Aklımıza Giydirilen Deli Gömlekleri İzm’ler Nedir, Ne Değildir?
Cemil Meriç’in deyişiyle, İzm'ler idraklerimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşelerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı. Esasında her bir ideoloji, fikirlerin bir koleksiyonudur. Tipik olarak, her ideoloji, en iyi hükümet biçimini (örneğin otokrasi veya demokrasi) ve en iyi ekonomik sistemi (örneğin kapitalizm veya sosyalizm) içeren belirli fikirleri içerdiğini iddia eder. Aynı kelime bazen bir ideolojiyi ve ana fikirlerinden birini tanımlamak için de kullanılabiliyor.
İzm Nedir?
Biliyorsunuz, “İzm”, İngilizcede “ism” eki olarak kullanılıyor. Bize de oradan geçmiş bir ek. Kelime sonlarına gelerek geldiği ismi bir akımın, bir fikir yumağının adı haline dönüştürüyor. İzm'in Türk dilindeki karşılığı -cılık, -cilik, -culuk, -çülük vb. ekler oluyor. 'izm' ile biten doktrinler (öğreti) ya da düşünce akımları günümüz insanının hayatına yön veriyor. Nihilizm, Faşizm, Alkolizm, Egoizm, Feminizm, Vandalizm, Mistisizm, Hümanizm, Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm, Parnasizm, Sembolizm, Empresyonizm, Fütürizm, Dadaizm, Sürrealizm, Ekspresyonizm, Egzistansiyalizm vb. çok sayıda ‘izm’ var. Burada benim üzerinde durmak istediğim temel öğretiler, akımlar ise felsefi akımlar olup, başlıcaları idealizm, realizm, pragmatizm, varoluşçuluk ve naturalizm olarak karşımıza çıkıyor.
Cemil Meriç’in deyişiyle, İzm'ler idraklerimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşelerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı. Esasında her bir ideoloji, fikirlerin bir koleksiyonudur. Tipik olarak, her ideoloji, en iyi hükümet biçimini (örneğin otokrasi veya demokrasi) ve en iyi ekonomik sistemi (örneğin kapitalizm veya sosyalizm) içeren belirli fikirleri içerdiğini iddia eder. Aynı kelime bazen bir ideolojiyi ve ana fikirlerinden birini tanımlamak için de kullanılabiliyor.
Marksist toplum modelinde, var olan ideolojik sistem, temel üretim ilişkilerini ve üretim biçimlerini şekillendirir. Buna göre üstyapı, egemen ideolojiyi (örneğin, dini, hukuki, siyasi sistemler) ifade eder. Üretimin ekonomik temeli toplumun siyasi üstyapısını belirler.
Şahısların olduğu gibi devletlerin de inandığı, takip ettiği ideolojiler olabilir. Resmî ideoloji, bir devletin ya da kurumun belli bir ideolojiyi bünyesinde bulunan halka veya topluluğa dikte etmesi ve koyduğu kurallar ve yöntemler ile bunu zorunlu olarak kabul edilebilir tek ideoloji olarak göstermesi durumudur.
Örneğin Cumhuriyetçilik, cumhuriyetle yönetilen bir devletin vatandaşlığı etrafında şekillenen bir siyasi ideolojidir. Tarihte, temsili bir azınlığın ya da bir oligarşinin hükûmetinden, halk egemenliğine çeşitli biçimlerde uygulanmıştır. Tarihsel bağlama ve yöntemsel yaklaşıma göre farklı biçimlerde tanımlanır. Bu bağlamda ‘Kemalizm’ günümüzde, bazı kesimler tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin temel öğretisi ve ideolojisi olarak kabul edilmektedir.
Baştan söyleyeyim. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu cumhuriyetin dayandığı temel felsefe ve öğretiler doğmatik, tepeden inme bir düşünce bir tarzı değildir. İnsan aklının ve düşünce yapısının ürünüdür. Bu manada Atatürk’ün işaret ettiği, yaşarken önderlik ettiği Türk devletinin resmî ideolojisi, Kemalizm’den ziyade Atatürkçülük öğretisi olarak görülürse, tüm Türk toplumunu kapsayan dinamik bir öğretiye işaret etmiş oluruz diye düşünüyorum.
