Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeydoğusuna ve Irak’ın Kuzeyine İlişkin Politikaları
Şara yönetimindeki Merkezi Suriye Hükümeti’nin emperyalist devletlerin nüfuzundan kurtularak Suriye’nin geleceğini Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda inşa edebilmesi için Ankara, Şam ile diplomatik ilişkileri yoğunlaştırmış ve Şara hükümetini Türkiye hiç yalnız bırakmamıştır.
Suriye’nin kuzeydoğusu ve Irak’ın kuzeyi, Türkiye’nin güvenlik, enerji ve dış politika önceliklerinde belirleyici iki stratejik bölgedir. Bu iki bölge Türkiye açsından öncelikle terörle mücadele, sınırlarının güvenliği, enerji koridorları, göç hareketliliği ve diplomatik dengeler bağlamında önemlidir. Günümüzde başta Suriye ve Irak olmak üzere Ortadoğu’nun sahip olduğu zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin varlığı yanında Arap Baharı’ndan itibaren tetiklenen istikrarsız yapı ile İsrail’in maksimalist politikalarla soykırıma varan Gazze, Lübnan, Golan Tepeleri gibi alanlardaki hakimiyetini pekiştirme çabaları, bölgeyi ve hatta küresel güç mücadelesinin merkezine Ortadoğu’yu yerleştirmiştir. Bu arada ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi büyük güçler, doğrudan müdahaleden ziyade “vekalet savaşları” yöntemiyle bölgedeki çıkarlarını sürdürmektedir. Bu bağlamda, Suriye’deki Kürtler, Süryaniler ve Dürziler gibi azınlık gruplar, merkezi hükümete karşı emperyalistlerin çıkarlarına hizmet eden birer araç işlevi görmeye devam etmektedirler.
ABD ve diğer devletlerin özellikle Suriye’nin kuzeydoğusundaki ve Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri, Türkiye’nin bölgesel stratejisinin yönünü etkilemekte; aynı zamanda Ankara’nın çok boyutlu dış politika anlayışını da şekillendirmektedir.
Türkiye’nin Kuzey Irak’taki önceliği, PKK’nın bölgedeki üslenme kapasitesini yok etmek ve Irak sınırları boyunca güvenli alan oluşturmaktır. Bu maksatla yıllardır bu bölgede yürütülmekte olan “Pençe” serisi operasyonların yanında bölgede kalıcı üs bölgeleri kurulmuştur.
2024’te Türkiye ve Irak arasında imzalanan Güvenlik Mutabakatı, Irak’ın kuzeyinde bulunan Türk askerî varlığını yasal bir zemine oturtmuştur. ABD, Irak’ta İran etkisini erozyona uğratmak amacıyla bölgedeki Kürt aşiretleriyle yakın işbirliği içerisinde hareket etmektedir. Washington’un izlediği Kürtlerin bir anlamda hamiliğine üstlenen bu politika Türkiye açısından güvenlik riski oluşturmaktadır. İsrail ise bölgedeki Kürt unsurları İran’a karşı denge unsuru olarak görmekte, Türkiye’nin bölgedeki askeri gücüne ve yaptığı güvenlik odaklı operasyonlara temkinli bir yaklaşım sergilemektedir.
Türkiye’nin Suriye Politikası
Türkiye’nin Suriye’deki birincil hedefi, PKK/YPG’nin devletleşmesini önlemek ve sınır güvenliğini sağlamaktır. 2016 sonrası operasyonlarla (Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı vb.) Türkiye, Azez–Cerablus–Afrin–Tel Abyad–Rasulayn hattında fiili kontrolü tesis etmiştir. Bu bölgeler Türkiye için hem güvenli iskân hem de göç yönetimi açısından önemlidir. Esasında Türkiye ile Suriye arasındaki kademeli normalleşme süreci Rusya’nın arabuluculuğu ile 2022 yılında başlamıştı. 8 Aralık 2024 tarihinde gerçekleşen rejim değişikliği sonrasında Şam-Ankara ekseni daha sağlam bir işbirliği olanağına kavuşmuştur.
