Hindistan’ın İndus Su Antlaşması’nı duraksatması hukuki bir ihlal mi?
İndus Su Antlaşması (IWT), Hindistan ve Pakistan arasındaki en dayanıklı siyasi anlaşmalardan biri olmuş ve birçok savaş ve uzun süreli gerilim dönemlerine karşın geçerli kalmıştır. Ancak Hindistan'ın antlaşmayı “beklemede” tutması, su paylaşım iş birliğini daha geniş siyasi ve askeri gerginliklerden izole etme geleneğini bozmuştur.
Giriş
Keşmir’de Pahalgam'daki sivillere yönelik terörist saldırının ardından, Hindistan hükümeti İndus Su Antlaşması (IWT)nın “beklemede” (abeyance) tutulacağını duyurdu. Yapılan açıklamaya göre bu önemli su paylaşım antlaşması “Pakistan sınır ötesi terörizme verdiği desteği güvenilir ve geri dönülmez bir şekilde reddedene kadar” askıya alınacak.
İndus Su Antlaşması (IWT), Hindistan ve Pakistan arasındaki en dayanıklı siyasi anlaşmalardan biri olmuş ve birçok savaş ve uzun süreli gerilim dönemlerine karşın geçerli kalmıştır. Ancak Hindistan'ın antlaşmayı “beklemede” tutması, su paylaşım iş birliğini daha geniş siyasi ve askeri gerginliklerden izole etme geleneğini bozmuştur. Bunun için bu karar iki ülke arasındaki gerilimde ciddi bir tırmanışa işaret etmektedir. Yine de bu durum uluslararası hukuktan bir geri çekilme değil, stratejik bir hukuki devlet yönetim hamlesi olarak değerlendirilmektedir. “Beklemede tutma” (abeyance)ifadesinin kullanımı bilerek yapılmıştır. Hindistan ne anlaşmadan çekilmiş ne de nehir akışlarını değiştirmiş, ancak iş birliği prosedürünü duraksatmıştır. Buna dayanak olarak suyu değil suyun hukukunu kullanmıştır. Bu hamle, Hindistan’ın güçlü bir su kısıtlaması algısı yaratmaya yönelik stratejik bir diplomasi hamlesidir(1). Ancak Hindistan'ın bu radikal hamlesi, konunun uluslararası dayanaklarını gündeme taşımıştır. Bunlardan birincisi, bir anlaşmayı 'askıya almanın' uluslararası hukukta tanınıp tanınmadığı; ikincisi ise , 'askıya almanın' haksız fiillere karşı bir karşı önlem olarak haklı gösterilip gösterilemeyeceğidir.
Uluslararası Hukukta 'Beklemede Tutma/Duraksatma (Abeyance)
Hindistan’ın açıklamasında kullandığı 'Beklemede tutma' (abeyance) terimi, geçici bir süre kullanılmama veya duraksatma durumunu ifade eder Ancak bu kavram uluslararası antlaşma hukuku kapsamında yasal olarak tanınan bir kavram değildir. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi, 1969 (VLCT) (5), antlaşma yükümlülüklerini durdurma veya askıya alma (suspension) konusu sözleşmenin 60. maddesi başta olmak üzere çeşitli maddelerinde düzenlenmiştir (5).
1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'nin (VLCT) 60. Maddesi” Bir antlaşmanın ihlal edilmesi sonucu sona erdirilmesi veya yürürlüğünün askıya alınması “nı şöyle açıklamaktadır:
1. İki taraflı bir antlaşmanın akit taraflardan birisi tarafından esaslı bir şekilde ihlali,diğer tarafa antlaşmayı sona erdirme veya tamamen veya kısman yürürlüğünü askıya alma gerekçesi olarak bu ihlale başvurma hakkını verir.
60. maddenin üçüncü fıkrasında ise bir antlaşmanın esaslı bir şekilde ihlali aşağıdakilerden ibarettir;
· Antlaşmanın bu sözleşmenin tasvip etmediği bir şekilde inkar edilmesi
· Antlaşmanın konu veya amacının gerçekleştirilmesi için elzem olan bir hükmün ihlal edilmesi.