Hepimiz biliyoruz ki, hayata dair pragmatik bir düşünce tarzına sahip olmadan ilerleme olmaz. Karşılıklı farklı düşünceler tartışılmalı ve nihayetinde topluma faydalı, yararlı bilgiler su yüzüne çıkmalıdır. Zaman içerisinde, dar kalıplar içine bir insanı, toplumu ya da devleti hapseden ‘izm’ isimlendirmesine karşı duran bir anlayış geliştirmek durumunda kaldım. İzm’lerle sorunum, felsefeye merakımdan sonra daha da arttı. Çünkü, sormak, öğrenmek, araştırma yapmak insanın doğasında var. Sadece ölüler sormaz ve sorgulama yapmaz. Eğer yaşıyorsan öğreneceksin ve sorgulayacaksın. Mantık, felsefenin bir alt koludur, insanın şüphe duygusunu diri tutar, sorulan sorulara yanıt aramanın diğer adıdır mantık. Hal böyle olunca benim de izm’lerle aramın neden iyi olmadığı ortaya çıkıyor sanıyorum. O zaman siz de bana şunu sorabilirsiniz: izm’ler nedir? İyi midir, kötü müdür? İzm’le çatısı altına girilen yapılar, nasıl yapılardır? Yoksa düşünülerek ulaşılan sonuçlar mıdır?
Aydınlanma ve aydınlar bu manada önemlidir. Ancak, kimliksiz ve kişiliksiz, halka rağmen halkçı geçinen, sözde her düşünceye saygılı, ama gerçekte kendi gibi düşünmeyeni hakaret dolu sıfatlarla dışlayan bazı izm’lerin aydınlık getirebileceğine hiç inanmıyorum. Kendi insanıyla, tarihiyle, diniyle, diliyle, geleneğiyle kavgalı aydın tiplemelerinin, izm sevdalılarının kendi öz benliklerine, kültür ve köklerine ihanet içinde olduklarına dair sayısız tarihten örnek verebiliriz. Kendi ülkesine ve özüne yabancı izm’lerin faydadan ziyade zarar vereceğini biliyoruz.
Bununla birlikte günümüz dünyasında izm’lerden de uzak duramıyoruz. Sıkı bir izm karşıtı olsanız bile, dogmatik izm’lerin esiri olmuş insanlara derdinizi, durduğunuz yeri anlatmakta güçlük çekiyorsunuz! Bir anda kendinizi "anti-izm" düşüncesini savunur durumunda bulabiliyorsunuz.
İnançlar aslında birer izm’dir. Dogmatizm de diyebiliriz. Kimsenin benim izm’lerle işim olmaz, ben inançlı bir insanım deme şansı yok. Hatta bunu derseniz, siz koyu bir dogmatizm savunucusu olarak görülürsünüz. "Benim inançlar ile, dogma ile işim olmaz, ben gerçekleri önemserim, romantizm ile gerçekleri perdelemem, saptırmam." diyorsanız, cümlenin özü "Realizm" oluyor. Peki çözüm nedir?
İzm’lerin Sıkıntılı Yanları
İzm sisteminin sağlıklı işleyen bir tarafı, modeli olduğunu yabana atmazsak, çözüm de burada ortaya çıkar. Birey her zaman düşünür, sorgular, fikir üretir, harekete geçer. İşte tüm bunların sonunda geldiği noktada bir izm vardır. Ama ne yazık ki, inancın yaygın olduğu dünyamızda, tüm izm'lerde neredeyse dogmatik bir sistem ile işlemektedir. Bir dine inanmak gibi. Öte yandan, dogmatik olmadığı sürece, izm’ler de kendini deneyimlemeye ve güçlenmeye açık tutabilirler. Ama bu genelde bu şekilde işlemiyor maalesef.
Herşeye rağmen, günümüzün izm’lerini, beyinlerimizi ve yüreklerimizi özgür düşünceden alıkoyan maskeler olarak görüyorum. "İnsan olma bilinci içinde yaşama" meziyetini geriye atan, süslenmiş kavramlar ve kavramların esaretinde kendi olamamış insanların başkalaşım formülleridir. Çünkü kendi aklıyla doğru yolu bulmak yerine, başkasının öğretisini sorgulamadan kabul etmektir. Genellikle bir izm’i takip etmek etmek zahmetsiz sözde fikir sahibi olmak demektir. İnsanların ekseriyetine bir izm’in peşine takılmak, daha kolay ve uygulanabilir geliyor. Temel düşünce yapılarını sembolize eden izm’leri (Kapitalizm, Komünizm, Sosyalizm, Faşizm, Liberalizm, Satanizm, Rasyonalizm, Septisizm, Hümanizm, Ateizm, Panteizm, Feminizm, Egzistansiyalizm, Empresyonizm, Pragmatizm vb.) takip etmek, bunları kendi kimliğinin bir parçası olarak görmek, insanların işine geliyor.
