Dünya zırhlı araç endüstrisinde ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar ve fırsatlar
Rusya Ukrayna savaş sırasında resmen tank kıtlığı yaşandı. Çünkü aşırı gelişen tanksavar silahı teknolojileri, savaşlarda kitlesel tank kayıplarına sebep oldu ve tank zayiatı kısa süre içinde tamamlanamadı.
Ukrayna Savaşı, dünyanın herhangi bir savaşa ne kadar hazırlıksız olduğunu gösterdi. En büyük eksiklik ise zırhlı araç ve tanklarda ortaya çıktı. Deyim yerindeyse savaş sırasında resmen tank kıtlığı yaşandı. Çünkü aşırı gelişen tanksavar silahı teknolojileri, savaşlarda kitlesel tank kayıplarına sebep oldu ve tank zayiatı kısa süre içinde tamamlanamadı.
Bunun temel sebebi, Soğuk Savaş sona erince neredeyse tüm orduların hızla küçülmesi ve bu arada tank ve zırhlı araç sayılarının azalmasıydı. Buna paralel olarak tank ve zırhlı araç üreten fabrikalar da ya bazı bölümlerini kapatarak küçülmüş veya tamamen üretimi durdurmuştu.
Gerçi Rusya ve ABD hala çok sayıda tank üretip kullanıyordu ama dış talep azaldığından ABD’nin de üretim kapasitesi azalmıştı. Öte yandan, Çin, Güney Kore ve Türkiye gibi tank veya zırhlı araç üretmeye başlayan ülkeler de AB ülkeleri, Rusya ve ABD’nin üretim kapasitesinin azalmasında etkiliydi. Bunlar sadece kendi tank veya zırhlı araçlarını üretmiyor, başka ülkelere de satarak pazarı daraltıyorlardı.
2008 yılına kadar bu durumdan pek rahatsız olan yoktu aslında. Bu yıl Rusya’nın Soğuk Savaş askeri senaryolarında sık sık bahsedildiği gibi uzun zırhlı birlik kollarıyla hızla Gürcistan’a girmesi tedirginlik yarattı. Ancak Rusya hedeflediği bölgeyi alınca durdu ve gerilim azaldı.
Bununla birlikte, bu durum uzun sürmedi. Asıl şok, Rusya 2014 yılında zırhlı birlikleri ile Kırım’ı işgal edince yaşandı. Bunun üzerine Rusya’ya sınırı olan veya yakın olan Doğu Avrupa devletleri savunma harcamalarını artırıp tank ve zırhlı araç satın almaya başladılar.
Diğer Avrupa ülkeleri de savunma bütçelerini artırmaktan ve zırhlı birliklerini güçlendirmekten bahsettiler ancak bu söylemler bir türlü uygulamaya geçmedi. Çünkü savunma bütçeleri azaldığı için Soğuk Savaş sonrasında artan refahtan vazgeçmek istemiyorlardı.
Ancak, Ukrayna savaşı uzayınca, birçok ülke tank sayılarını artırmanın hesaplarını yapmaya başladı. Bunun için bazıları tank üretici ülkeler ile irtibata geçerken bazıları da kendi tanklarını üretmeye veya mevcut tanklarının daha gelişmiş yeni modellerini üretmek için harekete geçti.
Tabii bunları yapmak o kadar kolay değildi. Çünkü Soğuk Savaş döneminde tank üreten bazı ülkeler üretimi bırakmış veya üretim tesislerinin bir kısmını kapatarak kapasite azaltmıştı. Aynı durum, Amerika için de geçerliydi. Geçmişte büyük bir tank ve zırhlı araç ihracatçısı olan ABD’nin son yıllarda Avrupa'da ve başka yerlerde pazar payı oldukça azalmıştı.
Bunda, son kullanıcının ödemek zorunda olduğu tek şeyin nakliye maliyeti olduğu Aşırı Savunma Stokları’nı azaltma çabaları sebebiyle fazla tank ve zırhlı araçlarının müttefik ülkelere bedavaya verilmesi de etkili olmuştu.
Ayrıca, son zamanlarda meydana gelen savaşlar genellikle meskûn mahal muharebeleri şeklinde gerçekleştiğinden ordular, ağırlıklı olarak lastik tekerlekli hafif zırhlı araçlara yönelmişti. Bu da tank ve tırtıllı zırhlı araçların üretiminde azalmaya sebep olmuştu.
Bununla birlikte, Rusya’ya yakın Doğu Avrupa ülkelerinin Ukrayna Savaşı sonrasında tank ve zırhlı personel taşıyıcı/zırhlı muharebe aracı ihtiyacının acil olduğunu değerlendirmeleri, ABD ürünlerine talebi artırdı. Örneğin Polonya'nın ABD’den Abrams tank siparişinin yanında ZMA talebinde de bulundu.
Her ne kadar son zamanlarda dış pazarlarda payı azalsa da büyük bir ordusu olan ABD’nin kendi ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli bir tank geliştirme ve üretme faaliyeti var. Bu sebeple ABD, artmaya başlayan tank ve zırhlı araç talebini karşılamak açısından en büyük tedarikçi olmaya aday. Çünkü Avrupa’da, tüm tank ve zırhlı araç talebini karşılayabilecek bir ülke yok.
Avrupa orduları küçüldükçe ve geleneksel ihracat ilişkileri köreldikçe Soğuk Savaş öncesinde Avrupa’da var olan endüstriyel temel de köreldi. Fransa ve İngiltere, 1960'lı ve 1970'li yıllarda eski kolonilerine büyük savunma ekipmanı satışları yapardı. Avrupa’da endüstriyel kabiliyet azaldığından Afrika ve Asya pazarlarının çoğunda Rusya ve Çin önemli oyuncular haline geldi.
