Site İçi Arama

siyaset

Afetlerin Bir Türlü Öğretemedikleri

Hiçbir kanal, İstanbul'da yollardaki trafik yoğunluğu, toplanma merkezleri ve malzeme dağıtımı konusunda, halkın gerçekten ihtiyaç duyduğu bilgileri vermeyi tercih etmedi. Afeti yönetmek yerine halkın ilgisi, korkusu ve kaygısı yönetilmeye çalışıldı.

İnsanlık, yarattığı medeniyetle birlikte doğa olaylarının olumsuz etkilerine karşı çözümler üretmeyi de başarabilmiştir. Ama bu çözümler doğa olaylarının gerçekleşmesini engellemeye yönelik değil, ortaya çıkan etkilerin toplumlar üzerindeki etkilerini azaltmaya yöneliktir. Doğa olayları her zaman gerçekleşir ama toplumların yaşantısına etki ettiği zaman afete dönüşür. 

İnsanlık tarihi boyunca bilinmeyene duyulan korkular, bilimin açıklamalarıyla olan biteni anlama ve kendini koruma çabalarına dönüşmüştür. Bugün birçok doğa olayına karşı, önceden tahmin yürütmek, gerekli tedbirleri alacak zaman yaratmak mümkün olabilmektedir. Bütün bu süreçlerin sistematik olarak yürütülmesi faaliyetine afet yönetimi denmektedir.

Afetler toplumsal stres durumlarıdır ve kriz yönetimi ile süratle çözüm üretilmesi gerekir. Aksi halde stres artar ve toplumsal yapıya büyük zararlar verebilir. Bu nedenle de afetle mücadelenin topyekûn bir mücadele olması gerekir. Yani toplumun bütün unsurlarının mücadelenin içinde olması beklenir. Böyle zamanlarda toplumdaki ayrışmaları derinleştirmek, ölümcül bir hata olabilir.

Bütün toplumlar, çeşitli afet durumlarında yaşananlardan dersler çıkarır. Doğru yapılanlar pekiştirilir, kurumsallaştırılır. Yanlış yapılanların bir daha tekrarlanmaması için kurumsal ve bireysel düzeyde yapılması gerekenler, çeşitli düzeylerde eğitim programlarına dahil edilir, icracı unsurların gerekli önlemleri alması beklenir ve kontrol edilir.

İstanbul’da 23 Nisan 2025 tarihinde yaşanan deprem, kafamda bu yazının başlığını oluşturdu. Yaşanan her afet sonrası yetkililerin standart diyebileceğimiz açıklamalarına şahit oluyoruz. Afet sonrası ortamlarda bunlar hiç değişmiyor. Tabloda sadece acıyı yaşayanlar farklı.

Aslında İstanbul’da neredeyse kayıpsız atlatılan 6,2 şiddetinde bir depremin, planlandığı halde bir türlü ciddiyetle yapılmayan afet tatbikatının topluma gerçekten yaşatılması olarak algılanması mümkündür. Hiçbir tatbikat, ne kadar iyi ve başarılı olduğunuzu görmek için yapılmaz. Aksayan hususları ortaya çıkarıp onları düzeltici tedbirleri almak yani daha hazır olmak için yapılır. Ancak genellikle tatbikatlarda bu basit gerçek gözden kaçar.

Depremi takip eden saatlerde televizyon kanalları ve gazetelerin internet sayfaları, Jeoloji Mühendisi değerli hocalarımızı telefonla da olsa yayına alıp, hangi fay zonunda kırılma olduğu, bunun diğer faylar üzerindeki etkisinin ne olacağı gibi önemli konuları tartıştı. Zaten Bilimle gereğinden fazla yakınlığı olan (!) halkımız, jeoloji yüksek lisans tezi hazırlayacakmış gibi bütün fayların hareketleri ve etkileri konusunda bilgi sahibi oldu. Sokak aralarında, mahalle kahvelerinde muhtemel deprem şiddeti konusunda tahminlerin yapıldığı ama hangi yolların trafiğe açık olduğu, hangi toplanma alanının nerede olduğu gibi konularda kimsenin fikir sahibi olmadığı bir ortamda halkın bilimle imtihanını izledik.

Hiçbir kanal, İstanbul haritası üzerinde yollardaki trafik yoğunluğunu, toplanma merkezlerini ve malzeme dağıtımı konusunda ne yapılacağı gibi halkın gerçekten ihtiyaç duyduğu bilgileri vermeyi tercih etmedi. Kısacası afeti yönetmek yerine halkın ilgisi, korkusu ve kaygısı yönetilmeye çalışıldı. Olayın teknik detayları, hiç ilgisi olmayan insanlara anlatıldı. Oysa bir jeoloji profesörü, afet yönetimi hakkında çok yüzeysel bilgiye sahiptir. Bütün boyutlarıyla afet yönetimi hakkında bilgi ve söz sahibi olanları da kimse dikkate almaz.

