Site İçi Arama

savunma

Savunma Planlamasında ve Savunma Sanayisinde Öngörü Neden Önemli Bir Faktördür?

Savunma planlamasına etki edecek varsayımların belirlenmesi gerekir. Ancak savunma planlaması ve ona destek sağlayan savunma sanayi; politik, ekonomik, demografik, teknolojik, kültürel vb. tüm çevresel ve milli unsurlardan etkilenir.

Özellikle ABD Milli Savunma Bakanı Mc Namara tarafından Planlama, Programlama, Bütçeleme, Sisteminin (PPBS); 1961’te yıllara sâri savunma projeleri ile yıllık bütçeler arasındaki kopukluğu gidermek için yürürlüğe konmasından sonra savunma planlaması faaliyetleri ve harcamaları, belirli oranda siyasi otoritenin kontrolü altına alınmıştır. Sistem, sonuç odaklı bir karar verme ve kaynak planlama altyapısı olarak biraz yavaş da olsa faydalı sonuçlar üretmiştir. Bu nedenle dünyada yaşanan ekonomik daralma nedeniyle 1971 yılında neredeyse terk edilse de 1990’lı yıllardan itibaren Tayland’dan, Suudi Arabistan’a ABD’nin 30’dan fazla güvenlik ortağına ihraç edilmiştir. Hatta sisteme, 2003 yılında uygulama boyutu da eklenerek Planlama, Programlama, Bütçeleme, Uygulama Sistemi (PPBUS) olarak anılmaya başlanmıştır. 

Bununla beraber süreç içinde kaynak planlaması için uygulanan PPBUS’den önce, ülkelerin hak ve menfaatlerinin savunması için gerekli bazı unsurların belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu unsurlar; Nisan 1999’da NATO’da icra edilen “Savunma Yetenekleri Girişimi” sonrasında, iş dünyasında Edith Penrose’ın 1959’da yayımlanan Firmaların Büyümelerinin Teorisi (orijinal adı: The Theory of the Growth of the Firm) kitabından beri tartışılan “yetenek” kavramı ile tanımlanmaya başlanmıştır. Yetenek kavramı bir görevin yerine getirilebilmesi için gerekli malzeme, tesis, personel gibi fiziki ve teknik, taktik, doktrin, liderlik, organizasyon gibi elle tutulamayan varlıkların bütünüdür. Bu çerçevede ABD Savunma Bakanlığının 2001 Quadrennial Defense Review dokümanının yayımını müteakip artık tek tek malzeme/platform gibi unsurlar yerine bütüncül yetenek kavramı kullanılmaya başlanmıştır. 

Söz konusu yeteneklerin belirlenmesine yönelik olarak NATO’nun Uzun Dönemli Savunma Planlaması El Kitabında tehdit, senaryo ve yetenek tabanlı olmak üzere üç farklı yaklaşım önerilmiştir. Bununla beraber her ne kadar ülkeler özellikle planlama durumlarının tespitinde yaklaşımların içerikleri için farklı modeller kullansalar da zamanla içlerindeki birçok kavram bir birine karışmıştır. 

Ancak Devis çalışmasında geçmişe göre şartların çok değiştiğini, geleneksel tehditlerin yanında ortaya çıkan hibrit savaş ortamının belirsizliği çok arttırdığını belirterek özellikle yetenek tabanlı yaklaşımın buna bir çözüm olabileceğini ifade etmektedir. Bu yüzden küresel bir güç olan ABD’nin askerî kurumları, sistemlerin maliyetine bakılmaksızın kaliteye ve ihtiyaca odaklanmakta, hatta Güvenlik Stratejisine uygun olmasa bile ihtiyaç duyulduğu belirtilen yeteneğin teminini sağlanmaktadır. Diğer yandan İngiltere gibi ülkeler bile ekonomik sebepler ile askerî yeteneklere çok daha az harcama yapmakta ve uzman personel istihdam edilmesine rağmen bazı ihtiyaç duyulan yetenekler için stratejik boşluklar oluşmaktadır. 

Bu bağlamada en güncel yetenek tabanlı savunma planlaması yaklaşımında hedeflerin tahminin genel olarak; çevresel gelecek tahminleri, yetenek öncelikleri, operasyonel konseptler ve senaryolar ile oluşturulması gerekmektedir. Hâlbuki ABD’de 2012-2017 dönemine ilişkin savunma planlamalarının, gelecek vizyonları olmadan yapıldığı iddia edilmektedir. Yani senaryo teknikleri kullanılarak ya stratejik çevresel öngörü çalışmaları yapılmıyor ya da yapılan tahminler operasyonel seviyede kalıyor olmalıdır. 

