O Tüm Türkiye’nin Zeki Müren’iydi
Kendisinin geniş, ana akım kitlelere ulaşabilme yeteneğinden ve aynı zamanda bu kitlelerin kültürel kalıplarına meydan okuyabilmesinden çok etkilendiğimi söylemek isterim. Onun yaşadığı yıllar, bilhassa 70’ler ve 80’ler her şeyin çok normal olduğu bir dönem değildi.
Zeki Müren toplumsal hafızamızda büyük yer kaplayan bir sanatçı. İkili cinsiyet sisteminin çok keskin sınırlarla belirlendiği bir ülkede, bu sınırları muğlaklaştırarak kendini sisteme ait hissetmeyenler için bir rol model oldu her zaman. Yalnızca sistemin dışıyla sınırlı kalmadı etkisi. Çok yönlü sanatçı kimliğiyle; birçok farklı nesilden, birçok farklı sosyokültürel çevreden insanın hayatında, hafızasında kendine sıcak bir yer buldu.
Aklımdaki soru şuydu: “Zeki Müren, Türkiye’deki her alt ve üst kültürün kendine ait bir parça bulabildiği bir popüler kültür ikonu olabilmeyi nasıl başarabilmişti?”
Ben de 80’lerde 20’li yaşlarımda iken, Zeki Müren’i televizyonda izleyerek ve dinleyerek hayatıma renk kattım. Klasik bir muhafazakâr yapıya sahip bir aileden geliyorum. Annem Türk sanat müziği sever ve dost meclislerinde güzel sesiyle herkese keyifli anlar yaşatırdı. Bu arada anneannemin Zeki Müren aşkını hiç unutamam. Küçüklüğümde kadınlar matinesi olur, Zeki Müren de burada sahne alırdı. Bu ortamda Zeki Müren’le ilk kez karşılaştığımdan beri, kendisini müziğe engin bir tutkuyla bağlı, seyircisiyle derin ve özel bir irtibat kuran, kendine özgü ve içten bir sanatçı olarak gördüm hep.
Kendisinin geniş, ana akım kitlelere ulaşabilme yeteneğinden ve aynı zamanda bu kitlelerin kültürel kalıplarına meydan okuyabilmesinden çok etkilendiğimi söylemek isterim. Onun yaşadığı yıllar, bilhassa 70’ler ve 80’ler her şeyin çok normal olduğu bir dönem değildi. O zorlu yıllarda bile Zeki Müren, farklı olan ideallerimizi sanat yoluyla topluma ulaştıran bir köprü vazifesi görmüştü. Ve paylaşılan bu insanlık deneyimi, onun müziğinde de güzelce, yerli yerine oturuyordu.
Bu arada gözlemlerime göre, bizim toplumumuzun gözünde iki farklı “Zeki Müren” imgesinin canlandığını görüyordum. Birincisi kendi şahsı, bir insan olarak Zeki Müren ve diğeri de onu Zeki Müren yapan sanatı. Zira sanatı göklere çıkarılırken, ismi alay veya bazen aşağılama sıfatı olarak kullanılıyordu. Bugün bile bu bakış açısının bazılarımızda mevcut olmasını garipsiyorum. Sorarım size, bu denli zengin bir mirası olan, çok değerli bir sanatçıyı özel yaşamından, özel yaşamındaki özel ilişkilerinden soyutlayıp, yalnızca sanatsal üretimiyle, sanatıyla değerlendirmek mümkün değil midir?
Bence sanatçıyı ve işini yorumlamak, seçilen bakış açısına veya bağlama göre değişir. Başka bir insanın düşüncelerini, hislerini, deneyimini vs. hiçbir zaman bütünüyle anlayamayız. Yarattığı eser de seyirciye, zamana, coğrafyaya vs. göre farklı anlamlara bürünebilir. Böyle düşünürsek sanatçının kendisiyle ortaya koyduğu eserleri arasındaki ilişki, tartışmaya açık olsa da, hiçbir zaman tutarlı ya da sabit olamaz. İkisini birbirinden ayırma girişimleri de doğru olmaz.
Zeki Müren yaşarken bu konulara takılmadan, kendi doğrularını ifade edecek kadar medeni cesareti yüksek bir insandı. Örneğin giydiği etekler hakkında yayınladığı bir manifesto vardır. Etek giymekle kadınsı olmadığını söylüyor ve benzer kıyafet giyen gladyatörler, semazenler, rahipler de mi feminen oluyor diye soruyordu. Tam bir laf cambazıydı.
Benim nazarımda Zeki Müren demek; Devlet sanatçısı, Paşa, Sanat Güneşi, ordu bağışçısı, hayırsever, muhafazakâr bir Müslüman, Cumhuriyet’in altın çocuklarından biridir. Bu isimlendirmelerin hepsi Zeki Müren’in karakterinin bir parçasıdır. Bizler hoşumuza giden kısmı görüp, gerisini göz ardı edebiliriz ama artık bir fani olan Zeki Müren’in eserleri parlaklığından hiçbir şey kaybetmeden yaşamaya devam eder.
Zeki Müren’in müzisyen kimliğini öven kişiler, onu kendi kişisel travmalarına derman edenler. Hepsi aynı potada bir şekilde buluşabiliyorlar. Sözgelimi, kendisini gazinolarda izleme bahtiyarlığına ulaşmış nesiller, Onur Yürüyüşünde onun resmini görüp heyecanlananlar, onu bir Türk milliyetçisi olarak ananlar… Hakikaten her kesimden insanın zihninde yaşattığı farklı bir Zeki Müren algısı var, var olmaya da devam ediyor.
Keşke onu layıkıyla her birimiz anlayabilmiş olsaydık ve birbirimizi dar kalıplara sokma alışkanlığından kurtulabilmek için onun duruşunun ne denli toplumsal bir değer olduğunu kavrayabilseydik… Türkçemizin diksiyon üstadı sen ölmedin hep yaşayacaksın. “Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla dolu” olsa da seni saygıyla, özlemle, farklı sanatınla ve kişiliğinle anmaya devam ediyoruz.