Site İçi Arama

savunma

Atom Bombası Anlatılarında Ulusal Hafıza: Japonya ve Kore’nin Farklılaşan Yaklaşımları

Güney Kore'de 1959 yılında yayımlanan bir yazıda, "Tek bir atom bombası, militarizmi yeryüzünden sildi... Bu, onların parçalanmış cesedidir." cümlesi dikkat çekiyordu. Yazı, bombalamayı Japonya'nın işlediği suçlar için "adil ve gerekli bir ceza" olarak tanımlarken, bu olayın "Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim olmasına, dolayısıyla Kore'nin kurtuluşuna" doğrudan yol açtığını savunuyordu.

Bu yazı, Kwon Heok-Tae'nin "Hiroşima'nın 'Barışını' Yeniden Düşünmek: Özneyi ve 'Tek Atom Bombasına Uğramış Ulus' Mantığını Restore Etmek" başlıklı makalesinden alıntılar sunmaktadır.

Makale, Asya-Pasifik'teki İkinci Dünya Savaşı'nın sonundaki Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombasının kolektif hafızasının temsillerini eleştirel bir şekilde incelemektedir. Yazar, Koreli kurbanların varlığına rağmen Japonya'nın mağduriyetini ulusal bir anlatı olarak yeniden inşa etme süreci olan "tek atom bombasına uğramış ulus" fikrinin kronolojisini analiz etmektedir. Tartışma, Atom Bombası Kurbanları Anıt Mezarındaki "hata" tartışması, Hiroşima Barış Anıt Parkının inşası ve Atom Bombası Kubbesi'nin korunması gibi konular üzerinden, Japonya'nın savaş sorumluluğu ile Kore'nin sömürgeleştirilmesi arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Genel olarak, makale savaş sonrası Japon barışçılığının ve barış kavramının, atom bombası deneyimi etrafında dönen çelişkilerini sorgulamaktadır.

Kapak görselinde, Japonya'nın Hiroşima kentinde, Motoyasu Irmağı'nın doğu kıyısında konumlanan ve 1945 yılındaki bombalamada harabeye dönüşen bir yapı sergilenmektedir.

Bu yapı, günümüzde Hiroşima Barış Anıtı Parkı içerisinde yer alan ve Atom Bombası Kubbesi olarak bilinen kısımdır. 1945 yılından bu yana yıkılmadan ayakta kalan bu yapı, parkın en duygusal ve anlamlı anılarına ev sahipliği yaparak ziyaretçilerin hafızasında derin bir iz bırakmaktadır. İnşası 1915 yılında tamamlanan üç katlı bu tuğla bina, ticareti canlandırmak amacıyla sergi salonu olarak kullanılıyordu. Fakat 1945 yılının 6 Ağustos sabahı, saat 08:15’te her şey değişti. Dünyada ilk kez bir savaşta atom bombası kullanıldı. Bomba atan pilot istenen vuruş yerini ("T" biçimindeki Aioi Köprüsü) ıskaladıktan sonra, bunun 150 metre ötesindeki sergi salonunun neredeyse tam üstünde bombayı patlattı. İçerideki herkes o anda öldü. Fakat binanın kubbesi ayakta kaldı. Hiroşima kentinde atom bombasının atıldığı ilk aşamada (anında ve kısa süre içinde) yaklaşık 60.000 ile 80.000 arasında kişi yaşamını yitirmiştir. 1945 yılının sonuna kadar (radyasyon ve yaralanmaların etkisiyle) bu sayının 140.000'e kadar ulaştığı tahmin edilmektedir.

