Site İçi Arama

savunma

Hangi Piyade Tüfeği ve Makineli Tüfek Daha İyidir?

“Hangi piyade tüfeği veya hangi makineli tüfek daha iyidir?” diye sorulsa, hep şu soru ile karşılık veririm: “Nerede, kime karşı, ne maksatla kullanmayı düşünüyorsun?” Çünkü her silah, farklı özelliklere sahiptir ve en iyi silah kendi özelliğine uygun olarak kullanılan silahtır.

İnternette askeri konularla ilgili bir sitede, Amerikalıların Afganistan tecrübesinden sonra birliklerin kullandığı bazı silahları değiştirdikleri hakkındaki yazı oldukça dikkatimi çekti. Amerikalılar, Afganistan’a gönderdikleri askerlere, 5.56 mm mermi atan M16 piyade tüfeğinin bir versiyonu olan M4 tüfeklerini vermişler. Ancak bir süre sonra bu tüfeklerin pek kullanışlı olmadıklarını fark etmişler.

Colt M4 carbine

Amerikan askerleri, arazide operasyon yaparken, Taliban veya başka bir örgütün elemanları tarafından genellikle 400-500 metreden ateş altına alınıyormuş. Bu mesafe, M4’ün etkili menzili sınırlarında olduğundan, askerler silahlarını etkili olarak kullanamıyorlarmış. Silah üzerine dürbün takmamışlarsa, kendilerine ateş edenleri de tam olarak göremiyorlarmış.

Bu sebeple ABD ordusu, teröristlerin bu taktiğine karşı etkili olabilmek için askerlerine 7.62 mm çapında mermi atan ve 800 metre etkili menzili olan M-14 EBR piyade tüfekleri dağıtmış. 

M-14 EBR (Enhanced Battle Rifle)

Bu silaha dürbün de takıldığından, teröristlerin mesafeyi bir savunma vasıtası olarak kullanmasının önüne geçilmiş. Menzili M-4’ten daha uzun olan bu tüfek, düşmanı kolayca görmeyi, dağlık arazide daha büyük çaplı mermisi ile engel gerisine saklanan hedeflere etkili olmayı ve 800 metreye kadar isabetli atış yapmayı mümkün hale getirmiş.

Bunu okuyunca gençlik yıllarım aklıma geldi. Tim komutanı olarak tayin olup timimi ilk defa gördüğümde oldukça şaşırmıştım. Çünkü personelin silahlarına bakınca düzenli bir ordu birliğinden çok hangi silahı bulursa onunla savaşa katılmış bir paramiliter unsur gibi görünüyorlardı. 

Timde standart dipçikli ve seyyar dipçikli G-3 piyade tüfekleri, standart ve seyyar dipçikli AK-47 Kaleşnikov piyade tüfekleri, AK-74 Kaleşnikov piyade tüfekleri ve hatta bu gün Rus ordusunda bile bulamayacağınız eski bir Diktriyof (yazılışı yanlış olabilir) piyade tüfeği bile vardı. Üstelik Keleşnikovların bazısı Rus, bazısı Doğu Alman üretimiydi. Dipçiklerin bazıları ahşap bazıları ise bir tür plastiktendi.

Devlet ne verdiyse onunla savaşırız diyerek göreve başladık. Fakat kısa süre sonra time iki adet M-16 A2 Carbine tüfeği de verildi. Yeni verilen bu Amerikan tüfeklerinin birini ben aldım, diğerini de yardımcıma verdim. Böylece tüfek çeşitliliğine bir de Amerikan silahı katılmış oldu.

Tüfeklerin bu şekilde karma olmasının bizim de deneyimlediğimiz bazı sorunları oluyor. Örneğin kayalık veya ormanlık bir yerde çatışmaya girerseniz, Kaleşnikov tüfeğinin patlama seslerinin sizin personele mi yoksa teröristlere mi ait olduğu konusunda bazen şüpheye düşebiliyorsunuz. Ama en büyük sorun, hepsinin farklı mühimmatı kullanması. 

Bu durum, çatışmada mühimmatı azalan veya biten personelin diğerinden mühimmat almasını imkânsız hale getiriyor. İkmal yaparken de birkaç çeşit mermi istiyorsunuz. Çünkü G-3 ve AK-47, 7,62 mm mühimmat atıyor ama birbirlerinin mühimmatını kullanamıyor. AK-74 ve M16, 5.56 mm mühimmat atıyor ve onlar da birbirlerinin mühimmatını kullanamıyor. 

Neyse ki kısa süre sonra timde piyade tüfeği taşıyan herkese M-16 A2 Carbine piyade tüfeği verdiler. Ama eski tüfekleri de almadılar. Bunları tim sandığında muhafaza ediyorduk. Aynı şey makineli tüfekler için de geçerliydi. 

