Milli Yemeğimiz Kuru Fasulye
Fasulye sözcüğünün dilimize Yunancadan geçmiş olduğunu biliyor muydunuz? Adı Türkçe olmayan bir sebzeden yapılan bir yemeğin nasıl oluyor da bizim milli yemeğimiz olduğunu biri bana açıklayabilir mi?
Kuru fasulye, bir de pastırmalı olursa, yanına da pilav, ama bulgur pilavı olacak, yeme de yanında yat derler ya, buyurun afiyetle yiyin.
Milli yemeğimizdir.
Biz Türklere has bir yemektir kuru fasulye.
***
Gelin garip bir soru sorayım size!
Peki emin misiniz fasulyenin bizim kültürümüzün bir yemeği olduğuna?
Bu da soru mu demeyin şimdi! Tabii ki kuru fasülye bizim kültürümüzün bir yemeği dediğinizi duyar gibiyim.
Hatta bir çoğunuz esnaf lokantalarında kuru fasülye siparişi bile yapıyor olabilirsiniz şu anda!
Oğlum, bi pilav üstü yarım kuru çek buraya!
Bakın yanına turşusu da olunca nasıl da lezzetli olur kuru fasülye.
***
Etimoloji öyle demiyor ama!
Fasulye sözcüğünün dilimize Yunancadan geçmiş olduğunu biliyor muydunuz?
Adı Türkçe olmayan bir sebzeden yapılan bir yemeğin nasıl oluyor da bizim milli yemeğimiz olduğunu biri bana açıklayabilir mi?
Şaka demiyorum, ben daha çok balık adlarını Yunancadan almışız diye biliyordum, ama fasülye de Yunancadan geçmeymiş.
Hatta fasulyenin yanında marul, lahana ve pırasa da Yunanca kaynaklı sözcükler.
Kuru fasulyeye asıl tadını veren pastırmadır.
Pastırması hariç kuru fasulye ve pilav, hatta turşu bile tamamen başka dillerden dilimize geçme sözcükler. Hatta pilav ve pirinç gibi bulgur sözcüğü de Farsçadan geçme.
Yani bulgur bari Türkçe olsaymış değil mi?
Ama maalesef bulgur bile Farsça. Turşu da Farsça.
***
Tahıllardan eski zamanlardan kalma Türkçe sözcük olarak darıyı sayabiliriz.
Buğday da Türkçe, bir de arpa Türkçe bildiğim kadarıyla.
Ama darı bunların arasında gerçekte bizim yemek kültürümüzün has ürünü.
Aslında hayvancılıkla tarih sayfasına çıkmışız diye biliniyoruz, bozkırlarda hayvan sürüleri güderek ilk günlerimizi geçirmişiz. Yani göçebe bir toplummuşuz.
Ancak tarım sözcüğü darıdan gelir, yani zamanında tarımla da epey uğraşmışız anlaşılan.
Gerçi tahıl sözcüğünün kendi dahil çavdardır, yulaftır, mısırdır gibi bir çok hububatın adı dilimize ya Farsçadan ya Arapçadan geçmiş.
Yani tarım adına darı, buğday ve arpadan başka hububat biliyor muymuşuz bilmiyorum.
***
Toprakla uğraşmışız, ama sebzelerin de çoğu başka dillerden geçme.
Örnek olsun diye mesela domates, lahana, fasülye, marul, biber, patates, mantar, enginar ve pırasanın Yunancadan geçme olduğunu biliyoruz.
Bizim oralarda bir de hodan diye bir bitki vardır, sahanda yumurtalısı pek lezzetli olur. Etimolojik sözlükte nedense yok bu bitki, o yüzden hangi dilden geçmiş dilimize bilmiyorum. Anavatanı Suriye diye geçiyor kaynaklarda. Kaldirek de derler bildiğim kadarıyla, dere kenarlarında olur. Sebzelerden bahsederken hodanı da atlamayayım dedim.
Karnabahar, ıspanak ve havuç ise Farsçadan geçme.
Patlıcan, maydanoz, bamya, mısır, bakla ve kereviz ise Arapça kaynaklı sebzeler diyebiliriz.
Salatalık ve bezelye için etimolojik sözlük İtalyancadan geçme diyor, brokoli ise İngilizceden geçme olarak yazılsa da yine İtalyanca kökenli sebze adlarından biri.
***
Peki hiç mi Türkçe sebze adı yok?