Sözleşmenin 67.Maddesinde: “Bir antlaşmayı geçersiz ilan etme, sona erdirme, ondan çekilme veya yürürlüğünü askıya alma “ şeklinde 4 farklı eylem tanımlanmıştır (5). Burada görüldüğü gibi Antlaşmaların askıya alınması (suspension) kavramı uluslararası hukukta mevcuttur. Ancak Hindistan yaptığı açıklamada “abeyance” kelimesini kullanmıştır.
Hindistan, 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'nde belirtilen kavramların dışında kalıp yeterli düzeyde bir açıklama yapmadan Antlaşmayı duraksatma yolunu tercih etmiştir. Çünkü bu konuyu açıklarken sözleşmedeki “suspension “(askıya almak) yerine “abeyance” (duraksatmak) terimin kullanarak Viyana sözleşmesinin bağlayıcılığından uzak kalmak istemiştir. Bilindiği gibi uluslararası hukuk literatüründe “suspension” ile “abeyance” arasında önemli farklar vardır. Her iki terim bir şeyin geçici olarak durdurulması veya ertelenmesini çağrıştırsa da, hukuki bağlamları ve sonuçları oldukça farklıdır.
Suspension (Askıya Alma): Uluslararası hukukta, özellikle antlaşmalar hukuku bağlamında, bir antlaşmanın geçici olarak hukuki etkilerini durdurmak anlamına gelir. Bu eylemin hukuki koşulları Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'nde Madde 57-60 ta açıkça düzenlenmiştir.
- Tarafların iradesiyle veya bazı hukuki sebeplerle (örneğin esaslı ihlal) olabilir.
- Askıya alınan antlaşma geçici olarak işlerliğini kaybeder, ama yürürlükten kalkmaz.
- Antlaşma yeniden işler hale getirilebilir (revize edilebilir).
Örneğin bir barış antlaşması taraflardan biri tarafından ihlal edildiğinde, diğer taraf antlaşmayı tek taraflı olarak askıya alabilmektedir.
Abeyance (Bekleme Durumu / Duraksatma): Bu kavram, bir hukuki durumun veya hakkın karara bağlanmamış, belirsiz bir durumda kalması anlamına gelir. Bu terim özellikle İngiliz medeni hukukunda miras, unvan veya mülkiyet hakları bağlamında sıkça kullanılmaktadır. Ancak Uluslararası hukukta kullanılan teknik bir terim değildir. Daha çok siyaset veya uygulama dili olarak kullanılır. Bu nedenle Antlaşmalar hukuku gibi kodifiye alanlarda resmî hukuki bir sonuç doğurmamaktadır.
Viyana sözleşmesinin yanısıra IWT'de de tek taraflı askıya almaya izin veren bir hüküm yoktur. Bunun yerine, IWT'nin XII. Maddesi (4), antlaşmanın "bu amaçla akdedilen usulüne uygun şekilde onaylanmış bir antlaşma ile sona erdirilinceye kadar yürürlükte kalacağını" belirtir. Benzer şekilde, VLCT kapsamında, bir antlaşma yalnızca önemli ihlal (Madde 60), imkânsızlık (Madde 61) ve temel değişiklik (Madde 62) dahil olmak üzere belirli gerekçelere dayanarak askıya alınabilir veya sonlandırılabilir ve genellikle tarafların karşılıklı rızasını gerektirir (Madde 57). VLCT, 60-62. maddelerde belirtilen herhangi bir gerekçeye başvurmadan bir antlaşmanın tek taraflı olarak askıya alınmasına izin vermemektedir (5).
Ayrıca, VLCT silahlı çatışmaların, savaşın veya düşmanlıkların antlaşma yükümlülükleri üzerindeki etkisini ele almamaktadır. Uluslararası Hukuk Komisyonu, bu tür senaryoları kasıtlı olarak VLCT'nin kapsamının dışında tutarak, bunların örf ve adet uluslararası hukuku tarafından yönetilmesini sağlamıştır (6). VLCT'nin 73. maddesi bu yaklaşımı yansıtarak, "Sözleşme, Devletler arasındaki düşmanlıkların patlak vermesinden kaynaklanan bir antlaşma ile ilgili olarak ortaya çıkabilecek hiçbir soruyu önceden yargılamayacaktır" ifadesini kullanmaktadır. Buna göre, VCLT, bir antlaşmanın çatışma veya artan siyasi gerginlikler sırasında askıya alınabileceği veya değiştirilebileceği konusunda hiçbir rehberlik sunmamaktadır(1).
