Asalet ve Nezaket, Bizim Toplumu Ne Ara Terk Ettiler?
Asalet mi nezaketten, nezaket mi asaletten geliyor pek bilinmez ama her ikisinden zarafet doğduğunu biliyoruz. Asil dediklerimizin üzerine oturan nezaket kumaşı hep değerli olmuştur.
Görsel yayınları izleyen herkes ne demek istediğimi şüphesiz daha iyi anlayacaktır. Ülkenin iktidarı ve muhalefetinin kullandığı dil ve üslup, aslında ülkenin içinde bulunduğu cinnet halini gösteriyor. Mart ayının sonunda gireceğimiz mahalli seçimlere kadar bu pervasız söylem dilinin artarak devam edeceğini hepimiz biliyoruz. Biraz asil olmayı, nezaketi toplumca unuttuğumuzun belli ki en büyük göstergesi, bu siyasi arenada sergilenen tavırlardır. İmam ile cemaat hesabı, ülkeyi yönetenler nezaket dilini bir kenara bırakmış ise sıradan halkımız ne yapsın?
Yaşadığımız dünyada nezaket kurallarının ana teması, insanların birbirleriyle olan ilişkileridir. Teşekkür etmek, teşekküre cevap vermek, lütfen kelimesini kullanmak, karşımızdaki bireye ismiyle hitap etmek, birisi geldiğinde ayağa kalkmak, selam vermek, empati kurmak, iyi bir dinleyici olmak nezaket kurallarından bazılarındandır. Günlük hayatta insanların daha rahat ve huzur içinde olmasını sağlayan nezaket kuralları, toplumun yaşantısını olumlu yönde etkileyip cazip gelmesine yardımcı olur. Görgü, yaşamı yönlendirme sanatıdır. Nezaket sahibi bir insan başkalarıyla konuşurken, onları dinler ve konuşmalarına saygı gösterir. Kesmeden veya yargılamadan dinlemesini bilir. Kaba, küfürlü veya aşağılayıcı dil kullanmaktan kaçınır.
Bir de asalet sahibi olma durumu vardır. Burada kastettiğim Avrupa kültürlerinde eskiden daha çok yaygın olan asil veya soyluluk kavramları değildir. Doğuştan veya hükümdar buyruğuyla, bazı ayrıcalıklara sahip olan ve özel unvanlar taşıyan sözde asillerden bahsetmiyorum. Asil insan dediğimizde, vakur duruşlu, açık sözlü, ilkeli, basit hesaplar peşinde koşmayan, fırsatçı olmayan, gözü tok, sözüne sadık, metanet ve vicdan sahibi, çıkarları için onuruna leke sürdürmeyen, ağırbaşlı, hak etmediği bir şeyi talep etmeyen ama hakkını da yedirmeyen yüksek karakterli insanlar akla gelmelidir.
Asalet mi nezaketten, nezaket mi asaletten geliyor pek bilinmez ama her ikisinden zarafet doğduğunu biliyoruz. Asil dediklerimizin üzerine oturan nezaket kumaşı hep değerli olmuştur. Etrafınızdaki asil, nazik, zarif kişilere bakın lütfen. Onları sokakta yürürken, bir parkta otururken, restoranda yemek yerken veya birisiyle konuşurken hemen fark edersiniz. Asil, nazik, zarif sözcükleri ülkemizin kurucusu Atatürk akla gelir. O zarafet yüklü hitabet, nezaketli tutum ve davranış, saygınlık uyandıran duruşla birlikte ortaya çıkan asaleti arıyor insan. Şimdilerde devlet ve siyaset adamlarımızda pek göremediğimiz şeyler bunlar.
