Site İçi Arama

dinfelsefe

Sümerlerin Semavi Dinlere Etkisi Nedir?

Sümerler, dünyadaki bütün olayların gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kur'an'da gökteki "levhi mahfuz"da yazılı olduğu söyleniyor (Sure 22:2). Sümerliler insanların kaderinin tuğlada yazılı olduğunu inanırlardı, biz de insanın alnına yazılı, deriz.

Üç semavi dini (Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık) birbirleriyle geçişli dinler olarak görüyorum. Sümerlerin bu üç dinin de çıkış noktası olacak bir inanç sistemlerine sahip oldukları anlaşılıyor. Sümerlere ilişkin araştırmalar derinleştikçe, bu yöndeki kanaatimin daha da güçleneceğine inanıyorum. Sümer inanç sistemi ile bu üç büyük dinin, semavi dinlerin arasındaki benzerlikleri, Tevrat, İncil ve Kur’an’da geçen ayet ve ifadelerle Sümer’lerden kalan tabletlerde geçen ifadeleri, uygulamalardaki benzerlikleri, olabildiğince karşılaştırmaları olarak aşağıdaki satırlarda size aktarmaya çalıştım. Kabul edelim ki bu çok karışık bir konu. Din alimlerinin Sümer inançlarına ve üç semavi dinin kitaplarına bakarak, çok kapsamlı araştırmalar yapmasına, karşılaştırmaları ortaya koymalarına ihtiyaç bulunuyor. Bir dipnot olarak “Semavi dinlerin Ortadoğu coğrafyasında ortaya çıkması rastlantı mıdır?” sorusunu sorarak ve bugün olduğu gibi tarih boyuncu bu coğrafyada hep karışık, savaş ve çatışmanın bolca görülmesinin tesadüf olamayacağını da ifade ederek yazıma başlamak istiyorum. 

Sümerler Kimlerdir? Sümer İnancı

Sümerler bundan en az 6.000 yıl önce Asya'dan göç ederek Güney Irak'a, Dicle ve Fırat nehirleri arasına gelip yerleşmiş ve orada, izleri zamanımıza kadar ulaşan büyük ve köklü bir uygarlık kurmuşlardır. Bu uygarlığın en önemli buluşu dillerine göre bir yazı icat etmeleridir. Bundan hemen hemen 5.000 yıl önce icat edilen bu yazı, evvela anlatılmak istenen nesnenin resmini yapmakla başlamış, yüzyıllar boyu süren bir çabayla geliştirilerek her istenileni yazacak hale getirilmiştir. Yazıyı oluşturan çizgilerin çiviye benzemesi nedeni ile bugün çiviyazısı olarak adlandırılan bu yazıyı, Sümerler zamanındaki komşu milletler ve daha sonra gelen Babilliler, Asurlular, Hititler, Hurriler, Urartular alarak kendi dillerini yazmışlardır. Ugarit ve Persler de bundan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır. Bu yazı tablet adını verdiğimiz yumuşak kil levhalar üzerine yazılmış, güneş ve fırınlarda kurutulmuş olduğundan binlerce yıl toprak altında çürümeden kalabilmişlerdir. Bu tabletler geçen yüzyılda başlayan kazılarda meydana çıkarılmış, kısa sürede yazıları okunmuş, dilleri çözülmüş ve böylece Sümerlerle birlikte Ortadoğu milletlerinin tamamıyla unutulmuş 3.000 yıllık tarihi gözler önüne serilmiştir. Artık karşımızda varsayımlarla aktarılan bilgiler ve belgelerin yerini gerçekler almıştır. 

Sümer Dini Çok Tanrılı Bir Dindi

Sümer belgeleri arasında edebi metinler büyük bir önem taşır. Bunlar Sümerlerin hayal güçlerini, dünya görüşlerini, sosyal düzenlerini ve dinsel inanışlarını yansıtır. Şiirler, filozoflar, ağıtlar, destanlar, efsaneler, atasözleri gibi çeşidi konuları kapsayan bu edebiyatın Ortadoğu milletlerine büyük etkisi olmuştur. Bu etki özellikle gerek çok tanrılı gerek tek tanrılı dinlerde görülmektedir. Bu konuya yazının son bölümünde değinilecek, yorum siz okuyucuların takdirine bırakılacaktır. 

Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Dünyada görülen, hissedilen her nesnenin bir tanrısı vardı. Tanrılar insan görüntüsünde, fakat ölümsüz ve insanüstü güçlere sahipti. İnsanlar gibi onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir baş tanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirdi. Yer, gök, su, hava tanrılar yaratıcı, diğerleri ise idare edici tanrılardı. Sümerler bu tanrılar alemi ile ilgili pek çok hikâye geliştirmişler, şiirler yazmış, ilahiler bestelemişler, törenler düzenlemişler ve bütün bunları yazıya geçirerek, zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. 

Sümerlerin edebiyatları ile birlikte dinleri de daha sonraki milletleri etkisi altına aldığı gelinen nokta itibari ile yadsınamayacak bir gerçektir. Onların kurdukları çok tanrılı din yavaş yavaş tek tanrıya dönüşerek bugünkü dinlerin temelini meydana getirmiştir. Fakat bu arada diğer tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, cinler, şeytanlar halinde varlıklarını korumaktadırlar. Her üç dinde de ortak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü, yargılaması, tanrı korkusu, kurbanlar, ilahiler, dualar ve tütsülerle tanrıyı memnun etmek, iyi ahlaklı, dürüst ve adil olmak, büyüklere ve küçüklere saygı göstermek, sosyal adalet ve temizlik. Temizlik Sümerlerde çok önemli idi. Tapınağa gidenlerin, dua edenlerin, kurban kestirenlerin vücutça temiz olmaları gerekti. Düşmanların yıktıkları şehirler için onların yazdıkları bir ağıtta: Artık Karabaş halk (Sümerler) tören için yıkanamıyor, kirliyi beğenmek onların kaderi oldu, denmektedir.

Bir de "Yıkanmamış elle yemeğe dokunma" atasözü vardır. Yeni yapılan binalar, içine girilmeden önce dinsel bir temizlikten geçirilirdi. Kralların nasıl sarayları varsa tanrıların da evleri olmalı idi. Bunun için görkemli tapınaklar, yanlarında basamaklı kuleler yapılmıştı. Daha sonra bu tanrı evleri sinagoga, kiliseye ve camilere yerini verdi. Sümer tapınak okulları Müslümanlıkta medreselere dönüştü. Camilerin ve minarelerin üstündeki yarım ay, Sümer ay tanrısının sembolüdür! Sümer kralları, tanrının yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Bu inanç Hıristiyanlıkta Papa'ya, Müslümanlıkta Halifeye geçerek devam etmiştir. 

Sümer Kanunları

Sümer kanunu Hammurabi kanunun temelini oluşturmuş, ondan Hz. Musa'nın kanunu ve İslam kanunu etkilenmiştir. Hz. Musa’nın kanununda bulunan anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun karısına ve malına göz dikmeyeceksin gibi kurallar Sümer Kanununda da aynı. Yalnız Sümer Kanunu daha insancıldı. Göze göz, dişe diş cezaları kullanılmıyordu. 

Ne yazık ki, Sümer kanunları yazılı olan tabletler çok kırıklı, belki de toprak altından daha çıkarılamayanlar da var. Bu yüzden tam karşılaştırma yapılamıyor. Buna karşın daha sonra Samiler (Araplar ve Yahudiler) tarafından yapılan kanunların, Sümer kanunlarına dayandığı kuşku götürmez. Buna açık bir örnek olarak, İbrahim Peygamberin karısı ile cariyesi arasındaki olayı gösterebiliriz. Sümer kanununa göre kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca, hanımına karşı büyüklük taslayamaz, öyle yapmaya kalkarsa cezalandırılır. 

