Site İçi Arama

savunma

Yerli ve Milli Kavramları Işığında F-16 Tedariki

Yıllar önce benim de hazır bulunduğum bir toplantıda ülkemizi ziyaret eden Fransız Savunma Bakanlığı yetkilisi “Bir ülkede savunma sanayiini yaşatmanın ya da öldürmenin yolu sözleşme yönetiminden geçer” diye bir söz söylemişti.

F-16 Savaş uçaklarının modernizasyonu ve yenilerinin tedariki gündemin sıcak konusu ve görünen o ki tartışılmaya da devam edecek. Projenin kapsamı, onay süreci, dış ilişkiler açısından etkileri, uçakların teknik karşılaştırmaları vb pek çok konuda yazılar yazıldı ve yazılacak. Üzerinde durmak istediğim husus çok tartışılan savunma sanayiinde yerlilik oranı kavramına bu proje üzerinden bakmak. Basında yer aldığı şekli ile projenin mali boyutu bir defada ülkemizin gerçekleştireceği en büyük silah tedarik projesi olarak tanımlanmayı hak ediyor. Tedarik sistemi bir tarafta malzemelerin temini, üretim, test ve kabul süreçleri gibi çok uzun ve zahmetli çalışmaları kapsarken bunların yanında diğer bir temel konu sözleşme yönetimidir. İşin tekniği kadar belki de ondan daha önemli konu sözleşme yönetiminin doğru yapılmasıdır. Yıllar önce benim de hazır bulunduğum bir toplantıda ülkemizi ziyaret eden Fransız Savunma Bakanlığı yetkilisi “Bir ülkede savunma sanayiini yaşatmanın ya da öldürmenin yolu sözleşme yönetiminden geçer” diye bir söz söylemişti.

O yüzden satış kararı onaylanmış olsa bile tedarik süreci daha uzun çalışmalar gerektirecektir. Bu konuda hem MSB hem de SSB’de, yetişmiş ve tecrübeli kadrolar olduğuna inanıyorum. Bütün bunlara rağmen ABD tarafından ifade edilen toplam proje tutarına yönelik miktar çok büyük. Ülkemizin geçen yıl savunma bütçesi için ayırdığı kaynağın yaklaşık 16 milyar dolar olduğu dikkate alındığında yıllara sâri harcanacak da olsa proje tutarının büyüklüğü dikkat çekmektedir. Sözleşmeye bağlanacak miktar mutlaka bundan farklı olacaktır ancak satıcı taraf böyle bir rakamı tek kaynak olmanın rahatlığı ile mi pazarlık masasına getirdi şimdilik bilmiyoruz. 

Söz konusu tedarik FMS yani ABD tarafından tanımlanan şekli ile Yabancı Askeri Satışlar sistemi üzerinden gerçekleştirilecektir. Türkiye bu sistemin yabancısı değildir. Bunun detayları bu yazının konusu değil ancak sistemin işleyişindeki değerlendirme süreci konumuzu yakından ilgilendirmektedir.   Pek çok detay içeren bu süreçte oluşturulan talep formunda yer alan iki kritik husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi “bu satış bölgede oluşturulan dengeleri etkiler mi” diğeri ise “talep edilen malzemelerin ABD kuvvetlerine karşı kullanılma ve zarar verme ihtimali var mı” sorularıdır. Anlaşılan o ki bu değerlendirmeler ABD makamları tarafından yapılmış satış için bir olumsuzluk görülmemiştir. Bizim tarafta kaşlarımızın kalkmasına neden olan bu kriterler ABD açısından bakıldığında gayet mantıklıdır. Sonuçta kuralları üreten taraf koymaktadır. Bu noktada hemen aklımıza bizde askeri satışlar nasıl olmaktadır sorusu gelmektedir. Öyle ya artık biz de önemli bir silah tedarikçisi kaynak ülke durumundayız bazı ülkeler için. Satışlar için bizim de Türk tipi bir FMS oluşturmamız gerekmez mi? Bu konuda ilave bilgi için dipnotta belirtilen kaynaktan yararlanılabilir.

