MİT'in DAİŞ Operasyonu’nun Anatomisi
“Özgür Suriye Ordusu” ve Suriye’nin kuzeyinde tesis edilmeye çalışılan “Güvenli Bölge” argümanları da Türkiye’nin bir başına ürettiği, Suriye’ye meydan okuduğu projeler değil, doğrudan söyleyelim, bir NATO, Kuzey Atlantik Paktı, Ortaklığı projesidir. Daha doğru bir ifadeyle söyleyelim, Ortaklık Yoluyla Güvenlik Projeleridir. Çünkü NATO’nun güney doğu sınırı Türkiye-Suriye sınırıdır, buradan geçmektedir.
Görüyorsunuz, izliyorsunuz, dinliyorsunuz “Özgür Suriye Ordusu” ve “Güvenli Bölge” olguları sanki Türkiye’nin bir başına Suriye’yi ele geçirme aparatları olarak gösterilmeye çalışılmıyor mu? İnsan şaşırıp kalıyor? Bu bilgisizlik ya da bilip de -son zamanlarda moda terimle söyleyelim- “cambaza bak” halet-i ruhiyesini anlamak mümkün değil.
Bunun bir ileri hali bizleri “sistemik” bir biçimde yalanla imtihan etme durumudur. Hani canım son zamanlarda “Yok canım doğalgaz falan bulunmadı, bir boru bağlanılması emrini veren Putin, Erdoğan’a seçim hediyesi kıyağı yaptı, ‘Mavi Akım’dan bir boru bağla, iş tamam. Ama bir türlü görmüyorlar, anlamıyorlar. Aslına bakarsanız, bu durum hedef alınan kitleden daha çok da yalanı üretenler için daha zordur. Onlar için gerçekten de sağlam sinir gerektiren bir şeydir bu. Aslında, etrafınızdaki her şeyden haberdarsınızdır ama koşullar bilmiyormuş gibi davranmanızı gerektirir, zordur vesselam. Bu durumdan her iki taraf ‘salağa yatarak’ kurtulubilir. Osmanlı devlet geleneği bu duruma güzel bir isim koymuştur: “Tecahül-i Arif Sanatı”. Bilip de bilmemezlikten gelme sanatıdır. Aklıma gelmişken söyleyeyim, yukarıda bilinçli bir şekilde kullanmış olduğum “sistemik” sözcüğü, çoğu kişinin bilmediğinden “sistematik” gibi kullanılmaktadır. Yanlıştır. Sistemik, sistemin bir kısmına değil, bütününe bakmaktır. Büyük resmi görmek demektir. Sayısal verilerle belli sistemler içerisinde sorunlu konuya eğilmek, çıkarımlarda bulunabilmek demektir.
Sadede gelelim. “Özgür Suriye Ordusu” ve Suriye’nin kuzeyinde tesis edilmeye çalışılan “Güvenli Bölge” argümanları da Türkiye’nin bir başına ürettiği, Suriye’ye meydan okuduğu projeler değil, doğrudan söyleyelim, bir NATO, Kuzey Atlantik Paktı, Ortaklığı projesidir. Daha doğru bir ifadeyle söyleyelim, “Ortaklık Yoluyla Güvenlik Projeleri”dir. Çünkü NATO’nun güney doğu sınırı Türkiye-Suriye sınırıdır, buradan geçmektedir. Bakmayın siz, Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan Başbakanı Kriakos Miçotakis'in, Yunan Dışişleri Bakanı densiz Nikos Dendias’ın küstah bir şekilde Avrupa’nın doğu sınırı Meriç Nehri iddialarına. AB olarak olaya baktığınızda size bir an için savları doğru gibi gelebilir, ama esas olan askeri ittifaktır. NATO’dur. Jeopolitiğin ve jeostratejinin konusu zaman-mekân-kuvvettir. “Özgür Suriye Ordusu” bir Barış için Ortaklık (Partnership for Peace (PfP)) projesidir. (1)