Gerçi sebze sözcüğünün kendi bile Farsça.
Bakın turp, soğan, sarmısak ve kabak ise eski zamanlardan kalma Türkçe sözcükler.
Bu arada sarımsak mı, sarmısak mı? Bu da bir tartışma konusudur.
TDK sözlüğünde sarımsak için açıklama yapmışlar, sarmısak için ise sarımsak sözcüğüne bakın demişler. Yani genel kullanımı sarımsak sanırım.
Etimolojik sözlük ise aksine sadece sarmısak sözcüğüne yer vermiş.
Ancak açıklamasında her iki hali için de ip uçları var gibi.
Eski hali için sarmusak veya samursak olarak geçiyor demişler.
Yani bu durumda her ikisi de doğru oluyor. Sarmusak sarmısak şekline dönüşmüş, samursak ise sarımsak şekline dönüşmüş muhtemelen.
***
Bu durumda yanında turp olan, soğan ve sarımsaklı kabak yemeği bence bizim has milli yemeğimiz olmalı. Çünkü günümüze kadar gelen en eski Türkçe sebze ve bitki adları bunlar oluyor.
Tabii yemeğin ya da ekinin en eski hali darıymış.
“tarığ bişdi, yaş ot ündi”
[ekin olgunlaştı, yaş ot yetişti]
Bu cümle 900 yılından kalma Irk Bitig’de geçiyor.
Nedir burada adı geçen darı?
Normalde buğday benzeri bir tahıl.
Gerçi bazı yerlerde mısır tanelerine de darı derler, ancak tarihimizden kalma darı sözcüğü bu bir cins tahıl olan darı anlamındadır. Yani bugün ekin dediğimiz de eskiden darı diye geçiyormuş.
Özetle tarım sözcüğünün kaynağı olan darıdan bahsediyoruz.
***
Kısacası kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemem, ancak sanırım kuru fasulye pilav değil de, darıdan yapılma bir yemek ya da kabak yemeği mesela bizim milli yemeğimiz olmalı gibime geliyor benim.
Bu arada tarihi belgelerde adı geçen kabak (Kaşgarlı’nın 1073 yılından kalma Divan-ı Lügat’it Türk’ü) yemeğini yaptığımız kabak mıdır, yoksa su kabağı mıdır pek belli değil, ama sözlükte bahsi geçen su kabağı da olsa tazesinden, yani yenen biçiminden bahsediliyor.
Bizim eski zamanlardan kalma su kabağından yapılma özel bir yemeğimiz var mıdır, bakın orasını da bilmiyorum. Ben su kabağının yenildiğini bile bilmiyorum.
Zaten kabak tadı verdi diye bir sözümüz vardır bizim biliyorsunuz, yani kabaktan lezzetli yemek olur mu o da bir soru işaretidir.
Ama kuru fasulyenin zamanında bizim milli yemeğimiz olmadığı açık.
***
Eskiden kalma sebze ve tahıl adlarından o kadar da bir yere ulaşamıyoruz anlaşılan.
Duruma bakılırsa biz yine pastırmalı kuru fasulyeye kaldık diyebilirim.
Tamam, yanına bulgur yerine darı da pişirebilirsiniz, bildiğim kadarıyla darı çok lezzetli olmasa da oldukça besleyici.
Ancak fasulye gibisi yok bence.
Tamam hem pastırma fiyatları ateş pahası, hem de kuru fasulye fiyatları oldukça yüksek.
***
Ne yapalım istiyorsunuz?
Milli yemeğimizi de mi pişirmeyelim?
Siz ne istiyorsunuz bizden?
Acımızdan ölelim mi? Bunu mu istiyorsunuz?
***
Canım çekti, hanıma söyleyeyim de, pastırması olmasa da olur, bu akşam kuru fasulye yapsın. Yanına pilav da yaparsa daha ne isteyeyim? Evde turşu vardır zaten.
Hayır, bulgur pilavı değil, ben kuru fasülye yanına bildiğimiz pirinç pilavını seviyorum. Bulgur pilavı da olur, ama kuru fasülye pirinç pilavı ile daha lezzetli oluyor gibime geliyor.
Hem pirinç sadece Çin’de mi yetişiyor?
Hayır, bizde de yetiştiriyorlar artık. Eskiden de yetişirmiş.
Siz çeltik nedir biliyorsunuz değil mi?
Anadolu’da çeltik denmez mi pirince?
