Anarşizm nedir? Niye Sakıncalıdır?
Terör eylemi nedir biliyoruz, anarşik eylem nedir biliyor muyuz mesela? Farkı nedir? Nedir anarşizmin terörizmden ya da terörden farkı?
Benim küçüklüğümde ortalıkta anarşizm diye bir şey vardı.
Anarşistler kahve basıp tararlardı. Sağcı ya da solcu olmaları fark etmiyordu, hepsi anarşistti!
Anarşizm!
Bu sözcük o günlerin sakıncalı sözcüğüydü.
O acı dolu günlerin ardında zaten darbe oldu, 80 darbesi, tüm o anarşizm belası neredeyse tek günde sona erdi.
Darbenin sebepleri, detayları, bu anarşik olayların ortamın darbeye hazırlanması için provokasyonlar sonucu olduğu falan, böyle konulara girmeyeceğim.
***
Bugün eskinin anarşistlerine terörist diyoruz.
Nedense aklıma düştü, niye bu söylem değişikliği yapıldı acaba?
Yani bugün niye terörizm diyoruz da, eskiden denildiği gibi anarşizm demiyoruz?
Terör eylemi nedir biliyoruz, anarşik eylem nedir biliyor muyuz mesela?
Farkı nedir?
Nedir anarşizmin terörizmden ya da terörden farkı?
***
Aslında kime ve neye göre teröre terör deniyor fark ediyor.
Bu konuda kafalar karışık biraz.
Herkesin terörist örgüt olarak kabul ettikleri farklı oluyor. Bu biraz da uluslararası dengeler ile ilişkili bir konu.
Kimi devletlere göre o örgüt terör örgütü oluyor, kimi devletlere göre de bu örgüt terör örgütü oluyor.
Dediğim gibi bu kabuller biraz da siyasal pozisyonlara göre değişiyor.
Ama prensipte terör nedir hepimiz biliyoruz.
***
Anarşizm konusunda ise sanırım çoğumuzun çok bir bilgisi yok.
Anarşizmin sözlük anlamı şöyle:
Özel mülkiyeti toplumda baskı kaynağı ve devleti onun bir aracı olarak gören, bunların ortadan kalkmasıyla insanın özgürleşeceğini öne süren siyasal öğreti!
İnternette ise anarşizm, otoritenin reddiyesini, tahakkümün her türlüsünün karşıtı olmayı ifade eder diye bir tanım var.
Anarşi sözcüğü etimolojik olarak ise, Grek dünyasında (Eski Yunancada) askeri lider ya da hükümdar/yönetici anlamlarına gelen “arkhos” sözcüğünün “sız” ya da “siz” ön ekiyle birleşmesiyle “hükümdarsız/lidersiz” anlamında kullanılmıştır deniyor.
Yani bu tanımlardan anarşizmin özgürlükçü bir şey olduğunu anlayabiliyoruz.
Anarşizm! Özgürlük düzeni!
Çok da kötü bir şey değilmiş gibi geliyor insana sanki!
Neden acaba bu kadar sakıncalı kabul edilmiş?
***
Bunu anlamak için öncelikle tanımını biraz daha iyi incelemek gerekiyor.
Mesela tanımı gereği anarşizmin kapitalizme karşı olduğunu söyleyebiliriz.
Özel mülkiyet deyince tam olarak kapitalizm anlaşılmaz tabii, sonuçta bir yönetim düzeninde mülkiyet hakkı olması ile kapital birikimine izin verilmesi farklı konular.
Ancak kapitalizm diğer özellikleri yanında büyük oranda mülkiyetin birilerinin elinde birikimini de teşvik eder.
Çünkü kapitalizmin özünde para vardır!
Paran varsa mülkiyet sahibi de olursun!
Tabii kurulu düzen sana mülkiyet hakkı tanıyorsa bunu yapabilirsin.
***
Bu anlamda anarşizm biraz komünizme benziyor sanki.
Komünizmde her şey devletin mülkiyetindedir ya, öyle bilinir.
Rusya’daki özel mülkiyet hakkı üzerine daha önce de bir şeyler yazmıştım.
Sovyetler zamanlarında bile şehirlerin dışlarında kalan yerlerde, yani köy yerlerinde, arazi ve konut için özel mülkiyet hakkı varmış.
Mesela bizim daça yüz küsür senelik ahşap bir binadır.
Mülkiyet defteri diyebileceğimiz, tapusunun yanındaki evraklardan biri olan bir kayıt defteri var, bu defterde zamanında kimlerin kimlerin bu mülke sahip olduğu, kimlerin kimlerin bu adrese kayıtlı olduğu falan hepsi yazılı.
Yani komünizm düzeni deyince en iyi uygulaması olan Sovyetler Birliği’nde hiç mülkiyet hakkı yokmuş diyemeyiz.
