Fulbright Antlaşması Nedir?
Bir dönem kendimiz “millî eğitim sistemimizi” bir raya oturtamayacağımızı düşünerek (ya da düşündürülerek), gayri millî çözümlere de yönelmişiz. Bunların en bilineni, en ünlüsü ise "Fulbright" anlaşması olarak bilinen eğitim programıdır.
Yakın tarihimize baktığımızda en büyük sorunların başında "milli eğitim" sistemimizin yapısı, esasında ‘bozuk’ yapısı geliyor. Her iktidar millî eğitimden, eğitimin öneminden dem vurur da bir türlü bu ülkenin gerçeklerine göre dizayn edilmiş bir, kalıcı çözümleri hayata geçirmekte zorlanıyor. Bir dönem kendimiz “millî eğitim sistemimizi” bir raya oturtamayacağımızı düşünerek (ya da düşündürülerek), gayri millî çözümlere de yönelmişiz. Bunların en bilineni, en ünlüsü ise "Fulbright" anlaşması olarak bilinen eğitim programıdır.
Atatürk 'ün tam bağımsızlıkçı düşünceye dayalı Türk Milli Eğitim Sistemini altüst eden, Türkiye’yi parçalayacak alt yapıyı oluşturan bu anlaşma, ABD ile 1949’de imzalanmış. İsmi “Fulbright” değil. “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imza edilen Anlaşma gereğince temin edilen paraların kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imzalanan Anlaşma” olarak geçiyor. 13 Mart 1950 tarihinde TBMM tarafından onaylanmış bir kanunla, bu anlaşmanın hükümleri uygulamaya konmuş.
Anlaşmaya göre; “Türkiye'de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu namı altında bir komisyon teşkil olunacak ve bu komisyon işbu Anlaşmanın hükümleri dairesinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından temin edilen paralarla finanse edilecek olan eğitim programının idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş bir teşekkül olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri tarafından tanınacaktır.” Bu anlaşma hukukî manada halen de devam etmektedir.
Bu Anlaşma'nın en önemli özelliği; en azından kamuoyunda konuşulan, savunulan öne çıkan özelliği, "Türkiye ’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir". Bu anlaşma çerçevesinde geleceğin “Türk” yöneticileri yetiştirilmek üzere, Amerika’ya götürülmesi, orada eğitimlerini tamamlamaları öngörülmüştür. Bu çerçevede ABD’ye gidecek Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin konumları da bu anlaşmayla belirlenmektedir.
Peki, ABD’ye gidecek Türk gençlerini kim nasıl seçecekti? Bu anlaşmanın beşinci maddesinde bu konuya açıklık getirilmiş. Komisyonda Türk ve Amerikan personel görev yapacak. Ancak komisyonun şefi “misyon şefi” sıfatıyla bir Amerikalı olacaktı. Komisyondaki oylamalarda eşitlik olması halinde misyon şefinin oyu belirleyici oluyordu. Yani ABD’nin dediği oluyordu. Beğenilmeyen, Türk millî değerlerine bağlılıkla öne çıkan Türk gençlerinin ABD’de eğitim alabilmesinin hemen hemen hiç şansı bulunmuyordu. Türklerin geleceği hakkında karar veren komisyonun şefi Amerikalı olursa, gerisini siz düşünün…
Fulbright kapsamında, Amerika'dan gelen bursiyerlerin Türkiye'de alanları ile ilgili araştırma yapması ya da ders vermeleri gerekiyor. Türkiye'den ABD'ye giden bursiyerlerin ise yine alanları ile ilgili yüksek lisans veya doktora eğitimi görmeleri ya da burs türüne göre araştırma yapmaları, ders almaları ya da Türkçe öğretmeleri bekleniyor. Bu burslar sayesinde Türk ve Amerikan halkları birbirlerini daha yakından tanıması ve ortak bir anlayış geliştirmeleri hedefleniyor (muş).
Genel manada bakıldığında; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sunulan Fulbright burslarından, Türkiye'de öğrenim görmekte olan öğrenciler ya da yükseköğrenimini tamamlamış kişiler ile çeşitli devlet ve özel kurumlarda görev yapan akademisyenler, öğretmenler, kamu personeli ve sanatçılar faydalanabilmektedir. Programa seçilen Türk bursiyerler, Fulbright bursları kapsamında, Amerika'ya giderek Amerikan üniversitelerinde öğrenimlerine devam edebilir, araştırma yapabilir ve kariyer gelişimlerine odaklanabilirler. Fulbright burslarına önerilen adayların tümü, yüksek akademik performans gösteren; ilgi uyandırıcı proje önerileri sunan; liderlik potansiyeli olan, uyumlu, kendi kültürünü tanıtmaya istekli ve Amerikan kültürünü anlamak üzere Amerikan halkı ile iyi ilişkiler kurabilecek nitelikteki kişilerdir.
Eğitim Anlaşmasıyla başlayan süreç ABD açısından o denli başarılı olmuştur ki, bugün Türkiye’de Amerikan yanlısı eğitim almamış üst düzey yönetici neredeyse kalmamış gibidir. Amerikalıların Türk Milli Eğitimine 1949’dan beri süregelen ilgi ve alakalarının hiç eksilmediği görülüyor. Köy Enstitülerinin kapatılmasından, yatılı bölge okullarının işlevsizleştirilmesine, vakıf üniversitelerinden yabancı dilde eğitime dek sözde eğitim adına yaratılan kargaşa ortamında, paralı hale getirilen Türk Milli Eğitimi bugün, altından kalkılması güç sorunların kör düğüm olmuş yumağından kendine bir çıkış aramaktadır!
Atatürk ’ün çok önem verdiği “Eğitim Birliği” ilkesine ilişkin yasanın varlığına, yürürlükte olmasına karşın, fiiliyatta eğitimde birlikten söz etmek pek olası değil.
“Yeni Dünya Düzeni” politikalarının az gelişmiş ülkeler için öngördüğü eğitimin ortaya çıkardığı acı sonuçları hep birlikte yaşıyoruz. Şimdi devletin en önemli mevkilerinde Amerikan eğitimi görmemiş bir Türk yok. Biliyorum bu iddialı bir söylem ama etrafınıza bakın, ne demek istediğimi siz de yakinen kavramış, gözlemlemiş olacaksınız. Bu durum her bir Türk evladı için, çok alçaltıcı, acı bir gerçektir.
Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
“Tarihimizi inceleyiniz. Türk’ün çektiği bütün felaketler, karşılaştığı tehlikeler ve kötülükler hep kendi öz benliğini, milli varlığını ihmal ederek, nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle ait bulundukları belirsiz birtakım kimseleri kendilerine yönetici tanıyarak, onların bilinçsiz bir aracı olmak durumuna düşmüş olmasıdır.” diyerek kimi veya kimleri uyarmıştı?
Atatürk, yöneticilerimizi seçerken çok dikkatli olmamız için bizleri uyarmıştı. Atatürk’ün sözlerini, uyarılarını öğrenmemek, anlamamak; bağımsızlığımızın ve geleceğimizin yok olmasına seyirci olmaktır. Biz bu uyarılara kulaklarımızı tıkadık ve Amerikan yurttaşı olanları bile bakan, başbakan yaptık. Türkiye Cumhuriyeti’ni ölümcül kapitülasyon hastası yapanlar, Yüce Atatürk’ün uyarılarını Türk Ulusundan gizleyenlerdir.
Size soruyorum, "Fulbright" anlaşmasına karşı çıkıyoruz ve yürürlükten kaldıracağız diyen bir siyasal parti var mı?