Site İçi Arama

savunma

Dünyada Çığır Açan Amerikan Yapımı Savaş Jetlerinin Geçmişten Günümüze Gelişim Hikayesi

Beşinci nesil savaş uçakları ‘görünmezlik’ tabanlı yapılarıyla bir döneme damgalarını vurdular. Beşinci nesil uçağa sahip olamayan veya üretemeyen ülkeler ise olabildiğince dördüncü nesil savaş uçaklarını görünmezlik zırhıyla donatma gayretindeler.

Savaş Jetleri kendi aralarında sınıflandırılırken, ‘nesil (generation)’ kavramı açıklayıcı bir bakış açısı getirmektedir. 1940’ların başında ortaya çıkan ilk jetler birinci nesil savaş uçakları olarak anılırken, F-35 gibi uçaklar ise jet uçaklarındaki evrimsel gelişmeyi yanşatacak şekilde, beşinci nesil savaş uçağı olarak kabul edilmektedirler. 

‘Nesil’ kavramı veya tanımlamasında, jet uçaklarının tarihsel gelişimindeki başlıca teknoloji sıçramalarına vurgu yapılarak bir sınıflandırma esası ortaya konmuştur. Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte, genel kabul gören akış, beş nesil üzerinden yapılan sınıflandırma modeline dayandırılmıştır. Halihazırda geliştirme aşamasında olan altıncı nesil uçaklar, örneğin Amerikan Hava Kuvvetlerinin öncülüğünde çalışılan NGAD (Next Generation Air Dominance – Yeni Nesil Hava Hakimiyeti) savaş uçağının göklerde yerini almasıyla birlikte sınıflandırma modeli toplam altı nesle ayrılarak tasnif edilecektir. Bu model; NASA’nın web sayfasında 2004 yılında yayınlanan savaş jetlerinin gelişim aşamalarına göre ele aldığı anlayışı temel almakla birlikte, diğer çalışmaları da içine katarak, nihayetinde günümüzde havacılık alanında tartışmasız kabul gören bir model haline gelmiştir. Yaygın kabul gören bu model, daha önce önerilen, örneğin 1990 yılında hava tarihçisi Richard P. Hallion’ın savaş jetlerinin ses altı, transonik, süpersonik, Mach 2, çoklu görev ve yüksek manevra kabiliyeti olarak yaptığına benzer çalışmaların zamanla rafa kalkması sonucunu doğurmuştur.

1942 - Savaş Jetlerinin Doğuşu: Birinci Nesil Savaş Uçakları, P-59 Airacomet ve P-80 Shooting Star sahne aldı.

Lockheed yapımı P 80A Shooting Star uçağı, ABD’nin geliştirdiği ve operasyonel görevlerde ilk kez kullandığı savaş jeti olarak biliniyor. 

1941 yılında, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki müttefikleri arasında ilk jet motorlu uçağını İngilizler geliştirmeyi başarmıştı. O dönemde İngiliz yapımı Gloster E.28/39 jeti, Amerikan Ordusu Hava Kuvvetleri yetkililerine büyük bir gizlilik içinde gösterildi. Bundan etkilenen Amerikan askerleri, bunun üzerine Amerikan endüstrisini kendi savaş jetlerini geliştirmek için teşvik ettiler. Böylelikle Amerikan tarafının da savaş jetlerine yönelmesi mümkün olabildi. Bu kapsamda Bell Aircraft firması, Amerika'nın ilk jet uçağı olan P-59 Airacomet'i kısa sürede geliştirmeyi başardı. Airacomet büyük bir gizlilik içinde geliştirildi, öyle ki Bell uçağın devasa hava girişlerini (sadece jet uçaklarında bulunan bir özellik) gizlemek için gövdenin üzerine muşamba serdi ve burun kısmına sahte bir pervane monte etmek suretiyle, ‘pervaneli uçak’ yapıyor görüntüsünü vermek istedi. İlk Amerikan savaş jeti Airacomet, ilk uçuşunu 1942 yılının Ekim ayında gerçekleştirmiş olsa da, savaş görevlerinde uçma şansı bu uçağa tanınmadı.

