Yunan İddialarına Karşı Türkiye'nin Cevapları: Bölüm-4
Türkiye’nin Yunan karasularının 12 mile çıkması olasılığına bu denli yüksek perdeden “hayır” demesinin nedeni, öncelikle jeopolitik gerçeklerden kaynaklanmıştır. 6 mile bile rızası normal şartlarda olmaması gereken Türkiye, eğer karasuları 12 mil olursa, Ege Denizi’ndeki Yunan karasuları payının %43,5 yerine %71,5 olması durumuyla karşı karşıya kalacaktır. Türk karasuları ise mevcut %7,5 yerine %8,7 olacaktır.
2. Karasuları
Dünya genelinde devletler, karasuları genişliğini 3-12 deniz mili arasında uygulamaktadır. Denizci devletlerin (ABD, Hollanda, İngiltere, Fransa vb.) 3 mili tercih ettiği, buna karşılık Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Türkiye ve İsrail’in 6 mili esas aldığı bilinmektedir.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki Karasuları Sorunu Nedir?
1923 yılında Lozan Antlaşmasının 6’ncı ve 12’nci maddeleri, doğrudan karasularının genişliğinden bahsetmese de, “sahilden 3 mil mesafede kalan” ifadesine yer vermiştir. Böylece iki ülke arasında karasuları 3 mil olarak uygulanmaya başlandı. Ancak, 1936 yılında Yunanistan tek taraflı bir kararla kendi karasularını 6 mile çıkardı. Yunanistan’ın bu kararından 28 yıl sonra, 1964 yılında Türkiye de karasularını 6 mile çıkardı ve Ege’de bugünkü karasuları rejimi geçerli hale geldi. Halihazırda Ege Denizi’nin (ve hava sahasının) %48,85’ini açık denizler (uluslararası sular/uluslararası hava sahası), %43,68’ini Yunan karasuları ve %7,47’sini Türk karasuları oluşturmaktadır. Bu haliyle bile Yunanistan Ege’de Türkiye’nin 6 katı büyüklüğünde karasularına sahiptir.
Türkiye’nin Yunan karasularının 12 mile çıkması olasılığına bu denli yüksek perdeden “hayır” demesinin nedeni, öncelikle jeopolitik gerçeklerden kaynaklanmıştır. 6 mile bile rızası normal şartlarda olmaması gereken Türkiye, eğer karasuları 12 mil olursa, Ege Denizi’ndeki Yunan karasuları payının %43,5 yerine %71,5 olması durumuyla karşı karşıya kalacaktır. Türk karasuları ise mevcut %7,5 yerine %8,7 olacaktır.
Yunan İddiası:
1) Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 3’üncü maddesi ülkelere karasularını 12 mile kadar genişletme yetkisi vermektedir. Yunanistan sözleşmeyi imzaladığına göre Ege’de karasularını 12 mile kadar çıkarma hakkına sahiptir. Türkiye’nin sözleşmeyi imzalamaması Yunanistan’ın bu yetkisini engellememelidir. Türkiye’nin de karasularını 12 mile çıkarmasına Yunanistan’ın itirazı bulunmamaktadır.
2) Yunanistan’ın siyasal ve ülkesel bütünlüğünün bir parçası olan adalarına da ana kıtadan bir ayırım yapmaksızın, karasularını 6 milin üzerine çıkarma hakkı vardır. Karasularını, adaları dahil her yerde 12 mil genişliğe çıkarmak kıyı devleti olarak Yunanistan’ın egemenlik yetkisine girer.
İddiaların Geçersizliği:
1) Karasuların genişliğine ilişkin genel ve her yerde uygulanabilir bir uluslararası kural yoktur. Lozan yönüyle, karasuları zaten en fazla teamül olarak 3 mildir. Lozan Antlaşması’nda karasularının 3 mil olduğuna dair bir kayıt olmadığı gibi sadece “Sahillerinden itibaren 3 mile kadar olan alan içinde kalan adalar Türkiye’nindir” ifadesine yer verilmiştir.
Yunanistan karasularını 1936 yılında 6 mile çıkararak Lozan dengesini tek taraflı olarak bozmuştur, antlaşmayı ihlal etmiştir.