1- Ortak Travma, Ayrı Hafızalar

Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları, 20. yüzyılın en sarsıcı olaylarından biri olarak tarihe geçse de, bu ortak travma Doğu Asya'da birbirinden kökten farklı iki kolektif hafızanın doğmasına neden olmuştur. Japonya'da bu olay, ülkenin savaş sorumluluğunu muğlaklaştıran ve kendisini evrensel barışın savunucusu olarak konumlandıran bir "kurban" anlatısının temel taşı haline gelmiştir. Buna karşılık, Kore'de ise aynı bombalar, on yıllardır süren acımasız Japon sömürgeciliğinin sonunu getiren bir "kurtuluş" anı olarak hafızalara kazınmıştır. Bu iki zıt hafıza anlatısı, sadece tarihsel bir yorum farkı olmanın ötesinde, iki ülkenin savaş sonrası ulusal kimliklerini, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile ilişkilerini ve günümüze dek süren diplomatik gerilimlerini şekillendiren stratejik birer araç işlevi görmektedir.

Bu analizin temel amacı, sağlanan kaynak metin ışığında, bu iki farklı hafıza anlatısının nasıl ortaya çıktığını, hangi anıtsal, söylemsel ve siyasi mekanizmalarla sürdürüldüğünü ve savaş sonrası kimlikleri nasıl kalıcı bir şekilde biçimlendirdiğini derinlemesine incelemektir. Bu çerçevede, Japonya'nın "barış" söyleminin ardındaki karmaşık dinamikler ve Kore'nin "kurtuluş" perspektifinin tarihsel kökenleri karşılaştırmalı bir yaklaşımla ele alınacaktır.

Analizimize, atom bombalarının Kore'nin kolektif belleğindeki yerini ve bu belleğin Japon anlatısıyla nasıl temelden ayrıştığını inceleyerek başlayacağız.

2- Kurtuluşun Bedeli: Kore'nin Atom Bombası Perspektifi

Kore'nin kolektif hafızasında Hiroşima ve Nagazaki, insanlık trajedisinden önce ve daha güçlü bir şekilde, Japon sömürge yönetiminin sona ermesiyle eş anlamlıdır. Bu bakış açısı, bombalamayı izole bir olay olarak değil, 35 yıllık işgalin, asimilasyon politikalarının ve savaş dönemi sömürüsünün son perdesi olarak konumlandırır. Dolayısıyla, Kore anlatısı için atom bombaları, bir bitiş değil, bir başlangıçtır: ulusal egemenliğin yeniden kazanılmasının ve bağımsızlığın yolunu açan acı ama gerekli bir dönüm noktasıdır. Bu çerçeve, Kore'nin 20. yüzyıl ulusal kimliğinin ve Japonya ile olan sorunlu ilişkilerinin anlaşılmasında merkezi bir rol oynamaktadır.

"Adil ve Gerekli Bir Ceza"

Kore'nin bu konudaki tutumu, bombalamadan yıllar sonra dahi netliğini korumuştur. Örneğin, Güney Kore'nin muhafazakâr gazetelerinden Chosun Ilbo, "15 Ağustos Kurtuluşu"nun 15. yıldönümünde, 1959 yılında yayımladığı bir yazıda harap olmuş bir Hiroşima fotoğrafı kullanmış ve altına, Kore perspektifini net bir şekilde özetleyen şu başlığı atmıştır: "Tek bir atom bombası, militarizmi yeryüzünden sildi... Bu, onların parçalanmış cesedidir." Yazı, bombalamayı Japonya'nın işlediği suçlar için "adil ve gerekli bir ceza" olarak tanımlamış ve bu olayın "Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim olmasına, dolayısıyla Kore'nin kurtuluşuna" doğrudan yol açtığını savunmuştur. Bu perspektif, bombalamanın yarattığı insani trajediye karşı Japonya'nın "barış duygusallığına" kapılmamak gerektiği uyarısında bulunur.

"Bağlamından Koparma" Eleştirisi

Koreli entelektüeller, Japonya'nın Hiroşima anlatısını, ülkenin saldırganlık geçmişini kasıtlı olarak göz ardı eden bir "bağlamından koparma" stratejisi olarak eleştirmiştir. 1995 yılında gazeteci Choi Jung-ho, "Almanya Dresden trajedisi hakkında sessiz kalırken Japonya neden Hiroşima hakkında bu kadar çok konuşuyor?" sorusunu sorarak bu ikiyüzlülüğe dikkat çekmiştir. Choi'ye göre fark, "tarihsel vicdanın varlığı ya da yokluğundan" kaynaklanmaktadır. Almanlar Dresden'i Nazizm'in bir sonucu olarak görürken, Japonlar 1931'deki Çin işgalini ve 1941'deki Pearl Harbor saldırısını unutarak yalnızca 1945'i hatırlamaktadır. Japonya, Hiroşima'yı kendi savaş geçmişinden soyutlayarak, sanki masumken ABD tarafından sebepsiz yere saldırıya uğramış gibi bir mağduriyet anlatısı inşa etmektedir.

