Bir Rüya Ülkesi: Absürdistan
Elbette her şeyi bir kişiden beklemek haksızlık olur diye düşünen, iktidar ortağı partinin başkanı Tarlalı, Şendoğan’ın yükünü azaltmak adına canla başla çalışıyor. Bir muhalefete küfür ediyor, bir Anayasa Mahkemesi üyelerini tehdit ediyor.
Bazen insan söyleyecek söz, anlatacak konu bulamaz. Bazen de konuşacak insan kıtlığı vardır, karaborsaya düşer. İşte böyle bir günde sizlere bir rüyamı anlatmak istedim. Anlatınca siz de göreceksiniz ki, böyle saçmalıkların hepsinin bir arada olabileceği tek yer rüyalarımızdır. Ama içinde yaşarken gerçekliğin en yoğun biçimde hissedildiği rüyalar, uyanıldığı zaman yerini korku, hayret ya da kurtulma sevincine bırakır. Sonra kendi kendimize hayıflanırız: “zaten anlamalıydım rüya olduğunu. Hiç bu kadar saçma şey olur mu?”; “Of neyse ki, rüyaymış” gibi hislere kapılırız. İşte benim rüyam da uyandığımda bende böyle bir his uyandırdı. Her rüyamı detaylı olarak hatırlamayan ben, bu rüyamı adeta yaşadığım dünyanın gerçekliği kadar net ve detaylı olarak hatırlıyorum.
Rüya, Absürdistan diye bir ülkede geçiyor. Rüyamda tanıdığım bütün kişilerin isimlerinin anlaşılabilmesi için Türkçe karşılığını vereceğim. Çünkü Absürtçe oldukça karışık bir dil. Size rüyam boyunca sokaklarında dolaştığım, televizyonlarını izlediğim, insanları ile konuştuğum ülkeyi biraz tanıtmama izin verin. Çok farklı iklimlerin bir arada yaşanabildiği ve hemen her türlü tarımsal ürünün yetiştirilebildiği bir ülke Absürdistan. Dağları, ovaları, ormanları, ırmaklarıyla ve kara parçasını kuşatan denizleriyle adeta bir masal diyarı. Verimli toprakları ile Cumhuriyetle yönetilmeye başladığı yıllardan itibaren tarım alanında hemen hemen kendi kendine yeten bu ülke, şimdilerde birçok ürünü dışarıdan alıyor. Neyse ki, parası var da alıyor. Kendini bilmez muhalefet, bu konuda gereksiz eleştiriler yapsa da ülke yönetiminin desteklediği, kendisini vatanına adamış ithalatçılar sayesinde her şeyi yiyebiliyor. Hatta vatandaşın önünde bu konuda sayısız seçenek var. İsteyen kuyruğa girip 4-5 saat bekleyerek ucuz et alabilme özgürlüğüne de sahip.
Yaklaşık 85 milyon insan yaşıyor bu ülkede ama insanlar o kadar cömertler ki, yaklaşık 15 milyonluk kendi ülkelerinden kaçan bir nüfusa, gidip de gelişmiş ülkelerde kültür şokuna uğramasınlar, yaban ellerde aç kalmasınlar diye ev sahipliği yapıyorlar. Ülkenin bir de dünya tatlısı lideri var ki, insanın yemeyip yediren, giymeyip giydiren ana-babası olsa bu kadar olur. Bu sözde misafir nüfusun bütün şımarıklıklarına ve taşkınlıklarına rağmen, onlara ev veriyor, sınavsız üniversite giriş hakkı veriyor, bedava sağlık hizmeti veriyor, kısaca kendi vatandaşlarına vermediği ne varsa onlara veriyor. Bu misafirleri asla göremeyeceğiniz yerler de mevcut. Vergi dairelerinde Absürdistanlı olmanın haklı gururunu yaşayabiliyorsunuz, çünkü burada misafirlerin hiçbirini görmeniz mümkün değil. Bunun karşılığında da Astra Birliği (AB) adı altında toplanan ülkelerin bu insanların Absürdistan’da kalması için tamamen vicdani ve insani para yardımı yaptığını da belirtmek gerekiyor.