Bunun ötesinde, temel düşünce yapılarına dayanan izm’ler haricinde bir de kişiler üzerine inşa edilmiş izm’ler de bulunuyor. Mazdekizm, Makyavelizm, Marksizm, Leninizm, Stalinizm, Kemalizm gibi. Her bir izm’den kıssadan hisse niteliğinde olumlu, olumsuz çıkarımlar elde edilebilir. Her bir izm, öğreti niteliğinde insanlara sunduğu farklı düşüncelerle, yaklaşımlarla, beyinleri ve gönülleri aydınlatma potansiyeline sahiptir. Burada, izm ile beyinleri ve yürekleri bulandırma, köreltme, hapsetme varsa tehlike de var demektir. Bir yönüyle, eğitim seviyesi yüksek, sorgulama ve dikkatli olma feraseti olgunlaşmış, analitik düşünme yeteneği kazanmış bireyler ve toplumlar için dar kalıplı izm'lerin öğretileri sorun oluşturmaz. Bununla birlikte; bilgi, bilinç, ufuk düzeyi çok yetersiz bireyler ve toplumlar için izm'ler tehlike oluşturma potansiyeline sahip olur.
Bu yönüyle, temel bir düşünce akımını sembolize eden izm’lerden ziyade, kişi kültüne dayanan, kişi bazlı işleyen izm’leri daha tehlikeli bulduğumu ifade etmek isterim. Çünkü, kişi adlarını baz alarak kurulmuş izm'lerde fasit daire içine insanları hapsetme olasılığı daha yüksektir. Toplum içerisinde ayrıştırıcılığın, "benden veya bizden olmayanların" dışlanması olasılığı ortaya çıkabilir. Çünkü, o izm'lere ad veren insanlar da, neticede temel düşünce yapılarından birinin temsilcisi olmak durumdadır. İzm’e kaynaklık eden her insan, aynı zamanda o toplum içinde kabul gören, üstün vasıfları olan bir liderdir. İzm'in isim babası olan bu liderler, içinden çıktığı toplumun hayat tarzından yeni çıkarımlara gidebilen öncü insanlardır. Dolayısıyla, liderlik niteliklerini bünyesinde barındıran, tarihî önem ve değere sahip bu insanlar, toplumdaki diğer insanların çoğundan, hatta hepsinden daha üst becerilere, niteliklere sahip olmalıdır ki takipçileri olsun.
Bu lider ruhlu insanlar, diğer toplumlardan, tarihten, geçmiş kültürel birikimden, diğer öğretilerden azamî derecede yararlanarak, kendileri öncülüğünde kurulan temel düşünce sistemini kendi toplumuna bir öğretmen edasıyla öğretir. Onun öğrettiği şeyler, zamanla onun ismiyle anıldığından, toplum tarafından böyle bilindiğinden, tamamen yeni bir izm olarak görülür ve örneğin Türk insanı için, Mustafa Kemal’in öğretisini, en yalın haliyle Kemalizm olarak isimlendirme bu anlayış etrafında gerçekleşir.
Burada, Kemalizm ve daha doğru bir ifadeyle Atatürkçülük dediğimiz şey, gökten inme, dogmatik şeyler üzerine inşa edilmemiştir. Karşımızda Avrupa’daki Aydınlanma’dan, Fransız Devriminden, Amerikan kurucu felsefesinden, cumhuriyet, demokrasi, rasyonalizm, milliyetçilik, laiklik vb. alanlardaki ilerlemelerden etkilenerek Türk devleti ve insanı için en uygun sistemi inşa etme anlayışıyla hareket eden bir Kemal ve Atatürk vardır.
Hangi Atatürk?
Burada, bazen Atatürk derken, merhum Atilla İLHAN’ın ifade ettiği gibi “Hangi Atatürk?” sorusunu sormak ve sorgulamak gerekir, kanaatindeyim.
Batılılaşma gayreti içinde bulunan Batıcı, sosyal demokrat, dinî değerleri zayıf veya olmayan bir Atatürk mü?
Batılılaşmayı, sadece teknoloji ve bilim düzeyinde algılayan milliyetçi, dindar ve çağdaş bir Atatürk mü?