Amerikan Anlatısının Dönüşümü

Kore'deki bu bakış açısı, ABD'nin resmi teziyle çarpıcı bir şekilde örtüşür. ABD'nin "atom bombasının savaşı erken bitirerek birçok Amerikan ve Japon askerinin hayatını kurtardığı" yönündeki tezi, Kore'de kolaylıkla "sömürge yönetiminden erken kurtuluş teorisine" dönüşmüştür. Önde gelen Koreli aydınlardan Rhee Yeung-hee'nin de belirttiği gibi, "atom bombası sayesinde özgürleşen Kore halkı için tek doğru cevap, savaşı zaferle bitiren ABD'nin mantığı idi." Bu nedenle, Japonya'nın kurban anlatısı veya nükleer silahlara karşı geliştirilen evrensel barış söylemleri, Kore'de tarihsel bir tutarlılık sorunuyla karşı karşıya kalır. Bombalamanın Kore'nin kurtuluşunu sağladığı kabul edildiği sürece, bu olayı salt bir insanlık suçu olarak kınamak, "sömürge yönetiminin uzamasını" arzu etmek gibi tehlikeli bir anlama gelebilmektedir.

Kore'nin, bombalamayı tarihsel bir nedensellik zincirine oturtan bu net tavrına karşılık, Japonya'nın hafıza mekanizmaları çok daha dolaylı ve karmaşık yollarla bir kurban kimliği inşa etmiştir.

3- Kurban Kimliğinin İnşası: Japonya'nın "Barış" Anlatısının Deşifresi

Japonya, Hiroşima ve Nagazaki trajedisini, savaş sorumluluğu ve ABD ile olan karmaşık ilişkileri gibi rahatsız edici konulardan kaçınmak için stratejik bir manevrayla evrensel bir "barış" söylemine ve ulusal bir "kurban" kimliğine dönüştürmüştür. Bu dönüşüm, anıtlar, kamusal alanlar ve söylemler aracılığıyla hegemonik bir bellek rejimi kurarak, Japonya'yı saldırgan bir imparatorluktan nükleer çağın ilk ve en masum kurbanına çevirmiştir. Bu sürecin en belirgin iki örneği, Hiroşima'daki Kurbanlar Anıt Mezarı ve Barış Parkı'nın inşasıdır.

3.1 Anıt Mezar ve "Özne Tartışması": Sorumluluğun Bulanıklaştırılması

Hiroşima'daki Kurbanlar Anıt Mezarı'nın merkezinde yer alan yazıt, Japonya'nın sorumluluğu muğlaklaştıran söylemsel bir manevrasının en rafine örneklerinden biridir: "Huzur içinde uyuyun. Zira bu hatayı bir daha tekrarlamayacağız." (Yasuraka ni nemutte kudasai. Ayamachi wa kurikaeshimasenu kara). Japoncanın gramer yapısı nedeniyle bu cümlede "hatanın" öznesi belirsizdir. Bu hata kimin hatasıdır? Bombayı atan ABD'nin mi, savaşı başlatan Japonya'nın mı, yoksa tüm insanlığın mı? Bu kasıtlı belirsizlik, bir anlam boşluğu yaratarak farklı ideolojik grupların, Japonya'nın savaş sorumluluğu ve kurbanlığına dair kendi yorumlarını dayatmak için kıyasıya mücadele ettiği ve "özne tartışması" olarak bilinen bir polemiği tetiklemiştir.

