Site İçi Arama

siyaset

Tarım Politikalarında Toplumsal Algılar Nelerdir?

Tarım gibi, ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendiren konularda kamu politikasının oluşumu, bütün toplumun katılımıyla sağlanmalıdır. Üretimden tüketime zincirin her halkasının sorumlulukları, hakları ve ödevleri bulunmaktadır.

Bütün kamu politikalarının uygulanabilmesi için ihtiyaç duyulan meşru zemin, halkın politikalara olan inancının yüksekliği ile sağlanır. Bu amaçla her kamu politikasının formülasyonunda halkla ilişkiler boyutu mutlaka önemli bir yer tutar. Yeni politikanın neleri değiştirdiği, neler getirdiği, nasıl yürütüleceği konusundaki bilgiler, resmi/gayrı resmi kanallarla topluma iletilir. Konunun yasal bir düzenlemeye dönüşmeden ilgili kurum ve kuruluşlar, konu hakkında bilimsel yeterliliği olan kişiler, sivil toplum örgütleri ve muhtemel yasal düzenlemenin tarafı olanlar arasında enine boyuna tartışılması istenir. Bu tartışmaların sonucunda iki önemli katkı sağlanmış olur. Birincisi, yasal düzenlemede meşruiyeti sorunlu olabilecek ve istenmeyen sonuçlara yol açabilecek metinlerde değişiklik yapabilme şansı yakalanmış olur. İkincisi, politika hakkında halk nezdinde en azından belirli bir seviyede farkındalık yaratılmış ve düzenlemenin meşruiyeti sağlanmış olur.

Ancak normalde sağlıklı bir kamu politikası için işlemesi gereken bu süreçler, bazen iktidarın arka plandaki düşünce ve hesaplarıyla göz ardı edilir. Oluşan bilgi boşluğu çeşitli kanallar kullanılarak doldurulur. Elbette bu yaklaşımın iyi niyet barındırdığı söylenemez. Bazı durumlarda kamu politikasının olumsuz sonuçlar doğurmaması için bilgi aktarma süreçlerinde çekimser davranılabilir. Ancak bu durum, hiçbir şekilde kamu yararının göz ardı edilmesini meşru kılmaz. Bütün kamusal faaliyetlerin temelinde kamu yararı kavramı olmalıdır.

Tarım gibi, ülkede yaşayan herkesi yakından ilgilendiren konularda kamu politikasının oluşumu, bütün toplumun katılımıyla sağlanmalıdır. Üretimden tüketime zincirin her halkasının sorumlulukları, hakları ve ödevleri bulunmaktadır. Toplumun sağlıklı gıdaya erişiminin sağlanabilmesi için zincirin bütün halkalarının akıl, bilim ve kamu yararı gözetilerek planlanması gerekir. Bundan dolayı, bütün ülkeler tarım politikaları konusunda çok hassastırlar. Temel ilke mümkün olduğunca ithalattan uzak durmaya çalışıp kendi kendine yeterli olmaya gayret etmektir. Birçok ülke için bu çok zor bir idealdir, ancak ülkeler tarım politikalarını ürün planlaması ve üretim destekleri üzerine kurar. Çünkü tarımda yapılan yanlışların telafisi kısa zamanda asla mümkün olmaz.

