Bozulan Türk Ekonomisinin Düşündürdükleri
Bozulan ekonomiler ülkeleri yönetilemez hale getirmekte, iktidar sahiplerini yerinden etmektedir!
Bozulan Türk Ekonomisinin Düşündürdükleri
Ekonomi yönetiminin bir bilimsel gerçekliğe dayandırılması gerekiyor. Zira bu sayede ekonomisi güçlü olan devletlerin dünyada sözünün geçtiğini, bunun yadsınamaz bir gerçeklik olduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu minvalde düşündüğümüzde atalarımızın söylediği şu özlü söz, daha önemli bir hâl alıyor. "Paranın dini imanı olmaz!" Bu söz tam da günümüz dünyası için söylenmiş bir söz değil mi?
Evet para, daha genel anlamda ekonomi günümüzde devletleri birbirine yaklaştırırken, bazen de adaletsiz ve haksız paylaşımı neticesinde ülkeleri ve toplumları çatışmaya dahi sürükleyebilmektedir. Bozulan ekonomiler ülkeleri yönetilemez hale getirmekte, iktidar sahiplerini yerinden etmektedir!
Bu manada ülkemizin ise ekonomik durumunun pek iyi durumda olduğu söylenemez. Bugünlerde seyretmek olan enflasyon rakamları kronik bir durumu gösteriyor. İktidarın göreve geldikten sonra en yüksek enflasyon seviyesinde pahalılıkla mücadele ediyoruz. Üstelik resmî kurumların açıkladığı rakamların sokaktaki vatandaşın hissettiklerinin çok uzağında olduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Herhalde “Mızrak çuvala sığmıyor" durumuyla hepimiz karşı karşıyayız!
Açık yayınlardan okuduğum bilgilerden yola çıktığımda, bu sonucun ortaya çıkmasında üç ana sebep saymak mümkün. Birincisi gıda fiyatlarındaki durdurulamayan artış, İkincisi enerji maliyetlerindeki artış, üçüncüsü de Türk parasında yaşanan değer kaybı. Bunların toplamında da yaşadığımız şey enflasyon dediğimiz olgu oluyor.
Öte yandan dünya geneline baktığımızda enflasyon çoğu ülkenin sorunu olmaktan çıkmış durumda gözüküyor. Bizim gibi enflasyonla boğuşan ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Demek ki Türkiye’ye has bir şeyler oluyor. Rakamlar bir yana zam şampiyonlarının soğan, patates, limon olması da zaten meselenin Türkiye’ye has olduğuna net bir şekilde işaret ediyor. Bu konuda yazacak çok şey var ama, konuyu bu işin uzmanları iktisatçı ve para politikaları uzmanlarına bırakalım. Ancak özetle tarımda komple üretimden tüketime kadar giden yolda ciddi bir reforma gidilmedikçe, ithal girdi kullanımı ve Türk parasındaki değer kaybı sürdükçe bu tarafta yapabileceğimiz bir şey yok gibi gözüküyor.
İkinci meselemiz enerji maliyetlerindeki artış. Üretimin en önemli girdisi enerji ve enerji fiyatları ise petrol ve türevleri fiyatları ile göbekten bağlı bir durum arz ediyor. Özellikle Ortadoğu’daki karışıklıklar ve Çin’in üretim kapasitesine dayanan küresel bir ekonomik düzende Çin’de yaşanan dalgalanmalar dünyayı yeni ekonomik krizlere ve buna bağlı olarak belirsizliğe sürüklemiştir. Uluslararası gerilen ilişkiler büyük bir kaos yaratmış hatta büyük bir dünya savaşının öncülleri olarak telaffuz edilmeye başlanmıştır. İran meselesinde ABD’nin takındığı şahin tutum, Venezuela başta olmak üzere petrol üreticisi ülkelerdeki sorunlardaki artış vs. derken petrol fiyatlarındaki dalgalanma halen de sürmeye devam ediyor. Amerikan Doları iki yıl önce 8 lira iken bu yazıyı yazdığım saatlerde dolar ülkemizde 32 lira seviyelerinde, petrolün varilinin uluslararası piyasadaki fiyatı da 80 dolar seviyelerindedir.
