Üniversiteye Girişte Okuduğunuz Lisenin Önemi Nedir?
İyi lise = İyi üniversite korelasyonu ne kadar geçerlidir? Bu konuda muhtelif görüşler olmakla birlikte evet bu paralellik belli bir dereceye kadar doğrudur. Ancak birçok araştırma bireysel olarak öğrencinin bizzat kendisinin, mezun olduğu okuldan daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Temelde potansiyel içeren bir öğrenci düşük imkanlı bir okuldan mezun dahi olsa, daha iyi bir liseden mezun olduğundaki kadar başarı göstermektedir.
Lise Giriş Sınavları (LGS):
LGS sınavlarını yeni arkamızla bıraktık. Bu sene de diğer tüm geçmiş yıllarında olduğu gibi her ne kadar adı SBS, TEOG vs. olarak değişse de yine öğrenciler gerek sınav öncesi hazırlık aşamasında ve gerekse sınavda yoğun emek ve ter döktüler. Günden güne temposu artan ve her yeni senede hazırlığı daha meşakkatli ve bir o kadar da maliyetli hale gelen lise giriş sınavları neden bu kadar önemseniyor? Bu konu veliler ve öğrenciler arasında salt bir yarış ve rekabet duygusu kaynaklı mı yoksa bu maratonu etkileyen başka ana sebepler var mı?
Bu yazımızda ortaokul öğrencilerinin iyi liselere girme çabalarının geleceklerine dönük temel nedenlerine birlikte bakalım istiyorum. Tabii bu amaç uğruna; bu sistem içinde bir çocuğun ergenlikle birlikte veda ettiği o çocukluğunun, yetişkinlik adımı olan üniversite için çok erkenden nasıl heba edildiğine de…
Her aklı selim gencin arzu edeceği üzere, çocuklarımız ortaokul sonrası iyi bir liseye giderek geleceklerini teminat altına alan bir üniversite eğitimi almayı ve hayata donanımlı başlamayı istemektedirler. İyi bir iş bulmanın üniversite mezunu olmaktan öte çok iyi bir üniversite mezunu olmaktan geçtiği günümüz Türkiye'sinde bu talebin makuliyetini tartışmaya çok da gerek olmadığını düşünüyorum. Keza yurtdışında üniversite okumak isteyen gençlerimiz için de dünyada kabul görmüş bir öğretim kurumunda eğitim almaları iş garantisi anlamına gelmektedir. Hal böyle olunca; iyi liselerin kapıları sırat köprüsü misali girmek isteyenlerle hıncahınç dolmakta ve sınav rekabeti hat safhaya çıkmaktadır.
İyi lise = İyi üniversite korelasyonu ne kadar geçerlidir?
Bu konuda muhtelif görüşler olmakla birlikte evet bu paralellik belli bir dereceye kadar doğrudur. Ancak birçok araştırma bireysel olarak öğrencinin bizzat kendisinin, mezun olduğu okuldan daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Temelde potansiyel içeren bir öğrenci düşük imkanlı bir okuldan mezun dahi olsa, daha iyi bir liseden mezun olduğundaki kadar başarı göstermektedir.
Hep söylene geldiği gibi birlikte okuduğunuz öğrencilerin ve yakın arkadaş grubunuzun da bu başarı düzeyinde etkisi yüksektir. Eğer kötü arkadaşlar edindiyseniz onlar sizi sürekli aşağı çekecektir. Ancak çevrenizde tutkulu ve amaca dönük benzer potansiyelde öğrenciler varsa bu sizin başarı seviyenizi otomatikman yukarı çekecektir. Aslında sizin en iyi liseye değil sadece birbirinize ilham olup, her birinizin bir diğerini yukarı ittiği ve cesaretlendirdiği bir liseye ihtiyacınız vardır. Öğrenci bilincinin yüksek olmadığı durumlarda öğretmenlerin öğrenci üzerindeki etkisi yetersiz kalmaktadır. Sosyalleşmenin arttığı bu dönemde öğrencilerin dikkatlerini okuldan ziyade dışarıya yöneltmeleri, okulun başarısından çok öğrencinin kişisel disiplinini ön plana çıkarmaktadır.
Peki eğer istediğim lisede okuyamıyor veya " çok başarılı olmadığını düşündüğüm " bir liseye devam ediyorsam ne olacak?
Benim için her şey bitti mi?
Çok geleneksel gibi gelse de size tavsiyem: ön sıralarda ve öğretmenin sağ tarafında oturun, ders kaçırmayın, cep telefonunuzu çantanızda tutun, derse katılım sağlayın ve öğretmenizle göz kontağınızı kaybetmeyin. Tüm okum ödevlerinizi yapın ve kitabınızın üstünde referans notlarınızı alın. Önünüzdeki 20 yıl boyunca anlayabileceğiniz netlikte ders notları tutun. Ödeviniz olsun olmasın her gün öğrendiklerinizi tekrar edin, sorularınızı not edin. İlk fırsatta sorularınızı öğretmeninize sorun.