Şara yönetimindeki Merkezi Suriye Hükümeti’nin emperyalist devletlerin nüfuzundan kurtularak Suriye’nin geleceğini Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda inşa edebilmesi için Ankara, Şam ile diplomatik ilişkileri yoğunlaştırmış ve Şara hükümetini Türkiye hiç yalnız bırakmamıştır.
Öte yandan İsrail de Türkiye’nin Suriye’de artan askeri ve siyasi varlığını yakından takip etmekte olup, Ankara’nın Suriye politikalarını olabildiğince sekteye uğratabilecek manevra arayışlarını sürdürmüştür. İsrail, Suriye’de doğrudan kara harekâtı icra etmekten kaçınmakla birlikte istihbarat temelli ve düşük görünürlüklü bir ‘Gölge Savaşı’ yürütmektedir. Amaç Suriye’ye silah ve füze transferlerini engellemektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2024 yılı Meclis açış konuşmasında “Vaat edilmiş topraklar hayaliyle hareket eden İsrail’in tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir.” ifadesi ise bu bağlamda bir başka gerçekliğe, yaklaşan olası tehdidin varlığına işaret etmiştir. Vadedilmiş topraklar içerisinde yer alan Türkiye’den doğan Fırat ve Dicle nehirleri, sadece su kaynakları olarak değil jeopolitik olarak da büyük önem arz etmektedir. Fırat ve Dicle üzerindeki kontrolümüz Türkiye’ye bölgesel manevra kabiliyeti kazandırmakta olup diğer ülkelerle müzakere üstünlüğüne sahip olmak anlamına gelir. Bölgede hayata geçirilen GAP projesi sayesinde Türkiye hem enerji güvenliğini hem de suyun kontrolü gücünü kazanmıştır. Dolayısıyla Fırat ve Dicle nehirle terörle mücadele bağlamında sosyoekonomik istikrarında da yapı taşları olarak görülmelidir.
Sonuç olarak, Suriye ve Kuzey Irak, Türkiye’nin ulusal güvenliği, enerji arz güvenliği ve diplomatik manevra alanı açısından stratejik olarak son derece önemli bir konuma sahiptir.
Türkiye’nin sınır hattında oluşturduğu “güvenli bölgeler” hem göçün yönetilmesi hem de PKK/YPG’nin alan hakimiyetinin kırılması açısından kritik önemdedir. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde izlemesi gereken en önemli politika PKK/YPG varlığına karşı önemli operasyonlar yürütmesidir. (PKK ve uzantısı YPG’nin ABD kontrolünde olduğu gerçeği unutulmamalıdır.) Ayrıca Musul ve Kerkük de Türkmenlerin konumu Türkiye’nin sahada uygulayacağı strateji açısından çok önemli bir konuma sahiptir. Türkiye’nin yürüttüğü pençe operasyonları dolaylı olarak Türkmen bölgelerinin de güvenliğini pekiştirici bir rol oynamaktadır.
PKK terör örgütü Türkiye’den çekildiğini, süreç içerisinde çok kez silah bıraktığını duyurmakla birlikte Irak’ın kuzeyinde yığınaklanmaya devam ettiği bilinmektedir. 26 Ekim 2025 tarihinde Türkiye’den çekildiklerini, Irak’ın kuzeyinde konuşlandıklarını açıkladılar. Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge süreci devam etmektedir. Bu süreçten umutluyuz. Bununla birlikte sınırlarımızın dibinde ülkemiz için tehdit oluşturan ve ulus-devlet yapımızı çökertmeye çalışan hiçbir terör örgütüne ne Türk Ulusunun ne de Türk Silahlı Kuvvetlerinin izin vermeyeceği bilinmelidir.