Site İçi Arama

savunma

Gemilerin Karşılaştığı Sorunlar ve Enerji Silahlarının Kullanılması Üzerine Düşünceler

İran, gemileri saldırıya uğrayan veya saldırılardan ekonomik zarar gören ülkeler tarafından olayların arkasındaki asıl güç olarak suçlanmaktadır. Husilerin saldırılarda kullandıkları silah ve teçhizatı İran’dan temin ettiklerini ileri sürülmektedir.

Daha önceki yazılarımızda, Rusya-Ukrayna savaşı süresince Karadeniz’de yaşanan çatışmalardan ve bu çatışmalarda Rus Deniz Kuvvetleri gemilerinin klasik deniz mayınlarından yenilikçi basit teknolojilere ve karmaşık teknolojik silahlara kadar birçok tehditle karşı karşıya kaldığından bahsetmiştik. Bahse konu bu çatışmalarda, büyük bir deniz gücü olan Rusya’nın oldukça mütevazi bir deniz kuvvetine sahip Ukrayna tarafından neredeyse Karadeniz’de hareket edemez hale getirildiğini bütün dünya gibi biz de hayretle izledik.

Bu durum Rusya’da, tankların neredeyse tank stoklarını tüketecek kadar büyük miktarda vurularak imha edilmesinin yarattığı travmaya benzer bir travma yaratmış gibi görünmektedir. Rus donanmasının aldığı tedbirler, bunu düşündürmektedir. Fakat gemilerin savunması konusundaki endişeler sadece Rusya ile sınırlı kalmamıştır. Bu endişeler, diğer ülkeler tarafından da paylaşılmaya başlanmıştır. Çünkü Karadeniz Donanması’nın amiral gemisi de dahil çok sayıda Rus gemisinin kolayca vurulmuş olması, gemilerin eski güçlü konumlarının sorgulanmasına sebep olmuştur. 

Tank ve zırhlı araçların çok büyük miktarda vurulmaları; mayın, EYP, klasik tanksavar silahları, silahlı helikopterler ve uçaklar gibi eski silah ve mühimmatla birlikte yeni nesil tanksavar silahları ve SİHA gibi yeni teknolojilerin ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Tanklar ve zırhlı araçlar çok büyük silahlar/araçlar olduklarından çok uzak mesafelerden görülebilmekte, bu yüzden kolayca hedef olmakta ve saldırılardan kaçamamaktadırlar. 

Aynı sorun, gemiler için de geçerlidir. Gemiler, tanklara göre çok daha büyük olduklarından tespit edilmeleri ve vurulmaları tank ve zırhlı araçlara göre bile çok daha kolaydır. Üstelik gemiler, radarlar tarafından da takip edilmekte ve gemilerin, tank ve zırhlı araçlara göre başka dezavantajları da bulunmaktadır. Bu dezavantajlar, denizaltılar hariç gemilerin açık denizde iken neredeyse hiçbir saklanma imkanlarının olmamasından kaynaklanmaktadır. 

Denizlerde, kara parçalarından farklı olarak, kıyıdan uzakta olan gemilerin arkasına saklanabilecekleri dağ ve vadi gibi doğal arazi arızaları veya altlarına saklanabilecekleri köprü ve bina gibi insan yapımı tesisler yoktur.  Gemiler üzerindeki savunma silah ve sistemleri de yukarıda bahsedilen çok yönlü saldırılara karşı yeterli savunma sağlayamamaktadır. 

Bu sebeple Ukrayna, Karadeniz’deki Rus gemilerine mayından SİHA ve kıyı savunma füze bataryalarına kadar değişik silahlar kullanarak birçok kez taarruz etmeyi başarmıştır. Ayrıca, insansız deniz araçları ve hatta uzaktan komuta sistemi takılmış ve patlayıcılar yüklenmiş sivil maksatlı küçük tekneler ve jet skilerle bile birçok Rus deniz aracını vurup batırmıştır. Bu durum, tüm dünyada gemilerin nasıl korunacağı sorusunu gündeme getirmiştir.

Sorun sadece deniz kuvvetleri gemileri ile de ilgili değildir. Bu gün dünyada, kıtalararası yük ve hatta insan taşımacılığının önemli bir kısmı denizlerden yapılmaktadır. En önemlisi de savaş halindeki ülkelerin başka ülkelerden satın aldığı veya yardım olarak gönderilen savaş araç, gereç, silah ve mühimmatları da deniz araçları ile taşınmaktadır. Bu sebeple, deniz kuvvetleri gemileri kadar sivil deniz araçlarının korunması da büyük önem taşımaktadır. Sivil deniz taşımacılığın emniyeti, gelecekte en önemli küresel güvenlik sorunlarından biri olmaya adaydır.

Zaten sivil gemiler, yıllardır basit silahlarla donatılmış Afrika ve Güneydoğu Asya kökenli deniz haydutları (korsanlar) tarafından durdurulmakta, ele geçirilmekte ve değişik şekilde saldırılara uğramaktadır. İsrail’in Gazze’de yaşayan Filistinlilere karşı başlattığı yok etmeye yönelik saldırılardan sonra Yemen’de konuşlu Husilerin eylemleri ile bu saldırılar yeni bir boyut kazanmıştır. 

