Site İçi Arama

ekonomi

Kekremsi Tatlar

Kekre aslında develerin çiğnediği acı/ekşi bir otmuş. Kâşgarlı Mahmut ünlü Divânu Lügat'it-Türk'te böyle demiş. 1073 yılından kalma bir sözlük biliyorsunuz bu eser. Yadigâr-ı İbni Şerif, 1421 yılından önce "azıcık kekre şarap içmek muvafıktır" demiş. Muvafık uygun demek. İslam anlayışına aykırı aslında bu dediği.

Kekre diye bir sözcük var, bilen var mı?

Kekre aslında develerin çiğnediği acı/ekşi bir otmuş. Kâşgarlı Mahmut ünlü Divânu Lügat'it-Türk'te böyle demiş. 1073 yılından kalma bir sözlük biliyorsunuz bu eser.

Yadigâr-ı İbni Şerif, 1421 yılından önce "azıcık kekre şarap içmek muvafıktır" demiş. Muvafık uygun demek. İslam anlayışına aykırı aslında bu dediği.

Ama Kur'an'da bile şarap hemen yasaklanmamış. Son hali ile damlası bile yasaklanmış olsa da, başlarda serbestmiş.

Kekreden türetilmiş bir sözcükle bir tat tanımı da var, kekremsi diyorlar bu tada.

Evet, kimi şaraplarda kekremsi bir tat olur.

Evliya Çelebi bile 1665 yılından kalma ünlü seyahatnamesinde Anadolu'nun kimi yerlerinde şaraba "kekremsi" dendiğinden bahsediyor şaraplara.

Seyahatnameye göre Türkmen lehçesinde Bolu ve Kahramanmaraş’ta şarap yerine kekremsi deniyormuş.

Evet, kekre sözcüğü sözlükte öz Türkçe bir sözcük olarak geçiyor.

Bugün pek kullanılmasa da, böyle bir sözcük var ve nedense ana tatlar arasında da bu tanımda bir tat yok.

Acı, tatlı, ekşi tuzlu. Bunlar dört ana tat olarak geçiyor.

Dilimizde ise beş çeşit tat algılayıcı varmış. Organ olarak kullandığımız dilden bahsediyorum.

Beşinci tat da lezzet olarak geçiyor. Lezzeti algılayan beşinci bir algılayıcısı varmış dilimizin.

İşte temel tatlardan tatlı, ekşi ve tuzlu birer algılayıcı ile hissedilebilirken, acı ise bu kadar net şekilde algılamıyor. Dördüncü algılayıcı biraz farklı çalışıyor, acı tatlar biraz farklı şekilde algılanarak hissedilebiliyor.

Bitter, yani buruk ve acımtırak bir tat algılayıcısı olan bu dördüncü algılayıcı, örnek vermek istersek limon kabuğu, zeytin veya kahve tadı gibi tatları algılayabiliyor. Yani direk acı tat algılayıcısı değil bu algılayıcı.

Beşinci algılayıcı ise yirminci yüzyılda fark edilmiş.

Lezzet algılayıcısı dediğimiz bu algılayıcı Japonca "lezzet" anlamına gelen "umami" sözcüğü ile anılıyor.

Sözlüklerde yok, ama umami sözcüğü, şekerli olmayan, etimsi tatları tarif etmek için kullanılıyormuş.

Yine örnekle gidersek, mesela domatesin tadını, ya da tahılları, hatta kuru fasulyenin tadını bu beşinci algılayıcı ile hissedebiliyormuşuz.

Peki o zaman kekremsi tat derken kekremsi tatları nasıl algılıyoruz?

İşte "kekremsi tatlar" biraz ekşi algılayıcıyı uyarıyor, biraz acı, yani bitter algılayıcıyı, biraz da bu lezzet algılayıcıyı uyararak karışım bir tat olarak karşımıza çıkıyor.

Ağızda biraz buruk bir tat bırakan şeyler için kekremsi tadı var deniyor.

Fazla demli bir çay mesela, hani o buruk bir tadı olur ya çay biraz fazla demlenince.

Ya da muşmula tadı.

Ben hiç sevmem ağzımda bıraktığı o buruk tadı muşmulanın, ama bir yandan da bayılırım muşmula yemeye.

Ancak cennet hurması denilen ya da cennet elması da deniyor galiba kimi yerlerde, hatta Trabzon hurması olarak da geçiyor galiba kimi marketlerde, işte o meyvenin buruk tadından gerçekten nefret ederim.

Rusya'da hurma deyince bu garip buruk tatlı meyve anlaşılır, bizdeki hurmaya ise Ruslar finik diyorlar. İngilizceden geçmiş muhtemelen.

Bu arada bizim bildiğimiz hurma da burada oldukça çok satılıyor. Biz de fırsat buldukça alıp yeriz.

Neyse, biz kekremsi tatlara devam edelim.

Kekremsi tadı olan gıdalar arasında kara lahana, enginar ve arugula, yani roka da geçiyor.

Mesela ben rokayı da çok severim. Sırf roka ile salata olsun, biraz tuz, biraz zeytinyağı, üzerine biraz da limonla yeme de yanında yat.

Yanında yatacak halimiz yok tabii ki, afiyetle yerim koskoca bir tabak roka salatası olsa.

***

İşte sanki dilimde böyle kekremsi bir tat bıraktı son seçimler. Biraz buruk bir tat.

Bir yandan nasıl oluyor da, insanlar bunca yalana inanabiliyorlar diye bir burukluk var içimde.

Diğer yandan da nasıl oluyor da iktidar insanlara böyle göz göre göre yalan söyleme cüreti gösterebiliyor diye düşünüyorum.

Komik olan da insanların belki de bile bile yalanlara inanıyor olmaları.

Sahtekarlık içlerine işlemiş kimilerinin. Nasıl oluyor da yüzleri bile kızarmadan kimileri insanları aldatmayı resmen meslek edinmişler.

Gece geç vakte kadar oturdum sevgili Oğuzhan Uğur'un moderatörlüğünde yapılmış olan sayın Kılıçdaroğlu'nun gençlerle sohbetini izledim.

Gençlerden birinin o sürekli yayın sırasında Twitter ile trollük yapması ne kadar dehşet vericiydi. Salondan çıkarken bile can güvenliği olmadığı iddiası ile ayrıldı.

O gencecik dimağın nasıl oluyor da böyle manipüle edilmiş olduğu hayretler içinde bıraktı beni.

Sorulan sorular arasında ise gerçekten çok zor sorular vardı.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun cevapları ise oldukça samimi olsa da, yine de politika lezzetli cevaplardı.

Evet, sadece kekremsi tatlar yok, politikanın da kendince bir tadı da var galiba bu hayatta.

Bilmiyorum, insanlar ne kadar tatmin olmuştur verdiği cevaplardan. İkna edebilmiş midir özellikle gençleri bilemiyorum.

Bazen insanları ikna etmek o kadar kolay olmuyor. İnsanlar takılıp kalmış oluyor bir fikre ve ne yapsan o sabit fikirden vazgeçemiyorlar.

Yine de büyük cesaret işi yaptığı sayın Kılıçdaroğlu'nun.

O sinir bozucu sakinliği ile sayın Kılıçdaroğlu bu sınavı da başarıyla atlatmış görünüyor.

***

Evet, ağzımızda kekremsi bir tat ile bu seçimler de tamamlanacak pazar günü.

Umarım bu programın seçimlere bir faydası olmuştur.

Umarım seçimler hepimize hayırlı olur.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 26.05.2023
  • Süre : 4 dk
  • 3027 kez okundu

Google Ads