Sümer Dininde Geçen İfadeler ile Üç Semavi Dinin Kitaplarındaki İfadelerin Karşılaştırılması

Tevrat ve Kur'an'da yazıldığına göre İbrahim Peygamberin kısır olan karısı Sara, cariyesi Hacer'i çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. Cariye çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca oğlu İsmail ile çöle götürülüp kocası tarafından atılıyor. Tevrat'a göre büyük erkek çocuğa mirastan özel bir pay verilir, çocuklar isterse babanın sağlığında bu payı alabilirler. Aynı kural Sümer’de de var: Lipit-Iştar 32. (Mebrure Tosun, Kadriye Yalvaç, Sümer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi Saduqa Fermanı (Ankara 1975), s. 69. Hammurabi kanunu mad. 165.

Zina Hadisesine Dinlerin Yaklaşımı

Araplarda zina yapan kadınların taşlanması âdeti Tevrat'ta olmasına karşın (Tesniye 13-23), Kur'an 'da böyle bir ceza yoktur. Zina cezası ile ilgili dört ayet bulunuyor. Bunlar:

Süre 4: 15

Kadınlarınızdan zina yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye kadar yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evinizde tutun. İçinizden zina yapan her iki tarafa ceza verin! Eğer tövbe edip uslanırsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin, çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.

Süre 24: 2

Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz sopa vurun. Müminlerden bir grup da onlara şahit olsun!

Zina eden erkek ancak zina eden veya putperest olan kadınla, zina eden kadın da zina eden veya putperest olan erkekle evlenebilir.

Taşlanma cezası Sümerlilerin eski çağlarında varmış, fakat değişik bir nedenden. İ.Ö. 2200'lerde Lagaş Kralı Uruinimgina (Urukagina) tarafından yapılmış sosyal reform metninde, geçmiş zamanlarda olduğu gibi iki koca almaya kalkan kadınlar ve hırsızların, bu fena hareketlerinin yazılı olduğu taşlarla taşlanacakları bildirilmektedir. Daha sonra yazılan kanunlarda bu taşlanma konusu bulunmuyor.

Sümer kanunlarında zina ile ilgili maddeler, kırıklıkları dolayısı ile olsa gerek, yoktur. Buna karşın Hammurabi kanununda bulunuyor. Sümer, Babil, Asur Kanunları, s. 198 Madde 129. Eğer bir adamın karısı bir başka erkekle yatarken yakalanırsa onları bağlayıp suya atacaklar. Eğer kadının kocası yaşarsa, kral da yaşatacak.

Eğer bir adam, başka bir adamın babasının evinde oturan karısını, zor kullanıp koynunda yatırırken yakalanırsa, o adam öldürülecek, kadın özgür olacaktır.

Sümer’de bekâret konusu önemli görünüyor. Sümer kanunları yazılı olan tabletlerin, kırık ve okunamayan yerleri çok. Okunabilen iki madde bunu kanıtlıyor. Bunlardan birinde, bir kölenin zorla bikrini bozan 5 şekel (tahminen 40 gram) gümüş vermek zorunda. Diğerinde, dul olarak evlenen bir kadın, kocasından boşandığında, kız olarak evlenen kadının alacağı tazminatın yarısını alabiliyor.

Tevrat'ta kural daha katı. Bir kız evlendiğinde bâkire olmadığı kanıtlanırsa taşla öldürülüyor (bak Tesniye 22: 13-21). Buna karşın, Kur'an'da bekâret konusu yok.

Sümer’de zorla tecavüz de ele alınmış. "Hür bir adamın kızı yolda tecavüze uğrarsa, anne-babası onun yolda olduğunu bilmemişlerse, kız onlara 'tecavüze uğradım' derse, anne, baba onu zorla erkeğe karı olarak verecekler." (The Ancient Near East Supplementary Texts and pictures Relating to old Testament, Editted by James B. Pritchard, Princton 1969, p. 90 madde 7).

Zorla tecavüz, Sümer efsanesine bile konu olmuş. Tanrı Enlil, tanrıların başı olduğu halde, evlenmeden önce karısını aldatarak zorla tecavüz ettiği için tanrılar meclisince yeraltı dünyasına sürülmüştür (S.N. Kramer, The Sumerians, 146-147) .

Aynı olay Tevrat'ta (bak: Tesniye 22: 28-29): "Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış bir genç kadınla yatarsa ve onları bulurlarsa adam genç kadının babasına 50 şekel (şekel Sümerceden Akadçaya geçen bir ağırlık ölçüsü birimi) gümüş verecek ve kadın onun karısı olacak". Eğer adam nişanlı bir kızla şehirde yatarsa her ikisi de taşlanarak öldürülüyor.

Kur'an'da bu konu yok.

Sümer’de sosyal adaleti koruyan tanrıça, senede bir kere insanları iyi veya fena hareketlerinden dolayı yargılar, kötüleri cezalandırır. Bu inanış İslâm'a, Şaban ayının on beşinde Berat Kandili olarak girmiştir.

Sümer tanrılarının esas adlarından başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. Babilliler bu adlardan 50 tanesini yeni yarattıkları tanrı Marduk'a vererek tek tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı.

İslam dininde Allah'a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor.

Ölüler, Mezarlıklar

Sümerlilere göre ölüler, kur adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yer altı dünyasına gidiyorlar. Tevrat'ta bu Şeol, Yunan'da Hades, İncil'de cehennem, İslâm'da ahret olarak devam etmektedir. Sümerlilere göre burada tekrar dirilme yok. Fakat yeraltı dünyası oranın Tanrıları, rahipleri ve ölenlerin gölgeleriyle bir hayli hareketli yer. Buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkarılabiliyorlar. Gılgamış’ın çağrısı üzerine arkadaşı Enkidu'nun gölgesi çıkarak iki arkadaş konuşuyorlar. Tevrat Samuel I: 28'de Kral Saul'un isteği üzerine Samuel'in gölgesi yer altından çıkıyor. Tarih Sümer’de Başlar, s. 133-134.

Sümer’de yer altındaki ölülerin ruhları için yiyecek ve kurbanlar sunulmazsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin arkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları rahatsız ediyor. İslâmiyet'te de ölüler için yapılan dualar, kurbanlar bu inanışın bir devamı olmalı. Bizde de "çok ağlayıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin" sözü vardır.

Yahudilere, Babil tutsaklığından sonra Perslerin etkisi ile, Zerdüşt dininden ölülerin tekrar dirileceği, cennet, cehennem ve sırat köprüsü girmiştir: Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, (İstanbul 1966), s. 361.

Tevrat'ta Elohim insanların tanrı gibi hareket ettiklerine kızıp birbirlerini anlamamaları için birçok dil meydana getiriyor. Sümer’de ise bilgelik tanrısı hava tanrısına kızıyor ve insanlar tek dil konuşurken, birbirlerini anlamayacak şekilde birçok diller oluşturuyor.

Seçilmiş İnsanlar, Kadınlara Bakış

Sümerliler kendilerinin, tanrılar tarafından seçilmiş üstün bir halk olduğunu yazmışlar, Tevrat'ta Yahve, Kur'an'da Allah İsrail oğullarını üstün bir kavim yapmıştır: Tesniye 14.6, Süre 45: 16; 2: 27).

Sümerliler kadınları bir tarlaya benzetmişler. Aynı deyim hem Tevrat, hem Kur'an'da var. Kur'an'da "kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın." yazılı (Süre 2: 223). Bunu müfessirler çeşitli şekilde tefsir etmişler. Bk. Turan Dursun, Din Bu 3 (İstanbul 1991), s. 27-28.