Bu tartışma üç temel bakış açısı etrafında şekillenmiştir:

Radha Binod Pal'ın Yorumu: Tokyo Savaş Suçları Mahkemesi'nde görev yapan Hintli yargıç Pal, 1952'de Hiroşima'yı ziyaret ettiğinde, yazıttaki "hatanın" öznesinin Japonlar olamayacağını savunmuştur. Ona göre bombayı Japonlar atmamıştır ve dahası, Japonya'nın savaşı Batı emperyalizmine karşı Doğu'yu korumak için verilmiş meşru bir savunma savaşıdır. Bu yorum, Japon sağ kanadı tarafından coşkuyla benimsenmiştir.

Sağ Kanadın Eleştirisi: Hayashi Fusao gibi sağcı entelektüeller ve "Anıt Mezarı Düzeltme Derneği" gibi gruplar, yazıtı daha da sert bir dille eleştirmiştir. Onlara göre bu ifade, ABD'nin savaş suçunu örtbas eden ve suçu Japonya'ya yükleyen, "ulusal onuru zedeleyen bir utanç anıtıdır." Bu gruplar, yazıtın sökülüp Seto İç Denizi'ne atılmasını talep etmişlerdir.

Resmi Yorum: Tartışmaların sonunda Hiroşima Belediye Başkanı Yamada Setsuo, yazıtın öznesinin ne ABD ne de Japonya olduğunu, aksine "tüm dünya insanlığı" olduğunu açıklamıştır. Bu yorum, trajediyi ulusal ve tarihsel bağlamından kopararak evrensel bir "insanlık vs. nükleer silahlar" çerçevesine oturtmuştur. Böylece Japonya, kendi saldırganlık geçmişiyle yüzleşmekten kaçınarak sorumluluğu etkili bir biçimde etkisizleştirmiş ve kendisini tüm insanlık adına konuşan bir barış elçisi konumuna yükseltmiştir.

3.2- Barış Parkı ve Atom Bombası Kubbesi: Belleğin Mekansallaştırılması

Hiroşima'nın bombalama sonrası yeniden inşası süreci, hafızanın nasıl mekansallaştırıldığının ve seçici bir şekilde nasıl inşa edildiğinin bir başka örneğidir. Sürecin başında iki temel görüş çatışmıştır: şehrin merkezini bir anıt mezar olarak olduğu gibi bırakmayı savunan "harabelerin korunması" teorileri ve şehri modern bir metropol olarak yeniden inşa etmeyi hedefleyen "yeniden geliştirme" teorileri.

Sonuçta, şehrin yeniden inşa için merkezi hükümetten fon alabilmesinin en pragmatik yolunun kendisini bir "barış şehri" olarak konumlandırmak olduğu anlaşılmıştır. Ekonomik zorunlulukla benimsenen bu "barış" anlatısı, aynı zamanda Japon emperyalizminin bir sembolünü bağlamından koparıp bir kurbanlık sembolüne dönüştürmek için mükemmel bir ideolojik kılıf sağlamıştır. 1949'daki "Hiroşima Barış Anıtı Şehri İnşa Yasası" ile devlet desteği güvence altına alınmış, "barış" ve "kalkınma" kavramları birleştirilmiştir. Ancak bu "barış," Asahi Shimbun ve yazar Günther Anders gibi dönemin gözlemcileri tarafından eleştirilen bir "barış ticarileşmesine" yol açmıştır. Turistlerin trajediyi yüzeysel bir şekilde tükettiği ve şehrin geçmiş acılarından para kazandığı yönündeki eleştiriler, bu resmi anlatının ardındaki çelişkileri gözler önüne sermiştir.

Bu süreçte Atom Bombası Kubbesinin korunması kararı, bu stratejinin merkezinde yer almıştır:

Hafızanın Yoğunlaştırılması: Kubbenin korunması, bombalamanın korkunç hafızasını tek bir, güçlü sembole yoğunlaştırmıştır. Ancak bu "koruma," aynı zamanda diğer onlarca bombalanmış binanın ve harabenin sistematik olarak yok edilmesine zemin hazırlamıştır. Hafıza, tek bir yapıya hapsedilirken, şehrin geri kalanı "barış ve kalkınma" adına yeniden inşa edilmiştir.

