Nasılsın? Ne Olsun “Türkiye Gibiyim”
“Türkiye gibiyim” demek, aslında insanın kendi iç çelişkilerini kabul etmesidir. Bir yanda geçmişe özlem, diğer yanda geleceğe dair kaygı. Bir yanda gelenek, diğer yanda modernleşme arzusu. Bir yanda mistik bir teslimiyet, diğer yanda bireysel özgürlük tutkusu.
“Türkiye gibiyim” bir özdeşleşme cümlesi gibi görünse de aslında toplumsal bir otoportredir. İnsan, yaşadığı toplumla şekillenir. Ruh hâllerimiz, sosyal medyadan önce sokağın ruhuyla beslenirdi. Şimdi de algoritmalarla, anksiyeteyle, ekonomik krizle ve kimlik arayışlarıyla yoğruluyoruz.
Peki, neden “Norveç gibiyim” değil de “Türkiye gibiyim?”
Çünkü Türkiye bir istikrar değil, bir devinim ülkesidir. Sürekli hareket hâlinde olmak, hep bir şeylerle mücadele etmek, güzelliği keşfetmek için çaba sarf etmek gerekir. Tıpkı o cümleyi kuran birey gibi… Yani, ruh hâlimiz de hep bir mücadele içinde. Hem doğudan hem batıdan esen rüzgârlarla sarsılan ama dimdik duran bir bilinç hâli bu.
Çelişkiler Ülkesi, Çelişkiler Bireyi
“Türkiye gibiyim” demek, aslında insanın kendi iç çelişkilerini kabul etmesidir.
Bir yanda geçmişe özlem, diğer yanda geleceğe dair kaygı.
Bir yanda gelenek, diğer yanda modernleşme arzusu.
Bir yanda mistik bir teslimiyet, diğer yanda bireysel özgürlük tutkusu.
Bu benzetme, tam da Kierkegaard’ın varoluşsal ikilemlerini andırır: "İnançla atılan adımın sonsuz sıçrayışı" dediği şeyin bir örneği gibi. Varoluşumuz, anlam arayışımızla sürekli didişir. Türkiye’de birey olmak, bu anlamda hem özgürlüğe susamak hem de kalabalıklar içinde kaybolma isteğiyle yoğrulur.
Ve evet, bu bir paradokstur. Ama paradoks, insan zihninin en doğal hâlidir.
Teslimiyet mi, Tevekkül mü?
“Türkiye gibiyim” diyen bir insan, çoğu zaman sitemkâr bir dille bunu dile getirir. Ama dikkat edin, bu sitemin içinde bir tevekkül de vardır. Yani: “Biliyorum ki her şey böyle ama bir şekilde yolunu bulur.” Bu, doğrudan İslam’ın kader anlayışına, özellikle de Anadolu insanının dini pratiklerindeki “sabırla imtihan” vurgusuna denk gelir.
Dualarımızda sürekli “hayırlısı”nı isteriz. Çünkü biliriz ki her şey kontrolümüz dışında gelişebilir. Ve bu, modern insanın korkulu rüyasıdır: Kontrol kaybı. Ama Anadolu insanı bu kontrolsüzlüğü imanla örter, tevekkülle sarar. “Türkiye gibiyim” diyen kişi, aslında şunu da fısıldıyor olabilir: “Kontrol bende değil, ama vazgeçmedim.”
Ve Elbette Mizah: Damarımızda Var
Bu cümle, aynı zamanda gülümseten bir iç sitemin dile gelişidir. Hani biri size der ya:
“Nasılsın?”
“Ne olayım ya, elektrik faturasına baktım, sonra aynaya baktım… ikisi de bana gülümsedi. Bozdur bozdur harca!”
İşte o zaman anlarsınız ki “Türkiye gibiyim” demek, içinde kriz, kahkaha, klavye başında isyan ve bolca WhatsApp grubu dedikodusu barındırır. Çünkü bu ülkede mizah, bir kaçış değil, bir varoluş biçimidir. Gırgırla, Zaytung’la, caps’le, espriyle acıya katlanma biçimimizdir. Mizah, burada terapi değil; gündelik yaşam pratiğidir.
Sonuç Yerine: Hem Türkiye Gibiyiz, Hem De Biraz Kendimiz
Belki de “Türkiye gibiyim” diyen kişi, sadece kendini anlatmıyordur. Aynı zamanda bu ülkenin aynasına bakıyordur. İçindeki karmaşayı, güzelliği, kırıklığı, inadına yaşama tutkusunu anlamaya çalışıyordur.
Çünkü Türkiye, hiçbir zaman sadece coğrafya olmadı. Her zaman bir ruh hâliydi.
Umut mu? O da var.
Çünkü bu ülkenin insanı, en umutsuz anında bile “Bir çay koy da anlatayım” der. Ve anlatır.
Anlatmak, iyileştirir.
“Türkiye gibiyim” cümlesi, bir ağıt değil.
Belki de sadece biraz fazla gerçek, biraz fazla insani.
Ve inanın, her şeye rağmen umut da bu çelişkinin içinde bir yerlerde yaşıyor.
Belki yorgunuz, evet. Ama kim bilir… Belki de dinlenince gökyüzünü yine en iyi biz anlatacağız.