Site İçi Arama

savunma

Tanklar neden ve nasıl ortaya çıkmıştır?

İngilizler, ilk tank bölüklerini Ağustos 1916’da Fransa’ya göndermişler ve Somme’de ilk defa taarruza iştirak etmişlerdir. Böylece tanklar, ilk defa muharebe sahalarında kullanılmaya başlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı, Avusturya-Macaristan Veliahtı’nın 28 Haziran 1914’te Saray Bosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından vurulmasının ardından başlamıştır. Ancak savaşın gerçek sebebi bu değildir. Savaş öncesinde Avrupa’da yaşanan gelişmeler, savaş için gerekli şartları oluşturmuş ve gerçekleştirilen suikast sadece savaşın fitilini ateşlemiştir.

Suikastın ardından yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca, 28 Temmuz 1914’te, Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a savaş ilan etmiştir. Bunun üzerine Avrupa devletleri art arda seferberlik ve savaş ilan etmiş, böylece 1. Dünya Savaşı neredeyse tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Bu kapsamda 1 Ağustos 1914’te Almanya, Rusya’ya savaş ilan etmiştir. 3 Ağustos’ta da Fransa’ya savaş ilan eden Almanya, orduları ile Belçika’ya girmiştir.

Almanya savaşta, eski genelkurmay başkanlarından Schlieffen tarafından, muhtemel bir savaş için hazırlanan planı uygulamaya koymuştur. Bu plana göre önce Fransa, baskın şeklindeki taarruzla kısa sürede ezilecek ve barış antlaşması imzalamaya mecbur edilecektir. Fransa aradan çıkarılınca da seferberliği ve cepheye intikali daha uzun sürmesi beklenen Rusya’ya taarruz edilecektir. Ancak Batı Cephesi’nde ortaya çıkan gelişmeler sebebiyle bu gerçekleştirilememiş, yani evdeki hesap çarşıya uymamıştır.

Almanya Belçika’ya girince 4 Ağustos 1914’te İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiş ve Fransa’ya birlik göndermiştir. Ancak Almanların planlarını boşa çıkaran sadece bu değildir. Belçika ordusu Almanların hiç beklemediği kadar uzun süre direnmiş, teslim olmamış ve taarruzu yavaşlatmıştır. Taarruzun yavaşlamasında başka faktörler de etkili olmuştur. Örneğin lojistik konusunda büyük zorluklar ortaya çıkmıştır. Almanlar, daha 6 Ağustos’ta atları için yulaf bulmakta zorlanmaya başlamıştır. Ayrıca, hiç hesaba katılmayan engeller de taarruzu olumsuz hızını etkilemiştir.

Muharebe sahasındaki yoğun çalılar ve çitler, planlanan manevrayı uygulamaya imkân vermemiştir. Nehirler, sulak tarım arazileri ve bataklıklar da ilerlemeyi yavaşlatmıştır. Süvari birliklerinin çıkardığı toz bulutu, birliklerin yerinin çok uzaklardan fark edilmesine ve düşman birliklerini gerekli tedbirleri almasına sebep olmuştur. Yoğun makineli tüfek ve topçu ateşi karşısında süvariler çaresiz kalmıştır. Piyadeler de makineli tüfekler karşısında savunmasız kalmıştır. Bu durum, ağır zayiata sebep olmuştur.

Süvarilerin işe yaramadığı görülünce, askerler atlardan inip yaya olarak taarruza katılmış ancak bu da sonucu değiştirmemiştir. Süvari yalın kılıç, piyade ise süngü ile taarruz edince, yoğun ateş karşısında hezimete uğramıştır. Buna rağmen Almanlar, talimnamelerdeki doktrin ve taktiklere bağlı kalmış ve aynı şekilde taarruza devam etmiştir.

Alman komuta heyetinin teknolojideki gelişmeleri dikkate almaması ve eski kafayla harekata devam etmesi hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Halbuki Schlieffen, daha 1909’da geleceğin muharebeleri için; “Etrafta tek bir atlı bile görünmeyecektir. Süvariler vazifelerini, piyade ve topçunun menzili dışında icra etmek zorunda kalacaktır. Kuyruktan dolma tüfekler ve makineli tüfekler süvarileri merhametsizce muharebe sahasının dışına atacaktır.” demiştir.

