Türkiye, Tek Bir Tedbirle EMEA Bölgesinin Mega Endüstriyel Devlerinin Arasına Girer. Bu Tedbir Nedir?
Gelişmiş ülkeler seviyesine çıkabilmek için çok ciddi seviyelerde sanayileşmemiz yani çok üretmemiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Peki neden olmuyor? Neden, olması gerektiği gibi, daha doğrusu olabileceğimiz gibi sanayileşemiyoruz?
Oxford Üniversitesi Yayınları, Sanayileşmiş Ülkeler listesine göre (Ref.-1); Gayri safi yurt içi hasılası ve ihracatı büyük bir sanayi üretimi payına sahip olan, Uluslararası Para Fonu, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne dahil olan, çoğunlukla gelişmiş ekonomilerden oluşan ülkeler için “Endüstriyel Ülkeler” adı kullanılıyor.
Endüstriyel Ülkeler; Kanada, Japonya, Türkiye, Avustralya, Yeni Zelanda, Amerika Birleşik Devletleri ve on sekiz Avrupa ülkesinden (Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre ve Birleşik Krallık) oluşmaktadır.
Bu tanım, Brezilya, Kore ve Singapur dahil olmak üzere yeni sanayileşmiş ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği ülkeleri Rusya ve Çek Cumhuriyeti de dahil olmak üzere birçoğu ağır sanayileşmiş olan eski Doğu Avrupa ülkelerini hariç tutmaktadır.
Kişi başı düşen gelir seviyemizin oldukça düşük olması nedeniyle, aslında ciddi bir endüstriyel ülke olduğumuzu bir türlü hissedemiyor, “Gelişmiş Ülkeler” seviyesine çıkamıyoruz.
Gelişmiş ülkeler seviyesine çıkabilmek için çok ciddi seviyelerde sanayileşmemiz yani çok üretmemiz gerektiğini çok iyi biliyoruz.
Peki neden olmuyor? Neden, olması gerektiği gibi, daha doğrusu olabileceğimiz gibi sanayileşemiyoruz?
Cevabı basit; başkalarından aldığımızdan (ithalat) daha çoğunu başkalarına satamıyoruz (ihracat).
Yani “cari açık” veriyoruz. Bu açığı kapatmak için sürekli borçlanıyoruz. Borçlarımızı ödeyebilmek için varımızı yoğumuzu harcıyoruz. Kişilere yani üretimi gerçekleştirenlere pek bir şey kalmıyor, bir türlü arzu edilen, hayal edilen refah seviyesine ulaşamıyoruz.
Peki tüm bu negatif sarmalı durdurup, pozitife çevirmek için ne yapmalıyız?
Cevabı çok basit; dışarıdan aldığımız borcun tamamını, kuruşuna kadar “ihracat için harcamalıyız”.
Peki bu mümkün mü? Dış borcumuzun tamamını ihracata yönelik üretime kanalize edebilir miyiz?
Evet dışarıdan aldığımız borcun tamamını ihracata dayalı mal ve hizmet üretimine kanalize edebiliriz. Bu genelde ihracata dayalı sanayiyi, özelde de ihracata dayalı turizm ve diğer sektörleri işaret eder.
Japonya bunu 1960’lardan itibaren yaptı, başardı, karşılığını gördü. Güney Kore de 1970’lerden itibaren yaptı, başardı ve o da karşılığını gördü. Sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerin tamamı bunu yaptılar, disiplinle yaptılar, başardılar, karşılığını gördüler.
Elbette iç kaynaklarımızın da önemli bir kısmını ihracata dayalı üretime kanalize edeceğiz ama başkasından aldığımız borcu mal ve hizmete dönüştürerek katma değerli olarak başkalarına satabilirsek, bu borcun bizi içten içe çürütmesini önleyecek, akabinde de bize ilave bir güç kazandırdığını ve bu gücün “kartopu etkisi” ile çığ gibi büyüdüğünü göreceğiz. Bu büyüme çok kısa bir sürede gerçekleşecek.
Kartopu Etkisi
Sonuç olarak; Türkiye, tek bir tedbirle EMEA (Europe, the Middle East and Africa) bölgesinin mega endüstriyel devlerinin arasına rahatlıkla girer. Bu tedbir; “dışarıdan alınan borcun son kuruşuna kadar tamamının ihracata dayalı üretime harcanmasıdır”.
Bu tedbiri disiplinle uygulayan ve bu uygulamayı sürekli kılan Türkiye; 5 yıl içinde cari açığını artıya çevirir ve 10 yıl içinde de EMEA bölgesinin “Parlayan Sanayi Yıldızı” olarak “Türkiye Mucizesini” gerçekleştirir.
EMEA (Europe, the Middle East and Africa) Bölgesi
Kaynakça:
1. Oxford University Pres; Industrial Countries,
https://www.oxfordreference.com/display/10.1093/oi/authority.20110803100002206#:~:text=This%20group%20includes%20Canada%2C%20Japan,Switzerland%2C%20and%20the%20United%20Kingdom