Türkiye KF-21 Boramae'nin Üretim Ortağı Olabilir mi?
Güney Kore ve Türkiye benzer zamanlarda, benzer bir iş modeliyle askeri havacılık alanında adım atmıştı. Kore'de KAI, Türkiye'de ise TAI, F-16 uçağının lisans altında üretimi işini yüklenerek hayata başladı.
Güney Kore ve Türkiye benzer zamanlarda, benzer bir iş modeliyle askeri havacılık alanında adım atmıştı. Kore'de KAI, Türkiye'de ise TAI, F-16 uçağının lisans altında üretimi işini yüklenerek hayata başladı. Elbette zaman içerisinde her iki firmanın seyri farklılık gösterdi. Her iki ülkenin diğer tüm alanlarında da farklılıklar olduğu gibi. Fakat günümüze bakınca oldukça enteresan bir benzerlik görürüz. Güney Kore, ete kemiğe bürünmeye başlayan KF-X olarak başladığı ve sonradan KF-21 Boramae olarak isimlendirdiği projesine devam etmektedir. Türkiye ise TF-X olarak başlayıp MMU isimlendirmesiyle yola devam eden 5. Nesil savaş uçağı programını yürütmektedir.
Güney Kore, diğer birçok devlet gibi kendi yerli ve milli savunma ve havacılık sanayini oluşturmak istemektedir. Lisans altında F-16 üretimi ile yola çıkan bu ülke, ilk olarak KT-1 turboprop motorlu eğitim uçağını tasarlamıştır. Bu uçağın bir benzeri olarak Hürkuşu da Türkiye üretme başarısını göstermiştir. Ardından jet motorlu T-50 eğitim uçağını, Amerikalı Lockheed-Martin desteğiyle ve F-16 ile mümkün olduğunca ortak parça kullanımına dayalı üretim felsefesiyle hayata geçirmiştir. Ardından da bu tayyareyi FA-50 başta birçok farklı ihtiyaca göre türevlendirmiştir. Bunu da Hürjet dengi olarak nitelendirebiliriz. Gerçi denk desek de bunlar bizim projelerimizin çok daha önünde bir gelişim ve üretim takvimine sahiptir.
Batı kültürü temelli uluslararası sistemin önemli bir parçası olan Güney Kore, bizden çok daha farklı politik ve ekonomik ayrıcalıklara sahiptir. Bu nedenledir ki en yeni ve önemli projeleri olan KF-21, yurt dışı işbirlikleri ve teknoloji transferlerine açık bir mimari içerisinde, motoru ve diğer birçok alt sistemi dışardan ithal edilerek üretilen bir savaş uçağıdır. Ayrıca KF-21 savaş uçağı, bir açıdan 5. Nesil olarak tanımlanabilecek tasarım felsefesinin ve kriterlerin büyük bir kısmını karşılıyor olsa da, 4+ yada 5- olarak nitelendirilen, daha ulaşılabilir ve düşük derecedeki hedef ve isterlere sahiptir. Elbette ülke zaman içinde ve adım adım, uçağın niteliklerini yükseltmeyi hedeflemektedir. Uçak ilerde çağın trendlerine uygun olarak çok görevli bir yapıya sahip olacak şekilde tasarım aşamasında safhalandırılmıştır.
Zaman içerisinde Endonezya da bu programa %20 payla katılımcı ortak olmuştur. IF-X olarak isimlendirilerek üretilecek 60 adet uçağın Endonezya Hava Kuvvetlerine teslim edilmesi planlanmıştır. Fakat daha sonra yaşanan gelişmeler Endonezya’nın bu projeye bakış açısını tamamen değiştirmeye başlamıştır. Bunlardan birincisi Kore ile teknolojik paylaşımdan çekinmeyen birçok ülkenin, Endonezya'ya karşı aynı cömertliği göstermemesidir. Yani IF-X, KF-X'in istemese de büyük ölçüde downgrade edilmiş (kırpılmış, özellikleri ve yetenekleri düşürülmüş) bir versiyonu olmaya aday bir proje olarak nitelendirilir hale gelmiştir. İkincisi ise yine bu ülkenin yakın gelecekteki tehdit algısında radikal değişiklerin olmasıdır. Endonezya’nın savaş uçağı ihtiyacındaki değişikliklerine yönelik diğer makaleme bu linkten ulaşabilirsiniz. Okumadıysanız göz atmanızı öneririm.
Rus Savaş Uçakları Türkiye için Çözüm Olabilir mi? - STRASAM.ORG ®
Güney Kore projeyi tek başına sonuca ulaştırma imkanına sahiptir. Bununla birlikte Endonezya'nın ödeme gecikmeleri dahil ortaya koyduğu memnuniyetsizlik işaretleri, rahatsızlık yaratıcı bir unsur olarak göze batmaktadır.
Ülkemize bakarsak; giderek yalnızlaşan, açık ve örtülü ambargolara maruz kalan, F-35 JSF projesinden çıkarılan, her şeyi kendisi be tek başına yapmaya zorlanan özel bir dönemden geçildiğini görüyoruz. Bu dönem içerisinde iyice “eskiyen” F-16 filosunun caydırıcılığı korumada yetersiz kalmaya başlaması nedeniyle, MMU safhasına ulaşıncaya kadar bir ara dönem (gap filler) savaş uçağına olan ihtiyaç zaman zaman gündeme getirilmektedir. Fakat güvenlik endişelerimiz ve sürdürülebilir savunmamız açısından da yerli askeri havacılık projelerimizde, bir zafiyete yol açmamak gerekliliği muhakkaktır.
Bugün bir başka ülkeyle uçak tedarikinin altına imza atsak, uçakların üretim hattına girmesi, çıkması, eğitim ve intibakı en az bir beş yılı bulacaktır. Fakat ülkemizin pek bekleme lüksü de yoktur. Çünkü tehditler artmakta ve odağı da günümüze ve yakın geleceğimize yoğunlaşmaktadır. Öyleyse sıra dışı zamanlarda, çerçevesini aşan düşünceler üretmenin vakti gelmiş demektir.
Şu soruyu sorarak başlamak isterim: Bizim gibi ülkeler genelde savaş kapasitesini artırıp caydırıcılığını muhafaza etmek için silahlanır. Yunanistan misali, belirli bir zaman diliminde, belirli bir saldırgan hareketi beslemek üzere silahlanan ülkeler de vardır. Fakat bir savaş riskini öngörüp, olası bir savaş sonrasında hava kuvvetlerini yeniden oluşturmak ve muhakkak yıpranacak olan caydırıcı kapasitesini yeniden inşa etmeyi hedef olarak benimsemek, savunma tedarik planlamaları içerisinde neden düşünülmez?..
İkinci sorum ise şu: Etrafımız petrol zengini, parasının önemli bir kısmını küresel piyasaların parçası haline getiren, fakat mantıksız ve müsrif kararlar alabilen ülkelerle doludur. Hatta çevremizdeki birçok ülkenin bizi hedefine koyarak ofansif amaçlarla silahlandığı da malumunuzdur. Bu ülkelerin önemli bir kısmının F-35 arzusu aşikardır. Yakın gelecekte bu isteklerine kavuşamayacakları da muhtemeldir. Bu ülkelerin batı standardı, 5. nesil isterlerine yakın, tek muharip uçak tedarik alternatifi KF-21 olacaktır. Bunu engelleyebilir miyiz? Nasıl?
Üçüncü sorumu ise birçok ülkenin tedarik uygulamaları çerçevesinde sormak isterim: Malum dışarıdan alınan tüm silah sistemleri belirli kısıtlamaları da beraberinde getirir. Ayrıca tedarikçi ülkenin yedek parça başta olmak üzere her zaman savaş kapasitenizi ambargolarla olumsuz etkilemesi riski vardır. Bu nedenle birçok ülke birden çok kaynaktan tedarik yolunu tercih etmektedir. Örneğin Yunanistan eş zamanlı olarak ABD'den F-16, Fransa'dan ise Mirage-2000 tedarik etmiştir. Şimdi de Rafale ve F-35 ile bunu sürdürmek istenmektedir. Fakat daha önce hiçbir ülke biri kendi yerli ve milli diğeri ise yabancı olmak üzere, çift kaynak tedarik mekanizmasını uygulamamıştır. Neden?..
Bu sorular ışığında bir öneri çerçevesi çizmek isterim. Ülkemiz tüm yerli ve milli savunma projelerine hız kesmeden devam etmelidir. Fakat aynı zamanda bu ülküsü onu gerekli göreceği dış kaynak silah tedarik programlarından da alı koymamalıdır. Bu kapsamda ana katılımcı ortak ülke olarak, Güney Kore KF-21 Boramae projesinde, Endonezya'nın yeri ve hakları devralınabilir. Bu sayede iznimiz olmadan başka bir bölge ülkesinin de söz konusu uçağı tedarik etmesi önlenmiş olacaktır.
Ülkemiz her ne kadar örtülü ambargolarla yorulsa da hâlâ bir NATO üyesidir ve çok önemli / değerli bir jeostratejik konuma sahiptir. Dolayısıyla IF-X'de olduğu gibi downgrade edilmiş bir uçak değil, tam fonksiyonlu bir uçağa sahip olabileceği farz ve kabul edilmektedir. Hatta bu tür bir proje ortaklığı sonrasında tedarik edilecek KF-21’lere, yerli imkanlarla birçok ilave özellik ve silah da kazandırılabilecektir.
60 kesin ve 180 opsiyon olmak üzere bir program çerçevesi hayal ediniz. İlk 60 uçakta Güney Kore'nin mevcut tanım ve isterlerine hiçbir ilavede bulunmamak; ya da çok az ve iyi hesaplanmış milli isterle programa katkıda bulunmak mantıklı olacaktır. Kalan 180 adetlik opsiyon için ise, ilerleyen MMU projesi çerçevesinde birçok özgün ilavede ve özelleştirmede bulunmak mümkün olacaktır.
MMU projemiz baştan itibaren hava üstünlüğü ağırlıklı bir isterler bütününe sahiptir. KF-21 ise çok görevli bir yapıdadır. Dolayısıyla ileride USAF'in F-15 / F-16 ikilisi misali, 5. nesil ağ merkezli özgün bir yapı oluşturulabilecektir. Açıkçası bir cephe hattı hafif avcı bir de hava üstünlüğü uçağı ekürüsü birçok hava kuvvetleri tarafından da benimsenen bir yaklaşımdır.
Söz konusu uçakta kökleri oldukça eskiye dayanan bir GE F-404 / 414 motor ailesi kullanılmaktadır. Ülkemizin de Hürjet için seçtiği motor bu ailedendir. Amerikalı da olsa GE firması, TEI ile oldukça köklü bir ortaklık ilişkisine sahiptir. Ayrıca söz konusu motorun Hürjet için tedariki de sorunsuzca karşılanmıştır. Bu girişim sayesinde söz konusu motor ailesinin lisans altında ülkemizde üretimi ve ilave endüstriyel yeteneklerin de kazanımı söz konusu olabilecektir.
Ülkemiz askeri insansız havacılık sistemlerinde oldukça ileri konumdadır. Güney Kore'den çok daha ileridedir ve gelecek yol haritası da daha zengindir. Kore ise gerek modern donanım gerek yazılımda ülkemize nazaran bariz başka avantajlara sahiptir. Bu iki ülkenin oluşturabileceği sinerji, sadece mühimmat alanında değil, insanlı insansız takım yaklaşımı alanında da, oldukça geniş bir ihracat potansiyeli yakalamamızın önünü açabilir. Ayrıca opsiyonel olarak insanlı bir Hürjet ya da T/F/A-50, geleceğin hava muharebeleri resminde önemli bir değişim potansiyeli taşıyacaktır.
Ülkemizin MMU projesi çerçevesinde İngiliz BAE Systems öncülüğünde önemli bir dış katkının da alınmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte İngiltere kendi hava kuvvetlerinin geleceğini, dahil olmadığımız 6. nesil Tempest projesine yatırmıştır. Bu proje kapsamında İtalya ve İsveç gibi ülkelerle direkt, Japonya gibi ülkelerle de dolaylı uluslararası işbirliği zemini yaratmıştır. Bu nedenle MMU projesi için yeterince olgunlaştıramadığımız bir alt sistemin, dışarıdan direkt temini noktasında sıkıntılar yaşanabilir. Temin edilse bile bu Tempest'teki yeni nesil sistem değil, daha eski bir sistem olacaktır. KF-21 projesine olası bir katılım, alt sistemlerin güvenilirliği açsından da MMU projemize pozitif katkı ve yedekleme potansiyeline sahip olabilir.
Bir atasözümüz şöyle der: At sahibine göre kişner. Burada bir öneride bulundum ve bu kapsamda kabaca bir çerçeve çizmeye çalıştım. Elbette bu öneri riskleri ve fırsatları eşit bir şekilde bünyesinde barındırmaktadır. En önemlisi de yanlış yönetilerek yanlış sonuçlara yol açması da ihtimal dahilindedir. Bununla birlikte üzerinde düşünmeye değer kanaatindeyim.