Site İçi Arama

dinfelsefe

Biraz felsefe, biraz psikoloji

Ego sahibi insanın tek derdi, kültürel ve toplumsal inançlarla belirlediği kendine ait öz sınırlarının güvenliğini tehdit eden her şeye karşı korunmaktır. Bunun için de kendi içinde tutarlı birçok savunma mekanizması geliştirir. Yüzlerce maske takarak dolaşmak bunlardan biridir.

“Ego” kelimesini hepimiz sık sık kullanırız. Hoşlaşmadığımız, bencil, kibirli, hırslı, saldırgan, iddialı, ukala bulduğumuz insanlardan bahsederken “Egosu çok yüksek” deriz, “egosu şişmiş” deriz, “Egosuyla çevresine zarar veriyor” deriz ve sanki kendimizde hiç ege, eskilerin deyimiyle enaniyet yokmuş gibi davranırız veya düşünürüz. Oysaki, herkes ego sahibidir.

Peki, nedir şu “ego” denilen şey?

Ego, hayatta kalabilmek için son derece gereklidir. Çünkü müthiş bir uyarıcıdır. İnsanoğlu, bilincini yitirip, çoğunluğun paylaştığı ortak bir bilincin etkisine girdiği ve korkuyu hissettiği andan itibaren benliğine süper egosu hâkim olur. Bu noktada körleşme de başlar. Süper ego, kendine güven içinde olduğuna inandığı, daracık bir dünya kurar ve bu daracık dünyayı genişletecek her türlü bilgiyi, girdiyi ve etkiyi almayı veya kabullenmeyi reddeder.

Ego sahibi insanın tek derdi, kültürel ve toplumsal inançlarla belirlediği kendine ait öz sınırlarının güvenliğini tehdit eden her şeye karşı korunmaktır. Bunun için de kendi içinde tutarlı birçok savunma mekanizması geliştirir. Yüzlerce maske takarak dolaşmak bunlardan biridir. Zayıflığını örtmek için güçlü, acizliğini gizlemek için cesaretli, yetersizliğini kapatmak için hırslı, değersizliğini bastırmak için kibirli vb. rollere bürünür. Bu onun dış dünyaya karşı iç dünyasının en basit haliyle agresif tepkisidir. Kişiye göre bazen bu tepki pasif de olabilir. İşte o zaman süper ego; zayıflığını ezilerek, acizliğini içine kapanarak, yetersizliğini kaçarak, değersizliğini kendine acıyarak belli eder.

İnsanın yaratıcı gücü, egonun en büyük silahıdır. Kişi, neye inanıyorsa, hayatında onu yaratır. Başka bir deyişle, kaderin çizgisi inançla çizilir. Hangi inanç güçlüyse, hayat senaryosunu da o belirler. İnancı yaratan ise duygular ve düşüncelerdir.

Dış dünyadan alınan uyarılarla ilkin duygular oluşur, o duygular elektrik akımına dönüşerek beyne gider ve merkezi sinir sistemi kanalıyla hücrelere, sinirlere kadar tüm bedene yayılır ve düşünce olarak algılanır. Duygu ve düşünce ne kadar yoğunsa, inanç da o denli kuvvetlidir. Bu anlamda, insan, korkuyu hissettiği ve egonun hakimiyetine girdiği andan itibaren duyguları ve düşünceleri artık korku ve onun türevlerinden oluşmaya başlar. Dolayısıyla inançları da aynı frekansta gelişir. Böylece, kişinin bir anlamda kaderinin efendisi de süper ego olur. Hayatının senaryosu artık onun egosunun istekleri veya emirleri doğrultusunda tarafından yazılır.

Tüm benlimiz olan ego, yine de bizi insan olarak mutsuzluktan koruyamaz. Aksine, tüm dramları o yaratır. İnsanın korkularıyla, acılarıyla, nefretleriyle, öfkeleriyle, bağımlılıklarıyla beslenir. Pek çok kişinin, kendi acıklı öykülerine ve yaşamlarındaki dramlara bağlanmalarının ve bunalımlarını kişiliklerinin bir parçası haline getirmelerinin nedeni budur.

Bu durumdan sağlıklı bir şekilde kurtuluşun tek çaresi, egoyu kendi benliğimizin bir parçası olarak kabul etmek, onu tanımaya çalışmak, izlemek, sevgi ve sevinç hissettirmeyen her duygunun ardında onun olduğunu fark etmek ve bu farkındalıkla, yaşanan her şeyi ruhu olgunlaştıran bir fırsat olarak değerlendirerek yaşanılmakta olan anın hakkını vermektir. Dahası, egoyu bir düşman ya da bir canavar olarak görmeyip, aslında onun saf sevgiden ibaret olduğunu, bu nedenle korumaya programlandığını anlamak gerekir.

İşin gerçeği, insanın kendisinin eksik parçalarını göremezse, kendini tamamlaması ve hatta tanımlaması da mümkün değildir. Çünkü; aslında her birimiz için zor olan şey bizlerde eksik olan parçaları görebilmektir. Gizlendikleri, bastırıldıkları, kılık değiştirdikleri için göremediğimiz bu parçaları görmeye çalışmaktır. Ancak görmek için gayret gösterirsek görebiliriz.

Bu arada egosunun esiri kişiler biraz problemlidir. Kendilerini hep yukarılarda görme eğilimine sahiptirler. Oysa hepimiz yine kendi egolarımızdan yola çıkarak biliriz ki, işin aslı, kendini yüksekte görenler aşağıda hep olurlar, aşağılık olurlar. Asıl hızlı olan, yavaş kalır her zaman. Ziyadesiyle duyarlı olan, donuk olur hep. Asıl güzel ve etkili konuşan suskun durur. Met ve cezir tek bir gelgittir. Kılavuzsuz olan en güvenilir rehbere sahiptir. Çok büyük, çok küçüktür ve her şeyini verenin, her şeyi var demektir hayatta.

Bu son yazdıklarım son okuduğum Mikhail Naimy Mirdad’ın Kitabından alınan bazı alıntılar ve yorumlardır.

Egolarınızı kontrol edin yoksa o hiç hazzetmediğiniz, aynı havayı dahi teneffüs etmek istemediğiniz, o sevmediğiniz insanların durumuna düşersiniz.

Saygı dolu sevgiyle kalın.

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 15.01.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1413 kez okundu

Google Ads