Hâlbuki uzun dönemde ihtiyaç duyulacak yeteneklerin planlaması; uluslararası arenada sürekli değişen çevresel tehdit ve güç denklemleri ile türbülansları, yeni silah ve teçhizat teknolojilerinin hızlı gelişmeleri, siyasi çatışmaların zaman içinde değişen doğası ve reaksiyon süresini, kaynakların yıllara sâri tahsisi ve etkinliğini dikkate almak zorundadır. Ayrıca özellikle rafta hazır satılamayan silah ve teçhizat sistemlerinin edinimi, üretimi, yükseltilmesi ve diğer sistemlerle uyumunun sağlanması çoğu zaman uzun bir süre gerektirir. Bu nedenle askerî, ekonomik, bilimsel ve teknolojik altyapı ile reel sektör faaliyetleri gelecek öngörüsünü şart koşar. Peki; gelecekte yaşanacak politik, teknolojik, demografik, coğrafi çevresel faktörler bilinmeden savunma planlaması başarılı olabilir mi?

Yetenek Tabanlı Savunma Planlaması

Aslında senaryo tabanlı operasyonel planlama çalışmalarının ABD’de uzun yıllardır var olduğu bilinmektedir. Örneğin II. Dünya Savaşından önce Japonlara karşı kavuniçi, Almanlara karşı siyah ve İngilizlere karşı kırmızı savaş senaryoları hazırlanmıştır. Ancak müteakip yıllarda özellikle stratejik seviyede geleceğe ilişkin belirsizliklerin artması, yaratılan senaryoların sayısını kontrol edilemeyecek seviyeye yükseltmiş ve içinden çıkılamaz hale getirmiştir. Bu süreçte özellikle istatistik ve olasılık hesaplarına dayanan yöneylem araştırmaları ile geliştirilen senaryoların sayısını kontrol altına alınmaya çalışılsa da bu çabalar bir noktada sınırlı kalmıştır; elde edilen sonuçlar, istenilen faydayı doğurmamıştır. Bu yüzden savunma planlamasında da eğilimlere dayalı planlama, yerini bazı belirsizliklerin varsayılanlar ile doldurulması mantığına bırakmıştır. 

Aslında varsayımlara dayalı yaklaşın kavramı, kelime anlamı ile insanları yanıltsa da gene konseptsel bir teknik alt yapı gerektirir. Çünkü öncelikli olarak savunma planlamasına etki edecek varsayımların belirlenmesi gerekir. Ancak savunma planlaması ve ona destek sağlayan savunma sanayi; politik, ekonomik, demografik, teknolojik, kültürel vb. tüm çevresel ve milli unsurlardan etkilenir. Bu nedenle birçok uygulayıcı, konsept hazırlama sürecinde bu hususların detaylı analizinin yapıldığını düşünmektedir. 

Bu düşünce bir noktaya kadar doğru olabilir. Çünkü konsepte dayalı ihtiyaçlar sistemi; kuvvetlerin misyonlarını yerine getirebilmesine yönelik olarak savunma planlamasında çağdaş, yenilikçi, çok boyutlu ve stratejik ya da taktik avantaj sağlayacak yeteneklerin tedariki için geleceğin muhtemel şartlarına ilişkin kestirimleri ve yeteneğin platform, atış gücü, kolaylık tesisi, personel, teknik, taktik gibi unsurlarını tanımlayan metodik ve şematik hipotez önerileri altyapısıdır. Bu çerçevede keşfedici ve açıklayıcı olmasına rağmen fiziki bir silah sistemi ya da teknoloji ortaya koymaz.