Sümer’de tanrılar "ol" der ve her şey olur. Kur'an'da aynı deyim "Allah yalnız ol der" şeklinde geçmektedir süre 36: 82.

Sümerler, dünyadaki bütün olayların gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kur'an'da gökteki "levhi mahfuz"da yazılı olduğu söyleniyor (Sure 22:2). Sümerliler insanların kaderinin tuğlada yazılı olduğunu inanırlardı, biz de insanın alnına yazılı, deriz.

Sayılara Yüklenen Anlamlar

Sümerlilerde 7 sayısı çok önemlidir, 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ışık, 7 ağaç, 7 kapı gibi. Aynı şekilde Tevrat ve Kur'an'da da 7 sayısı bol olarak bulunmaktadır. İslâm'a göre cennetin 7 kapısı vardır; Sümer Yeraltı Dünyası'nın da 7 kapısı bulunuyor.

Sümerliler tanrılarını sevindirmek, onlardan bir istekte bulunmak, hastalıklardan kurtulmak için veya yaptıkları adaklara karşılık kurban kestirirlerdi. Bu kurbanlar sakatsız ve hastalıksız olmalı ve kurban sahibi vücutça temizlenmeli idi. Kurbanlar rahipler tarafından özel dualarla kesilirdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organları tanrıya takdim edilir, gerisi etrafta olanlara dağıtılırdı. İslâmlıkta da kurbanlar aynı koşullarda kesiliyor. Yalnız hocanın kesmesi zorunlu değil. Kurbanın sağ kalçası ile iç organları tanrı yerine kurban sahibine bırakılır, gerisi dağıtılır.

Sümer’den Erhane’dan devrinde Ur kral mezarlarına göre, kral ve kraliçeler askerleri ve etrafındakilerle birlikte gömülürdü. Fakat metinlerde her türlü kurban yazılmasına karşı insan kurbanı yoktur. Buna mukabil İsrail'de, Yunan'da insan kurbanı yapılmış. Araplarda da olduğunu, hatta Muhammed'in büyük babasının "eğer on oğlum olursa birini tanrıya (veya tanrılara) kurban edeceğim" dediğini bir kitapta okumuştum. Mezopotamya'dan gelen İbrahim peygamber bu ilkel adeti kaldırtmıştır.

Sümerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma 7'nci gün dinlenme var. Bu Yahudilere Sabbat olarak geçmiş. On emirde "Sabbat"ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!" deniyor. 6 gün çalışıp yedinci günü tanrıya adanmış bir dinlenme günü oluyor. Yahudilere göre tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlenmiş. Bugünün Cumartesi olması da Babillilerden geçmiş. Babilliler her ayın 7'nci gününde (Şapatu) bir kutlama yaparlardı. Bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve Satürn gezegenine adanmış bir gündü, (Saturday, Satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani Cumartesi). Satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. Yahudiler bugünün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. Onlar Cumartesi gününü tanrıya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler. İslamiyet’e bugün Cuma'ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.

Özel Tanrı İnancı, Koruyucu Tanrı Anlayışı

Sümer yazarlarına ve ilahiyatçılarına göre her insanın ve ailenin bir şahsi tanrısı veya başka bir deyimle tanrısal baba yerine geçen iyi bir meleği vardı. Bu bir fal, bir rüya veya doğrudan doğruya görünen tanrı ile bir anlaşma yapılarak belirlenirdi. Bunun görevi, baş tanrılardan, ait olduğu kimse için sağlıklı ve uzun ömür dilemek ve onun isteklerini tanrılar meclisine iletmek. Tevrat'ta (Tekvin 31:53). "İbrahim'in, Lahor’un Allah’ı, babaların Allah’ı aramızda hükmetsin!" deniyor. Bu da Sümerlilerin şahsi tanrısının bir yansıması, İbrahim'in Allahlı, İbrahim ile, onu tanıyacağına, kendine Allah yapacağına dair bir ahit yapıyor, onu da sünnet edilmek suretiyle pekiştiriyor.

Kur'an Süre 86:41

"Hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın." denmektedir ki, bu da Sümerlilerdeki bireylerin özel tanrılarını yansıtıyor.

Tanrı cezası ve ulusal felaket: 

Yahve, İsraillilere kızarak üzerlerine komşu düşmanları saldırıyor. Kur'an'da da Allah'ın insanlara kızarak şehirleri yıktık) anlatılıyor. Aynı şekilde Akad kralına kızan hava tanrısı dağlardan çekirge sürüleri gibi düşman Guti'leri indirerek Akad'ı, hatta Sümer’i yok ediyor. Sümer tanrılarının gökte toplandıkları duku adında bir yerleri var. İslam inanışına göre de Allah yedi kat göğün üzerinde Arş’ta oturuyor. Süre 7:54, 9:3, 11:7, 25:59, 32:11, 56:4.

Kur'an'a göre (süre 42:51) Allah bir insanla ancak vahiy yolu ile, perde arkasından veya bir elçi gönderip dilediğini ona bildirir.

Tevrat'ta tanrı ile şahıslar (peygamberler dışında Musa'nın kardeşi, kölesi, İbrahim'in karısı gibi) karşılıklı konuşuyorlar veya insan şekline girmiş melekler tanrıdan haber getiriyor veya tanrı isteğini rüyada bildiriyor.

Sümer’den tanrı duvar arkasından konuşuyor (Bilgelik tanrısı Enki, Tufan'ın olacağını, Nuh'un karşılığı olan Ziusudra'ya duvar arkasından söylemiş.) veya tanrılar insanlara yapacakları işleri rüyalarda bildiriyor. Bunlardan başka fal ve kehanet yolu ile insanlar tanrıların isteğini öğreniyorlar.

Tevrat'taki ilahiler, atasözleri ve deyimlerin Sümerlilerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Sümer atasözleri Tufan kahramanı Ziusudra'ya babası şuruppak tarafından, Tevrat'ta Süleyman'a babası Davut tarafından söyleniyor. Kur'an'da ise Lokman tarafından adı verilmeyen oğluna öğüt veriliyor. Lokman'ın kimliği hakkında çok çalışılmış, bazıları onun peygamber olduğunu, bazıları da çok dindar olduğundan tanrı tarafından uzun ömür verildiğini, yaşamı boyunca bilgisinin arttığını söylüyor. O, 560 yıl yaşamış ve bir adı da Sümerce Ziusudra gibi ölümsüz anlamına gelen Lubad imiş. Arami edebiyatında Ahiciar, Bizans'ta Planudes olarak ortaya çıkıyor. Bunların hepsi Sumer'deki Ziusudra'ya dayanmaktadır (Paul Lunde, Aesop of the Arabe, Aramco 1974 March-April, P. 2 ff.).

Rüyaların Etkisi, Rüyalara Bakış Şekli

Sümer’den rüyalar tanrı bildirisi olarak yorumlanıyor. Bu rüyalardan bazılarının etkisi Tevrat ve Kur'an da görülmektedir. Bunlardan en ilginci Yakub'un oğlu Yusuf un rüyasıdır. Yusuf "rüyamda tarlanın ortasında demetler bağlıyorduk. Benim demetim kalktı dikildi. Sizin demetiniz onun etrafını kuşatıp benim demetime eğildiler" deyince kardeşleri "bu bizim üzerimize kral mı olacak?" dediler. Yusuf un ikinci rüyasında güneş, ay ve 11 yıldızın kendisine eğildiklerini söylemesi üzerine kardeşleri onu öldürmeye karar veriyorlar (Tekvin 97:7, 9, Sure 12:4).