Husiler, kasım ayından bu yana Aden Körfezi, Bab el Mandab Boğazı ve Kızıldeniz istikametinde veya tersi istikamette geçen ticari gemileri hedef almaktadır. Bu saldırılar İsrail'in Gazze'deki eylemlerine misilleme için yapılmakla birlikte sadece İsrail gemileri değil İsrail ile yakın ilişkileri olan devletlerin gemileri de saldırılara maruz kalmaktadır. 

Öte yandan saldırılar, İran gibi Batı ve İsrail ile uzun süredir sorunlar yaşayan ülkeler için de yeni sorunlara sebep olmaktadır. Çünkü İran, gemileri saldırıya uğrayan veya saldırılardan ekonomik zarar gören ülkeler tarafından olayların arkasındaki asıl güç olarak suçlanmaktadır. Bu ülkeler, Husilerin saldırılarda kullandıkları silah ve teçhizatı İran’dan temin ettiklerini ileri sürmektedir. Onlara göre İran, bu sayede herhangi bir doğrudan çatışmaya katılmadan İsrail’e ve Batı’ya baskı uygulamaktadır.

İddialara göre, Husilerin elinde İran tarafından temin edilen ve deniz araçlarına karşı kullanılabilecek kısa menzilli balistik füzeler, karadan atılan seyir füzeleri, insansız hava araçları ve insansız deniz araçları bulunmaktadır. Bu silahları kullanan Husiler, Yemen’in kendi kontrollerindeki kısmına yakın suları kullanan gemilere saldırarak bölgedeki deniz ticaretine milyarlarca dolar zarar vermeyi başarmışlardır.

Bu zarar oldukça ciddi boyutlara ulaşmış olmalı ki, birçok ülke tarafından teşkil edilen bir deniz gücü bölgeye gönderilmiştir. Bu görev gücüne; ABD, Avustralya, Bahreyn, Kanada, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Norveç, Singapur, Sri Lanka ve Birleşik Krallık (İngiltere) destek sağlamaktadır. Bu kuvvet, bir süredir Husilere ait füze rampalarını, hava savunma sistemlerini, radarları ve mühimmat depolarını bombalamaktadır. Ancak gerek Husilerin açıklamalarından gerek harekatla ilgili kamuoyuna yansıyan bilgilerden bunun pek bir işe yaramadığı anlaşılmaktadır. 

Öte yandan, yapılan bombardımanlar etkili olsa bile bu tür bir görev gücünün uzun süre bölgede kalması ve Husileri sürekli bombalayarak baskı altına alması sürdürülebilir bir hareket tarzı olarak görülmemektedir. Çünkü, bu harekata katılan ülkelerin çoğu, sadece bu bölgedeki sorunlarla ilgilenmemektedir. Örneğin Rusya-Ukrayna savaşında, Ukrayna’ya da doğrudan veya dolaylı olarak destek vermekte; silah, mühimmat ve mali kaynak sağlamaktadırlar. 

Üstelik bu ülkeler, Soğuk Savaş sonrasında ordularını küçülttüklerinden ve silah sanayii kapasitelerini azalttıklarından kısa süre içinde ihtiyaç duydukları silah, araç ve mühimmat eksiklerini tamamlamakla ilgili sorunlar yaşamaktadırlar. Ayrıca, Ukrayna savaşı sonrasında Rus tehdidinin arttığı değerlendirmesi ile milli ordularını büyütmek, araç ve silah stoklarını artırmak gibi kararlar da aldıklarından, Yemen’e yönelik bu göreve uzun süre katılmaları mümkün görünmemektedir.

Bununla birlikte bu ülkelerin, az sayıda gemi ile bu kuvveti destekleyebilmek için bazı avantajları da bulunmaktadır. Öncelikle bu ülkelerin çoğu, dünyanın en sanayileşmiş ülkeleri olduklarından, silah sanayii kapasitelerini hızla artırabilirler.  Öte yandan, sivil amaçlarla ürettikleri ve askeri harekatlar için de kullanılabilen dronlar ile insansız deniz, kara ve hava araçları üretme kapasitesine sahipler. Ayrıca, uzun süredir geliştirilmeye çalışılan yoğunlaştırılmış enerji silahlarında da belli bir seviyeye gelmiş durumdalar. 

Enerji silahları, deniz kuvvetlerine hem büyük bir yetenek kazandırabilecek hem de ekonomik bir silah olarak göründüğünden büyük ilgi görüyor. Bu silahların ikmal, bakım, uzun ömür ve neredeyse sınırsız ateş etme kapasitesi gibi birçok konuda avantaja sahip olması, bunların geliştirilmesi için daha fazla kaynak ayrılmasına sebep oluyor. Bu silahların bir şarjöre ve dolayısıyla mermiye ihtiyacı yok. Herhangi bir patlayıcı kullanmadıklarından boş kovan sorunları da yok. Herhangi bir barut veya patlayıcı yanmadıklarından zehirli gaz artıkları da yok. Yani oldukça çevreciler.

