Elma ve İnsanlık
Dini referanslarda Havva Adem’in yasak elmadan yemesini istediği için birlikte cennetten kovulmuşlar. Hatta ısırdığı elma Adem’in boğazına takıldığı için kimilerinin gırtlağındaki o çıkıntıya Âdem elması denir.
Elma, insanlık tarihi ile özdeşleşmiş bir meyve.
Dini referanslarda Havva Adem’in yasak elmadan yemesini istediği için birlikte cennetten kovulmuşlar.
Hatta ısırdığı elma Adem’in boğazına takıldığı için kimilerinin gırtlağındaki o çıkıntıya Âdem elması denir.
***
Dünyanın her coğrafyasında yetişiyor elma ağacı.
Bulunan tarihi kalıntılarda ilk insanın mağaralarda elma depoladığı görülmüş.
Şaka demiyorum, buruşuk halde elma kalıntılarına rastlanmış ilk insanın mağaralarda depoladığı besin kalıntıları arasında.
Yani bu kadar eski bir birlikteliğimiz var elmalarla.
***
Bizim dilimizde elmaya Oğuzlar alma diyorlarmış. Daha doğrusu ilk hali almıla, mıla neyse artık, mılanın al renkli olanı. Tabii bu bir yorum, kesin bilgi değil. Mıla diye bir şey bilinmiyor Türk tarihinde.
Elma Oğuzların kullandığı hali diyorum ama tüm Türkçe dillerde elmaya elma deniyor. Eski zamanlardan kalma bir kaç meyveden biri elma sözcüğü.
***
Aslında meyve sözcüğünü biz Farsçadan almışız, bizde eskiden her türlü meyveye yemiş denirmiş.
Bugün yemiş deyince daha çok kuruyemişler anlaşılıyor. Badem, fındık, ceviz, fıstık, kabak çekirdeği, Ayçiçek çekirdeği… Tüm bunlara kuruyemiş diyoruz.
Bugün bir de daha çok ormanlarda yetişen böğürtlendir, kızılcıktır, diken üzümü, Frenk üzümü, mavi yemiş, Bektaşi üzümü, yaban mersini, ahududu, kuşburnu gibi çalı tipi bodur ağaçların meyvelerine, ayrıca çilek gibi toprakta yetişen meyveli bitkilerin meyvelerine, bir de kimi yerlerde inciri de dahil ediyorlar, bu tarz meyvelere yemiş deniyor.
***
Kazakistan’da Almatı diye bir şehir var. Çok güzel bir şehir.
Almatı Kazakçada elmaların şehri demek. Adını bir zamanlar etrafında bolca yetişen elma ağaçlarından almış.
Bugün halen daha eskisi kadar elma yetişiyor mu oralarda bilmiyorum, ama güzel ve büyük bir şehir.
Elma ile anılan bildiğim tek şehir.
***
Elma ağaçlarından orman olur mu?
Evet, olur tabii, olmaz olur mu? Elmalık diyorlar ya, orman işte o elmalıklar.
Eskiden yaban elmaları olurmuş.
Moskova’da parklarda küçücük küçücük elmaları olan elma ağaçları da var.
Yaban elmalarının romanı bile var.
Henry David Thoreau yazmış,
Romanın adı “Yabani Elmalar”.
Roman aslında elmalardan bahsetmiyordur diye düşünüyorsunuz, sanki toplum içinden bir olay anlatılıyor olmalı diyorsunuz, ancak roman epey bir elmadan bahsediyor.
***
Evet, çok fazla türü var elmanın.
Bizde bile Amasya elmasıyla ünlü bir şehrimiz olsa da bir tek Amasya elması yok güzel ülkemizde.
Amasya Misket bir yıl elma verip diğer yıl meyve vermiyormuş bu arada.
Bunun dışında Türkiye’de yetişen mesela Arap kızı elması var, Afyon yöresinde yetişiyor.
Sonra Amasya gibi Gümüşhane’nin de kendine has elması var.
Elması ile ünlü diğer şehirlerimiz ise Eskişehir ve Niğde.
Elma hemen her şehirde yetişiyordur da, bunlar elmaları ile meşhur şehirlerimiz.
***
Türkiye’de adları Türkçe olmasa da bir sürü elma türü yetişiyormuş.
Brea Burn, Fuji, Gala, Golden, Goldstar, Grani Smith, Hanna, Rayka, Redchief, Roma Güzeli, Starking, Jonathan ve Topaz ülkemizde yetişen diğer elma türleri diye yazılmış internette.
Ayrıca demir elması, kabak elması ve hüryemez elması da var diye yazılı.
***
Aslında elmanın dünyada binin üzerinde türü olduğu söyleniyor.
Bir de elma botanik sınıflandırmada gülgiller familyasına dahilmiş, bu bilgi de ilginç geldi bana.
Güller ile elmanın ne alakası olabilir ki diyorsunuz, ama elma gülgiller ailesine dahilmiş.
***
Rusya’da da bir sürü elma türü yetişiyor.
Gerçi buradaki elmalar oldukça lezzetsiz elmalar. İklim lezzetli elmaya izin vermiyor olabilir.
Kış vakti yaklaştığında olgunlaşan Antonovka var mesela. Biraz sert ve buruk bir tadı oluyor, ama dayanıklı bir elma türü.
Kışın biz marketlerden daha çok Golden ya da Grani Smith elmaları alıyoruz, biri sarı olan, diğeri de yeşil olan elma.
Ben bizdeki Amasya elmasına benzeyen sulu bir elmayı da seviyorum, ama hanım onun tadı yok diyor. O yüzden aldığımızda bunalmasana sadece bana kadar alıyoruz.
