Site İçi Arama

savunma

Bir ülkede iç savaş yaşanmasını hazırlayan koşullar neler olabilir?

Bu yazımızda, bu ortamda ortaya çıkan ve devleti iyice yıpratan bir iç savaşın nedenlerinden bahsedeceğiz. Bu iç savaşta, iki dominant kişilik ve bu iki kişi etrafında toplanmış güç sahibi insanlardan oluşan iki taraf bulunmaktadır. Halkın önemli bir kısmı ise bu gelişmeleri tam olarak değerlendiremediğinden gelişmelere göre taraf belirleme eğilimindedir.

Küçücük bir topluluğun kurduğu ve başlangıçta birkaç köyden oluşmasına rağmen hızla büyük bir imparatorluk olabilmiş bir devlet düşünün. Devleti, toplumun iki ayrı kesimi yönetmektedir. Bunun dışındaki geniş kitlelerin yönetimde önemli bir etkisi yoktur. Hukuk anlayışı kendine has olan bu devlet, başlangıçta monarşiyle yönetilmesine rağmen zamanla rejimi değişmiş geleneksel bir cumhuriyettir. Bu devletin hırslı bir yapıya sahip olan üst tabakaya mensup vatandaşları, tarihi süreç içinde oldukça zenginleşmiştir. Devlet yönetiminde önemli makam ve mevkileri işgal eden bir kesim ise çok daha hızlı zenginleşmiş ve zenginleşmeye devam etmektedir. Fakat artık zenginleşme, şan ve şöhret için hırsla mücadele eden siyasetçiler ve devlet memurları, devlete birçok açıdan zarar vermektedir.

Devlet, son zamanlarda farklı coğrafyalardaki birçok ülkede yaşanan savaş ve çatışmalarla meşguldür. Yani topraklarını ve etki alanını genişletmeye çalışmaktadır. Ordular yabancı ülkelerde savaşırken, ülke içinde ise tam bir kaos ortamı yaşanmaktadır. Başkentte kişisel husumetler, aşırı kıskançlık ve inatçılık, gurur ve itibar, sınıf çatışmaları, bir kişinin son derece güçlenmesi ve ün kazanmasının kabul edilememesi gibi hususlar, ileri gelen siyasetçilerin ve halkın birbiriyle çatışmasına sebep olmaktadır. 

Ordu yakın zaman önce yapılan köklü değişikliklerle klasik yapısını, dolayısıyla da birlik ve bütünlüğünü kaybetmiştir. Böylece, devletin ve milletin ordusu olmaktan çıkmış, siyasetçilerin veya çıkar gruplarının askeri birliklerinden oluşan kozmopolit bir yapı haline gelmiştir. Hatta bazı kişiler, kâr amaçlı bir şirket gibi çalışan ve paralı askerlerden oluşan silahlı örgütler kurmuşlardır. 

Bu yazımızda, bu ortamda ortaya çıkan ve devleti iyice yıpratan bir iç savaşın nedenlerinden bahsedeceğiz. Bu iç savaşta, iki dominant kişilik ve bu iki kişi etrafında toplanmış güç sahibi insanlardan oluşan iki taraf bulunmaktadır. Halkın önemli bir kısmı ise bu gelişmeleri tam olarak değerlendiremediğinden gelişmelere göre taraf belirleme eğilimindedir. 

Dominant kişilerden biri, kendi mesleğinde oldukça başarılı biridir. Bu kişi, aynı zamanda politika ile ilgilenmektedir. Politikacı olarak da büyük bir başarı göstermiş ve önemli bir seçimi kazanmıştır. Bu seçimi kazandıktan sonra popülist bir politika izlemiş ve sıradan insanlar nezdinde önemli bir yer edinmiştir. Özellikle de o zamana kadar ezildiklerini veya devlet yönetiminden dışlandıklarını düşünen çeşitli kesimleri yanına çekmeyi başarmıştır. Bu kişi ayrıca, göçmenler ve sığınmacılar da dahil çok sayıda yabancıya vatandaşlık vermiştir. Böylece, taraftar kitlesi iyice büyümüştür. 