AB ülkelerinin kendine yeterlilik temelinde oluşturduğu OTP(Ortak Tarım Politikaları), iki ayaklı bir yapıdan oluşmaktadır. Bu ayaklardan birinde Avrupa Tarımsal Garanti Fonu (EAGF), diğerinde ise Avrupa Kırsal Kalkınma İçin Tarım Fonu (EAFRD) bulunmaktadır. AB OTP’nın amacı “tarımsal verimliliği arttırmak, böylece tüketicilerin istikrarlı bir şekilde uygun fiyatlı gıda tedarik edebilmesini ve AB'deki çiftçilerin makul bir geçim sağlayabilmesini temin etmektir” (1) şeklinde açıklanmaktadır. Açıklanan amaç; planlama, üretici ve tüketici unsurlarını dikkate almaktadır. OTP kapsamında AB’nin iki fon aracılığıyla 2023-2027 yılları arasında vereceği desteklerin miktarı 307 Milyar Avro olarak belirtilmiştir (2). AB ayrıca Katılım Öncesi Kırsal Kalkınma (IPARD) destekleri kapsamında aday ülkelere de proje bazlı destek sağlamaktadır. 2021-2027 yılları arasında söz konusu fon üzerinden aday ülkelere tahsis edilen destek 927 Milyon Avro olup, bu destekten en büyük payı alacak olan Türkiye’ye tahsis edilen destek 430 Milyon Avro olarak açıklanmıştır (3).

Türkiye’de tarımsal desteklerin finansmanı, 5488 Sayılı Tarım Kanununun 21. Maddesinde belirtildiği haliyle şöyle belirlenmiştir; “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz”. 2006 yılında AKP iktidarında çıkarılan bu kanun, üreticinin desteklenmesi için bir alt sınır getirmesi itibariyle olumludur. Ancak 2024 yılına kadar ortalama destek miktarı, verilmesi gereken en az tutarın yarısını aşmamaktadır (4).

Desteklerin miktarı kadar ödeme şeklinin de; üretimin desteklenmesi, gelir dağılımı adaletinin sağlanması, tarımsal ürünlerde uygun piyasa koşullarının oluşması gibi farklı amaçlara hizmet etmesi beklenir. Bu nedenle Doğrudan Gelir Desteği (DGD) en çok eleştirilen destekleme usullerinden biridir. Girdi desteği tarımda iç ticaret hadlerini olumlu etkileyeceğinden üretimi daha çok teşvik eden bir yöntemdir. Ürün alım desteği çiftçinin pazara erişim sorununu rahatlatan ve yeniden üretmesi için maddi koşullarını iyileştiren bir sistemdir. Ancak başka destek sistemleri de dâhil olmak üzere hangi sistem olursa olsun en büyük sorun denetimdir. Bu konuda devletin verdiği desteklerin denetiminden sorumlu kurumsal yapıların etkin çalışması önemlidir.

Tarımsal üretimde en önemli sorunlardan biri, piyasanın büyük ölçekli şirketler ve sözleşmeli tarım uygulamaları nedeniyle tekelleşme eğilimi göstermesidir. Ülkeler kendi yapısal ve toplumsal özelliklerine göre bu konuda farklı önlemler alabilmektedir. Bu amaçla küçük tarım işletmelerinin varlığı, tekelleşmeyi önleyici bir etken olarak görülür. Ancak işletmelerin belirli bir ölçeğin altına düşmesi de istenmez. Türkiye dâhil birçok ülkede tarım alanlarının miras yoluyla çok fazla bölünmemesini temin eden düzenlemeler mevcuttur.

Tekelleşme tehlikesini azaltan ve üretimin devamlılığını sağlayan unsurlardan biri ise kooperatifleşmedir. Süt ve süt ürünleri üretiminde dünyada önemli yeri olan ülkelerden biri olan Danimarka’da bu alandaki üretimin % 95’den fazlası kooperatiflerin elindedir. ABD’de tarımsal üretimde kendi alanında CR4 (Concentration Ratio 4) (5) ve CR3 içerisinde yer alan kooperatifler tarafından kurulmuş şirketler mevcuttur. Bazı şirketler ise büyük ölçüde kooperatiflerle çalışmakta ve dikey entegrasyon sağlayarak büyük bir katma değer yaratabilme potansiyeline sahip olmaktadır. Bunlardan bazıları ise kooperatiflerin oluşturduğu çok uluslu şirketlerdir.

