsüzlük deneyimlerini vurgulamaktadır. Göç edilen yerin gelir düzeyi kadının sağlığını kötüleşme ya da iyileşme yönünde etkilemektedir.

Göç sadece göç eden bireyleri değil, göç edilen yerdeki yerli halkın ruhsal durumlarını da etkilemektedir. Göç alan yerdeki bireylerde ise kendini güvende hissetmeme, korku ve kaygı duygusu, önyargılara sebep olmaktadır.

Gaziantep, Suriye ile sınır kenti olmasından dolayı, 2011 sonrasında Suriye’den oldukça yüksek oranlarda göç almıştır. Bu ilimizdeki Suriyeli göçmenler birçok göç araştırmalarının kaynağı olmuştur. Alan araştırmasına dayanan bir çalışmada, Gaziantep’te 38 Suriyeli göçmen kadınla görüşmeler yapılmıştır. Bu kadınlardan biri olan Kevser, yaşadığı geçim zorluğundan ve iş yerinde karşılaştığı dışlanmadan sıkça bahsetmiştir.

“Biz burada Türkler tarafından pek sevilmedik. Zaten biz de hatalarımızı biliyoruz. Biz geldik, ev kiraları pahalı oldu, bu çok zor oldu onlar için. Mesela Türkler bile kendi evlerinde ev bulamazken, biz de bulamadık. Bunları sıkıntı yaptılar o yüzden dışladılar.”  (Kevser, 21 yaşında, evli, üniversite mezunu).

Yerel halk tarafından sevilmediklerini, buna rağmen sosyal dışlanmayı büyük bir sorun olarak görmediğini belirten Nehle, dışlanmalarının sebebinin “başkaları” olduğunu söyleyerek rahatsızlık duygusu yaşamadığını ifade etmektedir. Suriye’den gelenler arasında “çakal insanlar” da olduğunu söyleyerek, Türklerin tepkisine hak verdiğini belirtmektedir. 

“Ben yine Türklere de hak veririm. Onlara yük olduk. Bizimle beraber biraz çakal insanlar da geldi. Onların yüzünden Türk insanı bize iyi davranmıyor. Bu yüzden onlara bir şey demeye hakkımız yok. Haklılar sonuçta, bu yüzden çok sorun yapmıyorsun, böylelikle kendimi kötü hissetmiyorum.” (Nehle, 35 yaşında, evli, 8 çocuk sahibi, okuryazar değil).

Kılık kıyafetleri yerli kadınların örtünüş ve giyiniş şekillerinden farklılaşan Suriyeli kadınlar hangi milliyete ait olduklarının kolaylıkla bilinebilir olduğunun farkındalar. Bu nedenle, dışlanmaya neden olan Suriyeli kimliklerini görünmez kılmaya çalışmaktadırlar. Suriyeli kadınlar hangi milliyetten olduklarının fark edilmemesi için başörtülerini ve kıyafetlerini değiştirdiklerini, yerli kadınlar gibi giyinmeye başladıklarını anlatmışlardır.

“Suriyeli bilmesinler, kötü tepki görmeyelim diye eşarp bağlama şeklimizi, kıyafetlerimizi değiştirdik. Her kadın yapmadı ama genelde yapıyorlar.” (Fatima, 26 yaşında, evli, 2 çocuk sahibi, okuryazar değil).

Suriyeliler içerisinde erken yaşta evlilik normal kabul edilirken, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi’nden edinilen bilgilere göre, özellikle kamp dışında yaşayan Suriyeli kadınlar Suriye’ye dönmemek için aileleri tarafından evlendirilmektedir. Ancak buradaki asıl problem “kadınların ve küçük yaştaki kız çocuklarının yerel hanelere ikinci, üçüncü eş olarak evlendirilmeleridir” Bu evliliklerin gerçekleştirilmesinin sebepleri “kızlarını korumak, yeni edindikleri akrabalık bağları sayesinde kendi yaşamlarını güvence altına almak ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ayrıca, Suriyeli genç kadınlar konusu da bölge kadınları arasında ciddi kaygılara sebep olduğu ve gerilim yarattığı için Gaziantep ve Kilis’te boşanma ve kadın depresyon oranlarının arttığı gözlemlenmiştir. Suriye’de normal olarak karşılanan çok eşlilik yalnızca Suriyeli kadınları değil aynı zamanda Türkiye’de var olan aile yapılarının parçalanmasına bunun yanı sıra Türkiye’deki sosyal yapı üzerinde değişikliklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 

Göçmen kadınlar için göçün olumlu etkilerinin olabileceğini gösteren çalışmalar da mevcuttur. Bu çalışmalara göre, sınırları aşmak kadınlar için güçlendirici ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinde pozitif dönüştürücü etki yapabilir. Göçün Suriyeli kadınlar üzerindeki anlamaya çalışan bir çalışmaya göre, Suriye’de baskıcı bir ortamda yaşayan Rana için Türkiye’deki hayatı ve evliliği onun için özgürleştirici niteliktedir:

“Türkiye’ye gelince ilk defa hayatımda kendimi insan hissettim. Ben evimde hürüm, kendi hayatımda hürüm. Her şeyi kendi irademle yapıyorum. Daha önce her şey, herkes bana hükmederdi. Benim hakkımda çok konuşuyorlardı ne yaptı ne etti kim var yanında ne yapıyor ne ediyor her şeyimle ilgili benle ilgili konuşuyorlardı çok şükür ben buraya gelip hayatımın son evresindeymiş gibi hayat kuracağımı, kendimi güvende hissedeceğimi bilmezdim. Ben hayatımın hiçbir döneminde bu kadar güvende hissetmedim kendimi. Eşim her türlü davranışın özgürlüğünü bana vermiş durumda.” (Rana, 41, İzmir).