Ülkenin yönetim şekli cumhuriyet olsa da yaklaşık yarıya yakınının hain, kanı bozuk, çürük, cibilliyetsiz olduğu ülkenin geleceğini düşünen güler yüzlü ve altın kalpli lideri Şendoğan, Absürdistan Büyük Millet Meclisi (ABMM)’nin yetkilerini de kendisinde toplayarak bu kuru kalabalığa meydan vermemiş ve kendine has, bir yönetim modeli oluşturmuş. Hani bir reklamda vardı ya; saç kremine ayrı, şampuana ayrı zaman mı? İşte onun gibi bir şey olmuş ortaya karışık bir yönetim şekli var ülkede. Genelkurmay Başkanına ayrı, Merkez Bankası Başkanına ayrı yetki mi? Kim uğraşacak o kadar farklı makamla? Hepsi kendisi olunca sorun kalmıyor. Hem “bu yönetim iyi midir?” sorusunu sorduğunuz zaman halk ağız birliği etmiş gibi “iyidir, güzeldir" anlamında “hasstır” diyor. Sanırım ben yanlış anlamamışımdır.
Her ülke gibi bu ülkenin de bir Anayasası var. Hatta köklü hukuk geleneğinden kaynaklı bir Anayasa Mahkemesi de mevcut. Ama bazen bu mahkeme üyelerinin de hadlerinin bildirilmesi gerekiyor. Elbette her şeyi bir kişiden beklemek haksızlık olur diye düşünen, iktidar ortağı partinin başkanı Tarlalı, Şendoğan’ın yükünü azaltmak adına canla başla çalışıyor. Bir muhalefete küfür ediyor, bir Anayasa Mahkemesi üyelerini tehdit ediyor. Yani kendi iktidarı olsa bu kadar olur, son derece içten ve kalben hakaret ediyor. Arada bir kameralara yansıdığı kadarıyla, her yere saldırmaktan yorulduğu çok belli.
Ülkenin seksenli yıllarda tonton bir lideri varmış. Cumhuriyetin 60 yılda ürettiklerini satmaya bir başlamış, durdurabilene aşk olsun. Durduramasalar da yavaşlatmışlar. Gerek yargının gerekse muhalefetin etkin olduğu, iktidarın da en azından sık sık kendini Anayasal sınırlar içerisinde gördüğü yıllarmış. O zamanın siyasi liderleri verdikleri röportajlarda ağlamaklı oluyorlar, o günlerin değerini bilemediklerini düşünüyorlar. Neyse ki, Şendoğan bütün vatandaşlarına o günlerin değerini uygulamalı olarak anlatıyor. Bazı ülkelerin “Onu bize verin uçarız” dedikleri rivayet edilse de bu kadar kendini halkına adamış bir liderden kurtulmak (pardon) ayrılmak istemeyen Absürdistanlılar, liderlerini o kadar seviyorlar ki, çoğu kişi evinde lideri şerefine un ve şeker muhafaza ediyor. Konuştuğum Absürdistanlılar, bunun eski bir Absürd geleneği olduğunda bahsediyorlar.
Şendoğan, kendinden önceki liderlerin yapamadıklarını yapmış ve satılmayan hemen her şeyi satmış. Hatta yetinmemiş, okulların ve askeri birliklerin arazilerini, ormanları, hastaneleri satmaya başlamış. Tepki gösteren hadsizler olmuş elbet. Ama neyse ki, ülkenin bütün kurumlarını yöneten Şendoğan, gücü yettiği kadar hepsine cevap yetiştirmiş. Yetmediği yerde Tarlalı, onun da yetmediği yerde ülkenin Absürt bütünlüğünü düşünen yargı, polis, jandarma vs. bu hadsizlere karşı anlayacakları dilden gerekli yanıtları vermiş. Halk da seve seve (!) yokluk kuyrukları yerine yoksulluk kuyruklarına razı olmuş. Ne yani hiç olmasa daha mı iyi?
