Anayasa Mahkemesi mi? İnsan Hakları Mahkemesi mi?
Anayasa Mahkemesi ile vatandaş arasında direkt bir ilişki olmadan, ama mahkemenin gerektiğinde vatandaşın da derdine son sözü söyleyecek konumda olduğu bir çözümden bahsediyorum. Anayasa Mahkemesi esasen yukarıda yapmış olduğum ayrımlardan altıncısı olan "Devlet - Devlet" ayrımında görevli olmalı.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 9. maddesi uyarınca “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Bu anayasa seviyesinde olması gereken bir hüküm. Ancak bu hükmün altının doldurulduğu kanunlarımızda benim biraz kafam karışıyor.
Uygulamada yargının karar vermesi gereken birçok konu var ve hemen hemen her konu kendi bağlamında uzmanlık gerektiriyor.
Bu amaçla kanunlarla konular kendi aralarında sınıflandırılmış ve mahkemeler de bu sınıflandırmalara aşağı yukarı uygun şekilde konuları paylaşmışlar.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde mevcut olan yargı kolları,
->Adli Yargı
->İdari Yargı
->Anayasa Yargısı
->Uyuşmazlık Yargısı
olmak üzere dört kolda düzenlenmiş.
Bu kollar da kendi içlerinde ayrımlara bölünmüş.
ADLİ YARGI iki alt başlıkta bölünmüş,
- Hukuk Mahkemeleri
- Ceza Mahkemeleri
Bu mahkemeler de kendi içlerinde konularına göre her iki başlıkta da çeşitli konularda mahkemelere bölünmüş.
Hukuk mahkemeleri:
-Sulh Hukuk Mahkemeleri
-Asliye Hukuk Mahkemeleri
-Özel Kanunlarla Kurulan Diğer Hukuk Mahkemeleri:
•Tüketici Mahkemeleri
•Ticaret Mahkemeleri
•İş Mahkemeleri
•İcra Mahkemeleri
•Aile Mahkemeleri
•Kadastro Mahkemeleri
Ceza Mahkemeleri ise
-Asliye Ceza Mahkemeleri
-Ağır Ceza Mahkemeleri
-Özel Kanunlarla Kurulan Diğer Ceza Mahkemeleri:
•Çocuk Mahkemeleri
•Bugün kaldırılmış olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri
Adli yargı mahkemelerinin yüksek yargı organı YARGITAY'dır.
İDARİ YARGI ise önce Bölge İdare Mahkemeleri adıyla bölgelere göre düzenlenmiş, bunların altında ise:
-İdare Mahkemeleri
-Vergi Mahkemeleri
olmak üzere genel olarak ikiye ayrılmış.
İdari yargı mahkemelerinin yüksek yargı organı DANIŞTAY'dır.
Buraya kadar aslında bence belki biraz daha iyi organize edilmesi gerekse de, kabul edilebilir diyebilirim. Ben olsam özellikle Adli Yargıyı biraz daha iyi organize ederdim.
Bu arada bugün yürürlükten kaldırılmış olan Askeri Yargı da aslında kendi içinde özel bir uzmanlık isteyen yargı koludur. Bu yüzden tamam, sivil veya askeri ayrımı uygun olmasa da, bence Adli Yargı altında bir uzmanlık dalı olarak ayrı bir mahkemesinin olması belki de daha iyi olacaktır. Çünkü askeri disiplin kuralları kendi içinde askerlik düzeni açısından normal yaşamdan farklılıklar içerir. Bu benim görüşüm, tabii ki konunun uzmanları daha iyi bilecektir.
Dediğim gibi Adli Yargı bence biraz daha farklı düzenlenebilirmiş. Sonuçta çok geniş bir alana bakıyor.
Öncelikle ben olsam konulardan önce muhataplara göre bir ayrım yapmaya özen gösterirdim.
Muhataplar nasıl ayrılabilir?