Bununla birlikte Airacomet öncü rolünü başarıyla oynamıştı. Bir başka uçak, Lockheed P-80 Shooting Star kendisini takip etti. Şüphesiz savaş şartlarında P-80 sıkıştırılmış bir zaman diliminde geliştirildi. P-80, 1943 yılının başlarında geliştirilmeye başlandı ve ilk uçuşunu da 1944 yılında yaptı. Shooting Star, düz uçuşta 500 mph'yi aşan ve sonunda 580 mph'ye ulaşan ilk uçak olarak tarihe geçti. Bu uçak yüksek irtifa önleme uçağı olarak geliştirilmişti. Önleme görevlerinde jet motorunun avantajlarından faydalanma düşüncesi etrafında bu uçak tasarlanmıştı. Pervaneli uçaklara karşı yüksek irtifaya çıkabilme avantajını kullanması ve ardından daha düşük irtifalarda seyreden pervaneli uçaklara yukarıdan pike dalışları yapması amaçlanmıştı. P-80’ler büyük savaş bitmeden önce, sembolik görevlerde, kısa süreliğine İtalyan hava sahasında uçuruldu, böylece ‘operasyonel’ olmaları sağlandı. Bu uçağın gerçek manada kullanıldığı ilk savaş ise Kore Savaşı'ydı. Çok sayıda uçuş yaparak, Kore Savaşıyla özdeşleşen bir uçak oldu. P-80, burun kısmına yerleştirilen altı adet .50 kalibrelik makineli tüfeği kullanarak düşman uçaklarını avlamak için ustalıkla kullanıldı.

1958 - İkinci Nesil Savaş Jetlerinin Doğuşu: Hava Hava Füzelerinin Kullanıma Sokulması

North American F-86 Sabre savaş uçağı, Me262 ve Meteor gibi savaş jetlerini sadece birkaç yıl geride bırakan ikinci nesil bir savaş jeti olarak kabul edilir. F-86 ilk Amerikan savaş jeti değilse de havadan havaya füzelerle donatılan ilk savaş uçağı oldu. Burunda her iki yanda yer alan toplam 6 adet 12,7 mm'lik makineli topun yanı sıra kanat altında füze taşıma imkânı bu uçaklara kazandırılmıştı. Savaş uçağı ve hava hava füzesi kombinasyonu, bugün de savaş jetleri denince ilk akla gelen, olmazsa olmaz bir ikili olarak kabul görüyor.

Yaklaşık 10.000 adet F-86 üretildi. Amerikan Hava Kuvvetleri yanında ABD Donanması da bu savaş jetini kullandı. 30 ülke tarafından kullanılan bu uçak ilk uçuşunu 1947 yılında, son uçuşunu ise Bolivya hava kuvvetlerinde 1994 yılında yaptı. O dönemde F-86 Sabre, Batı Dünyası’ndaki en iyi tek kişilik avcı uçağı olarak kabul ediliyordu. Türk Hava Kuvvetleri de, 1954-1968 yılları arasında, toplam 107 adet F-86E uçağını envanterine almıştı.

1958 yılında Çin ile Tayvan arasında, Tayvan Boğazı üzerinde gerilim yaşandı. Çin Hava Kuvvetleri'nin elindeki Sovyet yapımı MiG-15 ve MiG-17 avcı uçakları, Amerikan yapımı F-86 avcı uçakları tarafından Tayvan Boğazı üzerinde önlendi. Tarihe Kara Büyü Operasyonu olarak geçen bu hava hava angajmanında, ABD tarafından 20 adet Tayvan’a ait F-86 uçağına entegre edilen AIM-9B Sidewinder kızılötesi (IR) güdümlü havadan havaya füzeleri ilk defa kullanıldı. Böylece makinalı topla hava hava füzelerini karşı karşıya getiren bu hava muharebesi sonucunda, neredeyse 50 yıldır hava muharebelerinin olmazsa olmazı olarak kabul edilen makinalı topun havadaki hükmünün neredeyse kalmadığı ortaya çıktı. 