***
Daçada epey bir elma ağacımız var, bir kaç çeşit elma veriyorlar.
Çok olduğu için maalesef her sene yarısından çoğu yerlere dökülüyor.
Bizimkiler cins elma olmadığı için pek öyle tatları da olmuyor, Moskova çevresinde yetişen soğuk iklim elmaları işte, öyle pek dayanıklı da olmuyor, buzdolabına da koysak bir süre sonra hemen pörsüyorlar.
Tatları da pek olmadığı için hanım bizim elmaları doğru dürüst yemiyor bile.
***
Bu kadar çok olunca önceleri elma suyu yapıyorduk, direk sıkarak suyunu üç litrelik kavanozlarda depoluyorduk ve kış vakti içiyorduk.
Ancak saf elma suyu epey bir asitli olur. Dolayısıyla öyle bol bol içemiyorsun.
Son zamanlarda kompostosunu yapıyoruz, üç litrelik cam kavanoz içine bir kaç elma ve biraz şeker ekleyip sıcak kaynamış suyu döküyorsun üzerine. Sonra da ağzını kapatıyorsun. Kış boyu elma suyu, yani elma kompostosu iç dur.
Biz marketten meyve suyu almıyoruz, yetişen meyvelerden epey bir meyve suyu yapıyoruz yaz aylarında, kış vakti de yetiyor yaptığımız meyve suları.
***
Bir de son zamanlarda hanım reçel benzeri bir şey yapıyor elmalardan, Rusça bir adı var yaptığının, ama ben bir türlü aklımda tutamıyorum yaptığı şeyin adını. Pişmiş elma püresi gibi bir şey.
Sonraları bir tür elma püresi diyebileceğim bu şey ile çok lezzetli börekler yapıyor. İçi elma dolu poğaçalar da diyebiliriz yaptıklarına.
Ancak bahçedeki tek ağaç Okan küçük ve sert bir türden ise direkt reçel yapıyor.
İşte o yaptığı elma reçeline ben bayılıyorum.
O sert ve bir o kadar kokulu elmanın kokusu yayılıyor reçeline ve tüm kış evde o kokuyu hissetmek, tüm kış reçeli ile aynı zevki tatmam epey bir hoş oluyor.
***
Avrupa’da elmalı turta yaparlar, ben de severim fırında yapılmış elmalı turtayı.
Bizim kızlar yazın elmalar bol olduğunda fırında elma pişirip direkt pişmiş elma yiyorlar, öyle de lezzetli oluyor ki pişmiş elma, ben bile seviyorum.
Elmalı turta ya da Avrupa’daki adı ile apple-pie da lezzetli olur tabii, ama ona gelene kadar elma ile yapılacak çok şey var.
Bir de biz arada elma sirkesi de yapıyoruz elmalardan, bizim elmalardan sirke de güzel oluyor, çünkü ekşi ve buruk bir tası oluyor bizim elmaların.
***
Bazı yıllar o kadar çok elma oluyor ki resmen içim acıyor. Biz sonuçta toplayıp pazarda satacak değiliz, dalından kendimize kadar topluyoruz, kalanlar da çoğu yerlere dökülüp gübre oluyor böyle yıllarda.
Çocuklar küçükken daçanın önünde elma satmaya çalışmışlardı bir gün. Akşama kadar beklediler, akan olmayınca birer kova elmayı ben almak zorunda kalmıştım.
Buralarda çocuklar satarlar yollarda böyle meyve sebze, heves işte, bizimkiler de hevesini alsın demiştim, ama herkesin kendi elma ağacı olunca elma almak isteyen de olmuyor yaz aylarında.
Bazı yıllar böyle çok elma olduğunda şantiyeye işçilere götürdüğümü hatırlıyorum. Arabanın bagajını elma doldurup yemeğin yanına ağızları tatlansın diye birer ikişer dağıttırmıştım. Pek de makbule geçmişti. Ancak son yıllarda bunu da yapamıyorum.
Zaten bizde de elmalar bir sene çok oluyor, diğer sene ise dallarda tek tük oluyor. Amasya elması gibi.
Artık olabildiği kadar, yiyebildiğimizi biz kendimiz yiyoruz, kalanı da toprağa gübre oluyor.
Şarap da yapamayacağımıza göre yapacak bir şey yok.
***
Evet bazı elma cinslerinden şarap da yapıyorlarmış.
Biz sirke yapmayı tercih ediyoruz demiştim ya, ama o da ne kadar sirke yapacaksın ki!
Benim salataya kattıklarımı da saysak ne kadar elma tüketeceksin yıl içinde?
Mecburen gübre olsun diye bırakıyorsun işte dalında.
Bu arada dalından koparılıp yenen elmanın tadı gibisi de yoktur bence.
***
Kısacası elmalar biz insanlar için bir anlamda yoldaş olmuş tarih boyunca.
Çekirdeğinden elma fidanı üretmek üzere bir yöntem görmüştüm internette, bu kış evde denedik hanımla.
Kış boyu evde üç adet elma fidanımız oldu, şimdi daçaya götürdük o fidanları ve ektik.
Bakalım, eğer Rusya’nın iklimine uyum sağlayabilirlerse bir kaç seneye farklı tür elma veren ağaçlarımız da olabilir.
Bu fidanları kışın marketten aldığımız elmaların çekirdeklerinden ürettiğimiz için, olursa yakında gerçekten lezzetli elmalarımız olacak demektir.
Henry David Thoreau’un da dediği gibi bence de elma da zeytin gibi barışın sembolü olabilirmiş, çünkü zeytinin aksine elma her iklimde yetişiyor.
Bol elmalı bir yaşam diliyorum, faydaları oldukça fazla.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.