Aynı şekilde Sümer Kralı Urzababa'nın yanında çalışan Sargon gördüğü rüyayı krala söyleyince, kral benim yerime kral olacak, korkusu ile, Sargon'u öldürmek istiyor Uerrold S. Cooper, Sargon and Joseph, Dream come True. Biblical and related Studies, Presented to Samuel lwery (Indiana) p. 333-35.

Tapınak İnşası, Görkemli İbadethaneler

Sümer mabet ve saraylarının yapılışında izlenen yol, bunlar hakkında yazılan ilahilerde belirtilmiştir. Yapıya başlamak için önce tanrının önermesi gerek. Bu da genellikle rüyada bildiriliyor. Bundan sonra yapı malzemesi ve sanatkârlar toplanıyor. Yapıya başlamadan ve bittikten sonra temizlik törenleri yapılıyor. Bu yapıların görkemliliği övülüyor, adanma hikayesi anlatılıyor. Bazı ilahilerde yapıp yaptıran, tanrı tarafından kutsanmak suretiyle ödüllendiriliyor. Tevrat'ta da aynı yol izleniyor.

Sümer tanrı evleri hangi tanrı için yapılmış ise o tanrının ve ailesinin heykelleri içine konurdu. Kiliselerdeki İsa ve Meryem'in heykel ve resimleri bu âdetin bir uzantısıdır.

Sümerlilerde rahibeler tapınaklara tanrının gelini olarak çeyizleriyle girerlerdi. Bu Hristiyanlıkta devam etmektedir. Törenlerde Meryem'in heykelinin taşınması, Sümer törenlerinde tanrı heykellerinin gezdirilmesini yansıtıyor.

Hristiyanlıkta olduğu gibi Sümer’den de günah çıkaran rahipler vardı, bunlar kırmızı elbise giyerlerdi.

Başı örtme, Örtünme

Sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür. Daha sonraları, İ.Ö. (İsa 'dan önce)1500 yıllarında bir Asur Kralı yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak, örtünürlerse ceza var (Prof. Mebure Tosun - Doç. Dr. Kadriye Yalvaç. Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-adaqu Fermanı, (Ankara 1975) s. 252 madde 40. Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.

Bu gelenek Yahudilere geçmiş, dindar Yahudi kadınları evlenince saçlarını tıraş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. Hıristiyanlık- 'ta rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar, ilginç olanı Tevrat'ı n son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış. 

Tevrat Tesniye 23:18'de "İsrail oğullarından ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. Kadınlar! fuhşun ücretini herhangi bir adak için Allah’ın Rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünkü bunların ikisi de Allah’ın rabbe mekruhtur." şeklinde yazılıyor. Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış (Tevrat Sayılar 5:8). Bunun Araplarda da olduğunu duydum ama yazılı bir kanıt bulamadım. İslâm'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. Buna karşın erkeksiz bir yerde Kur'an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, Sümer geleneğinin bir devamıdır. Kur'an'da örtünme ile ilgili ayetler:

Süre 7:26-32

Ey Âdem oğulları! size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Tekvan (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. Ey Âdem oğulları! her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyiniz. Yiyin için, fakat israf etmeyin!

Süre 16:81

Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda sizin için barınaklar yarattı ve sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı.

Süre 24:31

Mümin kadınlara söyle: gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının üstüne örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunan erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın, diye ayaklarını yere vurmasınlar (bu ayetteki "ziynetler" nedir? bu çeşitli şekilde yorumlanmış. Kimi kadının vücudu, kimi de takılar ziynettir, demiş).

Süre 24:60

Bir nikah ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır (burada "ziynet" kadının vücudu olacak.)

Evlilik, Çocuk Yapma, Aile Yapısı

Bazı Sümer rahibeleri evlenseler bile çocukları olmamalı idi. Kazara böyle doğan çocuklar öldürülürdü. Çünkü bu kadınlar tanrının karısı olduğundan, doğan çocuklar da tanrının çocuğu sayılıyordu. Sümerliler bir ölümlüden tanrının çocuğunu istemiyorlardı. Bu ve Kur'an'daki bir âyet İsa'nın neden tanrının oğlu olarak kabul edildiğine bir açıklık getiriyor. Kur'an Süre 3:35-37: "İmran'ın karısı şöyle demişti": "Rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım. Adağımı kabul buyur. Rabbim onu kız doğurdum, ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum." dedi. Rabbi ona hüsnü kabul gösterdi ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı (teyzesinin kocasını) rabbi onun bakımı ile görevlendirdi. 

Zekeriya onun yanına, mabede her gelişinde orada bir rızk bulur 'bu sana nereden geliyor' derdi. O da 'Allah tarafından' derdi. Bu ayetten anlaşıldığına göre o zaman mabetler vardı (Tevrat ve İncil'de de mabetlerin bulunduğu yazılı). Meryem mabede adanmış ve orada yetişmiş bir kızdı. Herhangi bir şekilde, bazı kitaplara göre de nişanlısı Yusuf tan hamile kalmıştı. Onu gidip ücra bir yerde doğurması, tanrının çocuğu diye öldürülmesinden korktuğu için olmalı. İsa büyürken tanrının oğlu olduğu kendisine aşılanmış bulunduğundan "ben tanrının oğluyum" diyerek ortaya çıkması geç de olsa ölümüne neden olmuş, olmalı.

Mezopotamya'daki eski çağlardan başlayarak Yeni Babil devrine kadar adak olarak veya kıtlıktan korumak üzere çocuklar mabede verilirdi. Meryem hikâyesinde de bu geleneğin sürdüğü anlaşılıyor (L.O. Oppenheim, Ancient Mesopotainia, Chicago 1964, p. 107).

Sümer Efsaneleri Semavi Dinlerin Kitaplarında Nasıl Anlatılıyor?

Yaratılış: 

Sümer efsanesine göre evrende ilk olarak Tanrıça Nammu adında, büyük uçsuz bucaksız bir su vardı. Tanrıça o sudan büyük bir dağ çıkarıyor. Oğlu hava tanrısı Enlil, onu ikiye ayırıyor. Üstü gök oluyor, gök tanrısı onu alıyor, yer olan altı da yer tanrıçası ile hava tanrısının oluyor. Bilgelik tanrım ile hava tanrısı yeri bitkiler, ağaçlar, sularla donatıyor. Hayvanlar yaratılıyor ve hepsini idare edecek tanrılar meydana getiriliyor.

Tevrat Tekvin 1:2-9

"Suların yüzü üzerinde Allah'ın ruhu hareket ediyordu. Allah suların ortasında kubbe olsun, suları ayırsın" dedi ve Allah kubbeyi yaptı. Altta olan suyu üstte olan sudan ayırdı ve Allah kubbeye gök ve alttaki kuru toprağa "yer" dedi." Bundan sonra yerin bitkiler ve hayvanlarla donatımı geliyor.

Kur'an Süre 21:30

"Gökler ve yer yapışık iken onları ayırdığımızı, bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?"

Burada Sümer ile Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur'an çok yüzeysel. Fakat ana fikir, gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı.

İnsanın Yaratılışı

Sümer’de: Tanrılar, özellikle dişi tanrılar çoğalmaya başlayınca işlerinin çokluğundan, yiyeceklerini hazırlamanın zorluğundan yakınıyorlar ve bütün tanrıları var eden deniz tanrıçası Nammu'ya bir çare bulması için yalvarıyorlar. O da bilgelik tanrısına bilgeliğini ve marifetini göstermesini söylüyor. Bilgelik tanırısın yumuşak kilden şekiller yapıyor ve tanrıçaya':

Ey annem! adını vereceğim yaratık oldu,

Onun üzerine tanrıların görüntüsünü koy

Dipsiz suyun çamurunu karıştır,

Kol ve bacaktan meydana getir.