“Güvenli Bölge” NATO sınırlarının güvenceye alma projesidir. Kısaca bu iki proje “Ortaklık Yoluyla Güvenlik Projeleri”dir. (1) ABD, Fransa ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından oluşturulan “Özgür Suriye Ordusu” ortak bir NATO projesidir. Ama gelin görün ki, Fransa ve ABD kendileri için çalışacak, kendi gayelerine hizmet edecek ‘Suriye PeKaKası’nı bulmuşlar, onun üzerine eğilmişler ve Türkiye’yi de bir başına bırakmışlardır. Suriye Demokratik Güçleri gibi adını ne koyarlarsa koysunlar, onlar yayılmacı emperyalistlere kurtuluş mücadelesi veren bir Kuvayı Milliye savaşçıları olmak şöyle dursun, yamalı bohça işbirlikçi PeKaKa’nın mankurtlarıdırlar, yayılmacı ABD ve batıyla işbirliği yaparak öncelikle kendi halkına saldırmakta, ilerlemenin itici gücü gençlerini bilinçli bir biçimde eritmektedirler. Dört Parçada Kürdistan’ın aparatları, mankurtları hiçbir zaman özgürlük savaşçısı olmamıştır, olamaz da. Özgürlük Savaşçıları yayılmacı emperyalistlere karşı Türk Millî Mücadelesi gibi, kurtuluş mücadelesi verirler, işbirliği etmezler.
ABD kendi aparatı örgütleri için ‘Özgür Ordu’ ifadesini özellikle kullandığından kuzeyde ABD, Fransa ve Türkiye tarafından kurulan, eğitilen ve donatılan Suriye’nin kuzeyindeki gücün bugünkü ismi ‘Suriye Milli Ordusu’na dönüştürülmüştür. ABD marifetiyle Suriye’nin güneyinde Davut Koridoru boyunca Derea ve Tanif ABD üssü bölgesinde oluşturulan kuvvetler için “Özgür Suriye Ordusu” kullanılmaktadır. Kısaca Şam Rejimine ve DAİŞ’e karşı kuzeydeki güvenlikli koridorda güçlerin adı ‘Suriye Milli Ordusu (SMO)’ dur, güneyde Davut Koridoru’ndaki güçlerin adı da ‘Özgür Suriye Ordusu’dur.
Türkiye’ye yakıştırılan, onunla anılmaya çalışılan ikinci konu ise DAİŞ ve DAİŞ aparatlarıyla aynı kefeye konulması meselesidir. Burada ilginç olan terörle mücadelede Türkiye’yi bir başına bıraktıkları gibi, Özgür Suriye Ordusu meselesinde yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gibi Türkiye’yi bir başına bırakmışlardır. Sadece bu kadar mı? Suriye’nin kuzeyinde sözde DAİŞ’le mücadele koalisyon güçlerine de bir NATO üyesi Türkiye’yi hedef göstermişlerdir. Oysa DAİŞ ABD’nin bir stüdyo projesidir. Suriye’ye yönelik bütün kirli savaştan sonuç alınamadığı halde bıkmadan usanmadan eski DAİŞ, eski El Kaide ve Nusra gibi selefi-Cihatçı unsurları da barındıran milis gruplarıyla Suriye Millî Ordusu’nu aynı kefeye koymaktadırlar. “Türkiye ‘SMO’yu eğitip donatıp maaşa bağlayıp kendi çıkarları için kullanmaktadır” yalanını her platformda dillendirmektedirler. Bir başka yalan ise “Türkiye sadece bununla yetinmeyip terör örgütleri listesinde olmasına rağmen DAİŞ artığı Heyet Tahrir el Şam ve müttefiklerine İdlib’de kalkan olmaktadır.” kirli iftirasıdır. (2)
Sadece bu kadarla kalsa iyi? İnsanın inanasının gelmediği Türkiye’nin dünya kamuoyuna karşı BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinde bağıtlanan insanlığa karşı işlenen suçlar meyanında suçlamalar hem de “İçimizdeki İrlandalılar” tarafından kategorize edilerek, şöylece özetlenmektedir: (2)
- Kirli vekalet savaşına öncülük etmek.
