Site İçi Arama

egitim

Eğitimin Aynasında İki Ülke: İngiltere Reform Peşinde, Türkiye Değişiklik İçinde

İki ülke arasında gidip gelen bir eğitimci olmak, bana eğitim konusunda bir ayna tutuyor. Bu aynaya her baktığımda İngiltere ve Türkiye’nin sadece eğitim politikalarını değil, aslında çocuklara bakışlarını, geleceğe duydukları güveni ve değişime yükledikleri anlamı da görüyorum.

Türkiye’de yıllarca sınıfa girip çıkan, öğrencilerimin gözündeki merakı da yorgunluğu da yakından tanıyan bir öğretmendim. Şimdi ise İngiltere’de, bambaşka bir eğitim sisteminin içinde bulunurken kendimi sık sık eski öğrencilerimi düşünürken buluyorum.

Bazen bir toplantıda alınan karar, bazen bir öğretmenin sınıfta kullandığı yöntem bana şöyle bir iç çektiriyor: “Keşke bunu Türkiye’de de görebilseydik…” Elbette bunun tam tersi de oluyor; Türkiye’de yıllarca içime işleyen bazı güçlü yanlarımızın burada eksik kaldığını fark ettiğim anlar da var.

İki ülke arasında gidip gelen bir eğitimci olmak, bana eğitim konusunda bir ayna tutuyor. Bu aynaya her baktığımda İngiltere ve Türkiye’nin sadece eğitim politikalarını değil, aslında çocuklara bakışlarını, geleceğe duydukları güveni ve değişime yükledikleri anlamı da görüyorum.

Bu yazıyı da biraz bu nedenle yazıyorum:

Kendime sorduğum soruları, iki sistem arasında sıkışmış bir eğitimci olarak hissettiklerimi ve gördüklerimi sakin bir dille paylaşmak için… Gel gelelim gündeme!

Son günlerde İngiltere’deki temel gündemlerden biri, Muhafazakâr Parti tarafından oluşturulan ve 2010 yılından bu yana yürürlükte olan ancak eğitimcilerin ısrarla karşı çıktıkları müfredatta, yapılacak köklü değişiklikler ile 2028 yılında yürürlüğe girmesi planlanan eğitim reformlarıdır. Ben de bu yazıda iki sistemin adımlarını değil, niyetlerini kendimce irdelemeye, anlamaya çalışacağım çünkü eğitimde atılan her adımı anlamlı kılan aslında onun yönüdür.

Sanatı Ders Olarak Yükseltmek: İngiltere’nin Gücü, Türkiye’nin Kayıpları

İngiltere’nin yeni düzenlemeyle sanat derslerini diğer derslerle eşitlemesi, yalnızca bir müfredat yeniliği değil; bir bakış açısı değişimi. OECD’nin raporları yıllardır yaratıcılığın bilişsel becerileri desteklediğini söylerken, İngiltere sonunda bu araştırmalara kulak verdi.

Peki Türkiye`de durum ne? Türkiye’de sanat dersleri hala dar bir zaman aralığına sıkıştırılmış durumda. Resim ve müzik, öğrencinin değil, müfredatın “yoğunluğuna” kurban ediliyor. Sanat yoluyla kendini ifade edebilen çocukları keşfetme şansını bile kaybediyoruz çoğu zaman.

Ölçme Değişirse Eğitim Değişir; Türkiye’de Ölçme Aynı, Müfredat Sık Değişir

İngiltere’nin EBacc ve Progress 8’i terk etmesi basit bir karar değil aslında; bir paradigmadan vazgeçmek diyebiliriz. Yeni yaklaşım, öğrencinin sınav kağıdından ibaret olmadığını kabul eden daha bütüncül bir ölçme sistemi.

Türkiye’de ise müfredat değişiyor, kitap değişiyor, kazanımlar değişiyor, hatta bazen ideolojik söylem bile değişiyor ama ölçme sistemi ne yazık ki aynı. Sistem hala test merkezli; müfredat ister istemez bu merkezin etrafında dönmeye devam ediyor.

Eğitimde temel kural nettir:

Ölçmediğini geliştiremezsin. Ölçme biçimin neyse eğitim anlayışın da odur.