Buna rağmen Alman orduları, süvari tarafından yapılacak operatif keşif harekâtını fazla önemsemiş ve keşfin uçaklarla daha kolay, hızlı ve sağlıklı yapılabileceğini düşünmemiştir. Bunun sonucunda da büyük bir hevesle Marne’ı geçen Alman orduları, iki ay boyunca yapılan stratejik hatalar, verilen ağır zayiat ve lojistik zorluklar sebebiyle taarruzda başarısız olmuştur. Almanlar yavaşlayınca Fransızlar, takviyeler getirmiş, İngiliz birlikleri yetişmiş ve yapılan karşı taarruzlar sonucunda Alman taarruzu durmuştur.

Bunun üzerine iki taraf da cepheye yeni birlikler getirmiştir. Yeterince takviye aldığını ve dinlendiğini düşünen Almanlar, 19 Ekim’de yeniden taarruza geçmiş ve böylece Flandre’de Birinci Ypres Muharebesi başlamıştır. Taarruzun gerçekleştiği bu bölgede de diğer bölgeler gibi çok sayıda kanal ve set vardır. Arazi genel olarak düz olmasına rağmen çalılar, köyler ve çok sayıda çiftlik evi sebebiyle hareket ve gözetleme imkanları kısıtlıdır. Üstelik sürekli yağan yağmur, toprağı yürünemez hale getirmektedir.

Almanlar, bu arazi koşullarının da etkisi ile çok ağır zayiat vermiş ve 22 Ekim’de Alman taarruzu durmuştur. Bunun üzerine Fransızlar karşı taarruza geçmiş fakat onlar da çok ağır zayiat verince durmuştur. Almanlar, 23 Ekim’de yeniden taarruz etmeyi denemiş ve çok fazla zayiat vermelerine rağmen neredeyse hiç toprak kazanamamıştır. Bunun üzerine durup mevzi kazmaya başlamışlardır. Bu sırada topçu ateş muharebesi yer yer devam etmiş fakat topçu mühimmatı tükenme noktasına gelince ateş muharebeleri de azalmıştır.

Birliklerini takviye eden, ikmalini tamamlayan Almanlar 10 Kasım’da yeniden taarruza geçince İkinci Ypres Muharebesi başlamıştır. Bu muharebelerde de kazanımlar sınırlı kalmış ve zayiat büyük olmuştur. Muharebe durağanlaşınca, savunmayı kırmak için yoğun topçu ateşi açılması düşünülmüş ancak bu da işe yaramamıştır. Çünkü Almanların elinde çok sayıda ağır topçu olmasına rağmen gerek yüksek maliyet sebebiyle gerekse mühimmat ikmalinde yaşanan zorluk yüzünden bunlar uygun şekilde kullanılamamıştır.

Aşırı zayiat sebebiyle personel sıkıntısı yaşanmaya başlanınca da birlikler, mevzi harbine hazırlanmaya başlamıştır. Böylece, Kasım 1914’te Batı Cephesi’nde tüm muharebeler kesilmiştir. Çünkü her iki taraf da ağır zayiat sebebiyle taarruz gücünü kaybetmiş ve mühimmat sıkıntısı içine düşmüştür. Almanlar, bu durağanlıktan yararlanarak bazı birliklerini Doğu Cephesi’ne kaydırmıştır. Çünkü Ruslar, Almanların tahmininden çok daha kısa bir sürede seferberliği tamamlamış ve orduları ile Almanya içlerine doğru ilerlemeye başlamıştır.

Almanlar, Doğu Cephesi’nde komuta değişikliği yaparak ve takviye birlikleri getirerek toparlanmış ve Ruslara ağır bir darbe vurmuştur. Ağustos sonunda yaşanan Tanenberg Meydan Muharebesi’nde bir Rus ordusunu kısa sürede yok eden, diğer Rus ordusunu da dağılıp geri çekilmek zorunda bırakan Almanlar, hızla ilerlemeye başlamıştır. Bu sebeple, birlikleri başarı vaat eden yerde kullanma prensibi gereği durağan hale gelen Batı Cephesi’nden bazı birlikleri daha Doğu Cephesi’ne kaydırmışlardır.