Bundan sonra da fakir insanlara ve yeni vatandaşlık kazanan kişilere devlete ait arazilerden toprak dağıtmış ve ucuz maliyetlerle evler inşa ettirmiştir. Bunları yaparken, gerektiğinde kanunları çiğnemekten çekinmemiştir. Bu davranışları, devlet yönetimindeki diğer kişilerden ve bazı siyasetçilerden büyük bir tepki görmüş ancak kitlelerin desteğini kazandığından ve yasal dokunulmazlık sahibi olduğundan herhangi bir hukuki takibata uğramamıştır.

Devlette üst seviyedeki görevinin süresi dolmak üzere olan bu kişi, önüne daha büyük siyasi hedefler koymuş ve bunun için hazırlıklara başlamıştır. Fakat yasal kısıtlamalar sebebiyle yeni siyasi hedeflerine ulaşabilmek için aday bile olamayacak durumdadır. Bu kısıtlamalardan kurtulmak için başkentte ve özellikle parlamentoda birçok kişi ile temas kurmakta ve görüşmektedir. Ayrıca, devlete değil kendine hizmet edecek şekilde kurduğu istihbarat ağı sayesinde ülkede olan biten her şeyi yakından takip etmektedir.

Doğal olarak, rakipleri de onun hareketlerini yakından takip etmekte ve yasal kısıtlamalara harfiyen uyulması için ellerinden geleni yapmaktadır. Ancak bu kişi, artık durdurulamayacak kadar güçlenmiştir. Örneğin, siyasi bir mücadelede çok işine yarayacak olan büyük bir servet edinmiştir. Bu serveti, yaptığı üst düzey görevler sırasında edinmiştir. Sadece kendisine değil, onunla birlikte çalışanlara da büyük ekonomik çıkarlar temin ederek çok sayıda taraftar ve çıkar ortağı kazanmıştır. En önemlisi de etrafında çıkar ortaklığına dayanan sadık bir profesyonel kurmay heyeti teşkil etmiştir.

Kendisinin ve yakın çevresinin aşırı zenginleşmesi ve görev süresi ile ilgili yasal durumu tartışılmaya başlanmış ancak ilginç bir şekilde bu baskılardan, ileride en büyük rakibi olacak kişinin verdiği destek sayesinde kurtulmuştur. Bu destek sayesinde, devlet yönetimindeki en üst makamlardan birine oturmaya devam edebilmiştir. Buna rağmen, bir süre sonra aralarındaki iş birliği sona ermiş ve bu iki kişi yavaş yavaş birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır. Bunda muhtemelen, ülkede en güçlü kişiler olarak sadece bu ikisinin kalması etkili olmuştur. Çünkü devleti tamamen kontrol altına alacak bir makama gelmek için önlerindeki tek engel birbirleridir.

Aslında başlangıçta, gücü ele geçirebilecek veya ele geçirmek isteyenleri dengeleyebilecek başka kişiler de vardır. Ama zamanla bunların bazıları eceliyle ölmüş, bazıları öldürülmüş, bazıları ise kumpaslarla devletten ve siyasetten tasfiye edilmiştir. Böylece, meydanda dominant güç olan sadece iki kişi kalmış ve zamanla ikincil güç konumunda olan az sayıda insan bu iki kişiden birinin veya diğerinin yanında yer almaya başlamıştır. Bunun sonucunda ülke, daha da istikrarsız bir hale gelmiştir. 