Tarihsel Kimliğin Silinmesi: Daha da önemlisi, Atom Bombası Kubbesinin 1945 öncesi kimliği kasıtlı olarak unutturulmuştur. Bu yapı, aslında Japon emperyalizminin ekonomik yayılmasını simgeleyen "Hiroşima Sanayi Teşvik Binası" idi. 1945 sonrası "barış sembolü" kimliği, yapının sömürgeci ve militarist geçmişinden tamamen koparılmıştır. Böylece, ekonomik saldırganlığın bir sembolü, sorumluluğun silindiği bir süreçle mucizevi bir şekilde kurbanlığın sembolüne dönüştürülmüştür.

Barış Parkı ve Anıt Mezar, Japonya'nın kurban anlatısını evrensel terimlerle fiziksel olarak sabitlerken, bu anlatının en güçlü ve politik olarak en yüklü ifadesi söylemsel bir biçimde ortaya çıkmıştır: Japonya'nın "tek atom bombası atılan ülke" olduğu yönündeki yaygın slogan.

4- "Tek Atom Bombası Atılan Ülke": Hibaku Nasyonalizminin Yükselişi

"Tek atom bombası atılan ülke" (yuiitsu no hibakukoku) ifadesi, Japonya'nın savaş sonrası ulusal kimliğinin merkezine yerleşmiş, basit bir olgu tespitinden çok daha fazlasını ifade eden politik ve ideolojik bir slogandır. Bu söylem, "Hibaku Nasyonalizmi" olarak adlandırılan ve Japonya'nın atom bombası deneyimini biricikleştirerek onu ahlaki bir üstünlük ve ulusal bir kurban kimliği kaynağına dönüştüren bir olguyu temsil eder. Bu ifade, hafızayı belirli bir ulusal çerçeveye hapsederek hem sorumluluktan kaçınmanın hem de ulusal birliği sağlamanın bir aracı olarak işlev görmüştür. Bu perspektifin sadece popüler bir kanı olmadığı, aynı zamanda devletin en üst kademelerinde de köklü bir gerekçe olduğu, Savunma Bakanı Kyuma Fumio'nun 2007'de bombalamanın "kaçınılmaz olduğunu" söylemesiyle açıkça görülmüştür. Bu ifade, tek bir politikacının münferit bir gafı olmaktan ziyade, İmparator Hirohito'nun 1975'te neredeyse kelimesi kelimesine aynı ifadeyi kullanarak bombalamanın "kaçınılmaz olduğunu" belirttiği, uzun süredir devam eden bir resmi mantığın yansımasıdır.

Kullanımın Zaman Çizelgesi

Bu ifadenin kullanımı, belirli tarihsel dönemeçlere paralel olarak artış göstermiştir.

1950'ler: İfade ilk olarak 1950'lerde, özellikle Bikini Atolü'ndeki ABD hidrojen bombası denemelerinin ardından nükleer karşıtı hareketler içinde ortaya çıkmıştır.

1980'ler: Kullanımı 1980'lerde yerel yönetimlerin "nükleerden arındırılmış bölge" ilanları ve barış hareketlerinin yaygınlaşmasıyla belirgin bir şekilde artmıştır.

1990'lar ve Sonrası: Söylemin kullanımı, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle zirveye ulaşmıştır. Özellikle Koreli atom bombası kurbanlarının varlığının Japon kamuoyunda "keşfedilmesi" ve Kuzey Kore'nin nükleer programının bir tehdit olarak algılanmaya başlaması, bu ifadenin hem sağ hem de sol siyasette daha sık ve ısrarlı bir şekilde kullanılmasına yol açmıştır. Bu durum, ifadenin sadece masum bir barış çağrısı olmadığını, aynı zamanda değişen jeopolitik koşullara ve içeriden gelen meydan okumalara karşı ulusal kimliği pekiştirme amacı taşıdığını göstermektedir.