Sadece şehir merkezlerinde arazi sahibi olamıyorsunuz, dolayısıyla şehirlerde oturulan binalar da sizin mülkiyetinizde olmuyor.
Tüm bu mülkler devletin mülkiyetinde oluyor ve çalıştığınız yere bağlı olarak bir anlamda o iş yerinin size tahsis ettiği lojmanlarda yaşıyorsunuz. Emekli olduğunuzda da ölene kadar orada yaşama hakkınız oluyor.
Tabii bu lojmanlar aileler için tahsis ediliyor.
Henüz aile olmadan da ya da henüz çocuksuz bir aile iken de komin hayatı denilen ortak dairelerde yaşıyorsunuz.
Henüz evli olmadığınızda da ya bir yurtta size ait bir yatağınız oluyor, ya da komünalka denilen çok odalı dairelerde bir odanız oluyor, ya da artık çalıştığınız pozisyona ve aile olmanıza bağlı olarak içlerinde bizdeki salonların olmadığı küçücük küçücük dairelerde yaşayabiliyorsunuz.
Evet, Rusya’daki evlerde şimdi bile salon olmuyor!
Öldüğünüzde de o yaşadığınız daire artık devlet kimi uygun görüyorsa ona devrediliyor.
Ama dediğim gibi köy yerlerinde o zamanlar da mülkiyet hakkı varmış! Şimdi de var.
Bu anlamda da Komünizm ile Anarşizm ayrışıyor.
Anarşizm tümüyle özel mülkiyeti inkâr ediyor.
***
Bugün Rusya’da artık kapitalizm düzeni sürüyor. Komünizm çöktü!
Ama halen daha şehir merkezlerinde arazi mülkiyeti hakkı yok.
En fazla 49 yıllığına devletten araziyi kiralayabiliyorsunuz. Ancak şehirlerde arazi mülkiyetine sahip olamıyorsunuz.
Ancak doksanlı yılların başlarından itibaren artık privatizasyon, yani bir anlamda özelleştirme denilen bir yöntemle konut mülkiyetlerine sahip olunabilir oldu.
Dediğim gibi halen daha şehir merkezlerinde arazi satın alacağım deseniz devlet düzenleri gereği buna izin vermiyorlar.
Arazi istiyorsanız ancak şehir çevrelerinde köy yerlerinden arazi satın alabiliyorsunuz.
***
Konumuza dönecek olursak, anarşizmin mevcut düşenlerden diğer önemli farkı nedir?
Hem kapitalist düzende hem de komünist düzende devlet karşıtı olmak diye bir şey yoktur!
Hatta her iki düzende de devlet düzeni olmazsa olmaz ana prensiptir denebilir.
Evet, anarşizm ise tanımı gereği devlet düzenine de tümden karşı olduğu için, her iki düzen için de hem sakıncalı hem de uyumsuz bir sistem olarak kabul ediliyor.
Yani siz bir devlet iseniz, her ne düzende yönetiliyor olursanız olun, anarşizme karşı olmanız beklenir!
***
Bakın şimdi benim aklım biraz karıştı, nasıl olur da 12 Eylül öncesinde hem solcular hem de sağcılar tümden bir devlet düzenine karşı olabilirler?
Anarşist dendiğine göre bu durumda hiç birinin bir devlet düzeni istemiyor olması gerekli!
Mevcut devlet düzeninin işleyişine karşı olmak başka bir şey, ama anarşizm tanımı gereği tümden bir devlet olmaya karşı olmaksa, onlara anarşist denilerek yanlış söylenmiş olabilir mi?
Çünkü o zamanlar çatışan hiç bir tarafın ben ortada bir devlet olmasına karşı olduğunu zannetmiyorum.
Sorun sadece her iki tarafın da bence kendince farklı bir devlet düzeni istiyor olmasıydı.
Tabii ben o zamanlar epey bir küçüktüm, henüz ortaokuldaydım.
O yüzden bizzat olup bitene kendi gözümle şahit oldum denemez.
Ancak basında, radyo ve televizyonda sürekli haberler olurdu, o kahvehaneyi bugün şu grup taradı, şu kadar ölü var, bu kadar yaralı var diye hemen her gün dehşet haberleri çıkardı televizyonda.
***
Yani bu durumda kavram gereği o zamanlar niye onlara anarşist diyorlardı ben pek anlamadım diyebilirim.
Anarşizmin tanımı o zamanlar farklı mıymış da o zamanlar anarşist sözü daha bir gündemdeymiş?
O zamanlar o eylemleri yapanlara niye terörist dememişler mesela?
Sırf o zamanların moda söylemi öyle olduğu için mi anarşist demişler?
Belki de…
Tam olarak sebebini bilemiyorum.
Bence anarşizmin tanımı gereği olayları yapanlara anarşistler denmesi yanlış söylem olmuş.