Bu istikrarsızlık, sadece bu iki kişinin mücadelesinden değil, ülkede uzun süreden beri devam eden ve gün geçtikçe daha da belirgin hale gelen çürümüşlükten de kaynaklanmaktadır. Bu çürümüşlük sebebiyle ülke ekonomisi bozulmuş, milletvekilleri parayla seçilmeye başlanmış, siyasi gruplar birbirleri ile çatışma içine girmiş, toplum kamplara bölünmüş, rüşvet ve yozlaşma normal hale gelmiş, devlet görevlerinde liyakat değil sadakat ön plana çıkmış, seçimlerde hile yapılmaya başlanmıştır. Oylar para ve devlet görevleri dağıtılarak satın alınmakta ve devlette herhangi bir göreve gelen herkes kendi akrabalarını ve yakınlarını işe alarak ele geçirdiği makama çöreklenmektedir. 

Askeri komuta kademeleri siyasete bulaşmış, ordudaki makamlarını güç ve para elde etmek için kullanır hale gelmiş, devlet memurları ve hatta halk arasında örgütlenmiş bazı gruplar birbirlerine karşı entrikalar çevirmekle meşguldür. Daha da kötüsü; mafyalaşma artmış, mafya ve siyasetçi ilişkileri yaygınlaşmış, seçimlerde rakip adaylar birbirlerini silahlı adamları ve suç örgütleri vasıtasıyla tehdit etmeye başlamıştır. 

Tüm bunların sonucunda, parlamentonun gücü ve etkinliği azalmış, devleti yönetme ve kaynakları kullanma gücü belli kişilerin eline geçmiştir. Bu karmaşa ve kaos ortamı, siyasi çevrelerde ve halkta, işlerin düzeltilmesi için olağanüstü yetkilere sahip güçlü ve karizmatik bir kişinin başa getirilmesi gerektiği yönünde bir inanç oluşturmuştur. Bu durum, ülkeyi tek başına yönetecek kişinin kim olacağı sorusunu gündeme getirmiştir. Çünkü bu özelliklere sahip iki kişi bulunmaktadır. Böylece, iç savaşın temellerini atan bir rekabet ortaya çıkmaya başlamıştır. 

Buraya kadar anlattıklarımızdan okuyucular, “Bu, hangi ülkedir?” sorusunu sormuş ve kendi düşüncelerine göre gözlerinin önünde bir ülke şekillenmiş olabilir. Tarif edilen olaylardaki benzerlikler sebebiyle bunun günümüzde var olan bir ülke olduğunu düşünenler de olabilir. Bu sebeple herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için bu ülkenin adını açıklamakta fayda var. 

Bahsettiğimiz ülke, milattan önce birinci yüzyılın ortalarındaki (MÖ59-49) Roma İmparatorluğu’dur. MÖ 49’da Roma, Jül Sezar (Julius Caesar) ve Pompeus (Gnaeus Pompeius Magnus) liderliğinde iki ayrı kampa bölünmüş ve bazı kişilerin (Örneğin Montequeu’nün) Roma’nın zayıflamasına sebep olan en önemli olaylardan biri olarak kabul ettiği büyük bir iç savaşa sahne olmuştur. Yukarıda, bu iç savaşa sebep olan koşullar anlatılmaya çalışılmıştır.

Bu anlatılanlardan, Roma’da iç savaşa uygun ortam hazırlayan koşulların şunlar olduğu anlaşılmaktadır:

-Toplumun sınıflara ayrılması ve siyasi açıdan buna göre örgütlenmesi.

-Bu sınıflardan sadece bir kısmının ülke yönetimine hâkim olması. 

-Bunun sonucunda istismar edilmeye açık geniş bir kitle teşkil eden alt sınıfların oluşması.

-Uygulanan politikalar sebebiyle halkın, kısa sürede ve üretmeden zenginleşmek isteyen aşırı hırslı bir toplum haline gelmesi.

-Devlet yönetimindeki memurların ve siyasetçilerin devlet imkanları ile hızla zenginleşmesi. 

-Böylece, gelir adaletsizliğinin aşırı derecede artması.

-Devletin sınırlarının ve etki alanının gerçek gücü ile mütenasip olmayacak kadar genişlemesi.

-Bu sebeple sürekli olarak sınır ötesi çatışmaların ve savaşların yapılması.