Yasal Gri Bölgedeki bir konu: "Beklemede Tutma "
Abeyance "Beklemede Tutma" ne IWT ne de VLCT kapsamında resmi temeli olan bir hukuki kavram değildir. Uzmanlar, her iki belgenin de bir anlaşmayı askıya almak (suspension) için açık bir mekanizma sağlamadığını ve belirtilen esaslı ihlal koşullarının da oluşmadığını ileri sürmektedir. Ancak, IWT’nin Soğuk Savaş dönemi anlaşmalarının çoğu gibi, özellikle jeopolitik bağlam için hazırlanmış olduğu gözden kaçırılmamalıdır (7). Bu kapsamda ele alındığında bu anlaşma çağdaş tehditlerin, özellikle de iş birliğinin temelini zayıflatan asimetrik ve sürekli sınır ötesi terör eylemlerinin doğasını hesaba katmamaktadır.
IWT, prosedürel iş birliğinin bir engelleme aracı olarak kullanıldığı veya antlaşma mekanizmalarının bir tarafça diğerinin yasal gelişimini engellemek için manipüle edildiği durumlarda devletlerin nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda bir açıklık mevcut değildir. Bu nedenle bazı uzmanlar bu yasal boşlukta, Hindistan'ın antlaşmayı 'duraksatma' kararını uluslararası hukukun bir ihlali olarak kabul etmemektedir. Bu kararın örf ve adet uluslararası hukukuna ve ortaya çıkan devlet sorumluluğu doktrinlerine dayanan makul bir yasal pozisyon olarak anlaşılması gerektiğini ileri sürmektedir.
Su Antlaşmaları Hukukunda “ Orantılı Kısıtlama” adımı
Hindistan antlaşmadan çekilmemiş, su akışlarını yönlendirmemiş veya tahsis kotalarını ihlal etmemiştir. Ancak Antlaşmayı beklemeye aldığını açıklaması ( abeyance) bunları yapabileceği konusunda güçlü bir algı oluşturmuştur. Aslında Hindistan mevcut durumda nehirlerin aşağı akış kullanımını büyük ölçüde bozmak için gerekli altyapıya da sahip değildir. Bu nedenle bazı uzmanlar bu açıklamayı Hindistan’ın prosedürel iş birliğini, yani antlaşmanın işleyişine bağlı anlaşmazlık çözüm toplantılarına, ortak komisyonlara ve rutin diplomatik angajmanlara katılımını geçici olarak duraksattığı şeklinde yorumlamaktadır. Bunun bir terör eylemi sonrasında su ile ilgili ilişkilerde yumuşatılmış bir yasal kısıtlama biçimi olarak düşünülmesi gerektiğini savunmaktadır (1).
Bu nedenle, 'beklemede tutma' antlaşma hukukunda olmadığı için, aşağıya geçen akıma planlı bir şekilde müdahale edilmemesi ve suyun zarar vermek için kullanılmaması halinde pasif bir stratejik hamle durumu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de bir antlaşmayı beklemede tutma hamlesinin, karşı önlemler ve zorunluluk gibi geleneksel doktrinlerden meşruiyet alan yeni ancak hukuka aykırı olmayan bir yanıtı yansıttığı ileri sürülmektedir(1). Ancak uluslararası hukuk ilkeleri, bir devletin, diğer tarafın ciddi bir ihlaline orantılı bir yanıt olarak yükümlülüklerini geçici olarak askıya almasına, eylemin geri döndürülebilir kalması ve yasal iş birliğine geri dönmeyi araması koşuluyla, izin vermektedir.
