Site İçi Arama

ekonomi

Değişim Rüzgarları

Bu toplumsal değişim rüzgarları bazen lider kim olursa olsun engellenemez, lider olacak olanı belki geciktirilebilir, ya da aydın bir liderse tersine hızlandırılabilir, ama hiçbir lider değişim rüzgarlarını tümden yok edilemez. O yüzden eskiler su yolunu bulur demişler, ne yaparsan yap engel olamazsın.

Sebzelerle Siyasetin İlişkisi

Bir tencere içerisinde sebze yemeği yapıyoruz. Sebzeler aralarında bir lider seçmişler, lider çıkıp naralar atıyor, ey sebze toplumu, düne kadar çiğ sebzeydiniz, ben sizi dönüştürdüm, artık enfes tadı olan bir sebze yemeği olduk! Diğer bir lider, muhalefet ediyor ve ama acı biber daha çok tat vermeliydi, tadımız o kadar da iyi olmadı diyor. 

İşte toplumdaki siyasi tartışmalar bana bu benzetmedeki gibi çok sığ geliyor. Yemeği yapan aşçıdır, yani dış etmenler var, ocaktaki ateş olmasa yemek pişmez, bu da bir dış etmendir demek istemiyorum. Yani her şeyi dış güçlere bağlamak yanlış olur. Olay değişim rüzgarlarıdır.

Toplumsal Dönüşümün Tetikleyicileri:

Yani benim demek istediğim toplumun dönüşümü sadece liderlere bağlı değildir. Değişim rüzgarları daha etmendir toplumun gelişiminde. Zaten insanlığın geldiği bir çağdaşlık seviyesi var ve bu seviye tüm insanlığı etkilemekte. Bundan bizim de kaçarımız yok.  Toplumun dönüşümü daha çok bu zorunlu etkilerle, çoğunlukla da toplumun kendi değişim istemiyle oluyor.

Liderler, evet lider önemlidir, değişime öncülük ederler, ama zaten liderler de toplumun içinden birer bireydirler, genel değişim rüzgarlarından diğer bireyler gibi onlar da etkilenir. Liderlerin diğer toplum bireylerinden tek farkları olabileceklerden belki daha önceden bilgi sahibi olmaları, belki sezgilerinin daha güçlü olması, kitleleri peşlerinden sürükleyebilme becerileri ve peşlerinden sürükledikleri kitlelerin bu olası değişime daha önce adapte olmasını sağlayabilmeleridir. Yoksa liderlerle birlikte gerçekten hepimiz aynı gemi içerisindeyiz, ya da benim örneğimde olduğu gibi hepimiz aynı tencere içerisindeyiz de diyebiliriz.

Bu toplumsal değişim rüzgarları bazen lider kim olursa olsun engellenemez, lider olacak olanı belki geciktirilebilir, ya da aydın bir liderse tersine hızlandırılabilir, ama hiçbir lider değişim rüzgarlarını tümden yok edemez. O yüzden eskiler su yolunu bulur demişler, ne yaparsan yap engel olamazsın.

İşsizlik Oranlarında Yaşanan Değişim:

Yapılan bir araştırmaya göre 2011 yılından 2021 yılına kadar Türkiye genelinde toplumsal değişim şu şekilde. 2011 yılında her 100 kişiden 39'u çalışırken, 2021 yılında bu oran 44 çalışana çıkmış. Yani çalışan oranı %5 artmış. Ben oranlar üzerinden değerlendirme yapmayı çok sevmiyorum, o yüzden 2011 ve 2021 yılları nüfusuna göre çalışan sayısındaki artışı hesaplamak daha doğru geliyor. 2011 yılında nüfusumuz 73 milyon 440 binmiş. 2021 yılında ise 84 milyon 680 bin. Bu değerlerle 8 milyon 617 bin 600 kişi daha çalışmaya başlamış. Bu iyi bir şey. 

Ama haberlerde sürekli işsizlik oranlarının artmasından bahsediliyor, bu nasıl oluyor diyebilirsiniz, evet doğru, işsizlik oranı da artıyor bir yandan. 2011’de her 100 kişiden 5'i işsizken, bu oran 2021’de 6'ya çıkmış. Bu oranlar çok düşük, açıklanan TÜİK değerleri bile çok daha yüksek diyebilirsiniz. Ama işsizlik oranı olarak açıklanan oranlar çalışabilen nüfus içerisindeki oranlar. Bu çalışmadaki oranlar ise tüm nüfusa göre çıkartılmış oranlar. Netice aynı kapıya çıksa da sanırım çalışabilen sayısına göre bildirimler daha rahat manipüle edilebildiği için öyle açıklanıyor, ya da dünya standardı öyle olduğu için de olabilir. Yine de bana toplam nüfus üzerinden oranlar daha anlamlı geliyor. Hatta dediğim gibi oranlarla değerlendirmeyi bile sevmiyorum. Evet, yine yılların nüfusuna göre sayıya vurursak, 2011'e nazaran 2021'de 1 milyon 408 bin 800 kişi daha fazla işsizimiz var.

Bu nasıl oluyor peki hem çalışan sayısı artmış, hem de işsiz sayısı artmış? 

Nüfus Artışının Değişime Etkileri:

Nüfus artışına yetişemiyoruz da ondan. Bu süre zarfında nüfus 11 milyon 240 bin kişi artmış, bunun 8 milyon 618 bin kişisine iş bulabilmişiz ya da iş verebilmişiz, 2 milyon 622 bin kişi ise açıkta kalmış. 

Ama yine sayılar tutmuyor, işsiz sayısı 1 milyon 409 bin demiştik, aradaki fark 1 milyon 214 bin kişi, bu fark nereden geliyor? 