1) Vatandaş - Vatandaş
2) Vatandaş - Tüzel Kişilik
3) Vatandaş - Devlet (Kamu)
4) Tüzel Kişilik - Tüzel Kişilik
5) Tüzel Kişilik - Devlet (Kamu)
Ayrıca Devlet kurumları arasındaki anlaşmazlıklar için de :
6) Devlet (Kamu) - Devlet (Kamu)
ayrımı da belki düşünülebilir. Ama bu kısım daha çok yüksek mahkemelerin kapsamına giriyor da diyebiliriz ve bu konuda üst mahkemeler var zaten. Üst mahkemeler konusuna birazdan değineceğim zaten.
Evet, bu bahsettiğim ana ayrımlar olsaydı bana sanki daha mantıklı bir bölümleme olurmuş gibi geliyor.
Vatandaş - Vatandaş arası anlaşmazlıklar konularına göre eğer ağır cezai bir durum içeriyorsa ona göre ceza mahkemeleri veya asli hukuk mahkemeleri gibi alt bölümlere ayrılabilir.
Diğer ana bölümlemeler de alt mahkemelere ayrımlanacaktır. Ama en azından anlaşmazlıkların karakterine göre kim nereye başvuracak bence böyle daha anlaşılır olacaktır.
Dediğim gibi, ben konunun uzmanı değilim, hukuk da okumadım, ama mesleğim gereğince organizasyon uzmanlık alanım diyebilirim.
Gelelim üst mahkemelere.
Ana ayırım Yargıtay ve Danıştay diye ayrılmış. Aslında adlarından da anlaşılacağı gibi biri yargı konularında, diğeri de daha çok danışma amacıyla kurulmuş gibi, ama Danıştay idari işlerle ilgili olarak yüksek mahkeme olarak düşünülmüş.
Benim önerdiğim ana ayrımların her biri için birer üst mahkeme düşünülebilir. İsimleri önemli değil bu aşamada.
Aslında bu yazıya başlarken aklımdaki asıl soru işareti okuduğum haberlerde bahsi geçen yargıdaki dosya yüküydü. Özellikle de son zamanlardaki ev sahipleri ile kiracılar arasındaki anlaşmazlıklar. Tabii bir de bankalarla vatandaş veya esnaf arasındaki anlaşmazlık dosyaları da epey kabarmış durumda. Vatandaşlar arasındaki şikâyet dosyaları da hayli yüksek.
Kısacası yargı elindeki dosyalara yetişemeyecek derecede bir iş yoğunluğu ve süresel baskı altında diyebilirim. Sonuçta kararlarda hata oranları da oldukça yüksek. Bu durum ise yüksek yargıya ayrıca bir yük doğurmuş durumda.
Yani sorunun asıl kaynağı yine ekonomi ve memleket yönetimindekilerin yanlış uygulamaları aslında. Ancak yine de yıllarca çözülemeyen, bir karara varılamayan oldukça fazla dosya da birikmiş durumda.
Bu birikimin bir sebebi de, yargıdaki karışıklıklar. Hangi davanın hangi mahkeme tarafından karara bağlanacağı çoğu zaman tam olarak bilinemediği için, ya da çoğu zaman karıştırıldığı için dosyalar bir o mahkemeye, bir bu mahkemeye gidip geliyor. Bu da gerçekten büyük vakit kaybına sebep oluyor.
Hatta bir karışıklık durumunda kimin hangi konuda yetkili olduğuna karar versin diye yüksek yargı organları arasında bir de uyuşmazlık mahkemesi kurulmuş. Bu mahkeme de konu üzerine hangi yargının yetkili olduğuna karar veren yüksek yargı organı.
Yargıda başka sorunlar da var tabii ki, ama o sorunlar şimdi bu yazının konusu değil. Bu konuları hukukçu olanlar yeterince dile getiriyor zaten. Ben daha çok yargı organlarının organizasyonu üzerine fikirlerimi belirtmeyi kendimce daha doğru buluyorum.