Bununla beraber konseptler genelde General Maxwell D. Taylor’in 1981 yılında ABD Kara Harp Akademisinde; araçlar, sonuçlar, yöntemler olarak formüle ettiği modelde belirtilen stratejik boşluğun kapatılması için kullanılan bir yöntemdir. Model özellikle askerî strateji literatüründe çok tercih edilen bir formülasyondur. Hâlbuki bu yaklaşım ülkelerin hak ve menfaatlerini tehdit eden çevresel şartları ile bunlara karşı kullanılan milli güç unsurlarının PPBUS süre içinde değişmeyerek statik kalacağının farz ve kabul eder. Ayrıca tedarik dâhil sürecin her zaman kontrol altında ve tahmin edilebilir olduğunun, yetenek kaynağı ile siyasi ya da mali krize girilmeyeceğini farz ve kabul edilmesi gerektiğini belirtir. Bu nedenle hiçbir şekilde gelecek ön görüsüne ihtiyaç duymaz. Yani bir tehditte karşı 20 yıllık bir sürede tedarik ettiğiniz bir hava platformunun savunma planlaması döneminde, düşmanlarınızın hiçbir teknolojik ilerleme yapmayacağını, sizin ise ekonomik olarak hiçbir şekilde krize girmeyeceğinizi, sistemi satın almada siyasi ve bürokratik zorluk yaşamayacağınızı düşünür13. Bu yaklaşım kendi teknolojisini üreten ve dünya ekonomisini kendi para birimi ile yönlendiren küresel bir güç için uygun olabilir. Ancak savunma sanayinde müttefik ülkelere dahi olsa dışa bağımlı ülkeler için önlenemez kayıplara neden olabilir. 

Diğer yandan General Taylor’in modeli tüm komuta ve kontrolün yönetici makamların elinde olduğu modern yönetim yaklaşımlarına uygun olsa da gerçeği ifade etmez. Çünkü silah sistemleri, genelde uzun süreçler sonunda dost ve müttefik ülkelerden temin edilmelerine rağmen devletlerin politik menfaatlerinin zaman zaman değişmesi nedeniyle sekteye uğrayabilmektedir. Kaldı ki bir güvenliğin sağlanması için kurulan bir ittifakın içindeki lider ülkenin bile güvenlik anlayışı ile diğer ülkelerin güvenlik beklentileri ve güvenliğe bakış açıları zamana bağlı olarak değişebilir. Tarih özellikle güçlü bir devletin savunma planı altında toplanan ülkelerin müteakiben dominant ülkeler ile ters düştüğünü defaten göstermiştir. Örneğin Truva Savaşı ile elde eden başarı sonrasında M.Ö. 477 yılında Yunan şehir devletleri Atina liderliğinde bir araya gelerek Attika-Delos Deniz Birliği’ni oluşturmuşlardır. Ancak ilerleyen yıllarda lider Atina’nın kendi menfaatlerini korumak için diğer özerk devletleri yönetmeye çalışması ve iç işlerine karışması sonrasında M.Ö.431 yılında Spartalılar birliğin bozulması için başvurmuştur. Sonraki 35 yıl üyeler arasında kanlı savaşlar yaşanmış ve müteakiben Perslerin de etkisi ile gelecek yıllarda Atina İmparatorluğu olarak adlandırılacak olan birlik yapısı çökmüştür.

Bu yüzden Hayes, bu modeli ters yüz ederek süreci araçlar, yollar ve sonuçlar olmak üzere yeniden formüle etmeye çalışsa da gerçekler ile uyuşmayan hiçbir model doğru sonuca götüremez. Çünkü bu model, en başta askerî karar verme süreci prensiplerine aykırıdır. Özü itibarlıya bir muhasımın milli hak ve menfaatlere vereceği zararı önlemeye yönelik bir stratejinin karşı tarafın olanaklarını göz ardı etmemesi gerekir. Diğer yandan birçok kişi General Taylor’in modelinin kullanılmak zorunda olmadığından hareket ile konsepte dayalı ihtiyaçlar sistemi ve yetenek tabanlı savunma planlamasına arka çıkacaktır. Ancak savunma planlamasına öncülük eden strateji formülasyon yöntemlerinin hiç biri gelecek kestirimleri olmadan istenilen sonuca ulaşamaz. Örneğin Chandler’in güç, zayıflık, fırsat ve tehdit olarak tanımlanan SWOT analizi bile gelecek kestirimleri olmadan statik kalır. Düşmanın gelecekte sizin yeteneklerinize karşı hangi usulleri kullanacağını ve sizim milli hak ve menfaatlerin korunmasında hangi yeteneklere sahip olmanız gerektiğini etkin olarak veremez. 

Bununla beraber konsepte dayalı ihtiyaçlar sisteminin en büyük handikabı çıkış noktasından ziyade sürecindedir. ABD DoD Askerî Tanımlar ve Kısaltmalar Sözlüğü incelendiğinde kurumsal, operasyonel, fonksiyonel vb. çok farklı seviyelerde ve isimlerde konseptler olduğu görülecektir. Hatta kendi aralarında bile bir hiyerarşi mevcuttur. Dolaysı ile konseptler, farklı uzmanlık alanlarına ve bilgi seviyelerine göre hazırlanmalıdırlar. Ön çalışmadan onaylanma ve uygulanmasına kadar; tarihsel bakış, teknolojik öngörü, tehdit değerlendirilmesi ve diğer öngörüleri içermek zorundadır. 