Şarjör ve mühimmat olmadığından büyük depolara ve bu depolarda görevlendirilecek personele ihtiyaçları yok. Yani gemilerin yükünü artırmıyorlar. Mermileri olmadığından, ateşlenmelerinde bir kısıtlama yok. Teorik olarak binlerce kez ateş edebilirler. Dolayısıyla ateşleme başına maliyetleri oldukça düşük. Örneğin en basit bir füze binlerce ve hatta yüzbinlerce dolara mal olabilirken yüksek enerji silahları bir füzenin yapacağı işi 1 ila 15 dolar arasında değişen maliyetlerle yapabiliyor. 

Bu sebeple birçok ülke son zamanlarda bu tür silahları geliştirmeye büyük kaynaklar ayırıyor. Bu konuda en önce giden ülkeler ABD, Fransa ve İngiltere. Bu ülkeleri Çin, Hindistan, İran, Japonya, Rusya, Güney Kore ve Türkiye takip ediyor. Ancak tüm çalışmalara rağmen, sahada yapılan denemelerde bu sistemlerin henüz yeterince etkili olabilecek seviyeye gelmediği anlaşılmaktadır.  

Amerikalılar bu silahları bazı muhriplere ve kruvazörlere monte ettiler ve kullanıyorlar. Amerikan ordusundan yapılan bazı açıklamalara göre bu silahlar, gönderebildikleri enerji yoğunluğu henüz yeterince yüksek olmadığından her türlü tehdide karşı yeterince etkili değil.  Bu sebeple katmanlı savunma konsepti kapsamında kullanılmaları planlanıyor.

Bu şekildeki kullanımda, enerji silahları etkisiz hale getirebilecekleri hedeflere karşı kullanılmaktadır. Örneğin, füzeler gibi silah sistemleri etkisiz hale getiremediklerinden sadece İHA ve SİHA’ları düşürmek için kullanılacaklar. Böylece, diğer tehditler için daha çok kinetik mühimmat atan silah tahsis edilmesi mümkün olacaktır. 

Ancak enerji silahları sadece enerji yoğunluklarının düşük olması sebebiyle bazı silahlara karşı etkisiz olmakla kalmamakta, hava durumundan da etkilenmektedir. Örneğin sisli ve fırtınalı havalarda lazer ışığının menzili ve etkinliği azalmaktadır. Bu silahların zaman içinde uzun mesafeli hedefler ve kötü atmosferik koşullarda da etkili olacak şekilde geliştirilmesi gerekmektedir. 

Diğer bir sorun da bu silahların (örneğin yüksek güçlü radyo frekansı ve mikrodalga kullanan enerji silahlarının) düşman araç ve silahları gibi dost unsurların araç ve silahlarını da etkiliyor olması. Bu silahlar, bir düşman hedefine karşı kullanıldığında, hedefin arkasındaki dost unsurlara da olası ikincil hasar verebilmektedir. 

Öte yandan, bu silahların kullanacağı enerjiyle ilgili zorluklar da yaşanmaktadır. Gemilerde, mevcut ihtiyaca ilaveten bu silahları ateşlemek ve soğutmak için gereken enerjinin üretilmesi gerekiyor. Ayrıca, bu enerjinin bir kısmının sürekli kullanıma hazır şekilde depolanması için bataryalar gerekiyor. İhtiyaç duyulan enerjiyi üretmek için daha fazla akaryakıta ihtiyaç duyulması da diğer bir sorun.  

Sonuç olarak; yıllar süren gelişmelere ve milyarlarca dolarlık Ar-Ge harcamalarına rağmen, yönlendirilmiş enerji silahları henüz savaş gemilerinde etkili olarak kullanılabilecek seviyeye ulaşmış değil. Buna rağmen enerji silahlarının, gelecekte donanmaların kapasitelerine büyük bir katkı olacağına şüphe yok. Bu sorunlar çözüldüğünde, enerji silahları hem taarruz hem de gemilere yapılacak çok boyutlu saldırılara karşı savunma maksadıyla kullanılabilecek en etkili silah olma potansiyeli taşıyor.  

Bu sebeple, enerji silahları geliştirmeye çalışan ülkelerden biri olan Türkiye’nin, Ar-Ge çalışmalarına ara vermeden devam etmesi ve kendi enerji silahlarını üretmesi önemli. Sadece bu da yeterli değil. Bu silahların geliştirilmesi çalışmalarına paralel olarak bu silahlara karşı savunma için silah, araç, teçhizat ve malzeme geliştirme çalışmaları da yapılmalı. Ayrıca bu silahların sadece gemilerde kullanımı da düşünülmemeli. Menzil sorunu ve diğer sorunlar çözüldüğünde bu silahlar; uydulara, uçaklara, tanklara, zırhlı araçlara ve hatta tek ere karşı da kullanılabilir. 

Not: Enerji silahları ile ilgili bilgiler için Shephard Dergisi’nden yararlanılmıştır.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 02.02.2024
  • Süre : 5 dk
  • 995 kez okundu

Google Ads