1930 yılında iki ülke arasında inşa edilen ‘dostluk’ ortamının bozulmaması, yeni bir gerginliğin oluşmaması düşüncesiyle, Türkiye o dönemde bu tek taraflı Yunan kararına ‘sessiz’ kalmıştır. İki ülke arasında Kıbrıs nedeniyle oluşan gerginliğin Ege’ye de sıçraması üzerine, 15 Mayıs 1964 tarihinde çıkarılan “Karasuları kanunu” çerçevesinde, Türkiye de karasularını Ege Denizi’nde 3 milden 6 mile çıkarmıştır. Şu an itibariyle Ege’de iki ülkenin de uyguladıkları 6 millik karasuyu uygulamasının üzerine çıkılması, her bakımdan Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar vereceği aşikardır.
Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması, kendisinin imzaladığı ancak Türkiye’nin taraf olmadığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin 300’üncü maddesinde yer alan “hakkın suiistimal edilemeyeceği” prensibine de aykırıdır. Türkiye, kendi özel durumundan kaynaklı olarak, Karakas’taki 3. Deniz Hukuku Konferansında ‘karasularının genişliğinin dünyanın her bölgesinde uygulanabilecek genel bir kural olamayacağını” ifade etmiş ve bu konudaki tezini ve tutumunu o tarihten günümüze korumuştur. Türkiye, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi görüşmelerinde kendi tezini net bir şekilde ortaya koyduğu dikkate alındığında, bu sözleşmeyi kendi çıkarlarına göre yorumlayan Yunanistan’ın; Türkiye’nin uluslararası kamuoyuna deklare ettiği tezine rağmen, karasularını 12 mile çıkarma kararı alması kabul edilemez.
2) Ege’de karasularının 6 milin üzerine çıkarılması demek, açık deniz sahalarının azalması ve serbest seyir haklarının kısıtlanması demektir. Denizcilik ve havacılık faaliyetlerini kısıtlayan bu durum, Türkiye’nin dışında Ege Denizi’ni kullanan diğer ülkelerin de aleyhinedir.
Ege Denizi’ndeki kaynakların tümüne yakın kısmının Yunanistan’a kalması sonucunu doğuracak bu türden bir karar, Türk Deniz Kuvvetlerinin uluslararası sular vasıtasıyla Ege’den Akdeniz’e çıkışını, geçişini neredeyse imkânsız hale getirecektir. Aynı durum Türk Hava Kuvvetleri için de geçerli olacaktır. Bu denizde ve üzerindeki hava sahasında tatbikat dahi yapılması için “Yunan izni” alınması zorunlu hale gelecek, Ege adeta bir Yunan gölü olacaktır.
Türkiye, 3’üncü Deniz Hukuku Konferansında, Ege’nin özellikli bir deniz olduğu ve genel nitelikli kuralların dışında birtakım özel kuralların uygulanması gereken bir deniz olması gerektiği beyan edilmiştir. Bu cihetle, Yunanistan Ege’de tek taraflı olarak karasularını 6 milin üstüne çıkaramaz.
Yunanistan tarafından ileri sürülen; Ege’de karasularının azami genişletilmesini saptama yetkisi kıyı devletinin egemenlik yetkisine girmektedir iddiası, ancak “buna başka devletlerce itiraz edilmemesi durumunda geçerlilik kazanabilir” ilkesine tamamen bağlı olmak zorundadır. Uluslararası Adalet Divanı’nın 1951 yılında İngiltere ile Norveç arasındaki ve 1973 yılındaki İngiltere ile İzlanda arasındaki balıkçılık davalarında (Fisheries Jurisdiction Case) vardığı kararlar bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Deniz alanlarının sınırlandırılmasının her zaman bir uluslararası yönü vardır. Uluslararası suları ilgilendiren bir karar, herhangi bir devletin sadece kendi iç hukukuna göre verilemez, ilgili tüm tarafların ortak kararı neticesinde, karşılıklı uzlaşma neticesinde, diğer devletlerin rızası alındıktan sonra uluslararası deniz alanlarının sınırlandırılması düşünülebilir. Yunanistan’ın kendi hak ve çıkarlarını maksimize etmeye yönelik bu türden bir sınırlama, kıyı devleti olarak alacağı tek taraflı kararla yürürlüğe girebiliyor alsa da, bu türden bir kararın ve sınırlamanın geçerliliği üçüncü devletler (Türkiye dahil) bakımından geçerliliği uluslararası hukuku ilgilendirmektedir.