Ülkenin dini inancı, tek tanrılı bir din olan Hotizm. Ama Absürdistanlılar dini yanlış anlamış gibiler. Herkes sembollerle ilgileniyor. Mesela burada ibadeti göstere göstere yapıp yetim hakkı yiyebilir, devletin malına göz dikebilir, yolsuzluk yapabilirsiniz. Elbette Hotizm de bütün dinler gibi insanlara iyiliği güzelliği öğütlüyor ama yoruma gelince herkes, başkalarından duyduklarını din sanıyor. Dinin kutsal kitabı farklı dilde yazılmış ama kimse Absürtçesini okumak istemiyor, okursa günaha gireceğine inanıyor ama yazıldığı dili de bilmiyor. Bundan da dini geçim kapısı haline getirmiş sahtekârlar yararlanıyor ve halkı kendi kafalarındaki dinle uyutuyorlar, bu yolla zengin oluyorlar. Ülkede ibadet yerlerinin sayısı okul sayısından fazla ve halen ibadet yeri yapılıyor. İbadet yeri yapmak, dini öğretinin önüne geçmiş. Bu da yetmemiş, ibadet görevlileri okullara din ve ahlak eğitimi vermeye gidiyor. Absürdistan devletinden maaş alan bu görevlilerin (Hotin) ülkeye ne faydası olduğunu birçok Absürt vatandaşına sordum ama kimseden net bir yanıt alamadım. İbadet yerlerinde hâkim olan yeşilin nereden geldiği konusunda kafamda sorular oluştu.
Absürdistan Meclisinde vekil olmak cennetin anahtarını elde etmek gibiydi. Her şeyden önce bu vekiller, devletin çalışanı olarak kendi maaşlarını ve özlük haklarını kendileri belirleyen ilginç bir konuma sahipti. Hatta cinsel sorunlarının faturasını bile devlete ödeten vekiller olduğu halk arasında dolaşan bir hikâyeydi. İktidarla muhalefetin neredeyse yumruklu kavgaya dönüşen birçok anlaşmazlığı olsa da söz konusu maaşlar ve özlük halkları olunca hepsi büyük bir keyif ve mutlulukla aynı tarafta oy kullanıyorlardı. Halkın emekli olmak için anası ağlarken vekillerin ballı börekli emekliliklerine halk yutkunarak bakıyordu. Acaba böyle bir konu onların yetkisinde mi olmalıydı, yoksa yamalı bohçaya dönmüş ve dikiş tutmayan Anayasada belirli katsayılarla mı düzenlenmeliydi sorusu aklımı hep kurcaladı. Seçenler seçilenlere hürmet duydukça seçilenler kendini daha özel hissediyordu. Belki de sorun halkın hesap sormak deyiminden haberinin olmamasıydı.
Aslında anlatacak çok detay olsa da rüyamın ana konusu, Absürdistan’da seçimlere denk gelmiş olmamdı. Yerel seçimler yerel yöneticileri belirlemek için yapılsa da Şendoğan bunu kendisi için bir güven oylamasına dönüştürmüştü. Özellikle Tepelişehir’de kendisini gelecek adına da tehdit olarak gördüğü Hotinoğlu’nu mutlaka yenmek istiyordu. Bu amaçla bütün devleti ve bakanlarını propaganda yapmak için bölgeye gönderse de bunlar seçimi kazanmaya yetmedi. Zaten bütün makamlar Şendoğan’a ait olduğu için yenilen de Şendoğan oldu. Hotinoğlu’nun partisi ülke çapında büyük sürprizlere imza atarak birinci parti oldu ve geçmişte çok az oy aldığı birçok yerde belediye başkanlığı kazandı. Bu durum Absürdistan’ın öteki olarak görülen kesiminde büyük sevinç yarattı.
Elbette daha önceki seçimlerde Şendoğan’ın seçim kazanmak için hangi yollara başvurabileceğini bilen muhalefet tedbirliydi ama Şendoğan adeta devletti. Seçimi kazandığı bir yerde muhalefet, oy farkından fazla ölü seçmene oy kullandırıldığını tespit edip itiraz etti. Elbette devlet (Şendoğan) itirazı reddetti. Hatta Şendoğan’ı destekleyen medya, zombilerin de hakları olduğunu, muhalefetin bu haklara saygı göstermesi gerektiğini hem yazılı hem görsel medyada dile getiriyordu. İktidar medyasının tartışmasız jokeri Kime Yarar, zombilerin harekât planları üzerine elinde çubuğu, ekranlarda analiz yapıyordu.
Sonra bütün ekranlarda Şendoğan belirdi. Temmuz ayında emekli ve çalışanlara yapılacak zam konusunda bilgi veriyordu ki, kan ter içinde uyandım. Absürdlük de bir yere kadardı. Bu kadarını rüyada bile kaldıramamıştım. Aklımdan acaba dünyada bu kadar tepkisiz bir halk var mıdır diye geçirdim. Sonra “yok canım, olmaz bu kadar” diye düşündüm. Saat sabahın dördüydü ve üstüm açılmıştı. Yorganı usulca üzerime çektim ve Absürdistanlılar gibi uyumaya devam ettim.