- Rejim değiştirme aparatları için sınırların güvenliğini yok etmek.
- Terör örgütleriyle iştigal etmek. Savaşçı transfer edip binlerce ton silah dağıtmak.
- Halep’in organize sanayi tesislerini yağmalatmak.
- Kimyasal silah tezgahlarına ortaklık etmek.
- Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla Suriye’nin topraklarını kontrol etmek.
- Soçi ve Moskova mutabakatlarıyla terör örgütlerini ortadan kaldırma sözüne rağmen bunların hiçbirine dokunmamak.
- Kürtlerin bütün kazanımlarını hedef alarak barış potansiyelini yok etmek.
- Afrin’e taşınan İslamcı milisler eliyle bölgenin bütün varlıklarının yağmalanmasına göz yummak. Zeytin ağaçlarının kesilmesine, tarladaki hasada ve fabrikadaki ürüne el konulmasına, tarihin yağmalanmasına, ev ve arazilerin gasp edilmesine...
- Demografik yapıya müdahale etmek. Askeri operasyonlarla fiilen “sakıncalı nüfus’ muamelesi yapılan Kürtleri yurtsuzlaştırmak.” (2)
Evet sevgili okurlar, bütün bunlar Türkiye tarafından yapılıyormuş, haberiniz olsun. İşte “PeKaKa” hamiliği böyle bir şey. Bu listeyi kategorize edenlerin ABD taraftarı olduğunu gizlemeleri için de bu listenin en başına Türkiye’nin birincil görevi ABD’nin bölgeyi dizayn operasyonuna taşeronluk yapmaktır, yaldızlı yalanını yerleştirmiş olmalarıdır. Bu söyleme Fransız kalmak ya da Fransızcası nedir, siz cevap verin Allah aşkına? Benim yanıtım ‘El insaf’.
DAİŞ terör örgütünün Suriye’nin güneyinde Davut Koridorunda iç savaşın çıktığı Deraa'da kalesi ‘Tarik es-Sedd’ mahallesidir. Bilen bilir. ABD Trump’la beraber bölgede kendi politikalarına savaş ilan eden selefi-Cihatçı unsurları ile İran’ın aparatı bölgedeki örgütlere ve Hizbullah ve Heyet-i Tahrir-i Şam gibi oluşumlara karşı liderlerinin ortadan kaldırılması stratejisini etkin bir biçimde uygulamaya başlamıştır. Suikast sonucu öldürülen İranlı General Kasım Süleymani ve Haşdi Şaabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis ile DAİŞ’in sözde Halifelerinin öldürülmesi bu stratejinin göstergeleridir. DAİŞ örgütünün lideri Ebu el-Hasan el-Haşimi el-Kureyşi’nin Deraa’da Kasım 2022’de öldürülmesi de aynı politikanın bir parçasıdır. DAİŞ'in ilk lideri Ebu Bekir El Bağdadi'nin yerine geçen Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi ise geçen yıl Şubat ayında ABD özel kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeybatısında düzenlediği bir operasyonda öldürülmüştü. Operasyon sorumlusu ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM)’dur. Ebu İbrahim El-Haşimi El-Kureyşi'nin ölümünden sonra açıklamanın da CENTCOM tarafından yapılması DAİŞ'in başına geçen Ebu el-Hassan el-Haşimi el-Kureyşi'nin de öldürüldüğünü sahiplenerek açıklamasının sebebi de budur. ABD kuvvetleri, bölgede tek başına değildir. Irak, Suriye, Ürdün sınırının birleştiği El-Tanif bölgesinde “Mugavvir Et-Tavra” adlı bir muhalif grupla işbirliği yapmaktadır. Grup yakın zaman önce ismini "Özgür Suriye Ordusu" olarak değiştirmiştir. Kuzeydeki ‘Özgür Suriye Ordusu’ ismini ‘Suriye Millî Ordusu’ yaptıktan sonra adını ABD’nin isteğiyle değiştirmiştir. Bu konunun raconu budur. Dışına ender de olsa çıkılmaz, çıkılamaz.