İdeolojik İşlevi

"Tek atom bombası atılan ülke" söylemi, iki temel ideolojik işlevi yerine getirir: bütünleştirme ve dışlama.

Bütünleştirme: Bu ifade, Hiroşima ve Nagazaki'deki farklı bireysel deneyimleri ortak bir "Japon ulusal deneyimi" potasında eritir. Sınıf, cinsiyet veya siyasi görüş fark etmeksizin tüm Japonları, nükleer felaketin ortak kurbanları olarak tek bir kimlik altında birleştirir.

Dışlama: Aynı zamanda, bu ulusal çerçeve, Japon olmayanları acımasızca dışlar. Bombalama sırasında Hiroşima ve Nagazaki'de bulunan on binlerce Koreli zorunlu işçi, ABD'li savaş esirleri ve diğer yabancılar, bu "ulusal" hafıza alanının dışında bırakılır. Koreli kurbanların (Hibakusha) varlığı, basit bir istatistiksel detaydan çok daha fazlasını ifade eder. Bu insanlar, Japonya'nın sömürge yönetimi altında zorla çalıştırılmak üzere Japonya'ya getirilmişlerdi. Dolayısıyla onların Hiroşima ve Nagazaki'deki varlığı, Japonya'nın savaş öncesi saldırganlık ve sömürgecilik tarihinin canlı bir kanıtıdır. Dahası, bu durum Japon mağduriyet anlatısıyla taban tabana zıt bir başka hafızayı ortaya çıkarır: Güney Kore'de yaygın olan ve bombalamayı Kore'nin sömürge yönetiminden kurtuluşunu sağlayan "adil ve gerekli bir ceza" olarak gören bakış açısı. Bunlarla birlikte bombayı atan ABD'ye yönelik öfke ve hesap sorma talebi de "evrensel barış" söylemi içinde eritilerek etkisizleştirilir. Koreli kurbanların bu anlatıdan sistematik olarak dışlanması, yalnızca tarihsel bir ihmal değil, aynı zamanda Japonya'nın savaş sonrası dönemde Güney Kore ile tarihsel sorunları çözmedeki zorluğunun temel unsurlarından biridir.

Anıt Mezar ile Karşıtlık

Bu söylemin işlevi, Hiroşima'daki Anıt Mezar yazıtının hedeflediği amaçla tam bir tezat oluşturur. Anıt Mezar'daki öznesi belirsiz ifade, atom bombası deneyimini "ulusalsızlaştırma" ve evrensel bir insanlık trajedisine dönüştürme çabasını temsil ederken, "tek atom bombası atılan ülke" söylemi tam tersi bir yönde çalışır. Bu ifade, deneyimi yeniden "ulusallaştırarak" Japon halkını ulusal bir çerçevede, biricik ve emsalsiz kurbanlar olarak yeniden inşa eder. Bu iki mekanizma, Japonya'nın hafıza politikasının ikili stratejisini gözler önüne serer: gerektiğinde evrenselleşen, gerektiğinde ise millileşen esnek bir kurban kimliği.

Bu çatışan hafıza anlatılarının sentezi, savaş sonrası Doğu Asya'daki kimlik ve güç mücadelelerine dair önemli sonuçlar ortaya koymaktadır.

5- Sonuç: Bellek Savaşları ve Ulusal Kimlik

Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının mirası, Japonya ve Kore'de birbirine taban tabana zıt iki ulusal hafıza anlatısı yaratmıştır. Bu analiz, bu anlatıların basit tarihsel yorum farklarından ibaret olmadığını, aksine savaş sonrası ulusal kimliklerin inşasında ve sürdürülmesinde aktif rol oynayan karmaşık mekanizmalar olduğunu ortaya koymaktadır.

