Site İçi Arama

dinfelsefe

Bazı Tarikat ve Cemaat Yapılanmalarının Türk Toplum Yapısını Bozucu Etkileri Nedir?

Genel olarak bakıldığından, tarikatlar ve cemaatler kendi içine kapalı yapılardır. Bilirsiniz, kapalı kapılar arkasında neler yapıldığı dışarıya pek sızmaz, sızdırılmaz.

Türk toplum hayatında tarihsel olarak büyük bir yeri olan tarikatlar, bir yönüyle, "Allah'a ulaştıran yollar" manasında kullanılıyor. Tarikatlar; Selçuklu ve Osmanlı'ya özgü düşünce ve inanç hareketleri olarak da değerlendiriliyor.

Tasavvufta Allah’a ulaşmak için benimsenen usul, tutulan yol olarak ifade ediliyor. İslâm'ın hükümleri çerçevesinde yaşanan manevi ve derunî hayat tarzı olarak da tanımlanıyor. Öte yandan “Tarikat dinimizde var mı?” diye sorarsanız ne vardır denebilir ne de yoktur iddiasında bulunulabilir. Bununla birlikte İslam’ın doğuş yıllarında olmayan, daha sonra üretilen bir ‘kurum’ olan Tarikat ve Cemaat yapılanmalarına, sadece bizim dinimizde değil, hemen hemen tüm dinlerde rastlanıyor.

Genel olarak bakıldığından, tarikatlar ve cemaatler kendi içine kapalı yapılardır. Bilirsiniz, kapalı kapılar arkasında neler yapıldığı dışarıya pek sızmaz, sızdırılmaz. Ayinleri, zikirleri, sohbetleri her zaman kendi üyeleri, mensupları, tarikat veya cemaat liderinin takipçileri arasında yaşanır. Zaten bu yapılanmalara atfedilen tüm gizem de buradan geliyor.

Konu başlığımız çerçevesinde tarikat ve cemaatlere baktığımızda, özellikle toplumlarda güven verici olarak kabul edilen din adamlığı gibi, öğretmenlik gibi işlerde çalışanların karıştığı cinsel istismar olaylarının nefret uyandırdığı, toplumda infiale neden olabildiği açıktır. Çünkü tarikat, cemaat, eğitim müesseselerinde, yardım kuruluşlarında görev alanlar, toplum tarafından baştan itibaren iyi ahlaklı, güzel huylu insanlar olarak bilinirler. Toplumun beklentisi bu yöndedir. Böyle olmalı ki bireyler kendilerini veya evlatlarını huzur içinde bu tür yapılara emanet edebilsinler. Bu nedenle bu tür yapılarda görev yapanlar bir şekilde toplumun değerlerine ters düştüğünde toplumda infiale sebep olurlar.

Örneğin, çocuklara yönelik cinsel istismar, sapık davranışlar içinde en nefret uyandıranlarıdır. Bu sapıklıklar sadece bizim içinde yaşadığımız toplumda görülen bir olgu değildir, evrensel boyutta görülen yaygın bir ahlaksızlıktır. Bazı kiliselerde koro çocuklarına yapılan rahip tacizleri de bu kategori içinde incelenmelidir. Normal cinsel hayatı ‘yasaklanan’ rahipler, ergen yaştaki koro çocuklarına karşı bu sapık ilgiyle benzer olaylara yol açmışlardır. Yani bu olaylar sadece bizim coğrafyamızda değil, Avrupa coğrafyasında da bu tip nahoş hadiselerle karşı karşıya kalınabilmektedir. Batı toplumunda bu iğrenç hadiselerin zaman içinde kitapları bile yazılmış, filmleri çekilmiştir.

Batı bu konulara ne kadar açık toplum bakış açısıyla yaklaşıyorsa, biz de o kadar kapalı toplum bakış açısıyla her şeyin üstünü örtüyoruz. Bizim kapalı kültürümüzde ise bu olaylar, çoğunlukla saklanır, kapalı kapılar arkasında kalır. Bu nedenle de bu tür yapılarda istismara uğrayan çocuklar da her türlü destekten yoksun, kendi trajedilerini yaşamak zorunda bırakılıyorlar.

Tarikat ve cemaatlerin tarihi sürecine baktığımızda, Osmanlı İmparatorluğu'nun her döneminde etkili olan tarikat ve cemaat yapılanmalarının varlığını bir gerçeklik olarak biliyoruz. Gizlilik, derin anlam verilen manevi bilgi havuzu, "ruhani sır" gibi şeyler, tarikat ve cemaatlerin temel gücüdür. Bilgi açıklığı, paylaşılan bilgi, lâik eğitim modeli, bundandır ki tarikat ve cemaatler açısından zararlı görülen şeylerdir. Kanaatimce bizim asıl felaketimiz, batı toplumlarının orta çağda yaşadıkları kilise egemenliğinin, Türk toplumuna günümüz şartlarında yaşatılma isteğidir!

Batı uygarlığı rönesans ve aydınlanma ile bu engelleri aştı. Laik yaşamın, laik eğitimin değerini anladı. Çağdaş toplumlar yaratmayı başardı. Ne yazık ki biz bugün bu orta çağ zihniyetini kabule zorlanıyoruz. Tarikatlar ve cemaatler yaşamın her alanına egemen kılınmak isteniyor. Onları koruyan, kollayan, besleyen, büyüten siyasal iktidarlar bu orta çağ karanlığını ülkemize egemen kılmak için var güçleriyle bu yapılara destek veriyorlar. Bu nedenle de Batı toplumunun yüzyıllar önce yaşadığı karanlıklara bugün toplu halde sürükleniyoruz. Bu gidişat hiç de iyi değildir.

Şüphesiz aydınlanma ile özgür aklın rehberliğini anlamış, ülkenin çağdaş uygarlık yolunda yürümesi için azmetmiş milyonlarımız var. Elbette tarikatlarla cemaatler de bunu biliyorlar. Ama yeni orta çağ zihniyetini Türk toplumuna dayatma isteği, Türk tarihinin doğal akışıyla başarısız kalacaktır. Başarısız kalmaya mahkûmdur. Hiçbir toplum geriye gitmek istemiz. Dünyanın ekseriyetinin gittiği yol yerine geride kalıp, karanlıkta yaşamını sürdürmek istemez. Türk toplumu dünyanın diğer toplum ve medeniyetlerinden farklı değildir. Kaldı ki yüz yıllık Cumhuriyet tarihimiz, aklı rehber etmemizi biz Türk vatandaşlarına salık veriyor. Yıllarca okullarımızda insanımıza; aklı rehber edinen toplumların önünde hiçbir engel tutunamayacağı, Cumhuriyetin fazilet olduğu, faziletli insanların çağdaş uygarlık yolunda yürümek haricinde ne idüğü belli olmayan tarikat ve cemaat yapılanmalarına pirim verilmemesi gerektiği öğretildi. Bu eğitimlerle atılan tohumların toprağın altında çürümeye bırakıldığını sanmıyorum. Mutlaka bir gün güneş açacak, karanlıklardan güneşe doğru bir aydınlanma yolunda insanımız buluşacak. Ben buna inanıyorum, aydınlanma yolundan başka bir yolumuz olmadığını biliyorum. Toplum sağduyusu da biliyor… Zamanı gelince mutlaka her iyi tohum filiz verir, karanlıklar defedilir. Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Saygı dolu sevgiyle

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 12.02.2024
  • Süre : 3 dk
  • 1559 kez okundu

Google Ads