Türkiye’nin Ege’deki hak ve menfaatlerini sınırlayan bu türden bir karar, bu nedenle Türkiye tarafından kabul edilemez ve 1995 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı karar gereği, Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine çıkarması, Türkiye açısından savaş nedenidir, casus belli olarak kabul edilmiştir.
Casus Belli (Savaş Nedeni) Kararı Nasıl Alındı?
Ege’de Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma düşüncesine karşı Türkiye ciddi endişeler taşıdığından, bunun gerçekleşmesi olasılığını casus belli (savaş nedeni) olarak görmeye başlamıştır. Savaş nedeni sayma kararı ilk defa 15 Nisan 1976 tarihinde Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil tarafından ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’e yazılan mektupta dile getirilmiştir. Mektupta şu ifadelere yer verilmiştir:
“Yunan hükûmetinin esas emeli kara sularının sınırlarını 12 mile çıkarmak suretiyle, bir oldu bitti yaratmak ve bu suretle, Türkiye üzerinde siyasi bir zafer kazanmaktır. Böyle bir hareket Ege denizini Yunan gölü hâline getirebilecek ve netice itibarıyla, Türkiye’nin bu denizdeki tabiî ve yerleşmiş ananevî (geleneksel) haklarını fiilen ortadan kaldıracaktır. Bu durum Türkiye’ye, böyle bir gelişmeyi bir harp sebebi olarak telâkki etmekten gayri bir opsiyon imkânı bırakmayacaktır.”
6 Kasım 1994 tarihinde BM İkinci Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından Türkiye ile Yunanistan arasında karasularına ilişkin tartışmalar yeniden gündeme gelmiştir.
31 Mayıs 1995 tarihinde Yunanistan’ın 1982 BM Deniz Konvansiyonunu imzalaması sonrasında (Yunanistan karasularını 6 milden 12 mile çıkarma hakkı olduğunu iddiası için kullanmak maksadıyla, Türkiye’nin imzacı olmadığı bu konvansiyona imza atmıştır) iki ülke arasındaki gerginlik tekrar en üst seviyeye çıkmıştır. Yunanistan Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni 21 Temmuz 1995 tarihinde onaylamıştır.
1 Haziran 1995 tarihinde Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarabileceğine dair meclis kararına karşılık, 8 Haziran 1995 tarihinde Türki- NATO Ekseninde Türk-Yunan İlişkileri 771 ye Büyük Millet Meclisi hükûmete, eğer Yunanistan karasularını 12 mile çıkarırsa (askerî olanlar da dâhil olmak üzere) gerekli önlemleri almak için tam yetki vermiştir. TBMM, Yunanistan’ın bu yönde alacağı bir kararın Türkiye’nin Ege denizindeki yaşamsal çıkarlarını ihlâl edeceğine dikkati çekmiştir. TBMM, almış olduğu bir kararla, hükûmeti böyle bir durumda askerî önlemler de dâhil olmak üzere gereken her türlü tedbiri devreye sokmakla yetkilendirmiştir
Türkiye, 21 Aralık 1995 tarihinde BM’ye gönderdiği mektup ile kendisinin Ege Denizi’ne ilişkin hak ve menfaatlerine karşı herhangi bir tek taraflı eylemi meşru kılmayacağı doğrultusundaki görüşünü tüm dünya kamuoyuna ilan etmiştir.
Sonuç:
Türkiye’nin karasularının genişliğine yönelik temel görüşü değişmemiş olup, Yunanistan’ın kendisini güçlü hissettiği, seçimlerin yaklaştığı dönemlerde, dış siyasetinde destek gördüğü zamanlarda, karasularını genişletmeyi, 12 mile çıkarmayı gündeme getirmekten geri kalmamaktadır. Savaşı göze alıp, bu yönde bir kararı aktive etmesi halinde, Yunanistan’ın anlayacağı tek dille gereken cevabı elbet Türkiye verecek kudret ve iradeye sahiptir.