Devam edelim öyleyse, 2011 yılında emekli oranı %13'müş 2021 yılında bu oran %10'a düşmüş. Yani sayılarla 1 milyon 79 bin 200 daha az emeklimiz var. Bu ne demek şimdi, yani daha çok emeklimiz olduğu çıksaydı tamam diyecektik, bahsi geçen fark da emekli olanlardır deyip hesabı kapatacaktık, şimdi fark daha da büyük çıkıyor, ne olduğu belirsiz olan nüfus 2 milyon 293 bin'e çıktı.

Neyse, yine devam edelim o zaman, 2011 yılında ev hanımı oranı %34'müş, 2021 yılında bu oran %27'ye düşmüş. Yani? Ev hanımları azalmış, hanımlar iş hayatına atılmışlar, iş bulup çalışmaya başlamışlar. Bu çok iyi bir şey, ama bizim hesabı iyiden iyiye karıştırıyor. Sayılara vurursak ev hanımları 10 yılda 2 milyon 106 bin daha azalmış. Ne yaptığı belirsiz toplum gurubu 4 milyon 399 bin kişiye çıktı. Çok ilginç gerçekten. Bunlar kim olabilir? Ne yapıyorlar?

Evet, bunlar öğrenciler. Her şehirde açılan üniversite adındaki kurumlarda lise sonrası okumaya devam eden gençlerin oranı 2011 yılında %8 iken, 2021 yılında %12 olmuş. Artan nüfusun da etkisiyle sayı olarak öğrenci miktarı 4 milyon 286 bin 400 daha fazla. Arada 112 bin çalışamaz haldekiler artışını da katarsak hesabımız oturuyor.

Bu araştırmadan çıkan sonuç çalışan nüfus artmış olsa da nüfus artışı daha fazla olduğu için açılan iş imkanları yetersiz kalıyor. 

Ev hanımları sebebi tam olarak belli olmasa da, yani zorunluluktan mıdır, toplumsal değişimin etkisiyle midir belli değil, ama olumlu olarak kabul edebileceğimiz şekilde belli bir oranda çalışmaya başlayarak aile bütçesine katkıda bulunmaya başlamışlar. 

Emeklilerimiz azaldığına göre insanlar emekli olmak istemiyorlar denebilir, bunda emekli maaşlarının çok düşük olması, hayat pahalılığı ve emekli yaşının çok yüksek olmasının da payı mutlaka vardır.

Öğrencilerimiz, yani gençlerimize gelecek olursak, üniversite eğitimine devam edebilmeleri bir yandan olumlu karşılanabilir, eğitim düzeyi çok iyi seviyede olmasa da, daha çok gencin eğitim almaya başlaması iyi olmuş denebilir, ama bu kişisel kazanç yarın üniversite mezunu oldukları için daha rahat iş bulabilecekleri anlamına gelmiyor. Bir anlamda işsizlik oranlarının yükselmesini ertelemiş oluyoruz. Eğitimde daha farklı yöntemler geliştirmeliyiz gibi geliyor bana. Belki de meslek liselerine ağırlık vermeliyiz, şu anda tam olarak ne yapılması gerektiğine bir cevap veremeyeceğim, ama tüm gençlerin de üniversite okumaları, üstelik açılan üniversiteler gerçekte üniversite bile denebilecek kurumlar olmadığı için sadece zaman kaybı diyebilirim. Daha önce üniversitelerin ne demek olduğu konusunda bir yazı yazmıştım, orada daha detaylı olarak fikirlerimi anlatmıştım.

Araştırma Toplumsal Gelişimi Yansıtıyor

Evet durum böyle, bu araştırma toplumsal gelişimimizi yansıttığı için hoşuma gitti. Ancak bir yandan da sorunları tüm çıplaklığı ile ortaya döküyor. 

Gerçi her türlü araştırmanın bir yanılma payı oluyor, neticede tüm toplum kesimine sorular sormuyorsunuz araştırmalarda. Belli bir denek gurubunuz oluyor ve toplumun her kesimini bu gurubun temsil ettiğini varsayıyorsunuz. Bir de elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi de o kadar kolay olmuyor, ev hanımıyım diyor, ama belki okuyor bir yandan. İş arıyorum diyor, ama aslında işinden memnun değil, işini değiştirmeyi düşündüğü için öyle söylüyor. Yani cevaplar bazen yanıltıcı olabiliyor. Ama bir fikir vermesi açısından bu araştırmayı değerli buldum.

Dediğim gibi, sorunlarımız belli, yapılan çok hata var. Birtakım çözümler bulunmaya çalışılıyor, ama anlaşılan yeterli olmuyor. Daha çok çalışmalıyız, daha planlı çalışmalıyız. Çalışma saatlerinin düşürüleceğine dair bir haber okudum, nedir amacı, ne için böyle bir değişiklik yapmayı düşünmüşler bilmiyorum, detaylı olarak da incelemedim, ama yapacak çok işimiz var, boş yere kürek sallamaktan, havanda su dövmekten bahsetmiyorum, gerçekten çok çalışmamız lazım. 

Çağdaşımız olan devletler bazı konularda bizden çok daha iyiler, daha rahat, daha konforlu yaşıyorlar, bunun çeşitli sebepleri olsa da mazeret üretmeyi bırakıp biz kendi içimize bakalım. Haydi çok çalışarak yakalayalım onları, onların seviyelerini yakalamak o kadar da zor değil, yeter ki aklımızı kullanmayı bilelim.

Moskova'dan sevgi ve saygılar

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 21.07.2022
  • Süre : 4 dk
  • 1271 kez okundu

Google Ads