Site İçi Arama

savunma

Askeri Açıdan Geçtiğimiz 30 Yılın, Gelecek 30 Yıla Etkileri

Konuya kara kuvvetleri açısından bakarsak, Amerikan savaş makinesinin iki farklı mekanizmaya sahip olduğunu görürüz. Bunlardan ilki alışılageldik ABD Kara Kuvvetleri’dir. Diğeri ise ABD’nin küresel güç projeksiyonu yaparken dayandığı ana kuvvet olan Amerikan Deniz Piyadeleridir.

Değer verdiğim bir deyiştir: “Öğrenmek, taklit etmekle başlar.” Bu söze askerî açıdan yaklaşacak olursak iki soruyu tetiklediğini görürüz. Birinci soru: Rol modelinin kim olduğudur? İkinci soru ise: Rakibinin kim olduğudur? Zira bu iki soru ışığında güç yapınızı biçimlendirdiniz ve biçimlendireceksiniz.

Soğuk savaş sonrası dünya tek kutuplu bir yapıya geçti. Bu nedenle son 30 yılda birçok dünya ordusunun, tek askeri süper güç olan ABD silahlı kuvvetlerini rol model aldığını görüyoruz. ABD ordusunun ise bu 30 yılı “asimetrik harp” doktrin ve uygulamalarını özümseyerek geçirdiği bilinen bir gerçektir. İster rakipsizliğin doğal bir sonucu ister sürekli bir düşman arayışının en mantıklı yönelişi olarak görelim, bu süreç Amerikan kuvvet yapısını derinden etkilemiştir ve etkilemeye de devam etmektedir.

Konuya kara kuvvetleri açısından bakarsak, Amerikan savaş makinesinin iki farklı mekanizmaya sahip olduğunu görürüz. Bunlardan ilki alışılageldik ABD Kara Kuvvetleri’dir. Diğeri ise ABD’nin küresel güç projeksiyonu yaparken dayandığı ana kuvvet olan Amerikan Deniz Piyadeleridir. Türk savunma basınına tüm ana muharebe tanklarını emekli etmesiyle konuk olan bir değişim sürecinin içerisinde bulunan bu kuvvetin davranış modeli, bir anlam bütünlüğü içerisinde ve kapsamlı biçimde ele alınmamıştır.

Bu makalede Amerikan Deniz Piyadelerinin, yakın gelecekte benimseyeceği, yeni savaş yapma biçimine odaklanacağız. ABD’yi bu yeni muharebe konseptini benimsemeye iten sebepler nelerdir? Bu konseptin ne gibi sonuçları olabilir? Diğer orduların bu muharebe biçiminden çıkaracağı ne gibi dersler ve etkileşimler olacaktır?

Piyade Botunun Basmadığı Toprak Senin Değildir!

Asimetrik savaşlarla geçen ve ne kadar başarılı olduğu tartışılır bir 30 yıl sonrasında ABD, Çin ve Rusya gibi endüstriyel kapasiteleri de olan düzenli orduların varlığıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Bu düzenli ordular kendisi gibi asimetrik harp ile zaman kaybetmemişti ve rakip olarak karşısında Amerikan savaş makinesini bir bütün olarak görmeye devam etmekteydi. Bu iki rakip karşısında deniz piyadelerinin bir avantajı vardı. Gelecekteki savaşını nerede ve hangi koşullarda vereceğini, daha net bilmek.

Çin karşısında, adalar açısından aşırı zengin ve oldukça geniş bir coğrafyada savaşacağı öngörüsü, deniz piyadelerinin kuvvet yapısını reorganize etmede öne çıkan bir faktör oldu. Diğer bir faktör ise asimetrik harp biçimine yatkınlık ve alışkanlıktı. Bu iki faktörün birleşimi Amerikan Deniz Piyadelerini, Çin karşısında asimetrik bir yaklaşım benimseme düşüncesine yöneltti. Büyük bir coğrafyada dağınık konuşlanan, etkili darbe vurma yeteneğine sahip, ağ merkezli muharebe doktrinini benimsemiş ve durumsal farkındalıklı, lojistik açıdan yükü çok daha hafif bir kuvvet yapısı oluşturma amacıyla yola çıkıldı.