Denge meselesine gelince Türkiye Yunanistan ilişkilerinde artık bu konunun ortadan kalktığını görmemiz lazım. F-35’lerle sağlanacak üstünlükleri telafi etmenin başka yolları bulunabilir fakat asıl sorun son yıllarda Yunanistan ana karası ve adalarındaki üslere yerleşen ABD varlığı ile verilen güvencelerdir. Nitekim Yunan basınında ABD Dışişleri Bakanının Yunanistan’ın güvenliğini askerî açıdan garanti altına alan iki mektup gönderdiği ifade edilmektedir. Bu nedenle artık geçmişte konuşulan denge kavramları ortadan kalkmıştır. Karşılıklı güvensizlik ve düşmanlıklar üzerinden bu satış ile iki komşu ülkenin kaynaklarını insanlarının refahından keserek silahlanmaya harcamasından askeri, ekonomik ve siyasi açıdan en karlı çıkan taraf ABD olmaktadır. Aynı ittifak içerisinde bulunan üye devletlerden birine ikili antlaşmalarla ittifak kapsamı dışında güvence vermenin diğerini ittifaktan dışlamaya yönelik bir sürecin başlangıcı olacağı da unutulmamalıdır.

Konunun diğer boyutu bizim iç politikamızda çokça kullandığımız Savunma Sanayiinde yerlilik oranı kavramıdır. Güvenlik, saygınlık ve ekonomik açıdan çok önemli olan bu kavramların ülkemiz için beka derecesinde önemli olduğunun altını çizmek isterim. Bu yeteneklerin bizzat sahada kullanıcısı olmuş biri olarak sağladığı özgüvenin bedeli ürün maliyetlerinin kat kat üstündedir. Ancak bu husus iç politikada getirisi yüksek bir söylem ve propaganda aracına dönüştüğü zaman tartışmalara da kapı aralanmaktadır. En son yapılan açıklamalarda Savunma Sanayiinde yerlilik oranının %80’lere ulaştığı ifade edilmiştir. O zaman bu oran nasıl hesaplanmaktadır sorusu akla gelmektedir. Görünen o ki bu kavram için sihirli bir formül bulmak zor ve çok katmanlı hesaplamalar gerekiyor. Bunun için en kolay hesaplama yöntemi toplam ürün maliyeti içerisinde yerli ve ithal girdilerin maliyetinin oranıdır denebilir. Nitekim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca belirlenen yerlilik oranı hesaplanmasında kullanılan formül şu şekildedir. 

Yerli katkı oranı=Nihai ürün maliyeti-Ürün içindeki ithal girdi maliyeti X100/Nihai ürün maliyeti

SSB.lığınca da kullanılan bu formül biraz daha detaylandırılarak kabaca sözleşme tutarından, yüklenici ve alt yüklenicilerin kullandığı ithal mallar, Türkiye’den bir firmadan tedarik edilen ancak yerli kaynaklı olmayan ürünler ve son olarak finansal işlemlerde yabancılara yapılan her türlü ödemeler gibi bedeller çıkarılarak elde edilen miktarın toplam tutara oranlanması şeklinde hesaplanmaktadır. Her iki usul de ürün bazında hesaplama yöntemini öngörmektedir. Üretim süreçleri dikkate alındığında pek çok detayın işin içine girdiği bu konu o kadar basit cevaplandırılacak bir husus değil. Ayrıca siyasi söylemlerde geçmiş ile bir mukayese yapılarak konuya vurgu yapıldığı için eskiden beri uygulanan bu yöntemin baz alınması ayrı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Geniş bir ürün yelpazesi ile üretim yapan bir şirketin genel müdürüne yılsonu hedefleri açısından yerlilik oranın ne olduğu sorulduğunda ve bunu bir sayı ile ifade etmesi istendiğinde en kolay cevap ancak bu formül ile bulunabilir. Bu oranın artması ülkemiz ve sanayimiz için şüphesiz gurur kaynağıdır. Fakat popülist söylemlerin bizleri rehavete sürüklemesine müsaade etmemeliyiz. Bu konuda daha doğru bir yöntem konuyu alt fonksiyon alanlarına göre değerlendirmek olabilir. Örneğin hava, kara deniz sistemleri veya daha alt fonksiyon alanlarında hava savunma, ateş desteği, keşif gözetleme, elektronik harp vb. alanlardaki yerlilik oranlarının tespiti daha gerçekçi rakamlar verebilir. Bu konuda çalışma yapan, plan ve strateji geliştirenler açısından böyle bir yaklaşımın daha gerçekçi olacağına inanıyorum. Aksi takdirde varsa zafiyetlerimizi de görmezden gelme riski doğacaktır. 