Osmanlıyı değerleri ve kurumlarıyla yıkan devrimci ve gelişmeci Atatürk mü?
Osmanlının yıkılmaması gereken değerlerini muhafaza eden, yıkılması gerekenleri yıkan, Monarşiden Cumhuriyete geçişi sağlayan, yeni değerlerle üniter Türk Devlet yapısın kuran Atatürk mü?
Tekke ve zaviyeleri kapattığı, hilafeti sonlandırdığı, Arap harflerini attığı için din ve millet düşmanı olarak görülen veya böyle algılanan bir Atatürk mü?
Yabancı servis ajanlarının güdümündeki kokuşmuş ve bozulmuş tekke ve zaviyeleri kapattığı, işlevini yitirmiş hilafeti kaldırdığı ve bilim ve teknoloji merkezi Batıyı daha yakından takibi sağlamak için Arap harflerini attığı için milliyetçi, vatanperver Atatürk mü?
Kendini tarikat veya İslâmî cemaat mensubu olarak tanımlayan pek çok kişi tarafından üstü kapalı da olsa "tukaka", "Deccal" gösterilen Atatürk mü?
Kendini sosyal demokrat, solcu olarak tanımlayan pek çok kişi tarafından "ilahlaştırılan" Atatürk mü?
Dinsiz, millet düşmanı, İngiliz ajanı Atatürk mü?
Dindar, millet sevdalısı, milliyetçi ve en büyük Türk olarak öne çıkarılmak istenen insan üstü bir kişilik olan Atatürk mü?
Sahi Hangi Atatürk ve buna dayalı olarak Hangi Atatürkçülük?
Maalesef, Atatürk ismi etrafında net bir tanımlama yapmak adeta imkânsız hale gelmiştir. Ülkemizde bu ve benzeri Atatürk yorumları yaygındır. Algılama seviyelerimiz, güdümlendiğimiz kaynaklar farklı farklı olduğundan, bizler de farklı farklı Atatürk portreleri ile karşı karşıya kalmaktayız. Bilinen tek gerçek var ise, Atatürk sevenlerinin de karşıtlarının da azımsanmayacak bölümünün cahil ve ön yargılı bir tutum ve davranış içinde olmalarıdır. Kucaklayıcı değil ayrıştırıcı bir kültür anlayışına sahip olmalarıdır. Atatürk’ün manevi şahsına ve onun değerlerine en fazla zarar verenler, Atatürk düşmanlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayanlar ise milletten ve milletin değerlerinden kopuk aydın görünümlü ayak takımının olduğunu yaşayarak görmüş, öğrenmiş bir kişiyim.
Atatürkçülüğü, İzm’leştirmeden Yaşatmak
Peki, gerçek Atatürk kimdir derseniz, kendisinin yaşarken sarf ettiği sözlerine bakmak yeterli olur kanaatindeyim. Kemalizm benzeri isimlendirmelerin, daha genel bir bakış açısıyla, izm’lerin dar kalıpları içine Atatürk’ü ve onun temel fikir yapısını, dinamizmini, çağdaşlığını vb. hapsetmeden yaşatmak gerekir kanaatindeyim. Bu nedenle, size, Atatürk’ün dilinden aşağıda aktardığım özdeyişlerin içerdiği anlamları içselleştirmeyi önemsiyorum ve bu anlayışla aşağıdaki satırları birkaç kez okumanızı salık veriyorum:
Türk demek, dil demektir. Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim; diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.
Biz, Türklük dâvasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.
Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.
Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır.
Millî sınırlar içinde bulunan yurt parçaları, bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.
Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.
Büyük başarılar, kıymetli anaların yetiştirdikleri seçkin evlatlar sayesinde olmuştur.
Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi, ancak kültür ordusu ile mümkündür.
Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin sınırı yoktur. İşte, parola budur.
Bu memleket tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.
Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen, istediği gibi ibadet edebilir.
"Biz ne Bolşevikiz ne de Komünist: Ne biri ne diğeri olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkâr bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz, tam bir demokrat hükümetidir.
Bizim dinimiz en tabiî ve mâkul dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur.
Din, lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din; Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz."
Türk milleti, daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinimize, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye istiklâlini veren bu Türk milleti içinde daha karışık, sun'î, bâtıl itikatlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bunları benimsemiş olan cahiller, âcizler, sırası gelince tenevvür edeceklerdir.
Saygı dolu sevgiyle, ama mutlaka bu ülkenin geleceği için Atatürk’le kalın