Ey annem! yeni doğanın kaderini söyle!

İşte o bir insan!

Bu iş esnasında bütün tanrıların annesi, yer tanrıçası, doğum tanrıçası ve bilgelik tanrısı olmak üzere 4 tanrı birlikte bulunuyorlar. Tevrat, Tekvin 2:7: "Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı, ve onun yüzüne hayat nefesini üfledi ve Adam yaşayan can oldu."

Tevrat'ta insanın yaratılışı iki türlü anlatılmıştır.

Tekvin Bab 1:26, Allah yeri, göğü, yıldızları, bitkileri, hayvanları yaratıktan sonra "Allah dedi: Suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım! O yeryüzünde her şeye hâkim olsun. *Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı. Böylece yaratılmanın son günü, 6. gün bitiyor. Talmud'a göre Adem'le birlikte yaratılan kadının adı Lilit'dir. Bu kadın kendini Adem'le eşit görüp, onun sözünü dinlememiş ve bir dişi cin olmuş, erkeklere sataşmaya başlamış. Yakaladığı bir erkeği bırakmazmış. Özellikle ayın yedinci günü erkekler için büyük tehlike imiş. Bu Lilit Sümer aşk tanrıçası İnanna'nın ağacına yuva yapıp onu kestirtmeyen bir cinin adı. bk. Hartrnut Schmökel, Das Land Sümer, (Stuttgart 1962) s. 141.

Yaratılışın 6. gününde insan "erkek ve dişi" olarak yaratıldığı halde, bundan sonraki sahife Tekvin 2:5-23 de görüleceği gibi, yeniden Adem'in çamurdan, kadının da onun kaburgasından yaratıldığı bildiriliyor.

Kur'an'da insanın yaratılışı çeşitli surelerde değişik tarzda geçiyor:

Sure 23:12, "insanı süzme çamurdan yarattık."

55:14 "Allah insanı pişmiş çamura benzeyen balçıktan yarattı."

3:19 Allah’ın nezdinde İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı."

32:7 "O ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır."

6:2 "Çünkü bizi çamurdan yaratan, ölüm zamanını takdir eden ancak odur."

15:26 "Ant olsun ki, biz insanı (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş cıvık bir balçıktan yaratık." Bu ayetin diğer bir çevirisi de: "Ant olsun ki, insanı balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık." Ayet 27-28: Rabbin meleklere: "ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım, onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın” demişti: 30-31. Bunun üzerine, İblisin dışında bütün melekler hemen secde ettiler. Allah: Ey iblis! seni secde edenlerle beraber olmaktan alıkoyan nedir?" dedi 33. "balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi: 34. Öyle ise defol oradan sen artık kovulmuş birisin, doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır" dedi.

Görüldüğü gibi her üç dinde de insan çamurdan yaratılmış. Fakat Sümer’de insanın yaratılma nedeni ve nasıl yaratıldığı ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Âdem 'in Cennetten Kovulması

Sümer’de: Dilmun adında, saf, temiz, parlak tanrıların yaşadığı bir ülke var. Hastalık ve ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. Fakat orada su yok. Su tanrısı, güneş tanrısına, yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. Güneş tanrısı söyleneni yapıyor. Böylece Dilmun meyve bahçeleri, tarlaları ve çayırları ile tanrıların bahçesi haline geliyor. Bu cennet bahçesinde yer tanrıçası 8 bitki yetiştiriyor. Bu ağaçlar meyvelenince bilgelik tanrısı Enki her birinden tadıyor. Buna yer tanrıçası çok kızıyor, tanrıyı ölümle lânetleyerek ortadan yok oluyor. Bilgelik tanrısı çok ağır hastalanıyor. Diğer tanrılar büyük güçlüklerle yer tanrıçasını bularak bilgelik tanrısını iyi etmesi için yalvarıyorlar. Tanrıça, tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 organı için birer tanrı yaratıyor. ilginç olan, yaratılan tanrılardan beşi tanrıça (bu doktorlukta ilk uzmanlaşmayı da göstermesi bakımından önemli). Hasta olan organlardan biri kaburga. Onu iyi eden tanrıçanın adı "kaburganın hanımı anlamına gelen Ninti'dir. Bu kelimede Nin Hanım, ti kaburgadır. Ti'nin bir anlamı da Hayat’tır.

Eğer ikinci anlamıyla tercüme edersek tanrıçanın adı "hayatın hanımı" olur.

Bu hikâye, Tevrat'ta Tekvin 2:5-23.

Ve henüz yerde bir kır fidanı yoktu ve bir kır otu henüz bitmemişti; çünkü Rab Allah yerin üzerine yağmur yağdırmamıştı ve toprağı işlemek için adam yoktu ve yerden buğu yükseldi ve bütün toprağı suladı. Ve Rab Allah yerin toprağında Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu. Ve Rab Allah şarka doğru Aden'de bir bahçe dikti ve Adam'ı oraya koydu ve Rab Allah, görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasına da "hayat ağacını" ve "iyilik ve kötülüğü bilme ağacını" yerden bitirdi ve bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölünerek dört kol oldu (Bunlardan ikisi Dicle ve Fırat). Ve Rab Allah baksın ve onu korusun diye Adam'ı oraya koydu ve Rab Allah Adam'a, "bahçenin her ağacından ye, fakat iyilik, kötülük bilme ağacından yemeyeceksin! Yersen ölürsün!" dedi ve Rab Adam'ı yalnız bırakmamak için bütün hayvanları topraktan yaptı ve onlara ad koymak için Adam'ı getirdi. Fakat Adam yalnız idi. Rab Adam'a derin bir uyku verdi, onun kaburga kemiklerinden birini aldı ondan bir kadın yaptı ve onu Adam'a getirdi ve Adam dedi: "Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, buna nisa denilecek!" Bundan sonra yılanın kadını kandırarak yasak meyveyi yedirdiği ve bahçede olan Allah ile konuşmaları geliyor. Allah yılanı lanetliyor. Allah Adem (burada Adam yerine Adem deniyor) ve karısına giymeleri için kaftan yapıyor. Kadını ağrılı çok çocuk yapması ve Adem'i de toprakla uğraşması ile cezalandırarak onları Aden bahçesinden kovuyor. Buraya kadar nedense karısının adı verilmemiş. Ancak Bab 4'ün başında karısının adının Havva olduğu ve Habil Kain'i doğurduğu yazılı.

Görüldüğü gibi Tevrat'ta (Bab 1:27) yaratılışın altıncı ve son gününde Allah insanı erkek ve dişi olarak yaratmış olduğu halde, Adem'ı tekrar yerin toprağından, eşini de onun kaburgasından yaratıyor. Buna göre Bab 2:4- 23'de anlatılanlar, Sümer hikâyesinden alınmadır.

Kur'an'da bu konu çok yüzeysel ve çeşitli sürelerde parça parça anlatılıyor.

Süre sırası ile:

Süre 2:31

Allah Adem'e her şeyin ismini öğretti,

Süre 2:32:

"Ey Adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat." dedi.

Süre 2:35-37

"Ey Adem! Eşin ve sen cennette kalın! orada olanlardan istediğiniz yerden bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz" dedik. Şeytan orada ikisini de ayarttı, onları bulundukları yerden çıkarttı. Onlara "birbirinize düşman olarak in, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz" dedik. Adem Rabbinden emirler aldı, onları yerine getirdi, Rabbi de bunun üzerine tövbesini kabul etti.