Devletlerin bir “Karşı Önlem” olarak askıya alma davranışı
IWT'de antlaşmanın iptaline izin veren açık bir madde bulunmamakla birlikte, VLCT'nin 62. maddesi, Hindistan'ın eski İndus Su Komiseri tarafından belirtildiği gibi, koşullarda temel bir değişiklik olması durumunda bir antlaşmanın feshedilebileceğini veya geri çekilebileceğini öngörmektedir. Hindistan, Pakistan Su Kaynakları Bakanlığı'na gönderdiği bildirimde bu hükme atıfta bulunarak, "sürdürülen sınır ötesi terörizmi", Antlaşmanın yapıldığı koşulları zedeleyen "güvenlik belirsizlikleri" yaratan temel bir değişim olarak göstermiştir. Uzmanlar bu bağlamda, IWT'yi 'bekleme'ye almanın, bir ihlal olarak değil, yasal bir karşı önlem olarak yorumlanabileceğini ileri sürmektedir.
Uluslararası hukuka göre, “Karşı Önlemler”, bir başka Devletin uluslararası hukuku ihlal etmesine yanıt olarak zarar gören bir Devlet tarafından alınan tek taraflı, zorlayıcı olmayan eylemlerdir. Bu eylemlerin amaçları, uyumu teşvik etmek veya haksız eylem için tazminat sağlamaktır. Bir başka anlatımla “Karşı önlemler” orantılı, geri döndürülebilir ve yasal davranışı geri getirmeyi hedeflemelidir. Hindistan'ın bu açıklaması - nehir akışlarını korurken prosedürel iş birliğini askıya almak – şeklinde ele alındığında bu kriterlere uyuyor gibi görünmektedir. Burada temel husus Hindistan tarafından planlı bir şekilde nehir akışının kısıtlanmaması veya akış aşağısına aşırı suyun bırakılmamasıdır. Yani nehir akışının doğallığı içinde suyun yönetilmesi ve aşağı kıyıdaş ülkeye zarar verilmemesidir. Bu stratejik adım, yasal kısıtlama çerçevesi içinde gerçekleştirilen uluslararası olarak haksız görülen bir eyleme karşı ölçülü, geçici bir yanıt olarak düşünülebilir. Bu nedenle, 'askıya alma' kararı Hindistan'ın antlaşma yükümlülüklerine uymayı reddetmesinden ziyade devlet sorumluluğu ve zorunluluk doktrinlerine dayanan geçerli bir karşı önlem olarak değerlendirilebilir (1).
Antlaşmaları "Askıya Alma - Beklemede Tutma" Örnekleri
Devletlerin olağanüstü koşullarda antlaşma yükümlülüklerini askıya alma konusunda sınırlı ancak dikkate değer bazı örnekler vardır. Örneğin, 1986'da, Yeni Zelanda'nın nükleer silah taşıyan gemileri nükleer silahsız bölge ilan ederek yasaklamaya karar vermesinin ardından, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 1951 Avustralya-Yeni Zelanda-ABD Güvenlik Antlaşması kapsamında Yeni Zelanda'ya karşı güvenlik yükümlülüklerini askıya almıştır (2). Bölgesel olarak, 1970'lerde, Hindistan Bangladeş ile su paylaşım düzenlemelerini tek taraflı olarak askıya almış, 1977 Farakka Anlaşması müzakere edilene kadar sınır ötesi su akışlarını etkili bir şekilde durdurmuştur (3). Bazı uzmanlar 2023'te, ABD'nin Yeni START kapsamında Rusya’nın uyumsuzluğuna karşı veri paylaşımını durdurmasını Hindistan'ın IWT konusundaki mevcut yaklaşımına benzer bir önlem olarak değerlendirmektedir (4).
