Düriye’nin Güğümleri
Türk dizileri tutuyor. Türk toplum yaşamının bir kurgusu olan bu dizileri seyredenlerin, Türkleri yanlış anlaması söz konusu olabilir. Biz dizilerde gösterildiği gibi gerçekten entrika dolu bir toplum muyuz? Yoksa dizilerde fazla mı abartma yapıyorlar?
Halk türküleri ile koskoca bir dizi senaryosu.
Türkülerden biri “Düriye’nin güğümleri”, diğeri “Altın dişli Hayriye”, bir diğeri “Bağa girdim, bağ budanmış, bağa bülbül dadanmış, on beş yaşında da Nazife de Hanım, kimlere aldanmış”, bir diğeri de “Samanlıkta kaldıramadım samanı da Zühtü, ben sana yandım Zühtü, ben sana kandım Zühtü”. Bakın bir tane daha var, “Sandığın geçelerine, kız kaldırıp peçeleri, bu güzellik sendeyken Duran ağabey, öldürür neçeleri de bu güzellik sendeyken de öldürür neçeleri, Dura dura dura dura dura duran ağabey Duran ağabey, paraları yedin Duran ağabey.” Başka? “Kiraz aldım dikmeden, Halime'm dallarını bükmeden, bir armağan ver bana
Halime'm, ben gurbete gitmeden.”
Yani türkülerimiz bol maşallah.
Türkülerden, şarkılardan faydalanmışlar dizinin senaryosunu yazarken, adeta türkülerden dizi film yapmışlar. Pek de güzel yapmışlar.
Türkülerimiz pek güzeldir, hem de pek bir şeyler anlatırlar.
Halime, Hayriye, Huriye, Nazife, bunlar dört kız, anaları da Dürüye, hani şu şarkıdaki güğümleri olan Dürüye.
Arada ahırda ineklerle konuşuyor, süt sağıp sütleri satıyor da ailecek öyle geçiniyorlar. Tabii kızların babaları da Alamancı Zühtü, ama tam da türküdeki ben sana kandım cinsi bir Zühtü. Epey bir uyanık.
Uyanık, ama zamanında epey bir safmış, düğünün ertesi günü Almanya’ya gitmiş, aslında gitmek zorunda kalmış.
Kızları ilki ilk geceden olmak üzere her birini tek atışta arada geldiğinde yapmış.
Dedim ya biraz uyanık bir tip, aynı şarkıda olduğu gibi, Alamanyalarda kendine bir de Alaman Hanım buluvermiş, gurbete çalışmaya giden bir çokları gibi, hanımı köyde bırakıp çalışmaya gidenler oralardan kendilerine Alaman garı buluveriyorlar ya, işte bu da öyle, üstelik ondan bir de oğlu oluvermiş.
İşte hikaye Düriye’ye zamanında aşık olup, aşkı uğruna başkasıyla hiç evlenmeyen, aynı zamanda köyün en zengini, bir yandan da köyün muhtarı, diğer yandan köylünün sütünü toplayıp süt ticareti yapan, tarlası bahçesi bol, normalde akıllı görünse de aslında epey bir saf olan bahtsız bedevi olgun delikanlı Duran ağa ile Düriye ve Düriye’nin yıllar sonra aklı başına geldiği için zor karar verip de zar zor boşandığı, ancak senaryo gereği Almanya’dan mecburen küçük oğluyla Türkiye’ye kesin dönüş yapmak zorunda kalmış olan eski kocası uyanık Zühtü’nün dolambaçlı maceraları etrafında geçen bir hikaye.
Tabii bir de Düriye’nin açıkgöz babası yaşlı Halim Ağa var ve Düriye’nin kızları ile taze damat adaylarını, yani bacanakları ve baldızları da unutmayalım.
Senaryoda başka başka ilginç karakterler de var.
Diğer köy efradı da zaten böyle dizilerin olmazsa olmazı arasındadır biliyorsunuz.