Türkiye’de kooperatifleşme düşüncesi ve süreci 1864’de Vilayet Nizamnamesi ile ilk vali olarak Tuna Vilayeti’ne atanan Mithat Paşa tarafından 1863’te kurulan Memleket Sandıkları ile başlar. Bu sandıklar sonradan başarısız olsa da aynı zamanda çiftçiye kredi sağlayan Ziraat Bankası’nın da öncüllerinden sayılır. Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşunda kooperatifleşmeye özel önem vermiş, hatta kurduğu bir kooperatifin de üyesi olmuştur. Ancak ne yazık ki, sonraki dönemde her alanda yaşanan bozulma, Türkiye’de kooperatiflere yönelik algıyı da bozacak şekilde kooperatifleşme sürecine zarar vermiştir. Özellikle 1980’ler sonrası neo-liberal politikaların iktidarların öncelikli tercihi olduğu dönemde kooperatiflerin olmaması, yetersiz olması, hatalı örgütlenmesi gibi nedenlerle tarımda üretimden kopuşlar hızlanmıştır. Sonuçta Türkiye birçok alanda net ithalatçı durumdadır.

Tarım Kanunun 13’üncü maddesinde desteklenen sözleşmeli üretim modeli, literatürde çiftçinin “kendi toprağında proleterleşmesi” olgusuyla ilişkilendirilen bir kavramdır. Buna rağmen, kooperatifleşmenin kötülenmesi için “kooperatiflerin çiftçiyi köleleştirdiği” yalanı ve safsatası tarımda net ithalatçı olduğumuz düzeni meşrulaştırmak için başvurulan bir taktiğe dönüşmüştür. Toplumsal algıları yönetmenin üretmekten daha fazla tercih edildiği yerde üretim olmaz. Bugün Türk çiftçisi hatalı tarım politikalarıyla üretimden koparılmaktadır.

Türkiye’de kooperatiflerin sorunu elbette vardır. Kooperatif yönetimine girip saltanat kuran kötü örneklerin çözümü, yasal düzenlemedir. Ancak kooperatifsizleşmenin sonucu üretimsizleşme ve net ithalatçılık cehennemidir. Türkiye’de tarımdaki sorunların bir kısmının çözümü; kooperatifleşme ve sebze meyvede üreticinin korunması için “Hal Yasası”nın kamu yararı gözetilerek düzenlenmesinden geçmektedir ama sadece ilk adım olarak. Devletin güvenlik güçlerini üreticinin karşısına çıkararak ulaşılacak hedef, net ithalatçı olarak başka ülkelerin çiftçisinin desteklenmesidir. Bundan da ithalatçı firmalar hariç hiç kimsenin kazancı olamaz.

(1) https://www.eeas.europa.eu/delegations/t%C3%BCrkiye/tar%C4%B1m-ortak-tar%C4%B1m-politikas%C4%B1_tr?s=230

(2) https://www.dunya.com/dunya/avrupa-birliginden-tarima-300-milyar-avro-kaynak-haberi-677363 

(3) https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/abden-turkiyeye-430-milyon-avroluk-kirsal-kalkinma-destegi-hazirligi/2543602#:~:text=Buna%20g%C3%B6re%2C%20AB%2C%20aday%20%C3%BClkelerdeki,927%20milyon%20avro%20kaynak%20sa%C4%9Flayacak.

(4) https://www.dogrulukpayi.com/iddia-kontrolu/kemal-kilicdaroglu/tarim-kanunu-21-madde-diyor-ki-milli-gelirin-en-az-yuzde-1-i-oraninda-ciftciye-destek-verilir-milli-gelir-ne-kadar-800-milyar-dolar-yuzde-bir-8-milyar-dolar-ciftciye-verildi-mi-hayir

(5) Concentration Ratio (CR), piyasada en büyük şirketlerin Pazar payını gösterir. CR4, en büyük dört şirketin Pazar payının piyasanın ne kadarına sahip olduğunu gösterir.

Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Tüm Makaleler

  • 14.08.2024
  • Süre : 5 dk
  • 969 kez okundu

Google Ads