Düşman ordusunun tanklarını imha etmek için artık tank kullanılmayacaktı. Bunun yerine daha fazla ATGM füzesi istihdam edilecekti. Düşman uçağını imha etmek için artık devasa ve katmanlı hava savunma sistemi yapıları kullanılmayacaktı. Bunun yerine daha mobil, birden fazla hedef tipine birden fazla mühimmat tipiyle müdahale edebilecek, ihtiyacı olan uzun görüyü ağdan sağlayabilecek mobil sistemler geçecekti. Düşman donanmasına karşı artık donanma gücü çıkarılmayacaktı. Bunun yerine mobil kıyı savunma sistemleri tüm araziye dağıtılacak, kapalı sularda düşmana karşı asimetrik bir dengeleyici unsur kurulacaktı…

Ayrıca araziye yayılan bu kuvvetlerin, birçok müttefik unsura da liderlik etmesi gerekecekti. Bu kuvvetleri de araziye dağıtarak en etkili biçimde kullanmak, belirli üs ve odaklar çevresinde imha edilmelerine davetiye çıkarmaktan çok daha mantıklı görünmekteydi. Bu kapsamda sürdürülmeye karar verilen yaklaşım şuydu: Darbe alırken bulut, darbe vururken yumruk olacak bir kuvvet olmak.

Muharip Personel Oranı Arttırılmış Bir Kuvvet Yapısı Oluşturmak

Tarih boyunca dünya ordularının en büyük müşküllerinden biri de, muharip personeli desteklemek olmuştur. Sonuç olarak savaşan bir insandır; sürekli olarak yemesi ve yenilenmesi gerekir. Cephanesi tükenir, çeşitli araçlara ihtiyaç duyar, tedavisi gerekir. Bu nedenledir ki savaşlar lojistik olmadan düşünülemez. Dolayısıyla da orduları düşmanla yüzleşecek ve onu yenecek muharip personeller ile; bu muhariplere gerekli imkanları sağlayacak destek personelleri olarak iki kısma ayırmak gerekir.

Tarım çağından sanayi çağına geçişle birlikte bu destek personellerinin oranının hayli arttığını görüyoruz. Zira teknoloji faktörü savaş araçlarını hayli karmaşık bir mekanizma haline getirmiş ve bu makinelerinde bakım ve destek ihtiyaçları potaya ilave edilmiştir. Bilgi çağıyla birlikte destek personeli gereksiniminin daha da arttığını gözlemliyoruz. Bu gözlemimizle paralel bir gelişme ise, modern toplumlarda asker olmaya istekli bireylerin oranlarının azalmasıdır.

Amerikan deniz piyadeleri bu gidişe alternatif bir yol sunma hedefini de, gelecek konseptlerinin bir parçası haline getirmek istemektedirler. Örneğin AMT istihdamı, sadece bu tankı kullanacak personelin değil, ona destek verecek sayısız teknik ve lojistik kademenin de varlığını gerektirir. Bu edinilmesi ve işletilmesi pahalı ve ağır araçtan kurtulmayı tercih edebilirsiniz. Bu durumda tasarruf edeceğiniz bütçeyi daha fazla ATGM füzesi edinmeye harcayabilirsiniz. Bu füzeleri taşımak ve kullanmak dışında bir destek personeline ihtiyacınız olmaz. Tasarruf ettiğiniz personeli ise siviller, askeri-endüstriyel mekanizmanın istihdamı ile güvenli ana vatanınızda doldurur.

ABD deniz piyadelerinin bu yaklaşımı ile, giderek artan destek personeli oranlarına bir çözüm alternatifi sunulabilir ve muharip personel ve dolayısıyla da muharebe yeteneği arttırılabilir mi? Bu düşünce tarzının geçerliliğini on yıl içerisinde görebileceğimiz kanaatindeyim.