Konseptlere altyapı sağlayacak stratejik modellerde politik, ekonomik vb. gelecek öngörülerinin bulunmadığı ortadadır. Teknolojik öngörü ise geçmiş yıllarda öznel yetenekler ile icra edilirken son dönemlerde özellikle bilimsel sayısal yöntemler ile icra edilmeye başlanmıştır. Örneğin teknolojilerin henüz daha embiryo döneminden itibaren takip edilmesi temel usul iken 1993 yılında Charles Taylor tarafından yayımlanan “Alternatif Dünya Senaryoları” adlı çalışmada teknolojilerin maliyet ve gerçekleştirile bilirliğinin izlenmesi onar yıllık devreler halinde sistematik hale getirilmeye çalışılmıştır. Sonraki dönemlerde bu çalışma daha da gelişilerek yeni teknikler ile zenginleşmiştir. Ancak bu teknikler çoğunlukla askeri bilginin dışında uzmanlık gerektirmektedir. Maalesef dünyada bu teknikleri aynı anda bilen uzman ve akademisyenlerin sayısı yeterli seviyede değildir. Dolaysı ile bu tür analizlerde devletin diğer kurumlarından destek alınmak zorundadır.

Diğer yandan tarihsel bakış açısının yeni teknolojilerin yarattığı silahlara karşı ne kadar etkili olabileceği bir tartışma konusudur. Bir yandan bakıldığında birçok taktik kaynağını geçmişteki uygulamalardan almaktadır. Örneğin döner kanatlı dronların topluca kullanılmasına ilişkin sürü taktiği aslında II. Dünya Savaşında Amiral Karl Donitz’in geliştirdiği Alman U-Botlarının kurt sürüsü kapanı taktiğinin bir yansımasıdır. Bu nedenle geleceğe yönelik bir konsept; soyut ve teorik düşüncelerden ziyade, her zaman geçmişten elde edilen evrimsel tecrübe ve derslerden beslenen teknik ile sanatın birleştiği bir nokta olarak kabul edilir. Bununla birlikte bu tür bir tarihsel gelişim zorlaması; geçmiş tecrübelerin analizini gereken şekilde yapan bir muhasım için çatışmada sürpriz unsurunu kaldıracağı gibi komutanların maksat ve niyetinin kolayca tahmin edilmesine de sebep olur.

Ayrıca birçok yeni silah ve kullanım tarzı aslında var olan anlayışları kökten değiştiren, yeni, devrimsel uygulamaları da barındırır. Ancak bu uygulamalar maalesef eski tecrübelere uymadığı için ret edilebilmekte ya da gereği gibi kullanılamaya bilmektedir. Denizaltıların, gemilere fark ettirmeden yaklaşmaları nedeniyle askerliğin şeref ve haysiyetine uymadığı gerekçesi ile ilk dönemlerde tercih edilmediği ne kadar doğrudur bilinmez. Benzer şekilde Amerika’da, temel olarak savaşın kazanılması ve inisiyatifin sağlanması için temponun kontrolü felsefesine dayanan mevcut çatışma kültürüne uymayan bir konseptin evrimsel bile olsa onaylanmayacağı ve yoğun bir direnç ile karşılaşacağı ifade edilmektedir. Ancak tam da bu nedenle son dönemde konseptlerin, yeni uygulama ve sıçramalar için üst yönetimi yanlış yönlendirebildiği ve farklı düşünüş yöntemlerini engelleyebildiği düşünülmektedir.

Buna ilave olarak konsept çalışmaları alan uzmanları kadar sistem yazılımları (karar destek, makine öğrenmesi, modelleme, simülasyon vb.), zengin görüntü analizleri (tatbikat, harekât alanlarına ve icrasına yönelik büyük veri), SWOT analizi, morfolojik analiz, dinamik sistem modelleme, nedensel ve bilişsel haritalama (mapping), atölye kolaylıkları, optimizasyon, fayda-maliyet analizleri ve oyun teorisi gibi yöntemler ile desteklenmelidir. Hâlbuki bu alanların birçoğu da askerî bilginin dışındadır. Ancak bir kurumdaki muhtemel konseptlerin sayısı düşünüldüğünde her çalışma için ülkelerce bu seviyede uzman ve akademik personel sağlanamayacağı açıktır. 