Süre: 19-26 

Ey Adem! sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi, melek olmanızı veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir." Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim" diye ikisine yemin etti. Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerinin ayıp yerlerini gördüler. Cennet yapraklarından onları örtmeye koyuldular. Rabbi onlara "ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi. Her ikisi "rabbimiz kendimize yazık ettik, bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz" dediler. "Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz, orada yaşar, orada ölürsünüz, orada dirilirsiniz" dedi.

Süre 20:115-132:

"Ant olsun ki, biz daha önce Adem'e aht vermiştik, fakat unuttu, onu azimli bulmadık. Meleklere Adem'e secde edin' demiştik, İblisten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. "Ey Adem! doğru bu, senin eşinin düşmanıdır, sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın ne de çıplak kalırsın, orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. Ama şeytan ona vesvese verip: "Ey Âdem! sana sonsuzluk ağacını ve sana çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem Rabbine baş kaldırdı. Rabbi yine de onu seçip doğru yolu gösterdi."

Görüldüğü gibi bu hikâye Sümer ve Tevrat'ta birbirine oldukça paralel. İkisinde de bir tanrı bahçesi, dikilmiş ağaçlar, bahçeden su çıkarılması, yasak meyvenin yenmesi, lanetlenme. Sümer’de kaburgayı iyi etmek için tanrıça yaratılıyor, adı kaburganın hanımı. Hikâye Tevrat'a geçerken kadın kaburgadan yaratılmış ve adı Sümer’deki ikinci anlamı olan Hayatın Hanımının (yaşatan hanım) İbranice karşılığı Havva olmuştur.

Kur'an da cennet bahçelerine ait değişik surelerde çeşitli ayetler var. Yasak ağacın "sonsuzluk ağacı" olduğu yalnız Sure 20:20'de belirtilmiş. Cennetten yılan değil Şeytan çıkartıyor ne Havva'nın adı, ne de kaburgadan yaratıldığı yazılı.

İslam mitolojisinde, Adem'in yaratılması ve cennetten kovulması daha değişik (Meydan Larousse Adem). "Allah, Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil adlı meleklerine 7 kat yerden 7 avuç toprak getirmelerini emretti. Fakat yer yuvarlağı bu toprağı vermeye razı olmadı. Azrail toprağı zorla aldı. Allah bu toprak üzerine günlerce yağmur yağdırdı, onu yumuşattı, melekler yoğurdu. Ve Allah şekillendirdi. Adem 80 yıl şekilsiz toprak olarak, 120 yıl da ruhsuz bekledi. Şekil ve renk kazandıktan sonra meleklere, Adem'e secde etmesi emredildi. Bu emri yalnız şeytan dinlemedi. Bu yüzden cennetten koyuldu. Cennetteki iyiyi kötüden ayırmaya ölçü olan elma ağacından yemesi Adem'e yasak edilmişti. Cennetten kovulmasına kızan şeytan, yılan ile anlaşıp Âdem ile Havva'yı, yasak meyve yedirterek cennetten kovduruyor. Âdem yaptığına pişman olarak yalvarıyor. Cebrail vasıtası ile affedilip Mekke'de Arafat'a gönderiliyor. Orada Havva ile buluşuyor. Adem'e Mekke'yi yapması emrediliyor. Cebrail'de hac merasimini öğretiyor ve böylece insan nesli türüyor. "Bunda Havva'nın nasıl yaratıldığı bildirilmemiş. Görüldüğü gibi, bu efsane ile Kur'an arasında oldukça büyük farklılık var. İlginç olan insanın yaratılmasında Allaha 4 melek yardımcı oluyor. Sümer'de de 4 önemli tanrı. Burada cennette bulunan elma ağacı. Bu ağaç, Sümer efsanelerinde çok geçen, özellikle aşk tanrıçası ile ilgili bir ağaçtır. Kur'an'da bir defa bunun sonsuzluk ağacı olduğu yazılmış. Sümer’de yasak meyveyi, bilgelik tanrısı Enki'ye, iki yüzü olan veziri İsimut veriyor. Bu işi Tevrat'ta yılan, Kur'an'da şeytan, bu efsanede ikisi birden yapıyor. Burada Adem'in, Allah tarafından affedilmesini Cebrail sağlıyor. Sümer’de tanrıların yalvarması ile, ana tanrıça, bilgelik tanrısını iyi ediyor.

Bilgelik Tanrısı, Cebrail’in Peygambere Görünmesi

Sümer’de bilgelik tanrısı Enki, insanlara, diğer tanrılardan haber getiriyor. İslam'da aynı işi Cebrail yapıyor. Cebrail'in kudret sahibi olması, kemale eriştiricilik nitelikleri de (Meydan Larousse, Cebrail) Bilgelik tanrısına uymaktadır. İslam efsanesinde Havva'nın nasıl yaratıldığı belirtilmemiş. Adem ve Havva'nın çocukları Habil ve Kain hikâyesi:

Tevrat, Tekvin Bab 4:1

Ve Adem karısı Havva'yı bildi ve gebe kalıp Kain'i doğurdu ve yine kardeşi Habil'i doğurdu. Habil koyun çobanı oldu. Fakat Kain çiftçi oldu. Ve Kain günler geçtikten sonra, toprağın semeresinden Rabbe takdime getirdi. Habil de sürüsünün ilk doğanlarından ve yağlarından getirdi. Ve Rab Habil'e ve onun takdimesine baktı, fakat Kain'e ve onun takdimesine bakmadı. Ve Kain çok öfkelendi ve Rab Kain'e dedi: "Niçin öfkelendin ve suratını astın? Eğer iyi davranırsan o yükseltilmeyecek mi? Ve iyi davranmazsan günah kapıda pusuya yatmıştır. Ve onun istediği sensin, fakat sen ona üstün ol. Ve Kain kardeşi Habil'e söyledi ve vaki oldu ki, kırda oldukları zaman Kain kardeşi Habil'e karşı kalktı ve onu öldürdü.

Bu konu Kur'an'da yine çok kısa ve bu adlar da yok.

Sure 5:27-31

"Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek oku: Hani bir kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. "Ant olsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de ancak sakınanlardan kabul eder." dedi. Ant olsun ki, sen öldürmek için bana elini uzatsan, ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben alemlerin Rabbi olan Allahtan korkarım." "Ben istiyorum ki, sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın: Zalimlerin cezası budur." dedi. Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gösterdi: "Yazık bana! Şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz mi oldum" dedi ve ettiğine yananlardan oldu."

Tevrat ve Kur'an'da Havva'nın biri kız biri oğlan doğan ikiz çocuklarından söz yok. Bunlar efsanelerde olmalı.

Sümer’de bu hikâye iki ayrı şekilde görülüyor: Birisinde çoban tanrısı Dumuzi ile Çiftçi tanrısı Enkimdu aşk tanrıçası İnanna'ya âşık olurlar. Her biri İnanna'ya kendi ürününü över ve sonuçta tanrıça çoban tanrısı Dumuzi'nin ürünlerini beğenerek onunla evlenir. Enkimdu bu seçimi dostça kabul ederek onlarla arkadaş olur.

