Terbiye veya Edep, ne anlama gelir?
“Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder” diyor Hz. Mevlâna. Yüz yıllar geçti, daha yüzyıllar da geçecek. Mevlana’nın düşünceleri ve sözleri her daim insanlığa ışık tutmaya devam ediyor. Edep yolunun prensiplerine dikkati çekerken bir de açıklama getirmiş Mevlâna; “Ey insan edep nedir? diye sorarsan, bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.”
Edep nedir gerçekten? Anlam olarak hala geçerli midir? Yoksa yalnızca sözlük sayfalarında, manevi öğretilerde, din kitaplarında mı bir sözcük olarak kalmıştır? Terbiye, iyi ahlâk, incelik, güzellik olarak kullandığımız edep dilimize Arapçadan gelmiştir. Saygılı ve ahlaklı davranış olarak da tanımlayabiliriz.
Edep edebiyatın da kökenidir. Edebiyat kelimesi çok uzun yıllar hem iyi ahlak hem de dil bilimleri anlamında kullanılmıştır. Hayatımızı ve bizi değerli kılan, insan olarak bize bir anlam kazandıran önemli kavramların başında edep gelir. İnsan olarak doğmak bize sunulan bir şanstır. Bu şansı iyi değerlendirmek için de güzel ahlak, doğru düşünce ve edep sahibi olmamız gerekmektedir.
Bir başka açıdan baktığımızda Edep, toplumun geleneklerine uygun davranma, iyi ahlak, incelik ve haddini bilmektir. Terbiyedir, içi dışı bir olmaktır, sınırı aşmamaktır. Ailede, iş yerinde, okulda, çarşı pazarda, toplum yaşamında herkesin bir sınırı vardır. Tüm ikili ya da çoklu ilişkilerde bir sınır vardır. Her insan kendi sınırlarını bilip, o bilinçle davranırsa toplumda sıkıntı, geçimsizlik, hır gür, kavga gürültü en aza iner. Tam tersine; Huzur olur, Sevgi olur, Uyum olur, Barış olur, Gülen yüzler olur.
Edep, nefsi kontrol altında tutmaktır. Edepli insan hem vicdan sahibidir hem de aklını doğru kullanma çabasındadır. Birilerine yol gösterirken, konuşurken, danışırken hakaret etmez, merhamet ve şefkatle sözünü söyler ve eylemde bulunur. Karşısındakinin değil, kendi düzeyinde hareket eder. Kontrolden çıkmaz. Başkasından zarar görebilir ama o kimseye zarar vermez. Aldanabilir ama aldatmaz. Edep, doğumdan ölüme kadar süren zaman diliminde insanın nefsini yenebildiği, öfkesini dizginleyebildiği, aklını çalıştırdığı, gönlünü temiz tutabildiği oranda elde edebileceği bir haslettir. Öğrenmenin sonu yoktur. İyiliğin, güzelliğin, tekâmül etmenin de sonu yoktur. Her bilgi, huy ve ahlak seviyesi yükseklere giden bir merdivenin basamaklarıdır. Her insan da edinimleri ile bir basamakta yerini alır. Bir kez daha Mevlana’ya kulak verelim. Diyor ki; İnsanın ilim ve edebî en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz. Böyle bir hasletin değerini bilmek demek, insanlık değerinin hep yükseklerde seyretmesinin de bilineceğinin göstergesidir.
Terbiye diğer bir deyişle edep üzerine bunca öğrendiklerim ve düşündüklerim ile ben de diyebilirim ki, başkasının size yapmasını istemediğiniz şeyleri siz de başkalarına yapmayın. İyilik de kötülük de düşüncenin, sözlerin ve eylemlerin doğruluğu da yanlışlığı da dönücüdür. Kendinizi bir an ıssız bir dağ başında hayal edin. Issız ve sonsuz bir doğa içindesiniz. Sessizlik her tarafınıza hâkim olmuş durumda. Sizden çıkacak en hafif bir fısıltı bile yankı yapacak, size geri dönecektir. İşte bu, bence hayatın en büyük sırlarından biridir.
Saygı dolu sevgiyle kalın diyorum.
Kaynak:
Mesnevî