Site İçi Arama

egitim

Sorumluluk Almak, Neden Erdemli Bir Davranıştır?

Özel bir eksikliği, fiziken olduğu kadar zihnen engelli bir durumu yoksa, her yetişkin birey içinde yaşadığı toplumda önce kendini var etmek için uğraşmalıdır. Daha sonra da yaşadığı eko sistemde kendine ve etrafındakilere fayda üretebilecek bir tutum içinde olmalıdır

İnsan doğumundan ölümüne kadar devamlı gelişime açık bir varlıktır. Hayat insan istediği, bunun için gayret gösterdiği müddetçe tüm olanakları insanın önüne yığar. Burada mühim olan insanın ne istediğini bilmesidir. 

Kendini bilen bir insan, varoluşunu sorgulayan ve buradan elde ettiği çıkarımları hayatının her safhasına yayıp, uygulayan insan profilidir. Bütün kadim bilgiler ve öğretiler insanın kendi davranışlarının sorumluluğunu almasının önemini vurguladığı gibi, bu davranışı da yetişkin ve olgunluk seviyesinin bir kuralı olarak kabul eder. 

Şunu da belirtmek gerekir ki, doğada insan dışında sorumlulukla sıkıntısı olan başka bir canlı yok gibidir. Etrafınıza bakınız lütfen. Şehirde yaşıyorsanız, en azından bir parka gidip gözlem yapmanızı salık veririm. Kuşlar sabah erkenden ekmeklerinin peşinden koşarlar. Kimse onlara, “hadi kalk, sabah oldu, işe gideceksin" demez. Sadece kuşlara değil doğadaki tüm canlılar sanki yaşayan bir robot gibi programlanmış bir şekilde görevlerini yapmak için hareket halindedirler. İçgüdülerine ne programlı ise onu doğayla ahenkli bir şekilde, adeta dans eder gibi hayatların doğal bir parçası olarak yaşıyorlar. 

İnsanlara gelince iş değişiyor nedense! Esasen insan da diğer canlılar gibi temel ihtiyaçlarını elde etmek için bir şeyler yapmak zorundadır. Daha sonra da diğer isteklerini gerçekleştirmek için çaba gösterirler. İşin aslı böyle gibi görünse de, kişilerin kendilerine paşa gönülleri vardır. Her birinin kişilikleri, davranışları ve yaşam biçimleri ne yazık ki farklı farklıdır. Kişinin taşıdığı özelliklere, benliğine, karakterine göre bu durum kişiden kişiye değişir. Bazıları kurallı, sorumluluk sahibi ve bir şeyler üretmek için çalışırken, bir kısmı hiçbir şeyi umursamaz, tembel, başkalarının zaaflarından faydalanan, başkalarının sırtından geçinmeyi marifet sayan bir garip tutum içinde olabilirler. Bazıları ise tamamen hayata küsmüş ve kendini bu hayatta ‘kurban’ gibi görüyor olabilir. 

Kişinin dışarıya yansıttığı görüntüsü ne olursa olsun insan kavramı sadece var olmaktan ibaret bir şey değildir. İnsan her şeyden önce çocukluktan yetişkinliğe geçerken, bazı temel değerleri ile karakterini geliştirmek ve güçlendirmek zorundadır. Herkes makam olarak bir yere gelmek zorunda değildir, ama her insan kendi yaşam sorumluluğunu almak ve bunu da kendisinin en iyiye dönüşümü gerçekleşinceye kadar uygulamak zorundadır. Bu çerçevede toplum olarak hiç kimseyi kendi haline bırakmanın doğru olmadığını bilmemiz gerekir. Zira insan, başkalarına olduğu kadar bazen kendine bile zarar veren bir davranış sergileyebilmekten geri durmayan, kendine bile düşman olabilen doğadaki tek canlıdır. Bu sapkınlığı diğer canlılarda göremezsiniz. İçgüdüsel yaşantıları, karakterleri buna izin vermek. 

Bu nedenle, insanların sorumluluk duygusuna sahip olması, kendi yaşamının sorumluklarını ele alması gerektiğini görmesi önemli bir kişisel yetkinliktir. Bu hayatın akışı içinde kimse kimseye yük olmamalıdır. Özel bir eksikliği, fiziken olduğu kadar zihnen engelli bir durumu yoksa, her yetişkin birey içinde yaşadığı toplumda önce kendini var etmek için uğraşmalıdır. Daha sonra da yaşadığı eko sistemde kendine ve etrafındakilere fayda üretebilecek bir tutum içinde olmalıdır. Her bireyin, kimseye zarar vermeden, anlamlı ve bütüncül bir yaşam sürdürebilmek için sürekli öğrenerek ve kendini geliştirerek yaşama alışkanlığını edinmiş olması beklenir. Gelişmiş bir toplumda fertler bir başka kimseyi kandırmayı, aldatmayı, yalanla aklını çelmeyi, kullanmayı aklına bile getirmemelidir. Erdemli bir insana yakışan davranış budur. 

Gelişmiş bir toplum yaşantısında, kimse kimseyi düşman olarak görmemeli, bir başkasına zarar vereni hukuk sistemi cezalandırmalı, kısasa kısas anlayışıyla toplumdaki bireyler birbiriyle kanlı bıçaklı bir hayatı paylaşmak durumunda kalmamalıdır. Toplum yaşantısının doğal bir sonucu olarak insanlar arasında tartışmalar yaşanıyor olsa bile uzlaşı kültürü içinde sorunlar karşılıklı konuşularak çözülebilmeli, herkes birbirini kazanmaya çalışarak sorunların çözme yönünde bir anlayışa sahip olmalıdır. 