Bazı toplanma alanlarında devam eden inşaat faaliyetleri nedeniyle halkın toplanma alanına ulaşamadığı yerler görsel basında yer aldı. Oysa bir depremde toplanma alanlarının hayati önemde olduğu herkes tarafından biliniyordu ve yaşanan bütün tecrübeler toplanma alanlarının gerekliliğini tekrar tekrar vurguluyordu. Daha sonrasında okullar tatil edilip okul bahçeleri toplanma alanı olarak vatandaşa tahsis edilince sorun çözülmüş gibi oldu. Proaktif kelimesinin anlamına sözlükten bakanlar yaptıkları işlerle gurur duydular.

Hemen her afet sonrasında olduğu gibi bu defa da GSM hizmet sağlayıcılar yoğunluğu kaldıramadılar. İmtiyaz sözleşmeleri, firmalara bazı avantajlar sağlamanın yanında sorumluluklar da yükler. Yaşanan ilk sorunda bunun bir daha yaşanmaması adına hükümetin GSM şirketlerine ihtar vermesi ve gerekli yasal düzenlemeleri yapması gerekirdi. Ancak imtiyaz sözleşmelerindeki firma lehine olan avantajlarla firmanın sorumlulukları arasındaki dengesizlik, kimseyi rahatsız etmiyordu.

Depremin gerçekleştiği andan itibaren merkezi yönetim ile yerel yönetim arasındaki görüş ayrılıkları ağır biçimde kendini hissettirdi. Bu durum afetlere karşı topyekûn mücadelenin ruhuna zarar vermekle kalmıyor, toplumda var olan ayrışmaları da derinleştiren bir etki yapıyordu. Zaten Anayasanın idarenin bütünlüğü ilkesini belirleyen 123. Maddesine de doğrudan aykırı bir tutumdu.

Toplumda birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan zamanlar, afetler ve savaşlar gibi kriz dönemleridir. Sorumlu siyasetçilerin ve yöneticilerin bu ortamlarda halkın belirli kesimleri arasında ayrıştırıcı söylemlerden mutlaka uzak durması gerekir. Siyasi ikbal uğruna böyle davranış ve söylemlerden medet ummak, topluma yapılabilecek en büyük haksızlıktır.

Afet ortamında en fazla ihtiyaç duyulacak kaynak temiz sudur. Özellikle metropol olarak adlandırılan büyükşehirlerin etrafındaki su havzalarının korunması, sadece afet esnasında değil, sürekli bir hazırlık durumu olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle su havzalarının yapılaşmaya, taş ocakçılığı ve maden işletmesine açılmasına karşı merkezi ve yerel yönetim, iş birliği içerisinde olmalıdır.

Afet yönetimi alanında daha çok kuramsal çalışma yapılması, yanlış cari tutumların dönüşümünü sağlayıcı bir etki yapabilir. Bu konuda üniversitelere çok iş düşmektedir. Afet konusundaki çalışmaların durum tespitinden öteye gitmesi ve kurumsal yapının güçlendirilmesi anlamında kuramsal bir temel sağlaması beklenmeli ve desteklenmelidir. Disiplinlerarası bir alan olan afet yönetimi, sadece jeoloji veya inşaat mühendisliğinin etkin olduğu bir alan olmaktan çıkarılmalıdır. Bunu sağlayacak olan adım, daha çok kuramsal çalışmadır.

İstanbul’da şiddetli sayılabilecek bir deprem, neredeyse tatbikat havasında atlatılmıştır. Bunun değerinin bütün toplum farkında olmalıdır. Gerek kamu yönetimi gerek toplumsal davranış alanında çıkarılması gereken dersler çok açıktır. Önemli olan, siyasi çıkarları bir kenara bırakıp toplumun geleceğini güvence altına alacak politikalar üretmektir. Bundan toplumun bütün kesimleri sorumludur. Artık afetlerin bir şeyler öğretmesi gerekmektedir.

Sorun sadece deprem değildir. Afete dönüşen bütün doğa olayları, toplumda bir şeylerin eksikliğini gösterir. Devleti yönetme sorumluluğu olan iktidarlar, günü kurtaran politikalarla sorunların etrafından dolaşma kolaycılığına düşmemelidir. Aksi durumda liyakatsizliklerin, aymazlıkların, rantın, yolsuzlukların, iş bilmezliklerin suçunu Yüce Tanrı’ya yüklemek O’na da haksızlık olacaktır.

Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Tüm Makaleler

  • 24.04.2025
  • Süre : 3 dk
  • 190 kez okundu

Google Ads