ABD Deniz Piyadelerinin Yeni Konseptinin Müttefikleri Üzerinde Etkileri

Konuya iki ayrı coğrafyada yaklaşmanın doğru olacağını düşünüyorum. Bunlardan birincisi Asya-Pasifik cephesidir. Bu cepheye baktığımızda, Japonya’nın tüm ordu yapılanmasını bu konsept doğrultusunda yenilemekte olduğunu görürüz. Adalar temelli ve uzun menzilli füzelerle desteklenmiş dağınık bir kuvvet yapısına geçiş süreci hızla devam etmektedir. Adalar arasındaki boşluğu ise deniz ve hava kuvvetlerinin kapsayacağı farklı bir düzen gelişmektedir.

Endonezya, Malezya, Filipinler gibi diğer bölge ülkeleri de, gelecek savaşın doğasının nasıl olacağına dair belirgin bir farkındalığa sahiptir. Bununla birlikte bütçe ve yolsuzluk başta birçok sebep nedeniyle değişim ve dönüşüm sürecinde ABD modelini değil, kendi ulusal çizgilerini benimsediklerini söyleyebiliriz. Bu çizgiye dış güçlerin nüfuzu ise biraz daha güç görünmektedir.

Güney Kore ve Vietnam gibi ülkeler ise, hasımları ile direkt geniş kara sınırlarına sahip oldukları için; konseptsel dönüşüm açısından ikinci planda kalmaktadırlar. Avustralya ise lojistik merkez ve deniz muharebesinde artı değer katıcı bir ülke olarak, süreci yakından takip etmekte olsa bile, dönüşüm hususunda kendi özel amacına yönelik farklı çabalar içerisindedir.

Dünyanın Bu Ucu

Koca kürede Amerikan Deniz Piyade Konsepti çerçevesinde dönüşen bölge dışı tek bir ülke göze çarpmaktadır: Yunanistan. Bu değişim özellikle belirli bir Türkiye hedefi gözetilerek gerçekleştirilmektedir. Bu değişim sürecinin en belirgin başlangıcı ise, Yunan askeri tarihinde ilk defa özel kuvvet geçmişi olan bir subayın, Genelkurmay Başkanlığı makamına geçirilmesiyle gördük. Tamamen bu amaca özel gerçekleştirilen atama sonrasında, Yunan silahlı kuvvetlerinin, Adalar Denizi'ndeki askeri yapısının değişiminin ardındaki gerçek nedenin gözden kaçtığı kanaatindeyim.

Belirli bir amaç doğrultusunda kuvvet kurgusunu değiştiren Yunanistan’ın hazırlık seviyesi, 2024 itibariyle büyük ölçüde tamamlanacaktır. Bu değişimin hızı ise, zaten adalar denizinin büyük oranda Yunan kontrolünde olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Dedeağaç’taki ABD üssünün de, Yunan yarımadasına belirli bir kara harekatlarına karşı güven desteği sağlayacağı düşünülmektedir. Artan muharip oranını destekleyecek lojistik imkanların ise;, ABD, Fransa ve İsrail başta, müttefik ülkelerin askeri-endüstriyel komplekslerinden sağlanacağı açıktır.

Bu sebeple Yunanistan, planladığı Türk-Yunan savaşının adalar denizinde geçeceği inancını her geçen gün güçlendirmektedir. Bu savaşın zaferini ise, hava ve deniz kuvvetlerinin hasmına, yerine konulması güç zararlar vermesi ile arayacaktır. Bu durum Türk kamuoyunda varsayılan, Yunanistan’ın kısa sürecek bir savaş istediği kanaatine tezattır. Yunanistan, Türklerin tahmin ve önyargılarından daha uzun sürecek bir savaş peşindedir ve buna Amerikan deniz kuvvetlerinin harp yaklaşımıyla hazırlanmaktadır.

Bu hazırlığın karşı tarafında ise, batısında düzenli ordu savaşını öngören ve Trakya’da yığınaklanan bir kara kuvvetleri. Bu kuvvetlerin asker ekseriyetinin ülkenin doğu kısmından ve Kürt kökenli insanlardan oluşmakta olduğunun farkındalığı. Türk ordusunun tüm elit kuvvetlerinin asimetrik harp alanında tecrübeli olduğu ve bu kuvvetlerin de Ege adalarında eritilebileceği gerçeği. TSK’nın asla bir cepheye odaklanamayacağı inancı. TCG Anadolu ve diğer büyük çıkarma gemilerinin, adalar denizinde harekata mecbur bırakıldığında, kolay hedefler haline dönüşeceği varsayımı yatmaktadır.