Tüm bunlar hayal değildir ve her medeni toplumda görülmesi gereken olağan davranışlar, tutumlardır. İnsan öğrenen bir varlıktır. Toplumda nasıl yaşaması gerektiğini, içine doğduğu ailesinden başlayarak öğrene öğrene büyür. Nihayetinde bir dünya vatandaşı olmanın, olabilmenin erdemine ulaşır. Bu erdemli yolda aile, toplum ve örgün öğretim kurumları olan okulların, eğitim sisteminin yüklenmesi gereken sorumluluklar bulunmaktadır. Bireyler ormanda yaşamıyorlar, dolayısıyla ‘orman kanunların’ medeni toplumlarda yeri bulunmuyor. Kişi ormandaki yırtıcı hayvanlar gibi avının peşinde koşmak, kendisine zarar verme potansiyeli olanı öldürerek yaşam sürmek zorunda değildir. Devlet ve toplum o kişinin toplumda yaşaması için kuralları uymasını, bunun karşılığında da birey olarak korkusuz, güven içinde geçen bir hayat sürmesini garanti ederse, orada medeni bir toplum yapısı var demektir. 

Buradan hareketle, bireylerin sorumluluk almasını, davranışlarından sorumlu olmasını sağlamak, yaşam kültürünün temelidir. Bu temelde birey ve toplum yaşamı inşa edilmektedir. Tüm uğraşlara rağmen gereken sorumlulukları alamayan, toplumun diğer fertlerine zarar vermekten çekinmeyen bireyler ise toplum tarafından devlet mekanizması eliyle müeyyidelere tabi tutulmalı, daha doğrusu ehlileştirilmeli, yanlışı gösterilmeli, yanlışta ısrar etmesi halinde cezalandırılacağını bilmesi sağlanmalıdır. 

Denilebilir ki erdem veya fazilet, ahlaki olarak doğru olan şeyi yapıp yanlış olanı yapmamaktır. Erdemli olmak öğretilemezse de erdemli olmanın ne olduğu toplumda her bireye öğretilebilir. Erdemli davranması gerektiği toplum kurallarınca kendisine devamlı olarak hatırlatılabilir. Böylece insanların sokakları kirletmesinin önüne geçilebilir, çöpünü çöp tenekesine atması teşvik edilebilir, kırmızı ışıkta geçmemesi gerektiği kanunla dikte ettirilebilir, yeşile ve ormanlara, diğer canlılara zarar vermemesi gerektiği gibi konular kişinin hayatının bir parçası haline getirilebilir. Bu tür sorumlulukları kendiliğinden uyanların sayısı arttıkça, yani erdemli olanların toplumda paydası büyüdükçe, erdemli olmayanların ise erdemli olanlar gibi olmaları için erdemliler tarafından konulan kurallara toplumun geri kalanının uyması da sağlanabilirse, o toplum erdemli bir toplum haline gelir. Erdemli toplumlarda, erdemli insanlar birbirilerine saygılı, sınırlarını bilerek yaşarlar ve neticede hayat herkes için daha kolay ve yaşanılabilir hale gelir. 

Böyle bir toplumda yaşayan her insan çok şeye sahip olamasa da mutlu olmayı bilir. Hayata olması gerektiği kadar değer verir, kendi hayatına daha fazla anlam katmaya bakar. Tün bunlar zor şeyler değildir. Yaşam, yaş alırken sorunları biriktire biriktire yaşam sürmek olmamalıdır. Yaşam yolculuğunda ağır gelen şeyler yolda, arkamızda bırakılarak yaş alınması bir düstur olarak benimsenmelidir. Bazı gereksiz yüklerden kurtulmak, ihtiyarladıkça daha hafiflemeye çalışmak gerekir. Zira taşınan her sorun, kavgayla geçen her yeni bir gün, yaşamda bizi yorar. İhtiyar adamın dizi gençliğindeki gibi kuvvetli değildir. Gençken ‘kavgacı’ olabilirsiniz ama yaşlıyken kavga etmek, başkalarıyla didişerek yaşamak insanı geceleri uykusuz bırakır, gündüzleri ise telaşlı yaşatır. Manen dizleriniz bu ağırlığı kaldıramaz. Yaşama erken veda etmek zorunda kalırsınız. Kaldı ki etmeseniz bile her yaşanılan günü telaş içinde, güvensiz, başkalarıyla kavga ederek geçirmenin, birbirleriyle didişip durmanın insanca yaşam sürmekle ne ilgisi olabilir? Varsa böyle bir niyetiniz, ormana gitmelisiniz. Orada sizin türlerden bolca karşınıza çıkacaktır. Onlarla didişin, erdemli insanları medeni bir toplumun fertleri olarak yaşam sürmelerine müsaade edin. Böylece herkes hak ettiği yaşamı sürsün, olmaz mı? 

Saygı dolu sevgiyle 

Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Araştırmacı Yazar Mustafa Orhan ACU
Tüm Makaleler

  • 30.01.2024
  • Süre : 4 dk
  • 1193 kez okundu

Google Ads