Bu arada ülkemiz bütçesi açık veriyor, hazinenin nakit ihtiyacı, düşük kur, yüksek faiz politikası ile karşılanma gayreti sürüyor. Ayrıca hükümet durumu kurtarmak için halktan daha çok nasıl vergi toplayabilirim üzerinde kafa yoruyor. Bu demek oluyor ki, önümüzdeki günlerde vatandaşlar olarak bizler ülkemizdeki bozuk ekonomik düzenin yakıcı etkilerini daha da çok hissedeceğiz.
Yaklaşan kış yazdan çok daha zor olacak. Maalesef içinde bulunduğumuz duruma neden olan zihniyet iktidarda ve pek de düzelmeye niyeti yok. Düzeltecek gücü de kalmadı görünüyor. Değilse bozduğunu düzeltmeye niyetli. Zira iktidar elden gidiyor, bu nedenle ekonomiyi düzeltmesi gerektiğini iktidar sahipleri bizlerden çok daha iyi biliyor ve görüyorlar.
Türk parasındaki değer kaybı ise başlı başına bir sorun zaten. Buna bağlı olarak enflasyondaki artış baş başa gidiyor. Oysaki dünya da şartlar değişti. Para yönünü gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş ülkelere çevirdi. Yani para evine, çıktığı yere yönünü çevirdi. İşte bundandır dışarıdan sıcak para bulamamamız! Bu fikri değişimi durdurmak ve değiştirmek biz Türklerin elinde değil artık. Ancak ülkemizi yönetenler bu gelmekte olan daha büyük karşısında iç politikaya konuyu kurban etmeselerdi, bu yakıcı ve yıkıcı etkileri en aza indirmek belki olası olabilirdi.
Her şeyi ben bilirim egosu aymazlığı şimdiki duruma gelmemizin en büyük sebeplerindendir. Paranın bol olduğu dönemde ithal hammadde bağımlılığımız hat safhaya ulaştı. Parayı sadece betona ve türevlerine gömdük. Yani enflasyonu düşürmek için bir çözüm olarak görebileceğimiz üretim artışı bile Türk parasındaki değer kaybı ve üretimde var olan ara mallardaki ithal bağımlılığı nedeniyle Türkiye için bir seçenek olmaktan çıkmış durumdadır. Şu aşamada enflasyonu yeniden kontrol altına alabilmek için atılabilecek adımlar oldukça kısıtlı. Çünkü, bir hayli geciktik. Görmezden geldik. Biz bir müdahale beklemekle vakit kaybederken, müdahalelerin de etkinliği yok oldu gitti. Yani fiyat istikrarının sağlanması için her ekonomik göstergede olduğu gibi kontrol edebileceğimiz hususlar ve bir de kontrol edemeyeceğimiz, bizim dışımızda gelişen hususlar var artık. Maharet kontrol edemeyeceklerimizin yaratabileceği olumsuz etkiyi, kontrolümüz altında olan meselelerde en doğru hamleleri yaparak azaltmaktı. Ancak hal böyleyken biz tam tersini yaptık.
Türkiye'ye döviz girişini sağlayacak, dolayısıyla Türk parasının yeniden değer kazanmasını sağlayacak ama aynı zamanda orta ve uzun vadede başta tarım ve sanayi olmak üzere ülkenin kritik alanlarında dönüşüm yapacak adımları atmaya başlamak, biraz acı bir reçeteyle yüzleşmek ve ardından da şartların lehimize gelişmesi için dua etmek zorundayız. Durum bu kadar mı kötü derseniz?
Henüz tam hissetmiyor olabilirsiniz ama her geçen gün görüyoruz ki "Yaklaşıyor yaklaşmakta olan!"