Yapılan eylemler bence o zaman da terör eylemleriymiş.
***
Peki anarşizm düzeni pratikte oluru olan bir düzen midir?
Yani ortalıkta bir devlet olmadan, öyle insanların özel mülkiyet hakkı falan da olmadan bir yönetim düzeni kurulabilir mi?
Tamamen özgür bir düzen!
Dünyada ne devletler olacak ne de bugünkü sınırlar!
Herkes özgür olacak! Ne istiyorsa yapacak, nereye istiyorsa gidebilecek!
***
Bence hayır! Bu mümkün değil!
Bunun en iyi ispatı da düzen sözcüğünün kendisinde mevcut.
Her şeyden önce anarşizmin bir düzeni varsa, ortalıkta bir düzen olması gerektiği gerçeği ile yüzleşmek gerekir.
Düzen ise bir anlamda devlet demek!
Dünyada tek bir dünya devleti olsa da, bir devlet düzeni olmalı!
Böyle bakınca anarşizm tam anlamıyla ütopik bir düşünceymiş diyor insan.
Düzenin adı ne olursa olsun ortalıkta bir düzen olacak ve düzen deyince düzenin bir de koruyucusu olacak. Başka türlü olmaz.
Böyle olunca da ortadaki bu düzene biz devlet diyoruz!
Devlet olunca da birileri o devleti yönetecek!
Günümüz devletlerinde devlet mekanizmaları hem mevcut düzenin korunmasını sağlıyor hem de bu büyük mekanizmanın işlemesini sağlayarak genel yaşam kurallarını ortaya koyuyor.
Özgürlükler için önemli olan düzensizlik değildir. Özgürlüklerin de bir düzeni vardır, olmak zorunda!
Aksine öyle bir düzen kurulması gerekir ki, herkese eşit hizmet, eşit fırsat ve eşit özgürlükler olabilsin.
Kurulu düzen hakların eşit dağılmasının garantisi olmalı!
Özgürlükler için özgürlüklerin garantisi olacak bir düzen olmak zorundadır!
Ama bu da kimi özgürlüklerin kısıtlanması demek!
Sonuçta özgürlüğümüz bir başkasının özgürlük sınırı ile sınırlanmak zorunda.
Tam bir paradoks oldu!
***
İşte bu noktada da insan doğası devreye giriyor, ortalıkta bir pasta varsa niye eşit hak dağıtılsın ki?
Niye o özgür olsun?
O pastada benim hakkım olsun, onun olmasın!
Ben özgür olayım, o olmasın!
Hatta o ben ne istiyorsam onu yapsın, öyle yapsın.
O bana çalışsın, o benim kölem olsun!
Bu düzenin gerçek koruyucusu da para olsun!
Para! Yani kapital! Tapıyoruz paraya!
***
İşte bu yüzden bugün hemen hemen tüm dünyada geçerli sisteme biz kapitalizm diyoruz.
Komünizm bile işte bu insanın vahşi doğası gereği çökmüş durumda.
Ben daha çok çalışıyorsam daha çok hak elde etmeliyim!
Olmaz! Sen ister çok çalış, ister az çalış, yaşam için yetecek kadar kazancın olsun, sana yeter!
Buna komünizm diyorduk.
Hayır, olur mu öyle şey?
Ne kadar ekmek, o kadar köfte!
Benim aklım daha iyi çalışıyorsa ben daha başarılı olmalıyım!
Başarımın karşılığını da elbette elde edeceğim!
Bu da kapitalizm!
***
Sovyetler Birliği zamanında okullarda bir hiyerarşik düzen kurmuşlar. Komsomol düzeni!
Başarıyı bu hiyerarşide daha değerli bir öğrenci olmak şeklinde takdir etmişler.
Ayrıca başarılı öğrencilere özel rozetler takılırmış.
İnsan gururunun okşanması bir yere kadar geçerli oluyor, ama anlaşılan yeterli olmamış, komünizm düzeni çökmüş!
İster o, ister bu düzen olsun, doğamız gereği eşit şartlarda doğmadığımız için, eşit şartlarda bir yaşamımız olmadığı için, hakların dağılımına da eşit sahip olamıyoruz.
***
Geldik yazının sonuna.
Rahmetli Bülent Ecevit’in sözleri ile bitireyim bugün yazıyı.
Ne ezilen ne ezen; insanca, hakça bir düzen!
Olabilir mi böyle hakça bir düzen?
Sayın Ecevit’in bu sözleri söyleyeli epey bir zaman geçmiş.
Sanırım vahşi doğamız bizim bu sözlerle onun bahsini ettiği ütopik düzeni kurmamıza müsaade etmiyor.
Peki bir gün olur mu onun dedikleri?
Kurulur mu hakça bir düzen?
Bilmem! Belki diyeyim…
Kendisini rahmetle anıyorum. İyi insanmış!
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla