Site İçi Arama

dinfelsefe

Minareler Süngü, Kubbeler Miğfer

İslami olarak ise ilk ezan 622 yılında okunmuş. Medine'ye göç öncesi demek ki namaza çağrı için Müslümanlar başka yöntemler kullanıyorlarmış. Çünkü Medine'ye göç yani "Hicret" de 622 yılında yapılıyor. (Hicri takvimin başlangıcı!)

Ezan: çağrı demek. TDK sözlüğünde "Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı" diye tanımlamışlar. Etimolojik olarak Arapça kulak sözcüğünden türetilmiş. Kulak verme, duyurma, anons diye de tanımlanıyor etimolojik sözlükte.

Biraz tarihçesini araştırdım.

İslam öncesinde de Yahudilerin benzer ibadet çağrıları olduğu yazıyor kaynaklarda.

İslami olarak ise ilk ezan 622 yılında okunmuş. Medine'ye göç öncesi demek ki namaza çağrı için Müslümanlar başka yöntemler kullanıyorlarmış. Çünkü Medine'ye göç yani "Hicret" de 622 yılında yapılıyor. (Hicri takvimin başlangıcı!)

Kur’an’da ezan konusunda ayetler vardır ama nasıl okunacağı hakkında bilgi yoktur.  Bahsi geçen iki surede (Mâide 58, Cum'a 9) direk namaza çağrıdan bahsedilirken diğer iki surede de (A'râf 44, Tevbe 3) seslenme, duyurma anlamıyla kullanılmıştır.

Belki de bu yüzden kimi mezheplerde az da olsa farklı şekilde okunuyor sanırım. Sözlerinde farklılık olan mezhepler var.

Peki ezanın bugünkü hali nereden çıkmış?

Mekke'de bir türlü bir standarda konamayan namaza çağrı yöntemi Medine'ye göç sonrasında sahabeden bazı kimselerin (özellikle Abdullah bin Zeyd) gördükleri rüyalar sonucunda namaza çağrı bugünkü ezan şeklinde olsun diye kararlaştırılmış.

Muhammed'in emriyle de ilk ezan ilk müezzin olan Bilal-i Habeşi (Habeşistanlı Bilal) tarafından okunmuş.

Günümüzde de aynı şekilde okunmaya devam ediyor.

Aklıma tabii ki bir soru takılıyor. Kur’an’da sadece namaza çağrı olarak geçen ezanın nasıl okunacağına dair niye detaylı bir bilgi yok acaba?

Sonra niye Mekke'de bu iş birlikte bir karara bağlanamamış da Medine'ye göç sonrasına kalmış karar?

Haydi bir soru daha, çok ilginç değil mi, niye ezanın nasıl okunacağı peygamberimizin değil de bir başkasının rüyasına girmiş?

Hatta niye rüyaya girmesi ile bir karar alınabilmiş? Oturup kendi aralarında niye normal bir karar alamamışlar?

Peygamberimiz böyle olacak diye kendisi dese olmaz mıymış mesela? Sonuçta aynı zamanda devlet başkanı.

Namaza çağrının yöntemi çok önemli olsaymış, herhalde Kur’an’da bu konu açıklığa kavuşturulurmuş.

Peygamberimiz de kendisi karar vermediğine göre, yani sahabe arasında varılan ortak bir karar olduğuna göre bu konu aslında o günlerde dinen çok önem verilen bir şey değilmiş gibi geldi bana.

Mekke zamanında önemli olanın namaza çağrı olduğu düşünülmüş, bir şekilde insanlara namaz vaktinin geldiğinin bildirilmesinin yeterli olduğu düşünülmüş, sonradan ezan yöntemi standart olmuş.

Bugün bütün dünyada Müslümanlığın bir sembolü olmuş durumda ezan.

Hıristiyanlığın sembolü de kiliselerdeki çanlar. Rusya'da kimi günlerde, tahmin ettiğim kadarıyla özel dini günlerinde çanlarla müzik bile çalıyorlar.

Allah'tan şimdi oturduğum eve yakın kilise yok da, o pazar günleri sabahın köründe çalınan çan sesini duymuyorum. Bizdeki kimi camilerin ezanlarında olduğu gibi burada da aşırı yüksek tonda ses çıkartabiliyor bazı kiliselerin çanları.

Dediğim gibi artık ezan tüm dünyada Müslümanlığın bir sembolü. O yüzden sanırım dilinin Arapça olmasına söyleyecek bir söz olmaması gerekli. 

Sesi güzel bir müezzinin uzaktan, derinden gelen o hoş sesiyle söylediği ezanı ben de çok severim.

Müziği de güzeldir ezanın, belli bir bestesi var mıdır, onu bilmiyorum, ama her vakit farklı makamlarda okunuyor bildiğim kadarıyla. Makamları da o ilk söylenen ezan zamanından mı kalmıştır bilmiyorum. Muhtemelen zaman içinde az da olsa değişiklikler olmuştur söylenişinde. Ama hoş bir sedası olduğu kesin.

Bazen ucu bucağı namaza çağrı diye düşünüyorum, anlaşılır olsun diye Türkçe olmasında ne zarar olabilir ki diye aklımdan geçmiyor değil.

Ama dediğim gibi ezan artık bir sembol olduğu için sonra düşününce böylesi daha iyi diyorum.

Bir tek çok yüksek tonda söylenen, hoparlörün sesini sonuna kadar açtıklarında ve aşırı gürültülü olduğunda gerçekten dinlemesi hoş olmuyor. Artık çağımız teknoloji çağı olduğuna göre maksat namaz vaktini bildirmek ise teknolojiden faydalanarak bunu daha uygun bir şekilde yapmak mümkün. Zaten birçok dindar insanın günümüzün vazgeçilmezi cep telefonlarında benzer programlar yüklü.

O yüzden benim tercihim camilerden okunan ezanın daha çok düşük tonda olması ve yakındaki insanlara hoş bir duygu vermesi. Haber verme görevi nasıl olsa cep telefonları tarafından yapılabiliyor.

Bir de öyle midir bilmiyorum, ama müezzinlik mesleğinin özel müzik eğitimi almış kişilerce yapılmasını tercih ederdim doğrusu. Tabii bir de sesi güzel olanlardan seçilmesini. Çünkü kimi camilerde müezzinlik yapanların gerçekten çok kötü sesi olabiliyor.

Belki de konservatuarlarda bu konuda özel bir bölüm olmalı. Konservatuar müzik eğitimi veren okul değil mi? Neden olmasın ki?

Bilmiyorum, belki de vardır. Sonuçta bu konuda bari biraz gelişime açık olmalıyız gibi geliyor bana.

Toplumda kendini dindar olarak tanımlayanlar bu konularda ne düşünürler bilmiyorum, ama daha çok kendilerince kendileri gibi dindar insanlarla ilişki içerisinde ve bir anlamda içlerine kapanarak sadece kendi çevrelerinde yaşamayı tercih ediyorlar gibi geliyor bana. Toplumun kendini seküler diye tanımlayan kısmı ile birçokları birlikte bir sohbet bile etmiyorlar artık. Toplumun kutuplaştırması için baştakilerin tutumları da bu duruma çanak tutuyor tabii ki.

Bir sürü ilahiyat fakültemiz var. Oralarda bu konuları daha iyi bilirler, ama aklıma gelmişken hatırlatayım istedim.

Madem nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz ve ezanlarımız tüm vatandaşlarımız için çok önemli, öyleyse bu işi olması gerektiği gibi niye yapmıyoruz?

Kutuplaşarak, sanki dinimiz sadece dindarlara aitmiş gibi, niye o hoparlörün sesini sonuna kadar açıyoruz?

Amacımız insanları namaza çağırmak mı, yoksa bir de o berbat ses ile rahatsız etmek mi?

Bırakalım artık şu kutuplaşmayı da birbirimizi dinlemeyi, duymayı ve en önemlisi de birbirimize saygı göstermeyi öğrenelim artık.

Ben cırtlak sesli müezzinlerden sonuna kadar açılmış hoparlör ile kulak zarımı patlatırcasına okunan ezan duymak istemiyorum. Hoş bir tonda, içime huzur veren bir ses ile okunan ezan duymak istiyorum.

Bu işin sorumlusu Diyanet İşleri Başkanlığı'ysa eğer, o zaman diyanetin müzik eğitimi almış müezzinler yetiştirilmesi için girişimde bulunmasını ve şu camilerimizden okunan ezanlar için de artık desibel sınırı mı olur, başka bir yöntemle mi olur bilmiyorum, ama belli standartlar getirmesini gönülden istiyorum.

Herkese Moskova'dan sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 23.12.2022
  • Süre : 5 dk
  • 1429 kez okundu

Google Ads