Bu sırada Batı Cephesi’nde, taraflar silah ve özellikle de topçu sayısını artırmaya başlamıştır. Cepheye taşınan mühimmat miktarı da daha önce görülmedik seviyelere çıkarılmıştır. Çünkü mevzi harbinde muharebenin iki unsuru olan ateş ve hareketten ateş gücü daha önemlidir. Bu kapsamda makineli tüfek sayısıda çok artırılmıştır. Mevzi harbinde adı üstünde mevzi ve engel inşası çok önemli olduğundan, istihkam birliklerinin sayısı da çok artmıştır.

Bu istihkam birlikleri de kullanılarak, çok sayıda el bombası ve mayın kullanıma sokulmuştur. Mayınları hızla döşemek için mayın fırlatıcılar geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Koruganlar, hendekler, tel örgüleri inşa edilmiştir. Mevzi hatları kalelere dönüşmüş ve aşılması daha da zorlaşmıştır. Bunun üzerine her iki taraf, bu tıkanmayı aşmak için sıra dışı metodlar geliştirmek için düşünmeye başlamıştır.

Bu düşünme süreci sonunda birliklerini yeniden düzenleyen Fransızlar, 20 Aralık 1914’te Champagne’de taarruza kalkmıştır. Bu taarruzda, ordu emrine çok sayıda uçak verilmiş, topçu sayısı artırılmış ve sınırsız mühimmat kullanma emri verilmiştir. Ancak tüm bu değişikliklere rağmen Fransız ordusu, Alman savunma sistemi önündeki engelleri aşamamıştır. Bu sebeple, 8-9 Ocak 1915’e kadar devem eden muharebelerde kimse bir şey kazanamamış ama her iki tafat ta ağır zayiat vermiştir.

Fransızlar, bazı düzenlemeler yaparak 16 Şubat-16 Mart arasında Chmpagne’de yeniden taarruz etmiş ancak sonuç yine fiyasko olmuştur. Bunun üzerine taarruz durdurulmuş ve harekât yeniden mevzi harbine dönüşmüştür. Bundan sonra her iki taraf da “Nasıl veya neyi değiştirerek başarılı olacak şekilde taarruz edebiliriz?” sorusu üzerinde kafa yormaya başlamıştır.

Başarılı bir taarruz için baskın sağlamak şarttır. Bunun için de mevcut teknoloji ile imal edilebilecek yeni silahlar yapmak veya var olan silahları gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu kapsamdaki çalışmalar sonucunda; gaz mühimmatı, uçak ve tank kullanımı üzerinde durulmuştur.

Gaz mühimmatını ilk olarak kullanan Fransızlar olmuştur. Şubat 1915’te Flandre’de Fransızlar, Almanlara tüfek bombaları ile klor gazı atmıştır. Buna rağmen Fransızlar, gaz mühimmatının istikrarsızlığını görerek geliştirmek ve kullanmaktan vaz geçmiştir. Bundan sonra gaz mühimmatına ağırlık verip sistematik olarak kullanan Almanlar olmuştur.

Uçaklar, o sırada her iki tarafça da kullanılmaktadır. Hatta süvarilerin keşif harekâtında kullanılmasının imkânsız hale geldiği görülünce keşifler ağırlıklı olarak uçaklarla yapılmaya başlanmıştır. Üstelik uçaklardan elle atılan bombalarla havadan yere taarruz ve uçağa monte edilen veya pilot/yardımcı pilot tarafından kullanılan basit silahlarla hava-hava muharebeleri uygulamaları geliştirilmiştir. Ancak, uçak teknolojisi hala oldukça basit dolayısıyla uçaklar küçük ve yavaş olduklarından hava gücü ile muharebelerin gidişatını değiştirmek mümkün olmamıştır.

Tüm bunları göz önüne alan İngilizler yeni bir silah/araç geliştirme yolunda çalışmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonucunda geleceğin muharebelerinde devrimsel bir etki yaratacak yeni bir kara aracı/silahı ortaya çıkmıştır. Bu araç/silah, tanktır. Bazı İngiliz subaylar, tel engeller ve makineli tüfeklerin muharebe sahasında yarattığı etkiyi görmüş ve bunu aşabilmek için daha Ekim 1914’te zırhlı bir araç üzerinde çalışmaya başlamıştır.