DAİŞ hücrelerine karşı operasyona katılan Deraa'daki yerel gruplardan birinin lideri, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada Deraa'nın kuzey kırsalındaki Casim şehrinde ve Dera el-Beled şehrinde örgütün hücrelerini hedef alan büyük askeri operasyonları 8’inci Tugay’ın da katılımıyla yerel grupların gerçekleştirdiğini söylemiştir. Dera'nın batı ve kuzey kırsalı olan ‘Daraa Al-Balad’ şehrinden yerel grupların ve Sekizinci Tugay’ın katılımıyla birkaç gün süren çatışmalardan sonra çok sayıda örgüt lideri ve üyesi öldürülmüştür. Operasyonların ‘umera/emirler’ olarak sınıflandırılan örgüt liderlerinden beşten fazlasının öldürülmesine yol açtığını sözlerine ekleyen lider, bu kişilerin Suriyeli olmadıklarını; Irak ve Lübnan uyruklu olduklarını belirtmesi de bir başka ilginçliği göstermektedir. (3)
İşte tam böyle bir konjonktürde Türkiye ve istihbarat faaliyetlerinin tek sorumlu kurumu MİT böylesine durumda devreye girmiştir. Yasa dışı üst düzey örgüt elemanlarının hem de güvenli gördükleri kendi mahallerinde etkisizleştirmesinde oldukça mahir MİT’in 29 Nisan 2023 tarihinde düzenlediği operasyon bir anda dünya kamuoyunun gündemine oturmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Mayıs 2023 gecesi “Cumhurbaşkanı Özel Yayını” ortak televizyon programında açıklamış, adeta dünya gündemi sarsılmıştır. Sık sık yer değiştirdiği tespit edilen "DAİŞ'ın Sözde Son Halifesi" Ebu Hüseyin El Hüseyni El Kureyşi kod adlı örgüt liderinin, Suriye’nin kuzeyindeki güvenlikli bölgede Afrin kentine bağlı Cindires kasabasında olduğu ve yakın zamanda yer değiştireceği anlık istihbaratı üzerine etki odaklı bir operasyon icra edilmiştir, MİT tarafından. İçinde kamufle edilmiş yeraltı sığınağı da bulunan eve yönelik operasyonda El Kureyşi’ye “teslim ol” çağrısı yapılmış, ancak yanıt alınamamıştır. Bunun üzerine İstihbarata Karşı Koyma (İKK) güçleri önce evin duvarını, ardından da arka giriş kapıları ve yan duvarlarını patlatarak binaya girmiştir. Bunun üzerine, yakalanacağını anlayan El Kureyşi üzerindeki intihar yeleğini patlattığı bilgisi basına yansımıştır. DAİŞ'e 2013'te katılan, kısa sürede örgüt içinde üst düzey görevlere yükselen El Kureyşi DAİŞ'in önceki lideri Ebu Hasan El Kureyşi'nin ABD tarafından öldürülmesi sonrası 30 Kasım 2022 tarihinde "yeni halife" olarak ilan edilmişti.
