Yunan İddialarına Karşı Türkiye’nin Cevapları: Bölüm-2
Yunanistan’a ait Limni ve Semadirek ile Türkiye ait olan İmroz ve Bozcaada, ‘Boğazönü’ adalarıdır. Çanakkale girişini kontrol eden bu adalar, Lozan Boğazlar Sözleşmesinin 4’üncü maddesine göre askerden arındırılmış statüdeki adalardır. Montrö Sözleşmesi, sadece Gökçeada, İmroz ve Bozcaada'nın silahlandırılabileceği hükmünü getirmiştir. Limni ve Semadirek'ten bahsetmemiştir.
Yunanistan ile Türkiye arasındaki sorunlara ilk yazımızda sıralandığı şekliyle ana başlıklar halinde ele alacağım.
1. Gayri Askerî Statüdeki Ege Adalarının Silahlandırılması:
Uluslararası antlaşmalar (13 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya, Rusya, Fransa ve İngiltere), 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ve 10 Şubat 1947 tarihinde imzalanan Paris Antlaşması) gereğince Yunanistan’ın Taşoz, Boğazönü Adaları (Bozbaba, Semadirek, Limni), Saruhan Adaları (İpsara, Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya) ile Menteşe Adalarında (İstanbulya, Rodos, Herke, Kerpe, Çoban, İleki, İncirli, Kelemez, İleryöz, Batnoz, Lipso, Sömbeki, İstanköy ve bunlarla bağlantısı olan adalar ile Kaş’ın karşısındaki Meis Adasi) sadece kolluk kuvvetleri bulunduracağı, silahlı kuvvet bulunduramayacağı ve tahkimat yapmayacağı esasa bağlanmıştır.
1936 yılında imzalanan Montrö Sözleşmesi ise Türk Boğazlarının statüsünün haricinde herhangi bir değişiklik getirmemiştir. Sorunun kaynağının, Yunanistan’ın 1964 yılından itibaren adaları silahlandırmaya başlaması ve bunlardan Limni’yi NATO askeri planlarına ve tatbikatlarına dahil etme çabaları teşkil etmektedir.
a. Boğazönü Adaları:
Yunanistan’a ait Limni ve Semadirek ile Türkiye ait olan İmroz ve Bozcaada, ‘Boğazönü’ adalarıdır. Çanakkale girişini kontrol eden bu adalar, Lozan Boğazlar Sözleşmesinin 4’üncü maddesine göre askerden arındırılmış statüdeki adalardır. Montrö Sözleşmesi, sadece Gökçeada, İmroz ve Bozcaada'nın silahlandırılabileceği hükmünü getirmiştir. Limni ve Semadirek'ten bahsetmemiştir.
Yunan İddiası:
Montrö Sözleşmesi, Boğazönü Adalarının askersizleştirilme statüsünü ortadan kaldırmıştır. Montrö, Lozan’ın Boğazönü Adalarının askersiz statüsünü dikte eden Boğazlar Sözleşmesinin yerini almıştır. Montrö, Boğazların gayri askeri statüsünü iptal etmiş, adaların askerden arındırılmış statüsünü de kaldırmıştır. Antlaşmaların yapıldığı sıradaki koşullar köklü biçimde değişmiştir (rebus sic stantibus). Boğazönü Adaları üzerinde Yunanistan’ın egemenlik haklarını sınırlayacak, asker bulundurmasına engel olacak hiçbir sınırlama artık geçerli değildir. Boğazlar rejimi değişmiştir. Boğazlar tekrar silahlandırıldığı için, bu sistemin bir parçası olan Limni ve Semadirek de silahlandırılabilir.