Araç olarak bir traktör kullanılmıştır. Traktörün üzeri zırhla kaplanmış ve tekerlek yerine tırtıllı bir mekanizma kullanılmıştır. Aracı tekerlekli yerine tırtıllı yapmalarının amacı; muharebe sahasındaki derin top mermisi çukurları ile hendekleri aşmak, aracın çamura saplanmasını önlemek ve dikenli telleri ezip geçmektir. Başlangıçta bu aracın üzerine bir makineli tüfek monte edilmiştir. Böylece bu yeni araç, engelleri aşıp makineli tüfekleri susturacak ve piyadeyi mevzilerinden söküp atacaktır.

Bu yöndeki çalışmalar sadece karacılar tarafından değil, çıkarma bölgeleri ve limanlarda zayiat vermeden harekât icra etmek isteyen denizciler tarafından da yapılmıştır. Ancak o sırada yarbay rütbesinde olan karacı bir İngiliz subayının Haziran 1915’te “makineli tüfek yok edici” adını verdiği bir zırhlı araç tasarımı ve bunun taktik kullanımı ile ilgili bir rapor hazırlayıp İngiliz Yüksek Komutanlığı’na arz etmesi, konuya en üst seviyede ilgi duyulmasını sağlamıştır.

Bu kapsamda bir Holt traktörü ile yapılan ilk deneme başarısız olunca Savunma Bakanlığı bu konuya olan ilgisini kaybetmiş ancak, Donanma ve Mühimmat Bakanlığı işbirliği ile çalışmalara devam edilmiştir. Bunun sonucunda geliştirilen ve “Little Willie” adı verilen bir prototip denenenmiş ve yine başarı sağlanamamıştır. Bununla birlikte, bu çalışmalar yeni bir model tasarlama konusunda ilgililere ilham vermiştir. Bu ilhamlar sonucunda geliştirilen en son modele “Mother” adı verilmiştir. Bu isim daha sonra, ilk tank markası olan Mark-I adını alacaktır.

Yeni modelin prototipinin ilk test ve denemeleri Ocak 1916’da yapılmıştır. Almanlara bilgi sızmasını önlemek için yazışmalarda bu araç için “Tank” kod adı kullanılmıştır. Böylece, bu gün de kullanılan tank ismi askeri literatüre girmiştir. Muharebe sahalarında kullanılacak ilk tank; başbakan, bazı bakanlar ve üst düzey askeri personel önünde 2 Şubat 1916’da görücüye çıkmıştır.  Bu gösteride başarılı ve işe yarar bulunan tankların seri üretimi için emir verilmiştir. Tanklar seri üretime geçildiğinde iki kategoriye ayrılmıştır. Üzerinde sadece makineli tüfek bulunan modele dişi, makineli tüfekle birlikte (bir veya iki) top bulunan modele ise erkek denilmiştir.

Bu sırada Fransızlar da İngilizlerden bağımsız olarak bir zırhlı araç geliştirmektedir. İlk modellerin denemeleri de oldukça iyi sonuç vermiş ve Savunma Bakanlığı üretim için üretici firmalara sipariş vermiştir. İngilizlerin de benzer bir araç geliştirdiğini öğrenince, konu ile ilgili bir Fransız subayı İngiltere’ye gönderilmiştir.

Fransız subay üretilen araçları görüp ülkesine dönmüş ve yetkililere bilgi vermiştir. Fransızlar, İngilizlere biraz beklemeleri ve baskın yaratmak için tankları kendi ürettikleri modelle aynı anda ve kitlesel olarak kullanmalarını teklif etmiştir. Ancak İngilizlerin beklemeye niyeti yoktur. Bu sebeple, ilk tank bölüğünü Ağustos 1916’da Fransa’ya göndermişlerdir. Ardından bir bölük daha gönderilmiş ve bu iki bölük Somme’de ilk defa taarruza iştirak etmiştir. Böylece tanklar, ilk defa muharebe sahalarında kullanılmıştır.

Dr. Mehmet ÇANLI
Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 14.08.2025
  • Süre : 3 dk
  • 384 kez okundu

Google Ads