Sümer efsanesinden geçen bir konu da, birine kızan tanrının, bütün ülkeye çeşitli felaketler vermesi. Sümer’de Aşk tanrıçası İnanna, bir bahçenin kenarında uyuya kalıyor. Bunu gören bahçenin sahibi gidip tanrıçaya tecavüz ediyor. Buna kızan tanrıça ülkeye çeşidi felaketler veriyor. Bu konu, çok güneşli olduğu için bahçesinde bir şey yetiştiremeyen bir bahçıvanın, geniş yapraklı ağaçlar dikerek bahçeyi yararlı hale getirmesini anlatan şiirin bir bölümünde yazılı:

Bir gün kraliçem, göğü dolaştıktan, yeri dolaştıktan sonra, İnanna göğü dolaştıktan, yeri dolaştıktan sonra, Kutsal fahişe (İnanna) yorgunluk içinde (bahçeye) yaklaştı. Derin uykuya daldı. Onu bahçemin köşesinde gördüm, Tecavüz ettim ona, öptüm onu, Bahçemin köşesine döndüm. Şafak attı, güneş doğdu, Kadın korku ile etrafına bakındı, İnanna korku ile etrafına bakındı, Sonra kadın nasıl bir felaket yaptı! İnanna utancından ne yaptı! Ülkede bütün kuyuları kan ile doldurdu, Odun taşıyan köleler kandan başka bir şey içemediler, Su dolduran köleler (kadın), kandan başka bir şey dolduramadılar. (Bu metnin tümü için: Tarih Sümer’de Başlar. s. 59-62). Suların kana çevrilmesi konusu Tevrat, Çıkış Bab 7:14-25:

Rab Musa'ya dedi: "Firavun'un yüreği inatçıdır, kavmini salıvermek istemiyor. Sabahleyin nehrin kenarına çıkan firavuna git, ona 'çölde bana ibadet etmeleri için kavmimi salıver, diye İbranilerin Allah’ı beni sana gönderdi, ben elimdeki değnekle ırmaktaki sulara vuracağım ve kana dönecekler." Musa Rabbin dediğini yaptı. Değneğini ırmaktaki sulara vurdu. Bütün sular kana döndü. Mısırlılar içecek su bulamadılar.

Bu olay Kur'an'da Süre 7:132-133:

"Bizi sihirlemek için ne mucize gösterirsen göster, sana inanmayacağız" dediler. Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi, güveyi, kurbağaları ve kanı birbirinden ayrı mucizeler olarak onlara musallat ettik, ine de büyüklük taslayıp suçlu bir millet oldular.

Bu olayda müşterek nokta, tanrının ülkede tek bir şahsa kızıp (Mısır'da Firavun) bütün insanlara felaketler vermesi ve bunlardan birisinin de suların kana döndürülmesidir. Öyle ki, halk kandan başka içecek su bulamıyor.

Nuh Tufanı:

Çok eski çağlarda, insanları yok etmek amacı ile tanrı tarafından büyük bir tufan yapıldığı hikâyesinin, yalnız ilk kutsal kitap Tevrat’ta yazılı olduğu biliniyordu. Fakat geçen yüzyıl içinde Ninive'de yapılan kazılarda çıkan Asur Kralı Asurbanipal'in kütüphanesi içindeki bir tablette aynı hikâye okununca (1872) büyük bir şaşkınlık yaratmış ve bu inancı kökünden sarsmıştı. Gılgamış destanının son kısmını oluşturan bu hikâye ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’a, Tufandan kurtulup tanrılar tarafından ölümsüzlük verilen Utnapiştim tarafından anlatılmıştı.

Buna göre kısaca: İnsanlar öyle çoğalmış ki, tanrılar onların gürültü ve şamatasından uyuyamaz olmuşlar. Bunun üzerine dört büyük tanrı bu insanları bir tufan ile yok etmeye karar veriyorlar. Bilgelik tanrısı (En1d) yaratıklar, insanların ortadan kaldırılmasına çok üzülüyor ve Şuruppak şehrinde yaşayan Utnapiştim'e evinin duvarımdan seslenerek tanrıların bir tufan yapmaya karar verdiklerini, bir gemi yapmasını söylüyor. Geminin tarifini veriyor. Adam söylendiği şekilde gemiyi 7 günde tamamlıyor. Gemi yapıldığı müddetçe çeşitli hayvanlar kesiliyor, beyaz, kırmızı ve su katılmamış şaraplar nehir suyu gibi bol olarak içiliyor, adeta yılbaşı törenlerine benzer şenliklerle işler yapılıyor. Utnapiştim geminin içine ailesini, akrabalarını, sanatçıları, evcil ve yaban hayvanlarını dolduruyor. Bu arada altın da almayı unutmuyor. Geminin kapısı kapanır kapanmaz şiddetli bir fırtına ile birlikte yağmur boşanıyor. Sular yalnız gökten boşanmakla kalmıyor, yer tanrıları da yerden fışkırıyor suları. Tufan öyle azgınlaşıyor ki, onu yaptıran tanrılar bile korkuyor. Bu kıyamet 6 gün 6 gece sürdükten sonra yedinci gün gemi Nisir Dağına oturuyor. 7 gün bekledikten sonra Utnapiştim bir güvercin salıyor dışarı. O konacak yer bulamadığı için geri dönüyor. Daha sonra bir kırlangıç gönderiyor, fakat o da geri geliyor. Son olarak uçurduğu kuzgun geri dönmeyince dışarı çıkıyorlar. Utnapiştim dağın tepesine kurbanlarla içkiler sunuyor. Altlarında çeşitli ağaçların odunları yanan ocaklara 7 tekrar 7 kazan konarak kurban etleri pişiriliyor. Onların tatlı kokusunu duyan tanrılar üşüşüyorlar. Tufanı yaptıran tanrı Enlil gelip gemiyi ve insanları görünce çok kızıyor, kim bunları kurtardı, diye. Bilgelik tanrım ona karşı çıkarak, günah yapanı, kurallara karşı geleni cezalandır ama bu kadar ağır ve ölümcül olma, diye onu yatıştırıyor. Böylece Utnapiştim ve karısı ölümsüz bir yaşam ile nehrin ağzındaki tanrılar bahçesine yerleştiriliyorlar.

Bu hikâye Sami bir dil olan Akadça ile yazılmıştı. Halbuki, içinde geçen adlar başka bir dile aitti. Buna göre bu hikâye o dili konuşan Sümerliler tarafından yaratılmış olmalıydı. Hakikaten daha sonra Philadelphia Üniversitesi Müzesi'nde bulunan yarısı kırık bir tablet bunu kanıtladı. Bu tablette Tufan hikayesi Sümerce ve şiir tarzında yazılı idi. Ne yazı k ki, metnin en az yarısı yoktu. Fakat bulunan kısımlar konu hakkında oldukça aydınlatıcıdır. Bunda da tanrılar insanlara kızarak bir tufan yapmaya karar veriyorlar. Ziusudra isimli birine bir tanrı tarafından durum bir duvar arkasından bildiriliyor. Bu satırlar şöyle:

Alçak gönüllü, saygılı olan. Her gün tanrısal görevlerine dikkat eden, Ziusudra'ya Tanrı Enki, "Duvardan bir söz söyleyeceğim, sözümü tut! Kulak ver söyleyeceklerime! Bizden bir tufan kült merkezlerini kaplayacak, insanlığın tohumu yok olacak, Tanrılar meclisinin sözü karardır, An ve Enlil'in emirleriyle Krallık, hükümdarlık son bulacaktır."

Bundan sonra tabletin kırık kısmı geliyor. Burada geminin nasıl yapılacağı bildirilmiş olmalı. Metnin tekrar okunan kısmında Tufan'ın bütün şiddetiyle memleketi kapladığı, 7 gün, 7 gece sürdüğü, bittiğinde Ziusudra'nın tanrılara kurbanlar yaptığı yazılı.

