Site İçi Arama

egitim

Bir Çukurun Sessizliği, Bir Yangının Dumanı: Medeniyetin Sınavı

Gözümüzün önündeki tablo çok net: Her acı birkaç gün konuşuluyor sonra unutuluyor. Unutulan her acı da bir sonraki felaketin davetiyesi oluyor.

“Ankara’nın serin bir sabahında başladı her şey. Şair Orhan Veli, belediyenin kapatmadığı bir çukura düştü. Başındaki darbe, görünmez bir gül gibi sessizce hayatını söndürdü: Beyin kanaması… İnsanlığın inceliğini şiire dökmüş bir ruh, bir ihmâlin gölgesinde hayattan koparıldı.” 

Üniversite`de Yeni Türk Edebiyatı dersinde Garip Akımı`nı anlattıktan hemen sonra da bu sözlerle yad etmişti Orhan Veli’yi hocamız. O zaman bu sözleri hayretle dinlediğimizi, hep birlikte “Yok artık daha neler şaka mı yapıyorsunuz hocam?” dediğimizi anımsıyorum. Bugüne döndüğümde yıllar geçmesine karşın aynı acıların tekrarlandığını üzülerek görüyorum. Örneğin Türkiye’de son döneme damga vuran, yüreğimizi dağlayan öğrencilerimizi, çocuklarımızı hayattan koparan Kartalkaya’daki büyük otel yangını, tam bir ihmal zinciriydi: Ne diyeyim…

Gözümüzün önündeki tablo çok net: Her acı birkaç gün konuşuluyor sonra unutuluyor. Unutulan her acı da bir sonraki felaketin davetiyesi oluyor.

İngiltere’nin Dönüşümü: Küllerden Büyüyen Bilinç

Londra da yanmıştı. 1666 yılındaki Büyük Londra Yangını sadece yapıları değil, zihniyeti de yaktı. Bu yangınla birlikte ahşap binalar taşla; plansız sokaklar düzenle, kaos, kuralla yer değiştirdi. Yangın merdiveni zorunluluk oldu, belediyeler denetim ve liyakatle güçlendirildi. O günlerin küllerinden, bugün güvenli bir şehircilik anlayışı doğdu.

Yaya güvenliği de aynı yoldan geçti. Yirminci yüzyılın ortalarında çocuklar yollarda can verirken, yasalar değişti, eğitim kampanyaları başladı, yaya geçitleri sadece çizgi değil, yaşam hakkının sembolü haline geldi. Bugün İngiltere’de bir insan yaya geçidine adım attığında, sürücüler refleksle duruyorsa; bu, geçmişteki acıların unutulmadığı bu acılardan ders alındığı içindir. 

Makus Kaderimizi Kırmak İçin Ne Yapmalı?

Aslında sıralayacaklarım hepimizin bildikleri, söyledikleri ancak uygulamaya gelince unuttukları. Biliyorum çabuk unutuyoruz o yüzden sıkça tekrarlamak gerek zannımca.

Liyakate Dayalı Yönetim: Belediyelerde ve merkezi kurumlarda görevliler yalnızca siyasi kimlikleriyle değil; bilgi, yetkinlik ve sorumluluklarıyla seçilmeli.

Kalıcı Düzenlemeler: Her facia, unutulacak bir haber değil; yeni ve kalıcı önlemlerin miladı olmalı.

Eğitim ve Kültür: Çocuklar daha okul çağında yaya güvenliğini öğrenmeli, sürücüler yayayı “öncelikli” değil “korunması gereken” olarak görmeli.

Denetim ve Şeffaflık: Denetimler göstermelik değil, caydırıcı olmalı. Sonuçlar kamuoyuyla açıkça paylaşılmalı.

Unutmayı Değil, Hatırlatmayı Öğrenmek: Her kayıp, hafızamıza kazınmalı çünkü unuttuklarımız, gelecekteki felaketlerdir.

Son Bir Kapanış: Umudun Şiirinde Yeniden Yürümek

Belki de en büyük yangın, içimizdeki unutkanlık. Orhan Veli’nin düştüğü çukur, Kartalkaya’daki duman, İzmir’deki kaçak elektrik… Hepsi aynı gerçeği fısıldıyor: İhmaller, biz unuttukça büyüyor. Medeniyet, kaldırım taşlarının düzgünlüğüyle, duble yolların çokluğuyla, müteahhitleri zengin eden asfalt yollarla değil, o taşların üstünde yürüyen, o yollardan geçen insanların güvenliğiyle ölçülür. Çocuklar korkmadan yürüyebiliyorsa, yaşlılar rahatça karşıya geçebiliyorsa, yangınlarda evler, arabalar değil hayatlar kurtarılıyorsa; işte o zaman gerçekten medeni bir toplum oluruz.

Bugün biz, hâlâ bu yol ayrımındayız: İhmalleri unutup yeni acılara davetiye de çıkarabiliriz ya da her acıyı unutulmaz kılıp geleceği güvenli adımlar üzerine de inşa edebiliriz. Hangisi?

Araştırmacı Yazar, Akademisyen Özlem İBİŞ YILMAZ
Araştırmacı Yazar, Akademisyen Özlem İBİŞ YILMAZ
Tüm Makaleler

  • 18.09.2025
  • Süre : 3 dk
  • 65 kez okundu

Google Ads