Başka bir örnek; Batı Berlin’de Filistinli mültecilerle yapılan bir araştırmaya göre, Batı Berlin’e göç eden ve iş bulamayan Filistinli mülteci erkekler, ailenin maddi gereksinimlerini karşılayan aile reisi konumlarını kaybederek aile içinde statü kaybına uğrarken, kadınlar, sosyal devletin sunduğu olanaklar sayesinde ekonomik bağımsızlıklarını kazandıklarından aile içindeki statüleri yükselmiştir.

Somali sınırları içinde Haya köyünde çobanlık yapan 36 yaşındaki Raxma Xasan Maxamuud, üç yıldır bir evsizler kampında yaşamaya çalışmaktadır. Raxma’nın anlattıklarına göre Somalili yarı göçebe çobanlar, son 20 yıldır yağmurların dengesizleştiğini, artık hayvanların yavrulama zamanlarının farklılaştığını fark etmişler. Nehir ve göller yok olmuş. 2016 yılında Haya’da yaşanan dört haftalık kuraklıkta hayvanlarının tümü ölmüş, kuyular beş yıl içinde ikinci kez kurumuş. Yiyecekler azalmaya başlamış, ishal yaygınlaşmış. Artık tüm hayvanları öldüğü için köylüler yurtiçi mülteci kampına gitmişler.

Dünya Bankasına göre, 2050 yılına gelindiğinde Sahra–altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da 143 milyon insan, iklim koşulları nedeniyle göç etmek zorunda kalacaktır.

Geçen ve bugün yaşadığımız yüzyılda kadınların ülkelerini terk edip başka ülkelere göç etmeleri araştırıldı ve tartışıldı. İster mağdur ya da görünmez olarak olarak kocasının peşinden giden, isterse de işgücüne gönüllü veya zorunlu katılsın, kişi her kararında aktif veya pasif tercih yapmış olmaktadır. Gelişmiş Avrupa ülkeleri göçmen kadınların hedefi durumundayken, Türkiye’den geçişleriyle burada takılıp kalmaları sürecinde yerli halkın bu durumu seçip seçmediği sorulmamıştır. 

Yaşadığı ülkenin yaşam şartlarında kalmak ya da gitmek yine de göçmen kadının kararıdır; Bilmediği yerler için yollara düşüp gitmek ve mücadele etmek kadının güçsüz değil güçlü olduğunu gösterir. Çünkü diğer tarafta o kararı bile veremeyen ve farklı kültürden gelen göçmen kadınların işgücü piyasasındaki çalışmalarını evinden seyreden kadınlar da vardır. Dünya genelinde ve ülkeler özelinde kadınların göç süreç ve sonrasında neler yaşadıkları insan hakları temelli politikalar ile gündemde olsa da, göçerken de yaşarken de kadınların patriarkal toplumsal cinsiyet kaynaklı sorunları son bulacak gibi görünmüyor. Ancak, iklim değişikliği sonucu kuraklıktan dolayı evinden ayrılıp kendi ülkesindeki mülteci kampında yaşamak zorunda kalan Raxma gibi kadınların artacağından endişe duyulmalı ve bu konudaki yapılabileceklere hız kazandırılmalıdır. İklim değişikliğinin sebep olabileceği göç akını; savaştan, baskıdan kaçmak için ya da daha iyi koşullarda yaşam için yapılan göçlere benzemeyecektir. Bir ülkeden başka bir ülkeye göç etmek değil, dünya topraklarında gidecek bir yer kalmayacaktır. Tartışacağımız konu Suriyelinin, Afganın ya da kadının göçü olmayacak, dünyanın veya dünyalının nereye göçü olacaktır.

KAYNAKLAR:

Dedeoğlu, S. (2014), Migrants, Work and Social Integration / Women’s Labour in Turkish Ethnic Economy, Migration, Diasporas and Citizenship Series, Palgrave-Macmillan.

www.gocdergisi.com

Sermin Çakmak, “Değişen Hayatların Görünmez Sahipleri: Göçmen Kadınlar,” Fe Dergi 2, sayı 2 (2010): 50-64.

https://cins.ankara.edu.tr/goc3.html

Dilara ŞEKER, Gülten UÇANGÖÇ SÜRECİNDE KADIN, CBÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt:14, Sayı:1, Mart 2016

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/229307

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/4385

https://www.researchgate.net/publication/301306537_GOC_SURECINDE_KADIN

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/614121

https://www.gam.gov.tr/files/d2.pdf

https://kadinininsanhaklari.org/wp-content/uploads/2018/06/kadin_goc.pdf

https://www.nationalgeographic.com.tr/kadin-ve-goc/

Serbest Yazar Fatma Aksoy GÜRKAN
Serbest Yazar Fatma Aksoy GÜRKAN
Tüm Makaleler

  • 19.10.2021
  • Süre : 5 dk
  • 2321 kez okundu

Google Ads