DAİŞ örgütünün lideri Ebu el-Hasan el-Haşimi el-Kureyşi’nin DAİŞ'ın sözde son halifesinin bu şekilde etkisizleştirilmesi bir anlamda yurt dışında DAİŞ ’le yan yana gösterilmeye çalışılan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bu bilginin verilmesi sadece yurt dışındaki kamuoyunu şaşırtmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir ayrım gözetmeden terörle mücadele ettiği de dünya kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Fransız haber ajansı AFP ve France 24, gelişmeyi "Erdoğan, DAİŞ lideri olduğundan şüphelenilen El Kureyşi'nin Suriye'de etkisiz hale getirildiğini söyledi" başlığı ile okurlarına sunmuştur. Amerikan CNN International haberine, Erdoğan'ın "Terör örgütleriyle ayrım gözetmeksizin mücadelemizi sürdüreceğiz" sözü oldukça etkili olmuştur.
Katar merkezli El Cezire, "Erdoğan, Türkiye'nin DAİŞ liderini öldürdüğünü açıkladı" başlığını atmıştır. El Kureyşi'nin etkisiz hale getirildiği haberi, BBC'de de yer aldı. İngiliz yayın kuruluşu, Erdoğan'ın "MİT, Kureyşi'yi uzun süredir takip ediyordu." açıklamasına da ayrıca yer vermiştir. Yunan kamu yayıncısı ERT, Erdoğan'ın DEAŞ'ın sözde liderinin Suriye'de etkisiz hale getirildiğini söylediğini yazmıştır. Proto Tema ve Pentapostagma gazeteleri de Erdoğan'ın açıklamalarını okuyucularıyla paylaşmıştır. Sadece bu kadar mı? İtalyan İl Messaggero, Corrie Della Sera gazeteleri; Hollanda’nın NRC Gazetesi, İspanya’nın RTVE Televizyonu, El Mundo, Publico gazeteleri ile Europe Press Ajansı; İsviçre’nin Almanca yayın yapan SRF televizyonu, Bosna-Hersek’in Dnevni Avaz haber ajansı, Sırbistan’ın SRNA Haber Ajansı, Hırvatistan Jutarnji Haber Ajansı; Polonya Haber Ajansı, Finlandiya Haber Ajansı ‘YLE’ ve Japonya’nın ‘NHK JIJI’ haber Ajansı da bu konuyu haber olarak gündemin üst sıralarına taşımıştır. Bu şekilde ABD ve hempalarının Türkiye’ye yönelik kapalı kapılar arkasında düşündükleri gri ve kara propagandanın önüne geçilmiştir. Unutmayalım bunun çok kulvarlı diplomasideki adı ise “eylemde ön alma” işlemidir.
Evet sevgili okurlar ABD ve hempalarının Türkiye’ye yönelik kapalı kapılar arkasında düşündükleri ve el büyüten karalama kampanyası aracı elinden alınarak kendi silahıyla vurulmuş, geriletilmiştir. Bu bir anlamda saldırıda ön alma parametresinin kırılması, parçalanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti bu son operasyonla ABD’nin saldırı parametresini tartışmalı hale getirmiştir. Çünkü dünya kamuoyunun büyük kısmı Türkiye’nin yapmış olduğu bu operasyonun arkasında durmuş ve durduğunu da dünya medyasında göstermesini bilmiştir, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) NATO, “Barış İçin Ortaklık: Çerçeve Dokümanı”, Brüksel Zirvesi, 10 Ocak 1994
(2) Fehim Taştekin, “Suriye çıkmazı: Yeşil yanmadı, sarıda vuralım”, Gazete Duvar, 15 Aralık Perşembe 2022; https://www.gazeteduvar.com.tr/suriye-cikmazi-yesil-yanmadi-sarida-vuralim-makale-1593782/Erişim Tarihi 07.05.2023/
(3)https://turkish.aawsat.com/home/article/4020741/dea%C5%9F-lideri-ve- arkada%C5%9Flar%C4%B1-suriyenin-g%C3%BCneyinde-nas%C4%B1l-%C3%B6ld%C3%BCr%C3%BCld%C3%BC/ Erişim Tarihi 07.05.2023/
(4) https://www.trthaber.com/haber/dunya/turkiyenin-deas-operasyonu-dunya-basininda-763941.html/ Erişim Tarihi 07.05.2023/