Bir de unutmadan doğal olarak bu köyün de her köyde olduğu gibi bir de delisi var.
Dizide eski Türk komedi filmleri tadı var. Aynı eski Yeşilçam komedi filmleri tadında.
***
Dizi Ege’de, Muğla’da Akkaya köyünde çekilmiş.
Köy yeri, köy hayatı, Muğla yöresine has şivelerle tam bir Anadolu yaşam hikayesi.
Muğla efradını çok severim ben, Türkiye’nin her yeri güzeldir de, Muğla bir başkadır.
Belki dizi televizyonlarda yayınlandığında izlemiş olanlarınız vardır, sanırım 2010 yılında televizyonda yayınlanmış, ama ben buralarda olduğum için o zamanlar izleyememiştim.
Neyse ki internete yakın zamanda yüklemişler tüm diziyi, daha önce de bir yerlere yüklemişlerse de benim dikkatimi çekmemiş, ben yeni gördüm.
Bu arada birkaç bölümüne de hızlıca baktım.
Bir yöresel komedi olarak güzel diziymiş gerçekten.
***
Tabii komedi niyetine izleyince komik geliyor da, senaryoda Anadolu insanının o kendince uyanıklığı, entrikaları, yalanları, dolanları epey bir işlenmiş.
İşin kötüsü bunlar öyle komiklik olsun diye çok da abartılmamış, yani diyeceğim o ki, diziyi izlerken gerçekten böyledir bizim insanımız diyorsunuz.
Yaşlı ve uyanık Halim ağa paragöz bir baba mesela, yıllar öncesinde damadı Zühtü’den meğerse başlık parası istediği için Zühtü gerdek gecesinin ertesinde hemen Almanya’ya gitmek zorunda kalmış. Şimdi de boşandığı için Düriye’yi Duran ağaya başlık parası karşılığında güya vermiş, şimdilik kapora adı altında başlık parasının bir miktarını da alıvermiş, ama onca çabalarına rağmen Düriye’yi bir türlü de Duran ağaya varmaya ikna edemiyorlar.
Zühtü deseniz zaten şarkıdaki gibi, o da Düriye’yi kandırıp tekrar evlenme derdinde. Alman hanımı bunca yıl kendisiyle evlenmedi diye Zühtü’nün Almanya’da yaptığı tüm yatırımların üstüne konmuş ve Zühtü’ye de tekmeyi vurmuş. Zühtü de çulsuz vaziyette köyüne kesin dönüş yapmak zorunda kalmış.
Kızlar deseniz bin türlü entrika, ama onlar da babalarından yana çıkıyorlar doğal olarak.
Sonuçta köy yeri, bin türlü dedikodu dönüyor ortalıkta, damat adayları ile görüştüklerini gören olsa dedikodusu bitmeyecek.
Kızlar entrikacı olur zaten, Cem Yılmaz bir parodide bahsediyordu bu konudan, kızlara küçüklüklerinden itibaren her şey yasak olduğu için akılları bir başka türlü çalışır, bin türlü entrikaya hazırlıklı oluyorlar diye parodisini bile yapmıştı, işte dizide bu tarz entrikalar da epey bir işlenmiş.
Köylü ahali ise bir Duran ağanın tarafını tutuyor, bir eski damat Zühtü’nün. Kim rüşvet niyetine ne hediye verirse artık ahaliye, ahali ona göre taraf tutuyorlar. Bir yandan da pek bir meraklı.
Kısacası dedim ya, bu entrikalar abartılı gelmiyor dizide, bizim insanımız gerçekten böyledir diyorsun.
Biz gerçekten böyle entrikacı bir millet miyiz acaba?
Dizilerde verilen mesajlar doğru mu?
***
Gelin bir de olaya bir başka açıdan bakalım.
Niye dünyada Türk dizileri bu kadar popüler oldu?
Dizi sektöründe bizim çok yetenekli oyuncularımız var!