1961- Üçüncü Nesil Savaş Jetleri: Art Yanmalı Turbojet Motorlarında Sıçrama Yaşanması

1961-1996 yılları arasında ABD'nin hem Hava ve hem de Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılan ve halen de Türk Hava Kuvvetleri dahil birkaç ülkenin Hava Kuvvetlerinde kullanılmakta olan çok rollü savaş uçağı F-4 Phantom’lar, J-79 turbojet motorlarıyla donatılmıştı. Bu uçakla birlikte modern jet motoru devri başladı. Güçlü bir motor olan J-79 jet motoru, İkinci Dünya Savaşı bombardıman uçaklarından daha fazla bomba yükü taşıyabilen, daha süratli av bombardıman uçaklarının üretilebilirliğinin önün açtı. F-4 üçüncü nesil bir savaş uçağı olarak kabul ediliyordu.

F-4 Phantom, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sadece 16 yıl sonra piyasaya çıktı. En yüksek hızı saatte 1.711 mil olan F-4, efsanevi P-51D Mustang'den dört kat daha süratliydi ve azami 60.000 feet irtifaya kadar çıkarak, bu uçağın çıkabildiği irtifanın iki katına çıkabiliyor, çok yüksek irtifalarda uçabiliyordu. Ağırlığı B-29 Superfortress ağır bombardıman uçağının yarısından daha az olmasına rağmen, bu uçağın taşıdığından yüzde 50 daha fazla mühimmat taşıyabiliyordu. Toplamda 18.000 libre bomba, füze ve sensör poduna kadar yük taşıyabiliyordu. Tüm bunlar, J-79 turbojet motorunun bu uçağa sağladığı engin güçle yapılabilir olmuştu.

1964 – Değişken Açılı (Swing Wing) Kanatlara Sahip Savaş Jetleri

Soğuk Savaş sırasında havacılıkta göze çarpan en ‘havalı’ yeniliklerden birisi olarak değişken geometrili kanat kullanımıydı. Bir savaş uçağının kanatları, normal uçaklardaki gibi öne doğru açılı haldeyken, düşük süratlerde dengeli bir seyir imkânı tanıyorken, kanatlar arkaya doğru açılı olduğunda daha yüksek süratlere çıkılmasına fırsat tanıyordu. Değişken açılı kanat düşüncesini hayata geçiren mühendisler; bu iki özelliği aynı uçakta birleştirme başarısını gösterdiler. Uçuş esnasında uçağın kanat açısının pilot tarafından değiştirilebilmesi çok esnek bir kullanımı da beraberinde getirmişti. 

Değişken açılı kanada sahip ilk Amerikan uçağı F-111 "Aardvark" idi ve özellikle alçak irtifa bombardıman uçuşları için tasarlanmış, kendi döneminin ses getiren bir uçağı olmuştu. İkinci uçak ise kanatları ileri pozisyondayken kalkış ve iniş yapan, düşman uçaklarını önleme görevlerinde ise kanatları geriye doğru alarak süratle görev bölgesine nüfuz edebilen ikonik F-14 Tomcat'ti. Değişken açılı kanatlar, ağırlıkları ve mekanik karmaşıklıkları nedeniyle yavaş yavaş gözden düştü ve yerini bilgisayar destekli uçuş kontrol sistemleriyle donatılan uçak kanatlarına bıraktı. 

1971 – Dikey İniş Kalkış Yapabilen Savaş Jetleri

1971 yılında Amerikan Deniz Piyadeleri dünyanın ilk dikey kalkış ve iniş yapabilen savaş uçağını teslim aldı. İngiliz Hawker Siddeley tarafından geliştirilen AV-8A Harrier, itiş gücünü yatay, dikey ya da bu ikisi arasındaki herhangi bir açıya yönlendirebilen bir Rolls-Royce Pegasus motorundan alıyordu. Sonuç, klasik pistlere bağımlı olmayan, ABD Donanması'nın amfibi gemilerinden de kullanılabilen ve it dalaşında yüksek manevra kabiliyetine sahip benzersiz bir avcı uçağıyla uçmaktı. 