Ziusudra, kral, tanrı An ve Enlil önüne attı kendini. Onu sevdiler, bir tanrı gibi yaşam verdiler, ona, Bitkilerin adını, insanlığın tohumunu, koruyan, Ziusudra'yı güneşin doğduğu yere, Dilmun ülkesine yerleştirdiler

Aynı olayın Tevrat'taki anlatılışı: Tevrat'ta (Tekvin Bab 6-9) bu konu çok uzun. Onda insanlar fena ve bozulmuş olduklarından Rab onları yok etmeye karar veriyor. Nuh Allah'ı tanıyan, onunla birlikte giden biri. Rab ona insanları yok etmek için bir Tufan yapacağını, kendisine bir gemi yapmasını söylüyor ve geminin nasıl yapılacağını, içine neler alacağını bildiriyor. Nuh söyleneni yerine getiriyor. Tufan başlıyor. Bunda o, 40 gün sürüyor. Yeryüzünde her şey yok oluyor. Sular ancak 150 günde azalıyor. Gemi 7'nci ayda, ve ayın 17'nci gününde Ararat dağına oturuyor. Tekrar 40 gün bekliyor, Nuh. Sonra suların tamamıyla çekilip çekilmediğini anlamak için evvela bir kuzgun sallıyor dışarı. O geri gelince bekliyor, bir güvencin uçuruyor. Üçüncü defa gönderdiği güvercin dönmeyince karaya çıkıyorlar. Kurbanlar kesiyor Nuh. Rab hoş kokuları duyunca artık tekrar Tufan yapmamaya karar veriyor. Nuh ile konuşarak bir daha yeryüzünde Tufan yapmayacağına ahdediyor. Tekvin Bab 9:12 ve Allah dedi: benimle sizin ve ebedi devirlerce sizinle beraber olan her canlı mahlukun arasında yapmakta olduğum ahdin alameti şudur: Yayımı buluta koydum ve benimle yerin arasında bir ahit alameti olacaktır. Yerin üzerine bulut getirdiğim zaman, yay da bulutta görünecektir.

Nuh 950 yıl yaşadıktan sonra ölüyor. Kurtulan canlılardan ve Nuh'un oğullarından yeni insanlar türüyor.

Görüldüğü gibi bu üç hikâye lde birbirinin aynıdır. Tanrıların insanlara kızması ve Tufan'a karar vermesi, gemi yapılması önerisi, geminin yapılması, canlıların içine alınması, Tufan'ın olması, gemidekilerin kurtulması, kurbanlar, bunların korkusuna tanrı veya tanrıların gelişi.

Ayrılan noktalar: Babil efsanesinde tanrılar insanların çoğalması dolayısı ile gürültülerinin artması, bunun Tanrıları rahatsız etmesi neticesinde Tanrılar Tufan yapmaya karar veriyorlar. Sümerler ve Tevrat'ta insanların fena olması yüzünden bunlar oluyor. Sümer ve Babil metninde bu kararı gizlice bildiren Bilgelik Tanrısı. Tevrat'ta Allah’ın kendisi. Tufan Sümer’de 7 gün, Babil'de 6 gün, 6 gece, 7'nci gün bitiyor. Tevrat'ta 40 gün, gemiden çıkmaları için de aylarca bekliyorlar. Babil'de Tufan'ı başlatan Tanrı Enlil kurtarıldıkları için çok kızıyor, fakat bilgelik tanrısı onu yatıştırıyor ve kurtulma ölümsüz bir yaşam verilerek tanrıların bahçesine gönderiliyor. Tevrat'ta Tufan'a karar veren, Nuh'u kurtaran, yaptığına pişman olan, Nuh'u uzun ömürle ödüllendiren hep tek tanrı.

Kur'an’da bu olay çok yüzeysel yazılmış. 29 sure içinde çeşitli ayetlerde çoğunluğu Nuh'un kavmi ile arasında geçen inanç problemleri ile ilgili. `Tufan" kelimesi yalnızca bir kere geçiyor. Tufan ile ilgili surelerdeki ayetler sırasıyla şöyle:

Süre 7:59: And olsun ki, Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben üzerinize gelecek azaptan korkuyorum." Süre 10:73: yine de onu yalanladılar. Biz hem onu, hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu.

Süre 11:36-44:

Nuh'a vahyolundu ki, artık kavminde iman etmiş olanlardan başkası asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte oldukları günahlardan üzülme. Bizim gözlerimiz önünde bildirdiğimiz gibi gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana söyleme, çünkü onlar mutlaka boğulacaktır. Nuh gemiyi yaparken kavminden ileri gelenler her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki, "Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki, siz nasıl alay ettiyseniz biz de sizinle alay edeceğiz. Nihayet emrimiz gelip sular kaynayınca Nuh'a dedik "Her cinsten birer çifti ve aleyhinde hüküm verilmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri gemiye yükle." Pek az kimse onunla birlikte iman etmişti. Nuh dedi ki, "gemiye binin, onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın izniyledir." Gemi dağlar gibi dalgalar arasında olanlarla birlikte yüzüp gidiyordu. Nuh gemiden uzakta bulunan oğluna "yavrucuğum bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!" diye seslendi. Oğlu "beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım." dedi. Nuh "Bugün Allah'tan başka koruyucu yoktur." dedi. Aralarına dalga girdi. Oğlu da boğulanlara karıştı. "Ey yer suyu yut, ey gök sen de suyu tut!" denildi, su çekilip azaldı, iş bitti, gemi Cudi'ye oturdu. "Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun" denildi.

Süre 23:26-29

Nuh "Rabbim beni yalancı çıkarmalarına karşı bana yardım et!" dedi. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "gözcülüğümüz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap, bizim emrimiz gelip sular kaynayınca her cinsten birer çifti, içlerinden daha önce kendisi aleyhine hüküm verilmiş olanlar dışında aileni al. Onlar için bana yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır. Sen yanındakilerle o gemiye yerleştiğinde 'bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun de ve de ki, beni bereketli bir yere indir, sen konuklatanların en hayırlısısın!"

Süre 26:117-120

Nuh "Rabbim! kulum beni yalanladı. Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver, beni ve beraberimdeki inananları kurtar!" dedi. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri yüklü geminin içinde kurtardık, geri kalanları suda boğduk. 

Sonuç

Daha başka konu ve başlıklar da var. Sümerlerin bugün üç büyük inancın kökeninde, tek tanrılı bir dine inanan büyük bir medeniyet kurdukları artık iyice ortaya çıkmıştır. Semavi dinlerin kutsal kitaplarında yer alan çoğu şey, Sümer tabletlerinde de yer alıyor. Arada şüphesiz anlatım farklılıkları var. Efsanevi girdiler var. İnancımıza göre Kur’an da bunların bazılarından bahsediyor ama en yalın, en akla makul bir şekilde bahsediyor. Neticede inancımız ne olursa olsun, insanlık Adem ve Havva’dan türemiş. İlk insandan itibaren Tanrı inancı olmuş, Tanrı ile bağ kurmak istemiş. Dünyadaki hayatı, iyi ve kötü ne oluyorsa Tanrılarla ilişkili yaşamak istemiş. Tanrı’dan kendisine gelen mesajlarla, zamanla sahip olduğu kültürü harmanlayıp yeni yeni dinler ortaya çıkarmış olabilir. Burada Sümerlerin, örneğin Afrika’daki çok tanrılı bir yaşam kültüründen farkı, tek Tanrılı bir dini inanca, söylemlere ve ritüellere sahip olmalarıdır. Bu tek Tanrı anlayışının daha sonra benzer inanç bütünlüğü içinde, Tevrat, İncil ve Kur’an’da geçen söylemlere ve ifadelere de yansıdığı anlaşılıyor. Bu bize inanç hayatında, dini hayatta da tarihin sürekli bir akış içinde olduğunu gösteriyor. Tarih dinden kopuk yazılamıyor. Hatta pek çok alime göre, tarih dediğimiz şey dini hayattan başka bir şey değildir. 

Saygı dolu sevgiyle

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 24.12.2023
  • Süre : 17 dk
  • 3258 kez okundu

Google Ads