Japonya'nın hafıza stratejisi, ikili bir yaklaşıma dayanmaktadır. Bir yanda, Hiroşima Anıt Mezarı'nın öznesi belirsiz yazıtı aracılığıyla, atom bombası deneyimini evrenselleştirerek ve "ulusalsızlaştırarak" kendi savaş sorumluluğunu ve ABD'nin fail rolünü bulanıklaştırmıştır. Diğer yanda ise "tek atom bombası atılan ülke" söylemiyle bu deneyimi yeniden millileştirerek, Koreli kurbanlar gibi "ötekileri" dışlayan ve Japon halkını nükleer çağın biricik kurbanı olarak konumlandıran bir "Hibaku Nasyonalizmi" inşa etmiştir. Bu esnek strateji, Japonya'nın hem evrensel bir "barış ulusu" imajı çizmesine hem de ulusal bir mağduriyet kimliği etrafında kenetlenmesine olanak tanımıştır.

Buna karşılık, Kore'nin anlatısı, bombalamayı ısrarla tarihsel bağlamına oturtmuştur. Kore için bombalar, Japon sömürgeciliğinden kurtuluşun doğrudan nedeni ve Japon militarizminin hak ettiği bir cezadır. Bu perspektif, olayı evrensel bir trajedi olarak değil, kendi ulusal tarihinin acı ama kurucu bir anı olarak kodlar.

Sonuç olarak, bu çatışan hafıza mekanizmaları, geçmişe dair akademik bir tartışma değildir. Bunlar, günümüzün jeopolitik duruşu için hayati önem taşıyan devam eden bellek savaşlarıdır. Hiroşima anlatısı üzerindeki kontrol, Japonya için hem ABD ile olan ilişkisini (tabi bir müttefik olarak) hem de Asyalı komşularıyla olan ilişkisini (eski bir saldırgan olarak) yönetmede vazgeçilmez bir araç olmaya devam etmektedir. Hiroşima'nın külleri üzerinde yükselen bu farklı anlatılar, hafızanın ne kadar politik, seçici ve ulusal çıkarlara hizmet eden bir araç olabileceğinin en güçlü kanıtlarından biridir.

Kwon Heok-Tae Hakkında Kısa Bilgiler:

Kwon Heok-Tae, 1959 yılında Kore, Daejeon'da doğmuştur.Kore Üniversitesi'nden Tarih alanında lisans derecesi almıştır.Hitotsubashi Ekonomi Yüksek Lisans Okulu'ndan Ekonomi alanında doktora derecesi almıştır.Daha önce Yamaguchi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi'nde yardımcı doçent olarak çalışmıştır.Şu anda Kore'deki Sungkonghoe Üniversitesi İnsan Bilimleri Bölümünde profesör olarak görev yapmaktadır(2023).Araştırmaları, Japonya-Kore ilişkileri tarihi ve çağdaş Japon tarihi üzerine odaklanmaktadır.

Kaynakça

1. İngilizce Çeviri Yayımlanma Tarihi: Makalenin İngilizce çevirisi ("Rethinking “Peace” of Hiroshima: Restoring the Subject, and the Logic of “the Only A-bombed Nation”"), Asia-Pacific Journal: Japan Focus dergisinde 20 Aralık 2023 tarihinde yayımlanmıştır. Makale, derginin 21. Cilt, 12. Sayı, 4. Numarası olarak belirtilmiştir.

2. Orijinal Kaynak Tarihi: Bu makale, Kwon Heok-Tae'nin (Korece'den Japoncaya Chong Young-Hwan tarafından çevrilen) 『平和なき「平和主義」 戦後日本の思想と運動』 (Peace Without Pacifism: Thoughts and Movements of Post-war Japan) adlı kitabının 6. Bölümünün çevirisidir. Bu kitap, Japonya'da 2016 yılında Hosei Daigaku Shuppankai tarafından yayımlanmıştır.

https://apjjf.org/2023/12/kwon-norimatsu

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hiro%C5%9Fima_Bar%C4%B1%C5%9F_An%C4%B1t%C4%B1

Araştırmacı Yazar Burak ÖZCAN
Araştırmacı Yazar Burak ÖZCAN
Tüm Makaleler

  • 01.11.2025
  • Süre : 5 dk
  • 190 kez okundu

Google Ads