İddianın Geçersizliği:
Montrö Sözleşmesi Türkiye’nin Boğazlar’ı silahlandırmasına imkân tanımıştır. Ancak Yunanistan’a ait Limni ve Semadirek’in durumunu değiştirmemiştir. Bu iki adanın askerden arındırılmış statülerinin sona erdirildiğine ilişkin hiçbir hüküm bu sözleşmede yer almamıştır. Bununla birlikte Lozan Antlaşmasının Eki olan Boğazlar Sözleşmesinde Türk egemenliğine bırakılan Bozcaada, Gökçeada ve Tavşan Adaları için getirilen askersizleştirilmiş statüsü, Montrö ile kaldırılmıştır. Montrö ile getirilen bu yeni durum, Yunanistan’a ait Limni ve Semadirek için geçerli kılınmamıştır.
Montrö, Lozan Antlaşmasının Boğazlarla ilgili Ekini değiştirmiştir. Ancak, Lozan’ın 12. Maddesi korunmuştur. Buna göre, bu adaların 1914 yılında altı devlet tarafından alınan karar gereği silahsızlandırılmış statüsünü Lozan teyid etmiştir.
1936 yılında Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın TBMM’de yaptığı konuşmada belirttiği ve sonrasında Türk Hükümetinin talimatı ile Türkiye’nin Atina Büyükelçisi aracılığı ile iletildiği üzere, Yunanistan’ın Limni ve Semadirek’te asker bulundurabileceği hususu, kısa dönem için geçerli olmakla birlikte sürekliliği olmamış, herhangi bir antlaşmaya bağlanmamıştır. Bu sadece Türkiye’nin dönemin şartları çerçevesinde Yunanistan’a karşı gösterdiği iyi niyet beyanı olarak görülmelidir.
Yunanistan 1937 yılında bir Krallık Kararnamesi yayınlamış ve bu adaları ‘tahkim edilmiş gözetim altında bölge’ ilan etmiştir. Yunan iddiasına göre Türkiye, bu kararnameye itiraz etmemiş, dolayısıyla bu adaların askerden arındırılmış statüsü ortadan 1937’de tamamen kalkmıştır. İlk bakışta doğru gibi gelen Yunan iddiası, yine tek taraflı bir beyana dayanmaktadır. Kaldı ki Türkiye, 1969 yılında adaların Yunanistan tarafından antlaşmalara aykırı olarak askerleştirmesine itiraz etmiştir. Yunanistan cevabi notasında, Limni Adasından açıkça bahsetmiş ve antlaşmalara aykırı bu adalarda herhangi bir tahkimat yapmadığını Türkiye’ye bildirmiştir. Bu beyan, 1937 kararnamesinin geçersiz olduğunun da kanıtı olmuştur.
Bu arada Yunanistan, 1952 yılında NATO’ya Türkiye ile birlikte üye olduktan sonra, özellikle Limni Adası’nın Türk Boğazları’nın ve dolayısıyla NATO’nun savunmasına büyük katkıda bulunacağı iddiasıyla silahlandırılması gerektiğini NATO platformlarının gündemine getirmeye başlamıştır. Yunan görüşündeki Limni’de asker bulundurulması, NATO boyutuyla doğru görülebilir ancak 1915 yılında İngiliz ve Fransızların Limni’ye Gelibolu Harekâtı esnasında bir deniz üssü olarak kullanması ve Boğazlar’ın önünü tıkaması, Osmanlı Devleti’nin boğazların dışına çıkamamasına neden olduğu hatırlanmalıdır. Herhangi bir Türk-Yunan harbinde Limni’de bulunacak Yunanistan’a ait deniz, kara ve hava üsleri kullanılmak suretiyle Boğazlar’dan Türk savaş gemilerinin giriş-çıkışını engellemek gibi bir durum üstünlüğünü daha en baştan Yunanistan kazanmış olacaktır. Yunanistan’ın Limni’yi NATO için bile silahlandırma politikası, Türkiye’nin güvenliği ve Ege’nin statükosunun fiilen değiştirmeye yönelik ciddi bir tehdit olduğu Türk dış politika yapıcılarının aklından hiçbir zaman çıkmaması gerekir.
Bir sonraki yazımda, Saruhan Adaları ve Oniki Ada’nın durumuna değineceğim.