-Başkentten uzakta görev yapan askeri birliklerin ülkeye yabancılaşması ve siyasetin kontrolünden uzak kalarak aşırı güçlenmesi. 

-Başkentte kişisel husumetler, aşırı kıskançlık ve inatçılık, gurur, itibar, sınıf çatışmaları, bir kişinin son derece güçlenmesi ve ün kazanmasının rakiplerince kabul edilememesi gibi sebeplerle ileri gelen siyasetçilerin ve halkın birbiriyle çatışması. 

-Ordunun klasik yapısının bozulması ve devletin ordusu olmaktan çıkarak siyasileşmesi.

-Ordunun bazı kişilerin, siyasi partilerin ve dini grupların birliklerinden oluşan kozmopolit bir ordu haline gelmesi.

-Bunun sonucunda orduda birlik ve bütünlüğün bozulması ve böylece siyasetçilerin veya çıkar gruplarının taraftarlarının askeri birliklere hâkim olması.

-Bazı kişilerin, ordu yerine geçecek paralı askerlerden oluşan silahlı örgütler kurması.

-Siyasetin fikirler üzerinden değil kişiler üzerinden yapılması ve bunun sonucunda lider odaklı siyasetin ön plana çıkması. 

-Bunun sonucunda toplumun karizmatik özelliklere sahip en az iki lider etrafında toplanarak birbirine tahammülü olmayan kamplara bölünmesi.

-Merkezde iktidarda olan ve yerelde gücü ele geçiren kişilerin akrabalarının veya siyasi destekçilerinin kanunları hiçe sayarak devlet imkanları ile zenginleştirilmesi. 

-Yasalara aykırı olarak devlet arazilerinin siyasi amaçlarla bazı kişilere peşkeş çekilmesi. 

-Siyasi çıkar sağlamak maksadıyla yabancılara, göçmenlere ve sığınmacılara vatandaşlık verilmesi.

-Popülist politikalar uygulanarak alt sınıfların siyasi bir amaçla tahrik edilmesi.

-Güç sahibi insanların insani veya kutsal bir amaçla olduğunu iddia ederek hukuka aykırı eylemlerde bulunmaktan çekinmemesi.

-Tüm bu hukuksuzluklara rağmen kendileri de aynı hukuksuzlukları yaptıkları için üst sınıfların, bu hukuksuzlukların kendilerine fayda sağladığını düşündükleri için de alt sınıfların bu uygulamalara karşı sessiz kalması ve hatta bunları alkışlaması. 

-Siyasetin kirlenmesi (seçimlere hile karıştırılması, oyların para ve devlet görevleri dağıtılarak satın alınması, milletvekillerinin parayla seçilmesi vb.).

-Toplumsal çürümenin derinleşmesi (Örneğin rüşvet, iltimas, torpil, adam kayırma, yozlaşma, devlet görevlerinde liyakat değil sadakat ön plana çıkması, devlette herhangi bir göreve gelen bir herkes kendi akrabalarını ve yakınlarını işe alarak ele geçirdiği makama çöreklenmeye çalışması, devlet memurları ve halk arasında örgütlenmiş bazı grupların birbirlerine karşı entrikalar çevirmekle meşgul olması.

-Mafyalaşmanın yaygınlaşması, mafya ile siyasetçilerin iş birliği içine girmesi, bunların yasal veya siyasi bir yaptırıma maruz kalmaması, seçimlerde rakip adaylar birbirlerini silahlı adamları, mafya ve diğer suç örgütleri vasıtasıyla tehdit edilmesi.

-Tüm bunların sonucunda, parlamentonun gücü ve etkinliğinin azalması.

-Ortaya çıkan dominant ve baskıcı liderlerin karşısında demokrasiyi korumaya çalışan yetenekli ve dirayetli siyaset adamlarının azalması veya hiç kalmaması.

-Halkın siyasete ve siyasetçiye güveninin azalması.

-Ekonominin bozulması. 

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 26.07.2022
  • Süre : 5 dk
  • 1922 kez okundu

Google Ads