Bütün bu tavsiyeler başarı durumu ve potansiyelinden bağımsız tüm herkes tarafından uygulanabilir. Sıklıkla yüksek potansiyelli insanlar bu stepleri atlayabileceklerini düşünürler. Lisedeki öğrenme alışkanlıklarını iş hayatında geliştirmeyen böyle nice potansiyelli insanın aksadığı tecrübe edilmiştir. Tam tersine birçok düşük veya ortalama potansiyelli insanın ise geliştirdikleri iş etiği ile beklentilerin üstünde başarı gösterdiklerine şahit olunmuştur.
Bazen aklımıza şu sorunun da geldiği çok olmuştur. Daha az rekabetçi bir liseye gidip daha yüksek not ortalamasıyla mezun olmak mı yoksa daha rekabetçi bir liseye gidip daha ortalama bir başarıyla mezun olmak mı bizi üniversiteye hazırlar
İyi Öğretmenler Çoğunlukla Rekabetçi Okullarda Bulunmaktadır:
Daha az rekabetçi bir lisede iseniz evet aynı performansla daha yüksek not ortalaması yapabilirsiniz. Kişisel olarak sadece rekabet ortamında performans gösterme gibi bir eğiliminiz yoksa aslında rekabetin öğrenme düzeyi ile doğrudan fazla bir ilişkisi yok. Bu bakış açısıyla sizin rekabetçi bir öğrenci grubundan ziyade iyi öğretmenlere sahip bir liseye ihtiyacınız var. Ancak ülkemizde iyi öğretmenlere sahip kurumların çoğu aynı zamanda rekabetçi okullar anlamına gelmektedir. Bu da maalesef öğretmenlerin rekabetçi ve potansiyeli yüksek parlak öğrencilerle daha yakından ilgilenip, diğerlerini kendi haline bıraktıkları yarışçı bir sistemi beraberinde getirmektedir. Her nasıl olursa olsun siz iyi öğretmenlere sahip bir okuldaysanız rekabet edeceğiniz tek kişi kendiniz olmalısınız.
Başka bir bakış açısıysa; üst düzey zorlayıcı bir lisede kuvvetle muhtemel daha fazla şey öğrenme ihtimalinizdir. Yönlendirmenin kalitesi kesinlikle daha iyi olabilecektir. Potansiyeli yüksek çocuklarının fazla olduğu bir ortamda tüm sınıfın başarısı birlikte artma eğilimindedir. Öğretmenlerden öğrenmenin yanı sıra gençlerin birbirinden öğrenmeleri de olumlu bir faktördür. Sizi gerçekten sıkı bir rekabetin içine atan bir eğitim sisteminin de başlı başına bir öğrenme ve değerli hayat tecrübesi olduğunu iddia eden bir görüş de bulunmaktadır.
Bir diğer önemli konu ise; lisede başarı ortalaması açısından en tepede olamamanızın kendinizi başka yönlerden ayrıştıramayacağınız anlamına gelmemesidir. Özellikle yurtdışındaki birçok seçkin üniversitenin kabul kriterleri sadece akademik başarıya bağlı değildir. Başarı bursu alanların birçoğu, lise not ortalamaları çok yüksek olsa da ders dışı faaliyetleri neredeyse hemen hiç olmayan nerd (sosyal hayattan kopuk) öğrenciler için değildir. Ders dışı faaliyetler arasında topluma hizmet ve kurumsal sosyal sorumluluk projeleri üniversite giriş bursları için önemli kriterlerdir. Bir diğer taraftan üst düzey iyi liseler öğrenciye sundukları ders dışı faaliyetler açısından da zengin bir ortam sağlamaktadırlar. Size uygun bir faaliyeti seçip, kendinizi o konuda geliştirmeniz en iyi çözümdür.
Bir kombinasyon olarak baktığımızda, derslerinize olabildiğinde asılmak ve yanı sıra ders dışı aktivitelerle ilgili olmak, bu faaliyetlerde görev ve sorumluluk almak yurtdışı üniversitelerden kabul almak en ideal birleşimdir.
Sözün özü, evet lise eğitimi ve kalitesi gerek yurt içi gerekse yurtdışı üniversitelere girme şansınızı arttırır. Ancak ister iyi bir lisede isterse daha ortalama bir lisede olun aslında iş döner dolaşır sizde yani öğrencilerde biter. Sürekli öğrenmeye açık, disiplinli, merak eden ve soru soran, azimli, çalışkan, sabırlı ve uzun maraton koşmaya açık, fokuslu ve tutkulu gençler her ne lisede okurlarsa okusunlar amaçlarına ulaşma konusunda güçlenirler.
Bir küçük ipucu da hızla globalleşen dünyada en az bir yabancı dilin ihmal edilmemesi ve lise yıllarında mutlaka üstüne düşülme gereği ve gerçeğidir.