Okuryazarlıkta Erken Müdahale: İngiltere Öğrenciyi Yakalıyor, Türkiye Öğrenciyi Kaçırıyor

İngiltere, Year 8 okuma ve Year 6 yazma değerlendirmeleriyle okuryazarlığı daha erken yaşta kontrol altına almayı hedefliyor. Education Endowment Foundation’ın araştırmaları da erken müdahalenin öğrenmeyi ciddi biçimde güçlendirdiğini ortaya koyuyor.

Türkiye’de ise Türkçe ders saatlerini arttırmamıza karşın okuryazarlık becerileri yerinde sayıyor çünkü ders sınıfta değil, sınav kitapçığında yaşanıyor. Öğrenci paragraf çözüyor ama metni anlamıyor. Yazı yazıyor ancak yazdığına geribildirim alamıyor. Öğretmen zamanı yetiştirmeye çalışıyor, sistem öğretmeni yetiştiremiyor. Bu kısır döngüye baktığımda ve biz Türklerin genel olarak yabancı dil öğrenme ile ilgili sorunlarını irdelediğimde görüyorum ki bırakın yabancı dil eğitimini maalesef anadil eğitiminde dahi sınıfta kalıyoruz.

Dijital Çağın Müfredatı: İngiltere Güncelliyor, Türkiye Gündemle Yarışıyor

İngiltere’nin medya okuryazarlığı, dijital güvenlik ve finansal okuryazarlığı zorunlu hale getirmesi artık bir lüks değil, zorunluluk. Belirtildiği gibi:

“Dijital çağda medya okuryazarlığı yeni bir okuryazarlık türüdür.”

Türkiye’de bu alanların bir kısmı müfredatta yer alıyor ama okuldan okula bu derslerin işlenişi noktasında büyük farklar olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki öğretmen yeterlikleri, altyapı, uygulama desteği birbirini tamamlayamıyor. Sonuç olarak dijital çağ için önemli olan beceriler çoğu okulda yalnızca başlık olarak kalıyor.

Peki Türkiye’de Müfredat Neden Bu Kadar Çok Değişiyor? Asıl Soru Burada Başlıyor…

Türkiye’de müfredat neredeyse her birkaç yılda bir değişiyor. Kâğıt üzerinde “yenilik”, pratikte “belirsizlik”. Sorun “değişiklik” yapılması değil; değişikliğin yönünün olmaması.

İster istemez akla şu sorular geliyor:

Bu değişiklikler gerçekten çocuğun gelişimine ve çağın ihtiyacına mı yanıt veriyor?

Yoksa siyasal iklimin, dönemsel ideolojik tercihlerin gölgesinde şekillenen yüzeysel düzenlemeler mi?

Eğitimde kararlar bilimsel araştırmalara mı dayanıyor, yoksa eğitim alanının dışında belirlenen gündemlere mi?

Türkiye’de yeni müfredat her duyurulduğunda aynı söylemi duyuyoruz: “Müfredat yeniden güncellendi.” Ancak güncellenen şeyin vizyon mu, yoksa yalnızca metin mi olduğu sorusu yanıtlanmadan kalıyor. Müfredatın sık değişmesi ilerleme değildir; yönsüz değişim, eğitimde istikrarsızlıktır.

Son Söz: Eğitimde Değişimin Değil, Yönün Kıymeti Var

Daha önce de belirttiğim gibi bu söylemler; bir İngiltere güzellemesi, öykünmesi değil aksine iki sistemin de içinde yer alan bir göz olarak değerlendirmelerimdir. İngiltere`de bugün reform konuşuluyor çünkü onlar neyi değiştirdiklerini biliyorlar. Türkiye ise halen müfredat derdinde çünkü Türkiye de nereye gittiğini maalesef bilmiyor.

Özetle eğitimin geleceği ancak öğrenciyi merkeze alan bir vizyonla mümkün olabilir.

Sanatı hafife almayan, okuryazarlığı temele yerleştiren, dijital becerileri ciddiye alan ve en önemlisi müfredatı siyasal dalgalara göre değil çocuğun yararına göre değiştiren bir anlayışla…

Belki de gerçek değişim, müfredatı değiştirmeye başlamadan önce eğitim anlayışımızı değiştirmekle mümkün olacaktır.

Araştırmacı Yazar, Akademisyen Özlem İBİŞ YILMAZ
Araştırmacı Yazar, Akademisyen Özlem İBİŞ YILMAZ
Tüm Makaleler

  • 03.12.2025
  • Süre : 3 dk
  • 210 kez okundu

Google Ads