Yüksek mahkemeleri sayarken tabii Sayıştay'ı da es geçemeyiz. Bu konuda bir itirazım olması mümkün değil, ama Sayıştay'ın yaptırım anlamında biraz daha yetkili olması düşünülmeli diye düşünüyorum. Bir de Vergi Mahkemeleri de Sayıştay altında örgütlenebilir gibi geliyor bana.
Ayrıca Sayıştay altında özel sektör firmalarının da denetlenebilmesi üzerine bir mahkeme düşünülmeli belki de.
Tamam, sonuçta serbest piyasa koşullarında kim ne fiyata neyi satabiliyorsa satacak. Ama bazı standartlar olmasında da fayda var sanki.
Bence özel sektördeki fiyat ayarlamalarında mesela gramaj ayarları ile oynanarak indirim yapılması hiç de hoş bir uygulama değil. Halkın bir anlamda kandırılması gibi bir şey bu. Bu tarz konuların denetime ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Markete gidip ayçiçek yağı alıyorsun, bir litre yağ aldım diye düşünüyorsun, meğer 800 mililitreye düşürmüşler miktarını şişenin içindeki yağın. Dikkat etmezsen farkına varmıyorsun, farkına vardığında da kandırılmış gibi hissediyorsun kendini.
Üst mahkemelerden kalanlar YSK, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi.
Önce Anayasa Mahkemesi'ne değineyim isterseniz.
Anayasa Mahkemesi adından da anlaşılacağı gibi anayasa mahkemesidir. Bence sadece öyle olmalıdır. Yani anayasaya uymayan ne varsa o konuda son kararı söyleyecek mahkeme olmalıdır Anayasa Mahkemesi!
Şu anda da öyle değil mi dediğinizi duyar gibiyim.
Benim küçük bir itirazım var yapılan uygulamalarda. Bence Anayasa Mahkemesi İnsan Hakları Mahkemesi olmamalıdır!
İnsan hakları konusunda ülkemizde de son sözü söyleyecek ayrı bir İnsan Hakları Mahkemesi olmalıdır!
Bu mahkeme Yargıtay gibi, Danıştay veya Sayıştay gibi bir konumda olmalı ve alt mahkemelerin insan hakları konusunda yaptıkları yanlış uygulamalarda vatandaşların başvuruda bulunabilecekleri bir üst mahkeme görevi üstlenmelidir ve en önemlisi de, verdiği hükümlerin bağlayıcı olması zorunlu olmalıdır.
Yani birinin çıkıp verdiği kararı eleştiriyorum ve saygı da duymuyorum diyememesi gereken bir mahkemeden bahsediyorum. Karar kesin ve herkes tarafından uygulanmak zorunda olmalıdır.
Bir tek konu hariç tabii ki, eğer vatandaş bu mahkemenin de vermiş olduğu hükmün anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa, ispatı ile birlikte, ama tek başına değil, bulunduğu şehrin avukatlık barosu vasıtasıyla mesela, yani bir kamu kurumu vasıtasıyla bu mahkemeyi Anayasa mahkemesine şikayet edebilmeli.
Yani Anayasa Mahkemesi ile vatandaş arasında direkt bir ilişki olmadan, ama mahkemenin gerektiğinde vatandaşın da derdine son sözü söyleyecek konumda olduğu bir çözümden bahsediyorum.
Anayasa Mahkemesi esasen yukarıda yapmış olduğum ayrımlardan altıncısı olan "Devlet - Devlet" ayrımında görevli olmalı.
Devlet kurumları arasındaki anlaşmazlıkları anayasa bağlamında çözmeli ve vermiş olduğu hüküm yine her kurum için kesin olmalı.
Hatta Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin kararları bile Anayasa mahkemesini bağlamamalı.
Bu durum bence bağımsızlığımızın olmazsa olmaz bir gereğidir!
AİHM'in muhatabı bence Anayasa Mahkemesinin konum olarak altında olan Türkiye'deki İnsan Hakları Mahkemesi olmalı. Hatta AİHM kararları bu mahkeme için bile tavsiye bağlamında olabilir, yani yine bağımsızlığımızın bir gereği olarak.