Sonuç 

Yukarıda belirtilen unsurlar dikkate alındığında gelecekte ihtiyaç duyulacak yeteneklerin belirlenmesinde kullanılan sürecin tahmin edilenin aksine her zaman istenilen etkinliği sağlayamayacağı düşünülmektedir. Halbuki özellikle ABD’de 1970’li yıllarda Vietnam Savaşı ile yaşanan bozgun ve travma atmosferi ulusal hak ve menfaatlerin sadece silah yolun ile kazanılamayacağını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bugün General Clausewitz’in asıl önemli olanın silahlı kuvvetlerin imhası olmayıp milletin hak ve menfaatlerini savunma iradesi olduğuna ilişkin görüşleri hiç olmayacak kadar popülerdir. Yani bir muhasım; teknolojik, sosyal, ekonomik, kültürel hattan demografik güç usulleri ile bir milletin atalarından kalan meşru zenginliklerini kendi menfaat gruplarına aktarabiliyorsa topraklarını işkâl etmek zorunda değildir. 

Diğer yandan silahlı çatışmada bile taraflarının savaş araçlarını veya yöntemlerini seçme hakkının sınırsız olmadığı, sivil hedeflerin hiçbir zaman askerî bir saldırının konusu olmaması gerektiği 1949 Cenevre Konvansiyonlarına Ek I No.'lu Protokolünde net olarak belirtilmiştir. Hâlbuki bugün gelinen noktada ABD gibi ülkelerin tüm dünyayı felakete sürükleyebilecek teknolojilere sahip olduğu iddia edilmektedir. Örneğin ABD’li şirketlerce geliştirilen ve mikrodalgalı fırın prensiplerine benzer şekilde ile çalışan Yüksek Frekanslı Aktif Atmosfer Programı (HAARP-High Frequency Active Auroral Research Program) teknolojisinin iklimleri değiştirebileceği ve buzulları eritebileceği, deprem, tsunami, termonükleer patlama gibi etkilere sahip olabileceği ifade edilmektedir. İşin daha da kötüsü söz konusu teknolojiye sadece ABD değil, Rusya, Brezilya, Norveç, Porto Riko gibi bazı ülkelerin de sahip olabileceği iddiasıdır. Eğer iddialar doğru ise söz konusu ülkelerin karşılıklı husumetlerinin dünyanın sonunu getirebileceği açıktır. 

Milli hak ve menfaatler, tarihinde hiç olmadığı kadar çatışma dışı risklerin manipülasyonu ve baskısı altındadır. Diğer yandan savunma planlaması; ekonomik, teknolojik, demografik, hatta kültürel vb. krizlere hassastır. Söz konusu milli güç unsurunda yaşanacak sıkıntılar devletlerin güvenliğini direkt etkileyecektir. Bu bağlamda söz konusu risklerin önceden görülerek, gerekli önlemlerin alınması hayati öneme sahiptir.

Bu nedenle devletin tüm kurumları kendi anayasal alanlarına yönelik kısa, orta, ve uzun dönemli gelecek öngörüleri yapmalı bunları paylaşmalı ve gene siyasi otoritenin belirleyeceği bir usulle konsolide etmelidir. Süreç içinde ülkelerin bütüncül stratejileri, bu kestirimlere uygun olarak yapılmalıdır. Hatta dünya üzerinde sermayenin gitgide küresel düzleme yayıldığı ön görülse de bunun uzun dönemde milli ekonomileri darmadağın edeceği düşünülebilir. Bu bağlamda devletin milli sanayine destek olması ve yaptığı ön görüleri usulünce paylaşması belki de uzun dönemde kurtarıcı olabilir.

Kaynaklar

1. Tulkoff  M.L., Gordon C. V., Dubin R. D. ve Hinkle W. P. (2010), Planning, Programming, and Budgeting System (PPBS)/Multi-year Programming Reading Guide, The Institute for Defense Analyses, IDA Document D-4057, Log: H 10-000982 Virginia.

2. Williams, L.M. (2016), Defense Primer: Planning, Programming, Budgeting and Execution Process (PPBE). USA, Library of Congress. Congressional Research Service. Kaynak:https://www.hsdl. org/?view&did=799737.

