Site İçi Arama

siyaset

Absürdistan’a Dönüş

Her gördüğüm yerde gördüklerimi zihnimde Absürdistan’la karşılaştırmaktan kendimi alamadım. Tarihi dokuyu ve doğayı korumak için büyük özen gösteren ülkelere hayret ediyorum. İşte bu nedenle Seviyesiztan’ı gezerken onlar kıskançlıktan bense hayretten çatladım.

İnsan alıştığı kültürün dışında yaşadığı zaman çok mutlu olamıyor. İşte ben de Absürdistan’da alıştığım yaşantımı 25 günlüğüne bırakıp gittiğim Seviyesiztan’da çok mutlu olamadım. Bir taraftan sürekli kıskanılmanın getirdiği baskı, bir taraftan kuralsızlığa alışmış bir insanın kurallarla imtihanı yordu beni. Her gördüğüm yerde gördüklerimi gayriihtiyarî bir şekilde zihnimde Absürdistan’la karşılaştırmaktan kendimi alamadım. Tarihi dokuyu ve doğayı korumak için büyük özen gösteren ülkelere hayret ediyorum. İşte bu nedenle Seviyesiztan’ı gezerken onlar kıskançlıktan bense hayretten çatladım. Bu kadar yeşil bizde olsa kilometre kareye düşen mangalcı popülâsyonu azalır.

Dönüşüm yaklaştığında yaptığım hazırlıkların bir bölümünü, Absürdistan’da daha pahalıya alacak olduğumu bildiğim birkaç parça çikolatayı valizime yerleştirmek oluşturdu. Havalimanına geldiğimde uçağa biniş öncesi arama noktasından geçerken, kıskançlıktan her yerimi yokladılar, ya da ben öyle algıladım. Görevlilerin yüzünde kıskançlıktan çok, “neyse bir tanesini daha geri postalıyoruz” küstahlığı vardı sanki. Her neyse, sonuçta arama noktasından ve pasaport kontrolünden geçtim. Sakin bir yolculuk sonrası geç saatlerde evime ulaştım. Absürdistan’ı özlemiş miydim acaba?

Ertesi gün arabayla çıkıp yiyecek bir şeyler almak için markete gittim. Eve dönerken, dönüş şeridinde bekleyen araçları geçip aynı yöne dönüş için sinyal veren ve yolu kapatan has vatan evladının nesebi üzerine bazı sorgulamalarda bulundum. Araba içerisinde sesli olarak bunu yapsam da kimse duymadı ama ben, 25 gündür hiç bu tür sorgulamalarda bulunmadığımı, kendimi uymak zorunda olmadığım kuralların kuralsızlığında hissettiğimi fark ettim. Acaba Absürdistan’da yöneticiler yalan söylüyor olabilir miydi? Çünkü giderken taşıdığım düşüncelerim değişiyordu.

Neredeyse bir aya yakın sakinlikten sonra gündeme hızlı bir giriş yaptım. Gündem beni hızla içine çekti de diyebiliriz. Yerel seçimlerden Absürt Halk Partisi (AHP)’nin birinci parti olarak çıkması, Absürdistan Millet Meclisi (AMM)’deki sandalye (ceylan derisi koltuk dağılımı da olabilir) dağılımını ve Absürdlerin reisinin konumunu değiştirmedi. Tabi burada şöyle bir sorun vardı. Halk iktidardan açıkça memnun olmadığını ortaya koyuyordu ama yönetenlerin de gitmeye niyeti yoktu. Demokrasi bu topraklarda yöneticilerin diledikleri şekle sokup milletin önüne koyduğu oyun hamuru gibi bir şeydi.

Absürdistan ekonomisinin zor durumda olduğuna dair değerlendirmeler yapılsa da bunların dış güçlerin ve onun yerli işbirlikçilerinin oyunu olduğuna ilişkin inanç, Absürt Uçuş Partisi (AUP) ve onun iktidar ortağı Absürt Milliyetçi Parti (AMİP) taraftarlarında büyük ölçüde zemin buluyordu. Ancak yıllardır yurt dışında özel bankalarla çalışan ve kendisi de Angilaz (Angilistan’da yaşayan halk) vatandaşı olan Mehmet Şimşir’in kurtarıcı olarak gelip Ortodoks iktisat politikalarından epistemolojik kopuşu ifade eden politikaların tekrar rayına oturtulması için çalışmalara başladığı da herkes tarafından görülüyordu.

Mehmet Şimşir, Şendoğan’ı nasıl razı ettiyse ülkedeki enflasyonun ve ekonomideki ağır tablonun sorumlusu olan faiz politikası değişmeye başlamıştı. Faizler yükseliyor, halk fakirleşmeye devam ediyor, tasarrufla ilgili tedbirler ardı ardına açıklanıyordu. Şimşir tarafından bu korkunç tablonun sorumlusu olarak gösterilen emekliler maaşlarındaki erimeden dolayı yakınsalar da, ülkede şikâyet edebilecekleri herhangi bir merci olmadığından kaderlerine razı bir biçimde yaşamaya çalışıyorlardı. Bir anda mecliste bir torba yasaya eklenen bir maddeyle memur emeklilerinin maaş bağlama oranları geçmişe dönük olarak değiştirilebiliyordu. Sonra da ülkede “Hukuk Yok” diyenin ağzına acı biber sürülerek bir daha böyle kötü şeyler söylememesi salık veriliyordu.