AV-8A Harrier yerini kendisinden daha yetenekli AV-8B Harrier II'ye bıraktı. Deniz Piyadeleri kısa ya da dikey kalkış yapabilen avcı uçakları konseptine o kadar bağlandılar ki F-35 Lightning II'nin benzer özelliklere sahip özel bir versiyonu olan F-35B'nin geliştirilmesini sağladılar.

1978 – Dördüncü Nesil F-16 Sahne Aldı 

Vietnam Savaşı, Amerikan savaş uçaklarına ağır bir bedel ödetmişti. Büyük, hantal, üçüncü nesil jetlerin Kuzey Vietnam’ın elindeki Sovyet yapımı savaş uçaklarıyla, görüş içi mesafelerde gerçekleşen it dalaşlarında düşük performans gösterdiğini gören Amerikan savunma sanayii, 1978 yılında Amerikan Hava Kuvvetleri envanterine giren F-16 benzeri savaş uçaklarını geliştirmek zorunda kaldı. F-16 yüksek itki /ağırlık oranını olağanüstü manevra kabiliyeti ile birleştiren bir uçak olarak uzun yıllar göklerin bir anlamda hâkimi olmayı başaran bir it dalaşı uçağı olarak görüldü.

Bugün halen de dördüncü nesil savaş jetleri dünya ordularının genelinde kullanılmaya devam ediliyor. F-16 benzeri çok sayıda ve çeşitte savaş jeti (Amerikan F-15 ve F-18, Rus Su-27 ve MiG-29, Çinli J-10, Fransız Rafale, İngilizlerin liderliğinde Typhoon vb.) geliştirildi. Bu uçakların her biri gelişmiş seyrüsefer/hedefleme podu tarafından yönlendirilen hassas güdümlü mühimmatları ve uzak mesafelerden atılabilen füzeleri kullanabiliyorlar. Geliştirilmiş radarları ile neredeyse her türlü hava hava füzeleri atabilme kabiliyetleriyle bu uçaklar ‘gelişmeye’ devam ediyorlar. Bu durum, dördüncü nesil uçakların sonunun neredeyse hiç gelmeyeceğini düşündürüyor. Bugün, ilk F-16A'nın hizmete girmesinden 45 yıl sonra bile yeni F-16’lar üretilmeye devam ediliyor, Yeni yapım F-16V'ler Güney Carolina'daki montaj hatlarından, bir 30-40 yıl daha uçuş yapmak üzere gökyüzüne salınıyorlar.

1983 | Stealth, Düşük Görünürlük ile Savaş Jetleri ‘Yok Oldu!’

Radara yakalanmayan uçak kavramı ilk kez Vietnam Savaşı sırasında yaşanan ağır uçak kayıpları sırasında gündeme gelmişti: Radarda tespit edilemeyen bir uçak yapılabilseydi acaba ne olurdu? Dış yüzeyi radar yansımalarını azaltmak için özenle hazırlanmış ve radar emici bir boyayla kaplanmış bir savaş jetini üretmek, teorik olarak düşman savunmasını alarma geçirmeden düşman derinliklerindeki hedefleri vurup gelebilmek müthiş bir devrim olarak hayal edilmeye başlandı. Hassas güdümlü bombalarla eşleştirildiğinde böyle bir uçak sadece yüksek isabetle hedefleri vurmanın yanında sahip olacağı yüksek seviyedeki beka kabiliyetiyle savaş jetlerinde yeni bir çığır açabilirdi.

Bu düşünceler etrafta dolaşırken, aslında ABD 1983'te bu özelliklere sahip bir savaş uçağını gizlice yapmıştı. Düşük görünürlüklü ‘gizli’ uçak, uçuşlarını gizli gizli zaten yapmaktaydı. Tamamen gizlilik içinde geliştirilen, üretilen ve uçurulan F-117A Nighthawk, o yıllarda Nevada'daki Tonopah Test Alanında faaliyet gösteriyordu. Sonunda bu uçaktan 59 adet üretildi. F-117 düşük görünürlüklü savaş jetleri, 1989 yılında Amerikan Ordusu tarafından Panama'nın işgali sırasında ilk kez operasyonel olarak kullanılmış oldular. F-117A uçakları, daha sonra 1991'de Çöl Fırtınası Operasyonu'nda, 1999 yılında Yugoslavya'ya karşı icra edilen NATO harekâtında, 2001'de Afganistan'ın işgalinde ve 2003 yılında Irak'ın işgalinde çok fazla sayıda uçuş gerçekleştirdi.

2005 – Dünya Beşinci Nesil Savaş Jetlerinin Öncüsü F-22 Raptor’la Tanıştı

1980'lerin sonunda, İleri Teknoloji Avcı Uçağı programı F-15 Eagle'ın yerini alacak yeni bir hava üstünlüğü odaklı avcı uçağı geliştirmek üzere yola çıkıldı. Bu yeni avcı uçağının baştan aşağı ‘görünmez’ olması, ses hızının üzerinde süper seyir süratine sahip olması ve uzun menzillerdeki düşman hedeflerini tespit edebilecek aktif elektronik taramalı AESA radarıyla ve destekleyici sensörlerle donatılması hedeflendi. Soğuk Savaş'ın sona ermesi bu uçağa olan ilgiyi biraz azalttı, gelişimi bu nedenle biraz yavaşladı, ancak nihayetinde F-22 Raptor, 2005 yılında görücüye çıkabildi.

Daha sonra beşinci nesil savaş jetlerinin atası olarak kabul edilen ve günümüze kadar 195 adet üretimle sınırlı tutulan F-22'nin sahip olduğu bu özellikler, bu nesli tanımladı. F-22'yi Çinli Chengdu J-20 "Mighty Dragon", Sukhoi Su-57 ve Amerikan F-35 Lightning II takip etti ve bunların hepsi F-22'nin özellik setini paylaşıyordu. 

2020 –Altıncı Nesil Savaş Jetleri Uçuyor mu?

F-117A’da olduğu üzere, şimdilerde altıncı nesil savaş uçaklarının nasıl olması gerektiği bolca tartışılıyor. Bu arada Lockheed Martin'in altıncı nesil avcı uçağı için epey bir yol aldığı biliniyor. Hatta, Yeni Nesil Hava Hakimiyeti (NGAD – Next Generation Air Dominance) uçağının prototipinin 2020 yılı içerisinde ilk uçuşunu yaptığı gündeme getirildi. 

F-22 ve F-35 göreceli bir barış döneminde geliştirildi ve sonuç olarak her birinin çizim tahtasından hangara gitmesi on yıldan fazla sürdü. Bu arada Çin ve Rusya da kendi beşinci nesil avcı uçaklarını geliştirme arayışına girince, bu ülkelerle savaş jeti geliştirmeye ilişkin rekabet tekrar artmaya başladı. Bu durum beraberinde Amerikan Hava Kuvvetleri ve Donanmasının ilk altıncı nesil avcı uçakları üzerinde çalışmaya başlamasına neden oldu. F-35’te izlenen yoldan farklı olarak, her iki kuvvet de kendi altıncı nesil uçaklarını üretmeye odaklanmış durumdalar. Şimdilik ortak üretim altıncı nesil bir savaş uçağına sahip olunması düşünülmüyor.

2020 yılının Eylül ayında Amerikan Hava Kuvvetleri bir NGAD savaş uçağı prototipi tasarladığını, test ettiğini ve uçurduğunu açıklamıştı. Üç yıl sonra, halen de bu NGAD denen savaş uçağının tam manasıyla neye benzediğini ya da neler yapabileceğini açık kaynaklara baktığımızda, bilebilmemiz pek mümkün olmuyor. Henüz erken tanımlama olsa da, altıncı nesil savaş uçaklarını tanımlayacak olası özellikler arasında çok amaçlılık, yeniden yapılandırılabilir radarlar, kol uçucusu insansız muharip hava araçları (İMHA’lar), irtifa-sürat-yük ve manevra gerekliliklerine göre havada pilot tarafından optimize edilen jet motorları vb. yeteneklerin yer alması bekleniyor. 

Sonuç

Beşinci nesil savaş uçakları ‘görünmezlik’ tabanlı yapılarıyla bir döneme damgalarını vurdular. Beşinci nesil uçağa sahip olamayan veya üretemeyen ülkeler ise olabildiğince dördüncü nesil savaş uçaklarını görünmezlik zırhıyla donatma gayretindeler. Anlaşıldığı kadarıyla beşinci nesil savaş uçaklarıyla birlikte dördüncü nesil savaş uçakları da bir süre daha var olmaya devam edecekler. Savaş uçağı üretmek çok maliyetli hale geldiğinden, birçoğu 100 milyon USD üzerindeki satış etiketine sahip olan dördüncü nesil savaş jetlerinin rafa kaldırılması yakın vadede olası gözükmüyor. Bununla birlikte dünya altıncı nesle doğru bir sıçrama yapmaya hazırlanıyor. Bilgisayar destekli yeni tasarım ve üretim teknikleri kullanılmak suretiyle üretilecek altıncı nesil savaş jetlerinin; dördüncü ve beşinci nesil uçaklardan çok daha ucuza üretilebilirliği söz konusu olabilirse, dünya orduları kısa sürede bu nesildeki savaş jetlerine geçiş yapmak zorunda kalabilirler. Bir sonraki adımda ise hem uzayda hem atmosferde verimli bir şekilde uçabilen yedinci nesil savaş uçaklarını semalarımızda uçarken görebileceğimize inanıyorum. Türkiye’nin Milli Muharip Uçak Kaan ile bu yarışa geç de olsa bir yerlerden dahil olmasını değerli ve önemli buluyorum. Sadece daha hızlı ve kararlı koşmaya ihtiyacımız var. Gerisi mutlaka gelecektir.

Kaynakça

Tolga Ülgün, Canadair F-86E(M) Sabre, 2007, http://www.ozkanturker.com/Galeri/f86e/index.htm

Mustafa Bintaş, “J79-19 Turbojet Motorunun Performans Değerlendirmesi ve Hava Giriş Süzgecinin Tepki Kuvvetine Olan Etkisi”, Anadolu Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 1992 https://earsiv.anadolu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11421/6024/17692.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Jet fighter generations, https://en.wikipedia.org/wiki/Jet_fighter_generations

Müjdat YUMAK, 6. Nesil Savaş Uçakları, STRASAM, 20 Aralık 2022, https://strasam.org/savunma/havacilik-ve-uzay-sanayii/6-nesil-savas-ucaklari-1483

Hüseyin FAZLA, Vietnam Sendromunu Aşmak İçin Geliştirilen Savaş Uçaklarının (F-14, F-15, F-16 ve F-18) Hikayesi Nedir? STRASAM, 15 Ağustos 2023, https://strasam.org/savunma/havacilik-ve-uzay-sanayii/vietnam-sendromunu-asmak-icin-gelistirilen-savas-ucaklarinin-f-14-f-15-f-16-ve-f-18-hikayesi-nedir-2253

Kyle MIZOKAMI, Sixty-Five Years of Air Dominance: A Chronological History of U.S. Fighter Jets, Popular Mechanics, 3 Ocak 2024, https://www.popularmechanics.com/military/aviation/a45330293/us-fighter-jets-history/

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 11.01.2024
  • Süre : 5 dk
  • 4164 kez okundu

Google Ads