Üç Deney Coğrafyası

Vietnam’dan beri asimetrik harp alanının her iki cephesinde yer alan ABD, son 30 yılın da bu alanda yoğunlaşan faaliyetleri ışığında, üç ayrı deney icra etti. Bu deneylerden birincisi, tam asimetrik bir güç olarak İŞİD’in (DAEŞ) icat edilmesi idi. Konseptinden işleyişine kadar tam Amerikan ve İsrail kontrolündeki bu güç, bölge ülkelerinin karşısında ateşle imtihan edildi. Görevini başarıyla yerine getirdikten sonra ise, uyku moduna alındı.

İkinci deney ise asimetrik bir güç olarak başlayıp, simetrik muharip unsurlara da yayılacak, hibrit bir kuvvet yapısı oluşturacak, Irak ve Suriye’de dağınık Kürt varlıklarıydı. PKK ve diğer kurulu örgütlerden de faydalanarak, bölgede bu güç oluşturulmaya başlandı. Kürtlerin bir maşa olarak kullanıldığı bu süreçte, Türkiye’nin ulusal çıkarları açıkça tehdit edildi. Üzerine büyük bir plan inşa edilen bu varlığın eksikleri ise (sosyal, kültürel, ekonomik, tarihsel, vs.vs.), ABD’nin direkt varlığı ve bayrağı ile kapatılmaya çalışıldı.

Hepimizin gün be gün şahit olduğu Ukrayna savaşı ise, yeni asimetrik yaklaşımın tam düzenli ordular arası bir savaşta kullanımını deneyen, üçüncü unsur oldu. Bu savaşta elde edilen veriler, Amerikan deniz piyadeleri ve Çin arasında gerçekleşmesi muhtemel yeni savaş biçimi için, büyük bir kıymet arz etmekteydi. ABD’nin başarılı ve faydalı gördüğü bu üç deney ışığında, Asya-Pasifik cephesinde benimsenecek yeni savaş yöntemi belirli bir netlik kazandı. Bu netliğe paralel olarak bir dördüncü deney alanı açılması ihtimali ise, günümüz Türkiye’sinin dikkat etmesi gereken bir konudur.

Sonuç

ABD’nin Afganistan’dan apar topar çekilmesi, büyük bir yenilgi olarak algılandı. Fakat görüyoruz ki bu çekilme Ukrayna savaşında Rusya’nın etki ve erişim alanında hiçbir Amerikalı rehine bırakmadı. Ayrıca Taliban’a bırakılan teçhizat gerek Pakistan gerekse İran’a karşı, bu kabile zihniyetli kuvvete bir deli cesareti zerk etti. Sonuç olarak günümüzün yorumcularının söyledikleri ile, geleceğin tarihçilerinin söyleyecekleri arasında derin bir uçurum bulunmaktadır. Bugün tesadüf olarak görülen ve düşünülmeden geçilen hususlar ise, gelecekten bakıldığında bir planın parçaları haline dönüşebilir. Bu nedenledir ki makalemizin konusu, Türkiye’nin geleceği açısından, ilave bir dikkat ve özenle incelenmelidir.

Özellikle Deniz Kuvvetlerimiz, deniz piyadelerini de organizasyon çatısı altında barındırdığı için, karşısındaki güçlerin dönüşüm ve değişimini dikkate almak durumundadır. Zira kendi savunma ve havacılık sanayisini yaratmak doğrultusunda, uzun vadeli hedefler ve yüksek maliyetli çabalar içerisinde olan ülke; farklı bir savaşı ele alış biçimiyle imtihan edilebilir. Bu biçimde perde arkasında yer alacak ülkeler dünyaya, artık bizim silahlarımızı almak dışında bir yolunuz olmayacak mesajı vermek isteyebilir. Bilgi çağına geçtiğimiz bu devirde söz konusu mesaj, geçmişte görülmemiş oranda yüksek bir Truva atı taşıma potansiyeline sahip olacaktır.

Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Tüm Makaleler

  • 06.02.2024
  • Süre : 5 dk
  • 1452 kez okundu

Google Ads