Esasında asaletin kökleri insanın ruhunda saklıdır. İyi bir ailede yetişmenin göstergesidir. Nasıl bir insan olduğunun dışa yansımasıdır. Asil kişi hiç kimseye zararı dokunmayan, bilakis kendisinden, çevresine ışık saçan güzellik ve iyilik yansıtandır. Her ortamda kendisini farklı kılandır. Asil insanlarda kalp, beyin ve dil aynı çizgide gider. Kimseye karşı farklı oynamazlar. Ünlü düşünür Mark Twain’in de dediği gibi; “Nezaket öyle bir dildir ki; sağır olan da duyar, kör olan da görür.” Ama maalesef asaleti taşımak zordur. Bu kıyafet öyle herkesin sırtında güzel durmaz. Kimilerinin bedenine büyük, kimilerinin bedenine ise küçük gelir. Bazıları ne yaparsa yapsın onda emanet gibi durur.
Öte yandan asaletin de rakibi vardır. O da arsızlıktır, bayağılıktır. Arsızın asil olmaya kalkışanı ise tam bir faciadır, yani sonradan görmedir. Bazıları, asil olmak için taklit eder, yapmacık tavırlar takınırlar ama farkında olmadan sadece kendilerini basitleştirirler. İşte bu kişilere gülmemek elde değildir.
Düşünün bakır misali, bakırı silersin parlatırsın üç gün sonra yine kararır. Yani asalet için önce oturmuş bir kişilik olacak. O insanın kumaşı kaliteli olacak. Sonrası zaten kendiliğinden gelir.
Asalet ve nezaket içten akan bir ırmak gibidir. Onun suyu hiç bitmez devamlı akar. Aslında asil bir yaşam sürmek için onu yap, bunu yap demek yerine rol model olmak sanırım en güzelidir. Çünkü bir insan, ailesinin aynasıdır. Her şey ailede başlar. Asalet ve nezaket de önce ailede başlar.
Gittikçe zarafet ve nezaketten uzaklaştığımız şu günlerde, etrafımızda nezaketten yoksun insanları oldukça fazlaca görür olduk. Bayağılık, basitlik o kadar yaygınlaştı ki, birçok insanın neredeyse, asalet sahibi olmayı bir tür kusur gibi gördüklerine şahit oluyorum. İnsanlar, sanki asıl ve nazik davranış içinde olurlarsa aç kalırlar, itilip kakılırlar gibi bir endişe durumu yaşıyorlar. Zira biliyorlar ki nezaketsizlik aldı başını gidiyor. Kabaların hâkim olduğu dünyada kibarların hükmü olmuyor kanaati oldukça yaygınlıkla paylaşılıyor.
Hani gavurdan dönme, sonradan görmeden iyidir demiş atalarımız. Gerçekten de sonradan görmeler için söylenebilecek en doğru söz bu olsa gerek. Sahip olduğu zenginliğini ve mevkisini kolay elde eden sonradan görmeler, onun bunun yanında ördek gibi gezerken görülürler. Bu nezaket yoksunu insanlar kaba, acımasız, açgözlü ve sayısızdırlar. Sosyal statüleri ne olursa olsun günlük yaşarlar, rahatlarını bozmamak için farkında bile olmadan çevresinden kabalığını ve küstahlığını gizleyemezler ama bilmezler ki sadece kendilerine güldürürler.
Şöyle bir hayalim var: Nezaketli, zarafet ve asalet içinde bir yaşam nasıl yaşanır dersleri de okullarımızda verilmelidir. Ne dersiniz, bu güzel olmaz mıydı? Bu dersleri verecek, çocuklarına rol model olabilecek aile yapılarını yok ettik. Belki okullar aile kurumundan daha önce yozlaştı. Belki önce ekmek bozuldu ama bir yerlerden başlamak gerekiyor. Tuz daha fazla kokmadan, bu topluma, bu insanlara bir çeki düzen vermek gerekiyor.
Siyaset bunu yapabilir mi? Güldürmeyin bizi dediğinizi duyar gibiyim. Maalesef haklısınız.
Sevgi ve saygıyla kalın