3. RTO (2003), Handbook on Long Term Defence Planning. Kanada, St. Joseph Print Group Inc. Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/235040987_Handbook_on_Long_Term_Defence_Planning_Manuel_sur_la_planification_de_defense_a_long_terme (Erişim tarihi: 15.12.2019).

4. Paul K. Davis (2018), Defense planning when major changes are needed, Defence Studies, 18:3, 374-390, DOI: 10.1080/14702436.2018.1497444

5. Avant, D. (2007), Political institutions and millitary effectiveness: United States and United Kingdom Political institutions and military effectiveness: United States and United Kingdom. İçinde: Brooks, R.A. ve Stanley, E.A. (eds.) Creating Millîtary Power: The Source of Military Effectiveness. California, Stanford University Press, 80-105. 

6. Stojković, D. ve Dahl, B. R. (2007), Methodology for Long Term Defence Planning. Norwegian Defence Research Establishment (FFI), Report No: FFI-rapport 2007/00600. ISBN 978-82-464-1147-7. 

7. Fast, W. R. (2010), Improving Defense Acquisition Decision Making. Research report, OMB No. 0704-0188, Virginia, ABD: Defense Acquisition University. Kaynak: https: / /www. semanticscholar. org/ paper/Improving-Defense-Acquisition-Decision-Making-Fast/ 50058bac16ca9a0acc9dda2ce0d9f416143e7c17, Erişim Tarihi: 15. 12. 2019. 

8. Steven T. Ross’un “American War Plans, 1890-1939” çalışmasından aktaran Fitzsimmons, M. (2019), Scenario Plannıng and Strategy in The Pentagon. Strategic Studies Institute and U.S. Army War College Press. ISBN 1-58487-801-0.

9. AKTÜRK B.K. (2022), Savunma planlamasının strateji ile etkileşimi, Defence Türk, Şubat, 8. Sayı. 42-46.

10. Dewar, J.A., Builder C.H., Hix W.M. ve Levin M. (1993), Assumption–Based Planning: A Planning Tool for Very Uncertain Times. (Online) USA, RAND Publication. Kaynak: https://www.rand.org/pubs/monograph_reports/MR114.html (Erişim tarihi: 15.12. 2019).

11. AKTÜRK B.K. (2021), Milli güç perspektifinden savunma sanayiine farklı bir bakış, Defence Türk, Aralık , 7. Sayı, 38-41.

12. Romero, J.P. (1991), A New Approach for the Design and Evaluation of Land Defense Concepts. Santa Monica, CA, RAND Pub. Kaynak: https: //www. semanticscholar. org/paper/A-new-approach-for-the-design-and-evaluation-of-Romero/c86323bd713ea417b34cd39cb0aa6d7129332037 (Erişim Tarihi: 15.12.2019). 

13. Schmitt, J.F. (2002), A practical guide for developing and writing military concepts. ABD: Hicks & Associates, Dart Working Paper #02-4. http://www.navedu.navy.mi.th/stg/databasestory/data/youttasart/youttasarttalae/bigcity/United%20States/1.dart_paper.pdf (Erişim tarihi:29.12.2019).

14. Dedeoğlu, B. (2014), Uluslararası Güvenlik ve Strateji. 3. Baskı, İstanbul, Yeniyüzyıl Yayınları. Sf 35-115. 

15. Hayes, R. H. (1985), Strategic planning - forward in reverse, Harv. Bus. Rev.; (United States), 63(6), 11-19.

16. Çeşmeci N. (2008), Stratejik Planlamanın Dayanağı Olarak Stratejik Öngörü Gereksinimi ve Geliştirme Yöntemleri Güvenlik Stratejileri, 15, 139-162.

17. AKTÜRK B.K. (2021), Savunma sanayiinin dışa açılımı nasıl sağlanır? , Defence Türk, Temmuz, 5. Sayı, 32-36.

18. Smith, C. (2018), On future thinking and innovation: how military concept writing can unwittingly suppress innovation. Australian Army Journal, Autumn , XIV(1), 14,  121-140.

19. Clausewitz, C. (2018), Savaş Üzerine. Çev. Çelikel, H. F., İstanbul, ALFA Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic Lt.Şti. 

20. Vatandaş, E. (2002), HAARP Kıyamet Teknolojisi. Timaş Yayınları: İstanbul.

Dr. B.Kagan AKTÜRK
Dr. B.Kagan AKTÜRK
Tüm Makaleler

  • 15.01.2024
  • Süre : 7 dk
  • 1186 kez okundu

Google Ads