Yukarıda yazdığım gibi vatandaşlar için baro vasıtasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulmadıkça, bu mahkemenin hükümleri kesin olmalıdır.
Dediğim gibi Anayasa Mahkemesi sadece devlet kurumları arasındaki anlaşmazlıklara bakacağı için YSK dahil tüm devlet kurumları hakkında vermiş olduğu kararlar bağlayıcı ve kesin olmalı.
Bu arada YSK konusunda da fikrimi belirtmiş oldum.
Yüksek Seçim Kurulunun da yapmış olduğu uygulamalar eğer anayasaya aykırıysa, siyasi partiler veya ilgili devlet kurumlarınca Anayasa Mahkemesine başvurulabilmelidir.
Ancak dediğim gibi, sadece anayasaya aykırı uygulamalardan bahsediyorum.
Mesela bir zarf içerisinde dört ayrı oydan sadece birinin iptali. İptal kararına karışması beklenmeyebilir, ama iptal edildiyse tüm dört oyun da iptal edilmesi gerektiği kararı Anayasa Mahkemesi'nin sorumluluğunda olabilirdi.
Ya da mühürsüz oyların kabulü mesela, anayasaya değil ama yasaya aykırı olduğu için, devlet kurumları arasındaki anlaşmazlıklar bağlamında Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilecek bir konudur diye düşünüyorum. Bu bağlamda YSK'nın da hükümleri bir yere kadar kesin, ama özellikle anayasaya veya yasalara aykırı uygulamalarda son söz Anayasa Mahkemesi'nde olacak şekilde adaletli bir çözüm bulunabilir düşüncesindeyim.
Doğal olarak siyasi partiler, barolar dahil devlet kurumlarının başvurularını çıkartılan yasalar dahil anayasa bağlamında inceleyerek karara bağlayacak ülkedeki en yüksek mahkeme Anayasa Mahkemesi olacağından, Anayasa Mahkemesi üyelerinin belirlenmesi tamamen diğer kuvvetlerin etkisinden arındırılmış olmalı.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin belirlenmesi tamamen yargının kendi takdirinde ve liyakat usullerine uygun olmalı.
Öyle ki, sağlık sorunları, yüz kızartıcı bir suçları ve kendi tercihleri olmadıkça, bu yüksek yargı üyeleri hayatları boyunca o makamda kalmaya yetkili olmalılar.
Yani üyeler hayatlarını bu uğurda adamış yargıçlar olmalılar.!
Verecekleri kararlar arasında baroların veya siyasi partilerin şikâyeti ile HSK, yani Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun da yanlış uygulamaları olacağı için en yüksek yargı kurumu olarak her türlü güvencelerinin olması düşünülmelidir.
Bir de Anayasa değişikliklerinin mutlaka ve mutlaka halk tarafından onaylanması, hem de nitelikli çoğunlukla onaylanmasının gündeme getirilmesi gerekli diye düşünüyorum.
Böylece hiçbir devlet kurumunun bir diğerine vesayet kurması bence mümkün olmayacaktır. Çünkü bu durumda Anayasa Mahkemesi'nin tek görevi halkın anayasasının uygulamada olması olacaktır.
Evet bugün de yargıya kendimce bir düzen düşündüm. Tabii benimkisi sadece beyin jimnastiği.
Belki yetkili birilerinin ilgisini çeker ve en azından akıllarında bir soru işareti bırakır.
Yargıda sorunlar olduğu herkesin dilinde, ama çözüm konusunda ben pek bir şey düşünenine rastlamadım.
En azından millet masası dediğimiz altı partinin yargı reformu bu dediklerime benzer bir şeyler olursa, ülke için faydalı olur diye düşünüyorum.
Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla.
Not:
Çocukluk ve gençlik yıllarımın duayen sunucusu ve televizyoncusu, aynı zamanda da spor dünyasının unutulmaz spor spikeri Halit Kıvanç'ı kaybetmişiz. Tüm Türkiye'ye başsağlığı diliyorum. Huzur içinde yatsın, çok değerli bir insandı.