Başlangıçta sadece Türk yapımı MG-3 makineli tüfeği varken daha sonra Rus malı PKM (Biksi olarak bilinir), Amerikan malı Minimi ve Güney Kore malı K-3 makineli tüfekleri (namlu sıcakken bazen kendi kendine ateş edebilen emniyetsiz bir silah) verdiler. Biksi ve MG-3, 7.62 mm mühimmat atıyor. 

Ama onlar da piyade tüfekleri gibi ne birbirlerinin ne de 7.62 mm mermi atan piyade tüfeklerinin mühimmatını kullanamıyor. Bu sebeple, birçok farklı silah olması ilk bakışta bir zafiyet gibi görünüyor. Nitekim, ilk başlarda ben de öyle düşünmüştüm. Ancak, zamanla her silahın kullanılabileceği yerler olduğunu ve farklı silahlara sahip olmanın avantajlı olduğunu anladım. 

Örneğin dar bir vadide veya ormanlık alanda ilerlerken; piyade tüfeği olarak M-16 A2 ve makineli tüfek olarak K-3 veya Minimi kullanmak daha avantajlıydı. Aynı şey, bir eve veya mağaraya girerken de geçerliydi.  Çünkü bu silahlarla dar alanlarda hızla hedefe dönüp seri şekilde atış yapmak mümkün oluyordu. Pusuya düşüldüğünde Minimi ile kalçadan atış yaparak ateş baskısı sağlamak da daha kolaydı.

Eğer bir bölgede tıkama yapacaksanız, yani sabit durarak yüksek ateş gücü ile size gelen düşmana ateş edecekseniz MG-3; menzili, yüksek atış hızı ve merminin hedefteki ölümcül etkisi açısından diğerlerine göre daha avantajlıydı. Tok sesinin düşman üzerinde psikolojik etkisi de oluyordu. 

Uzun yürüyüşler yapacağınız ve uzun süre arazide kalıp bakım yapma imkanınızın az olacağı operasyonlarda ise bakıma fazla ihtiyaç duymayan Biksi daha uygun silahlardı. Bunlara uygun şekilde; operasyonun süresi, arazi ve düşman durumuna göre hangi silah uygunsa o silahlarla araziye çıkıyorduk. 

Bu sebeple, ne zaman biri bana; “Hangi piyade tüfeği veya hangi makineli tüfek daha iyidir?” diye sorsa hep şu soru ile karşılık veririm: “Nerede, kime karşı, ne maksatla kullanmayı düşünüyorsun?” Çünkü her silah, farklı özelliklere sahiptir ve en iyi silah kendi özelliğine uygun olarak kullanılan silahtır. 

Muhtemelen Amerikalılar da bunu anlamışlar ve silahlarda değişikliğe gitmişler. Standart piyade tüfeği saçmalığından vazgeçip ihtiyaca en uygun tüfeğinin, en iyi tüfek olduğu gerçeğini öğrenmişler. Savaş, savaşın tarafı olan her insana gerçeği öğretir. Öğrenmemekte ısrar edene ise öğreninceye kadar ders vermeye devam eder.

Tüm bu anlattıklarımızdan sonra, sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Günümüzde savaşlar hibritleşmiş ve savaş alanları daha çok meskûn mahaller olmuştur. Meskûn mahallerin ardından da ormanlık ve bataklık araziler, dağlık araziler ve çöller gelmektedir. Örneğin Amerikan ordusu, Afganistan’da dağlarda savaşırken Irak’ta önce çöllerde, sonra da meskûn mahallerde savaşmak zorunda kalmıştır. 

Bu araziler gibi buralarda mücadele edilen düşmanlar da birbirinden çok farklı olduğundan Amerikalılar, hem farklı taktik ve doktrinler hem de farklı piyade tüfekleri kullanmak zorunda kalmışlardır. Bu durum, 2008’de Gürcistan’ın dağlık arazisinde savaşırken günümüzde Ukrayna’nın sık ormanları ve sürülü tarlaları içinde, yoğun yağış sebebiyle çamur deryasına dönmüş bir zeminde ve çok sayıda meskûn mahalde savaşmak zorunda kalan Rus ordusu için de geçerlidir.

Bu örneklerden, orduların eskiden olduğu gibi tek tip piyade tüfeği ve makineli tüfek ile teçhiz edilmelerinin günümüz muharebelerinde başarı kazanmak için yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ordular, kendi tehdit değerlendirmelerine ve muhtemel savaş alanlarına göre, envanterlerinde birden fazla piyade tüfeği ve makineli tüfek çeşidi bulundurmak zorundadır. 

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 25.03.2024
  • Süre : 4 dk
  • 1267 kez okundu

Google Ads