Çok iyi yönetmenlerimiz var!
Senaristlerimiz de çok iyi senaryolar yazıyorlar.
Türk toplumu içerisindeki çeşitli çatışmaları iyi kurguluyoruz ve bu da dünyada ilgi çekiyor.
Buna yumuşak güç deniyor.
Dizi sektörü önemli!
Evet, bunların hepsi doğru da, bu durumda sanırım biraz dikkatli olunmasında da fayda bence.
Tüm dünyanın diziler sayesinde bizi yanlış anlaması da mümkün. Biz dizilerde gösterildiği gibi gerçekten biz entrika dolu bir toplum muyuz?
Evet, doğrudur, toplumumuzda biraz şark kurnazlığı vardır, sonra toplumsal çatışmalarımız da son zamanlarda özellikle iktidar tarafından körüklendiği için biraz gün yüzüne çıktı, ama galiba dizilerde gösterildiği kadar da abartılı bir durumumuz yok.
Ama dizi sektörünün bunca popüler olmasının avantajını kullanmamız lazım.
Bu dediğimi Amerikalılar yapıyorlar. Konjonktür neyi gerektiriyorsa, kendi dizilerinde istedikleri mesajları veriyorlar.
Yıllar önce severek izlediğim bir dizide mesela Rusya’dan aldığımız S400 hava savunma sistemine karşı olduklarını açıkça belirtmişlerdi, bende dizinin büyüsü tamamen yok olmuştu.
Amerikalılar bunu sürekli yapıyorlar. Düne kadar dövüş filmlerinde Türk karakterler başarılı karakterler olarak yer alırken, son zamanlarda Türk karakterlerin daha çok düzenbaz karakterler olarak gösterilmesi de Amerika’nın Türkiye’ye bakış açısındaki değişimin bir ispatı, tüm bu mesajlar birer sübliminal mesaj.
Hatta son günlerin en popüler dizisinde (üç cisim problemi) Suriye’deki bizce terörist olan unsurların kahraman olarak gösterilmesini bile yaptılar.
Amerikan dizilerindeki eşcinsel karakterlerdeki artış, ya da, ne bileyim, Amerikalıların her filmlerinde birer kahraman olarak gösterilmeleri tamamen dizi film ya da uzun metrajlı film sektörünün manipülasyon amacıyla kullanılmasından kaynaklanıyor.
Tüm dünya Hollywood film sektörünün dünyadaki etkisinin farkında. Doğal olarak da Amerikan devleti bu etkiyi muhtemelen kullanıyordur.
Bence aynı şeyi devlet olarak bizim de yapmamız gerekli. Ancak bizim devletimizin destek verdiği büyük bütçeli diziler nedense özel firmaların ürettikleri diziler kadar popüler olamıyor. Bunda sanırım devlet politikasının yeterince ince ayarlar ile bu yüksek bütçeli dizilere işlenememesinin büyük etkisi oluyor.
Bu işi özel sektöre bırakmakta fayda var, devletin sadece gerektiğinde film sektörüne destek olması, belki teşvikler vermesi, arada da sadece devlet politikası olarak dünyaya iletmek istediği mesajları şart koşarak başka da bir şeye karışmaması gerekiyor.
Dünya bu işi böyle yapıyor.
Parayı ben veriyorum diye olaya çok müdahil olmak ters tepiyor çünkü.
***
Madem bu bir kültürel savaş, evet bence dizi sektörü de ülkeler arasındaki soğuk savaşın etkili bir silahı konumunda. Evet, soğuk savaş bitmedi, halen daha devam ediyor. Hatta belki de hiç bir zaman bitmeyecek.
Kültürel hegemonya da bu savaşın asıl amacı.
Mademki biz de dizi sektöründe bu kadar başarılıyız, öyleyse bu sektörün avantajlarını kullanmalıyız.
Ancak dizilerin kendi toplumumuzu kötü etkilemesine de izin veremeyiz.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.