Yazının konusu olan F-16 tedarik projesine de bu gözle bakmak gerektiğine inanıyorum. Eğer proje kapsamında teknik bilgi paketi transferi, yerli üretim tesisi kurulması gibi kalemler varsa bunların da maliyet artışı getireceği de unutulmamalıdır. FMS üzerinden tedarik edilerek ilk paketi 1988 yılında envantere giren F-16 uçakları o dönemde de Türkiye’nin en pahalı tedarik projelerinden biri olmuştur. Modern proje yönetim anlayışının kazanılması, insan gücü yetiştirilmesi ve bugün de savunma sanayiine katkı sağlayan bazı tesislerin ortaya çıkışı bu proje ile elde edilen yeteneklerdir. Güncel paketin tedarikinde de mutlaka bazı yeteneklerin kazanılması ve yerli üretimi hedeflenmiştir. O zaman bugün konuştuğumuz proje tutarlarına makina teçhizat alımı, tesis inşası, işçilik, enerji, amortisman gibi doğrudan ürün bedeli ile ilişkili olmayan giderlerin de eklenmesi gerekecektir. Bu açıklamalar ışığında F-16 tedariki için harcanacak kaynakların yukarıda belirtilen formüle göre yurt dışı kaynaklı ürün maliyetlerini artıracağı için yerlilik oranına olumsuz yönde etki etmesi kaçınılmazdır. 

Kısa bir yazı ile böylesine karmaşık bir konuya basit cevaplar bulmanın zor olduğunu biliyorum Bir çok değişkenin etki ettiği yerlilik oranı tartışmasını görevde iken bir Alman subaydan dinlediğim anekdot ile bitirmek istiyorum.

Soğuk savaşın bitiminde iki Almanya’nın da birleşmesinden sonra yapılan çalışmalarda görev almış bir subaydan dinlemiştim olayı. Helmut Kohl’ün başbakan olduğu dönemde Alman Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanma çalışmaları hakkında başbakan tarafından kamuoyunu bilgilendirici bir açıklama yapılması planlanmış. Bu maksatla Savunma Bakanlığının bir çalışma yapması ve gelecek dönemde silahlı kuvvetler personel miktarının ne kadar olacağını tespit ederek bir hafta sonra başbakanlık ofisine bildirmeleri istenmiş.  Oluşturulan çalışma grubu sıkı bir çalışma ile istenen bilgileri hazırlamış, gerekli onaylar alınmış ve başbakan da konuşmasında bu bilgileri açıklamış. Bundan sonrasını şu şekilde anlatmıştı bana. “Kara Kuvvetleri mevcudunu gelecek dönem için yaklaşık 300.000 kişi olarak belirlemiştik. Bu rakam kabul gördü ve Başbakanın açıklamasından sonra hepimiz verilen görevi yerine getirmenin huzurunu yaşıyorduk. Bir müddet sonra telefonlarımız çalmaya başladı. Asker sayısını anladık tamam da kaç tugay kaç tümen olacak Kara Kuvvetleri diye soruyorlardı. Biz de onlara bunun cevabını henüz biz de bilmiyoruz, bununla ne yapabiliriz şimdi ona bakacağız diye cevap verdik” diye anlatmıştı.

Biz de şu anda ulaştığımız yerlilik oranı rakamın mutluluğunu yaşamakta haklıyız ancak bunun içinde tam olarak ne var? Hangi sektörler hangi oranda onları da konunun uzmanlarının bildiğini ümit etmek istiyorum.

Kaynakça

Raif Bilgin, 23 Milyar ABD Doları mı? Strasam, 28 Ocak 2024 tarihli yazısı (https://strasam.org/savunma/havacilik-ve-uzay-sanayii/23-milyar-amerikan-dolari-mi-yoksa-zimbabve-dolari-mi-olacak-bu-meshur-40-adet-f-16v-blok-70-ve-79-adet-blok-70-modernizasyon-kiti-fms-aliminin-bize-maliyeti-2852)

Mehmet Sadık Akyar, Türk Savunma Sanayiinde Bütüncül Durumsal Farkındalık; Türk Yabancı Askeri satışlar sistemi, Dergipark, TESAM Akademi Dergisi, 2023, sayı 2

Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ
Araştırmacı Yazar Nazım ALTINTAŞ
Tüm Makaleler

  • 30.01.2024
  • Süre : 5 dk
  • 2074 kez okundu

Google Ads