Sonuç
Devletlerin Uluslararası Antlaşmaları ‘Askıya alma-beklemede tutma, duraksatma’ uygulamaları kendi koşullarına özgü örnekler olarak ortaya çıkmaktadır. Devletler zaman zaman antlaşma yükümlülüklerini askıya almayı siyasi baskı biçimi olarak kullanmışlardır. 65 yıldır süren İndus Su Antlaşmasını duraksatma açıklaması ile Hindistan, bu konuda yeni ve radikal bir tutum ortaya koymuştur. Ticaret yaptırımları, vize iptalleri ve seyahat yasakları gibi rutin diplomatik önlemlerin ötesinde , 65 yıldır süren bir su paylaşım antlaşmasını duraksatmak, uluslararası hukukun gri alanında da kalsa özgün bir durum yaratmıştır. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 67. Maddesinde “Bir antlaşmayı geçersiz ilan etme, sona erdirme, ondan çekilme veya yürürlüğünü askıya alma (suspension)” şeklinde 4 farklı eylem tanımlanmıştır. Hindistan yaptığı açıklamada suspension yerine abeyance kelimesini kullandığı için farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Hindistan’ın antlaşmayı sadece duraksatması ve şimdilik de olsa suyu bir savaş silahı olarak kullanmıyor olması, bölgenin güvenlik dengesi için olumlu bir durumdur. Hindistan’ın bu “duraksatma” kararı koşullar değişirse antlaşmanın yeniden canlandırılabileceğine dair bir umudun taşınmasına imkân tanımaktadır.
Uzmanlar Hindistan'ın bu kararının, kasıtlı ve planlı bir zarar verme eylemine dönüşmediği ve “Karşı Önlemler” le ilgili diğer şartları taşıdığı sürece, uluslararası hukukun uygulamada kabul ettiği yasal bir gri alan içinde kaldığını belirtmektedir (1). Bu anlamda Hindistan'ın Antlaşmayı 'duraksatma' açıklaması uluslararası yükümlülüklerini reddetmek için değil, antlaşmanın daha etkili uygulanabilmesi için stratejik bir hamle girişimi olarak düşünülebilir. Bunun amacının da Antlaşmanın değişen koşullar, jeopolitik gerçekler, ülkelerarasında güven ve karşılıklı fayda ilkeleri üzerinden revize edilmesini sağlamak olduğu ileri sürülmektedir. İndus havzasında yaşanacak olan gelişmeler bazı sınıraşan su antlaşmaları konusunda yeni değerlendirmelerin yapılmasını gerekli kılacaktır.
Not: Bu makale Hidropolitik Akademi Direktörü Dursun YILDIZ ve Su Politikaları Derneği 2.Başkanı Dr. Hasan Hüseyin DOĞAN tarafından ortaklaşa yazılmıştır.
Kaynaklar
[1] Nishant Sirohi “Indus Treaty in “Abeyance”: A Strategic Pause, Not a Legal Breach” Indus Treaty in “Abeyance”: A Strategic Pause, Not a Legal Breach Apr 28, 2025
[2] Amy L. Catalinac(2010) Foreign Policy Analysis (2010) 6, 317–338 Why New Zealand Took Itself out of ANZUS: Observing ‘‘Opposition for Autonomy’’ in Asymmetric Alliances . Available at https://scholar.harvard.edu/files/amycatalinac/files/catalinac_fpa.pdf
[3] Kishor Uprety & Salman M. A. Salman (2011) Legal aspects of sharing and management of transboundary waters in South Asia: preventing conflicts and promoting cooperation, Hydrological Sciences Journal, 56:4, 641-661, DOI: 10.1080/02626667.2011.576252 available at : https://doi.org/10.1080/02626667.2011.576252
[4] Fact Sheet U.S. Countermeasures in Response to Russia’s Violations of the New START Treaty Bureau of Arms Control, Deterrence, and Stability June 1, 2023.available at: U.S. Countermeasures in Response to Russia’s Violations of the New START Treaty - United States Department of State
[5] Vienna Convention on the Law of Treaties 1969 Done at Vienna on 23 May 1969. Entered into force on 27 January 1980. United Nations, Treaty Series, vol. 1155, p. 331. UN 2005. Available at: Vienna Convention on the Law of Treaties (1969)
[6] Draft articles on the effects of armed conflicts on treaties, with commentaries 2011appears in Yearbook of the International Law Commission, 2011, vol. II, Part Two.UN 2011 Available at: Draft articles on the effects of armed conflicts on treaties, with commentaries, 2011
[7] Majed Akhter,(2015) The hydropolitical Cold War: The Indus Waters Treaty and state formation in Pakistan, Political Geography, Volume 46, 2015, Pages 65-75, ISSN 0962-6298, https://doi.org/10.1016/j.polgeo.2014.12.002. (https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0962629814001255)