Tamam çeltik de Farsçadan geçmiş dilimize, ama ne yapalım, sürekli darı yiyerek de olmaz ki! Sırf bulgurla da olmuyor. Arada pirinç pilavı da yemek lazım.
***
Türk usülü yemek yiyeceğiz derken o zaman buğdayı öğütüp sadece ekmek yiyelim diyeceğim, de sadece ekmekle de olmaz.
Sonuçta eski zamanlardan kalma bir de buğdayımız var. Ancak bir tek ekmekle de olmuyor gerçekten. Simit yapalım diyeceğim, ama simit de Arapçadan geçme.
Arpa da var eskilerden kalma, ama arpayla daha çok atları besliyormuşuz.
Yani anlayacağınız bence mecbur kalmışız, İranlılardan ve Araplardan yeni yeni sebzeler, tahıllar öğrenmişiz.
Zamanında en çok da Yunanlarla bu konuda iletişim halinde olmuşuz. Baksanıza, bir çok sebzeyi de Yunanlar öğretmiş bize.
Eh, muhtemelen sadece adlarını öğretmemişlerdir, bu fasulyedir diye adını söylerken nasıl pişirileceğini de öğretmişlerdir herhalde.
Anadolu’da bu kadar zengin yemek kültürümüzün olmasının sebebi bu topraklarda çok zengin bir insan birlikteliği ve kültür birliği olması.
Bu kültür zenginliğimizin değerini bilmeliyiz bence.
***
Kuru fasulye salçasız da olmaz.
Zaten hiç bir yemek salçasız lezzetli olmaz.
Salça dilimize nereden geçmiş acaba?
Bildiniz!
İtalyanlardan almışız salça sözcüğünü! Domatesi Yunanlar öğretmiş, ama muhtemelen domatesten salça yapmasını İtalyanlar akıl etmiş.
Bu durumda meşhur atasözümüz de o kadar da eski bir atasözü değil demek ki!
Nasıl diyorlardı? Yemeğin salçalısı, hanımların kalçalısı mıydı neydi!
Ben pek sevmem bu atasözünü, ancak yemeğin salçasız lezzetinin olmayacağını bilirim.
***
Bu arada bir zamanlar göçebe toplummuşuz derken bakın aklıma bir de ne takılıyor?
Kuru fasulye derken milli yemek derken hep sebze yemeklerine takıldık.
Bizim gerçek milli yemeğimiz kuzu çevirme olmasın sakın?
Kuzu ve çevirme sözcükleri de tam olarak eski zamanlardan kalma Türkçe sözcükler.
Hatta buralarda, yani Rusya’da dönere şavurma derler, bizdeki çevirme sözcüğünün aynısıdır şavurma sözcüğü.
Son zamanlarda moda olduğu için epey bir döner kebap salonu açıldı, ama yine de özellikle Tatarlar ve Azerbaycanlıların açtıkları şavurma salonları da epey çoktur buralarda.
Kısacası özellikle kuzu çevirme de bence bizim gerçek milli yemeğimiz olabilir.
***
Neyse, artık kuzu çevirme yapacak değiliz buralarda. Hem çok pahalı hem de nereden bulacaksın kuzuyu. Kurbanlık canlı hayvan bile bulmak oldukça zor buralarda.
Ama kuru fasulye için bir engel yok!
Hanıma sorayım bakayım, kuru fasulyeleri sıcak suya ıslanmaya koymuş mu? Yazıya başlarken söylemiştim bu akşam kuru fasulye yapsın diye.
Sonuçta akşam kuru fasulye pişecekse erkenden fasulyeleri ıslatmak lazımdı.
***
Kuru fasulye pilav da artık zengin yemeği oldu, biraz kendimi zengin hissedeyim, değil mi?
Ne yapalım, burada o kadar da pahalı değil kuru fasülye fiyatları, ancak yine de son zamanlarda insanın kendisini iyi hissetmesi için iyi bir yemek oluyor. Ruslar pek bilmez kuru fasulyeyi.
Bu arada pastırma da bulunuyor buralarda. Arada biz de alıyoruz. Ancak pastırma fiyatları son zamanlarda burada da oldukça arttı. O yüzden bu seferlik pastırması olmayacak kuru fasülyenin.
Bu yazıdan sonra siz de bir esnaf lokantasında pilav üstü yarım kuru yemeye niyetlenirseniz sizlere de şimdiden afiyet olsun diyerek bitireyim yazıyı.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.