Ekonominin kurtarılması adına birçok tedbir uygulanırken bazı dokunulması yasak alanlar vardı. İtibardan tasarruf edilmiyordu ama niyeyse bu itibar; emeklinin, çalışanın, esnafın, sanayicinin, çiftçinin kısacası halkın itibarı değildi. Muhtemelen bahsedilen itibar, hak etmedikleri ve bir daha hayallerinde göremeyecekleri şatafatı, lüksü, savurganlığı, sonuna kadar sömüren, bunun için kendi biçimlendirdikleri inançlar manzumesini topluma din diye dayatıp bunun temsilciliğine soyunanların itibarıydı. Üstelik bu düzenin devam etmesi için bütün halkın daha çok fedakârlığa katlanması isteniyordu. Çok da adil olmayan bir işbölümü gibiydi. Halka feda, birilerine kâr düşüyordu.

Bu satırları yazarken kendime dönüp baktım. Seviyesiztan ziyaretimden önce ben de iktidarın argümanlarını doğru ve haklı görüyordum. Herhalde Seviyesiztan’da geçirdiğin 25 günlük süre beni de değiştirdi. Absürdistan’a çok eleştirel bakmaya başladım. Böyle giderse mevcut herhangi bir kanunun ya da müstakbel bir torba yasanın içinde yer alan bir maddeyle ceza yasasında yapılan değişikliğin sorgusuz kurbanlarından biri olma ihtimalimin yükselebileceğini görmeye başladım. Her neyse, Absürdistan’da olan biteni anlatmaya devam edelim.

Yerel seçimlerde birinci olan AHP’nin başkanı Tüzel, genç, dinamik ve akıllı birisine benziyordu. Dolayısıyla memleketteki siyasi gerginliğin azalması ve taşların yerlerine oturması düşüncesiyle Şendoğan’la diyalog kurmayı tercih eden bir politik yönelim içindeydi. Bunun bazı olumlu sonuçları görülmeye başlansa da, halktaki son duruluma suyuna yumuşatıcı katılmış siyaset beklentisinin oluşmasının önünde farklı engeller vardı. İdeolojik farklılık bir koalisyon olmayı engellese de ülke sorunlarına ortak çözüm arayışının önüne geçmemeliydi. Ama ideolojik farklılıktan daha büyük bir engel vardı ki, bu engel iktidarın açık/kapalı ortağı olan AMİP Başkanı Tarlalı’nın ta kendisiydi.

Ülkede birçok insanın kurtuluş reçetesi bulamayıp kendini vurduğu arabesk yaşam biçimi, Tarlalı’nın gerek medyadan gerek sosyal medyadan verdiği mesajlarda bir buçuk acılı Adana tadında kendini hissettiriyordu. İşin daha ilginç tarafı, “entelektüel” yazarlar ve akademisyenler tarafından verilen mesajların yorumlaması çabasının oluşturduğu anakronik ortamdı. Eğer konuşmaların iki sevgili arasında geçtiğini hayal etseniz, kendinizi 80’li yıllarda bir sinemada dönemin arabesk müzik ikonlarının rol aldığı bir filmi seyrederken hayal edebilirdiniz.

Elbette Şendoğan açısından AMİP’in iktidardaki desteğini kaybetmek, AMİP için de AUP için de çok olumsuz sonuçlar doğurabilirdi. Bu sonuçlar muhtemel bir erken seçimle başlayıp, “biz bu haltı niye yedik”le nihayete erecek kadar ağır olabilirdi. AMİP’in hukuk tanımayan ve mafya tonlarıyla bezenmiş uçuş uçuş siyaset biçimi, anayasadaki “hukuk devleti” tanımlamasıyla çok da iyi bir kombin oluşturmuyordu. Karşılıklı hukuk dışı bağımlılıklar ülkenin geleceğini karartmaya devam etse de, birilerinin iktidarda kalma reçetesine dönüşebiliyordu.

Bu arada Astra Futbol Şampiyonası maçları başladı ve ben bir şeyi daha fark ettim. Absürdistan futbolda çok başarılı bir ülke sayılmasa da, bütün ülke şampiyonaya kitlenmiş gibiydi. Ya da birileri bazı şeyleri gözden kaçırmak için halka böyle kitlediğini zannediyor olabilirdi. Bütün televizyonlarda neredeyse her firma verdiği reklamlarla Absürt Milli takımına verdiği desteği vurgulama gereği duyuyordu. Üstelik bunların naif bir tonda olduğunu söylemek zordu. Tribün marşı tonundaki bağrışmalardan öteye geçmeyen sloganlarla sanki bütün halk bir taraftar psikolojisine itiliyordu. Elbette böyle bir toplumsal psikolojinin verimli sonuçlarını toplamak, itibardan tasarruf etmeyerek toplumun büyük bir kesimini yoksulluğa mahkûm eden siyasetçiler açısından nimet gibi bir şeydi.

Absürdistan’a geldiğimde ne kadar mutlu olduğumu hatırladım. O günlerde sadece Absürt Televizyon Kurumu (ATK) ve Absürt Haber Kanalı (A Haber) seyretmek bana büyük bir keyif veriyordu. Bir Absürt vatandaşı olmanın gururunu yaşama sabırsızlığıyla müracaatımı yapıp vatandaş olmuştum. Oysa şimdi görüyorum ki, gerçekler benim o dönemde algıladığımdan çok farklıymış. Bir arkadaşım, “dikkat et fazla göze batıyorsun” dediğinde Absürdistan’da da suyumun yavaş yavaş ısındığını fark etmeye başladım. Belki de bu kadar kötülüklerin bataklığına dönüşmüş bir dünyada ülke değiştirmek sorunları çözmüyor, sadece görmeyi engelliyor. Acaba dünya değiştirmeyi mi denesem…

Açıklama: Bu yazıdaki bütün kişi ve kurumlar hayal ürünüdür.

Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Tüm Makaleler

  • 18.06.2024
  • Süre : 5 dk
  • 366 kez okundu

Google Ads