ABD ve Avrupa ürünlerine başka alternatifler de mevcut. Bunun iyi bir örneği, artık tüm kara sistemlerinde kendi kendine yeten Güney Kore. Güney Kore’nin yanında Türkiye de var. Büyük bir ordusu (ve dolayısıyla yurt içi talebi) olan Türkiye, FNSS ve Otokar gibi firmaların üretimi sayesinde kendi kendine yeterli hale geldi. Ayrıca bu firmalar; Orta Doğu, Afrika ve Asya'dan siparişler alıyor.
Avrupa’da ise eskiden en önemli tank üreticilerinden olan bazı ülkeler artık kendi tanklarını bile üretemez duruma geldiler. Örneğin İngiltere’de, Birleşik Krallık Kraliyet Mühimmat Fabrikaları (ROF), Soğuk Savaş sırasında yaklaşık 20.000 kişiyi istihdam ediyordu ve hafif silahlardan Challenger 1 tankına kadar her şeyi üretiyordu.
Bugün geriye kalan tek şey mühimmat üretim tesisleri. İngiltere, artık eskiyen ve tanksavar silahlarındaki yeni gelişmeler karşısında yetersiz hale gelen Challenger-2 tankının yerine üretmeyi planladığı yeni model Challenger-3 tankını bile yalnız başına üretemiyor.
İngilizler, bu tankı Almanlarla ortak üretmeye karar verdiler. Böylece, %51'i Rheinmetall'e ve %49'u Telford'daki BAE Systems'e ait olan bir ortak girişim (RBSL) oluşturdular. Bugün RBSL'nin ana programları, Boxer Çok Amaçlı Zırhlı Araç ve Challenger-3 tank üretilmesi ile sınırlıdır.
İngiltere bu konuda yalnız değil. Diğer Avrupa ülkeleri de ortak üretim üzerinde anlaşmalar yapmaktadırlar. Örneğin Finlandiya’nın dört ülke tarafından benimsenen MGCS ve Ortak Zırhlı Araç Sistemi üretim programı var. Ayrıca, başka birkaç yeni Avrupa programı da var.
Tek bir ülkenin üretim programı olarak yalnızca İtalyan Ordusu'nun A2CS olarak bilinen ve potansiyel olarak yaklaşık 700 araca kadar çalışma gereksinimi olan Dardo/M113 programı bulunuyor.
Bunun mevcut bir tasarımla, yerel üretimle ve İtalya'nın Leonardo ile Iveco Defence Vehicle (IDV)’ın ortak çalışmalarıyla karşılanacağı, yani tamamen yerli bir çözüm olacağı söyleniyor.
Tüm bu gelişmelerden de anlaşıldığı gibi Avrupa, büyük miktarda üretim kapasitesi kaybetmiştir. Ayrıca, eskiden devlete ait olan Ar-Ge tesislerinin çoğu özelleştirilmiştir.
Bu durum, kapasite daralmasını daha da hızlandırmıştır. Çünkü talep daralması karşısında karları azalan özel şirketler birçok üretim tesisini kapatarak başka ülkelerin özel şirketleri ile ortak üretime yönelmişlerdir. Bazı şirketler ise diğer şirketler tarafından satın alınmıştır.
Birleşme ve satın almalar yoluyla bir grup daha önce rakip olan iki ürün hattına da sahip olunca, genellikle biri onu üreten tesisle birlikte feda edilmiştir. Avrupa savunma sanayiinin bu şekilde küçülmesi, rekabetin azalması anlamına gelmektedir ve bu da son kullanıcı açısından maliyetlerin artmasına neden olmaktadır.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Ukrayna savaşı, birçok devleti harekete geçirmiş gibi görünmektedir. Nitekim, bazı yerlerde düşüşün tersine döndüğüne dair işaretler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Örneğin Norveç, Leopard 2 için tank yapımında kullanılabilecek yeni bir üretim hattı kuracağını duyurmuştur. GDELS'in İspanya'daki Santa Barbara Sistemas bölümü, tank ve topçu sistemleri için silah namlusu hattını yeniden etkinleştirdiğini açıklamıştır.
Shephard gibi askeri dergilerde bu konuya dair bazı gelişmelerden bahseden yazılar yayınlanmaktadır. Sosyal medyada ve basın organlarında da tüm dünyada savunma şirketlerin hızla yeni personel almaya başladıklarına dair haberler çıkmaktadır. Bu durum, önümüzdeki yıllarda savunma sanayiinin Soğuk Savaş dönemindeki gibi oldukça büyüyeceğini göstermektedir.
Türkiye’nin de bu gelişmeleri yakından takip ettiğine şüphe yoktur. Son zamanlarda Türkiye’de savunma sanayii alanında oldukça önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır ancak her ne kadar bazı çevrelerce bu abartılsa da Türkiye henüz savunma sanayiinde emekleme dönemindedir.
Yeni savaş beklentileri ve mevcut savaşların yarattığı tehdit tüm dünyayı endişeye sevk ederek silah talebini artırmaktadır. Türkiye de bu talebi karşılamak için pastadan pay alacak şekilde gelişmeleri yakından takip eder ve gerekli adımları atarsa emekleme döneminde olan sanayi yürüme dönemine geçecektir.
Eğer Türkiye bunu başarabilirse, yüzyıllardır silah aldığı Batı’ya bile silah satan bir ülke konumuna gelebilir. Bu sebeple, mevcut gelişmeler Türkiye için bir sorun değil fırsat olarak görülmelidir.